1129 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
  • Erdem
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Epik Şiirlerinde Millî Mücadele

Erdem · 2010, Sayı 56 · Sayfa: 1-26
Tam Metin
Fazıl Hüsnü Dağlarca, Türk edebiyatının en verimli şairlerindendir. Bireysel konulardan toplumsal konulara, millî duygulardan evrensel sorunlara, çocuk duyarlılığından Tanrı bilincine varıncaya kadar çok geniş konularda şiirler kaleme almıştır. Şairin konu edindiği temalardan biri de ulusal bilinci geliştirme çerçevesinde değerlendirdiği Milli Mücadele'dir. Bu makalede Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Millî Mücadele'yi işlediği şiir kitapları, 'Millî Mücadele'nin Zamanı', 'Millî Mücadele'nin Coğrafyası', 'Millî Mücadele'ye Katılan Kişiler' ve 'Millî Mücadele'nin Felsefesi' başlıkları açısından incelenecektir.

Klasik Türk Edebiyatında “Neheng” Kelimesi Üzerine

Erdem · 2010, Sayı 56 · Sayfa: 179-196
Tam Metin
Klasik Türk edebiyatı metinlerinde rastlanan neheng kelimesi, yaygın olarak kullanılan sözlüklerin ve klasik Türk şiirine yönelik şerh ve anlamlandırma çalışmalarının hemen tamamında "timsah"la karşılanmıştır. Ancak klasik edebiyatın kimi metinlerinde yer alan "neheng", bahr, derya hatta muhît, kulzüm, lücce ve umman gibi bir kısmı sadece okyanus anlamına gelen kelimelerle birlikte geçer. Nehengin saç ve gözyaşı benzetilenleriyle birlikte kullanımında "timsah" olarak yorumlanması mümkün bir anlamı vardır. Fakat neheng; av, inci, dalgıçlık, sese karşı duyarlılık, heybet, azamet, gemilerle yarış yapma, okyanusun suyunu bitirecekmişçesine içme gibi özelliklerle beraber kullanıldığında kelimenin timsah olarak yorumlanmasının imkânsızlığı ortadadır. Bu çalışmada, klasik Türk edebiyatı metinlerinin bağlamından hareketle, neheng kelimesinin yaygın anlamı dışındaki anlamlarının sorgulanması amaçlanmaktadır. Bunun için 14-19. yüzyıla ait divan, mesnevi ve tezkirelerden oluşan edebî metinlerin taranması yoluyla elde edilen çoğu manzum 122 örnekte, "neheng"in anlam katmanları, benzetme ilgisi göz önünde bulundurularak hem sözlükler hem de metinlerin bağlamından hareketle yeniden yorumlanmaya çalışılacaktır.

Atatürk Döneminde Kayseri Halkevi Tarafından Düzenlenen Cumhuriyet Bayramı Kutlama Törenleri

Erdem · 2010, Sayı 56 · Sayfa: 161-172
Tam Metin
Halkevleri, 19 Şubat 1932'de Cumhuriyet rejimini ve devrimleri halka götürmek amacıyla kurulmuş, 1932-1950 yılları arasındaki zaman diliminde toplumu Cumhuriyet'in ortaya koymuş olduğu ilkeler doğrultusunda yetiştirme ve geliştirme yolunda önemli roller oynamış olan bir kültür kurumudur. 24 Haziran 1932 tarihinde törenlerle açılan Kayseri Halkevi, Cumhuriyet'in ortaya koymuş olduğu ilkeleri halka götürmede ve halka benimsetmede, devlet-halk bütünleşmesinin sağlanmasında önemli görevler üstlenmiştir. Bu çalışmada Kayseri Halkevi tarafından Atatürk döneminde (1932, 1935, 1936, 1937 ve 1938) organize edilen cumhuriyet bayramı kutlama törenlerinin nasıl bir program dâhilinde yapıldığı tespit edilmeye çalışılmıştır.

Fârâbi et-Türkî “Devlet” Konusunu, Acaba Kendi Bilgi Teorisine Aykırı Biçimde Mi İncelemiştir?*

Erdem · 2010, Sayı 56 · Sayfa: 173-178
Tam Metin
Fârâbî, "Devlet"i, "Kendi Bilgi Teorisi" ile tam bir tutarlılık içerisinde "Bilimsel Yol"dan "Ta'rîf" etmeyi başarmıştır.

Atatürk ve Macar Başkanı Gyula Gömbös

Erdem · 2009, Sayı 55 · Sayfa: 33-56
Tam Metin
Atatürk'ün çağdaşı bir devlet adamı olan ve Macaristan'da 1932 yılında iktidara gelen Macar Başbakanı Gyula Gömbös, revizyonist bir politika izlemiş, Almanya ve İtalya ile anlaşmıştır. Atatürk'ün hayranı olan Gömbös, 1933 yılında Balkanlarda Türk - Bulgar yakınlaşmasını sağlamak için Türkiye'yi ziyaret etmiştir. Gömbös bu ziyaret sonunda, gelişmekte olan Türk-Macar kültürel ve ekonomik ilişkilerini sağlamlaştırmasına rağmen, siyasi bağlamda Türkiye'nin desteğini alamamıştır. Bu çalışmada Gömbös'ün iktidara gelişi, izlediği politika, Atatürk ve devrimlerine olan hayranlığı ve Türkiye'yi ziyareti çerçevesinde her iki ülke arasında cereyan eden kültürel, ekonomik ve siyasi ilişkiler, özellikle Macar Milli Arşivi'nde (MOL) bulunan belgelere ve Macarca kaynaklara dayanılarak incelenmiştir.

Osmanlı Aydınlarının Gözüyle Batılılaşma

Erdem · 2009, Sayı 55 · Sayfa: 1-32
Tam Metin
Osmanlı Batılılaşması tavandan tabana yayılan bir modernleşme sürecidir. Osmanlı Devleti ve aydınlarınca kurtuluşun çaresi olarak öngörülen Batılılaşma ile Osmanlı devlet ve toplum yapısı, siyasî ve sosyal gelişmelere göre yeniden şekillendirilmeye çalışıldı. Çalışmada; Osmanlı fikir adamlarının gözüyle Batılılaşmanın mahiyeti ele alınmaktadır.

Ani’de 2002 Yılında Ortaya Çıkarılan Yapı ve İçinde Bulunan Define

Erdem · 2009, Sayı 55 · Sayfa: 93-116
Tam Metin
Bu makale bugüne kadar araştırılmamış olan Orta Çağ pazar yerlerindeki gümrük yapılarının plan ve işlevleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Diğer taraftan Ani'deki bu yapıda ele geçen işlemeli altın parçalar farklı kültürlerin altın işçiliğini ve üslubunu tanıtmakta, Çin'den Anadolu'ya ve Bizansa kadar olan geniş bir alanda kuyumculuk sanatı hakkında fikir vermektedir. Makale farklı dönemlere ait parçalardan oluşan bu definenin nasıl bir araya geldiğini ve bu yapıda bulunuş sebeplerini incelerken Moğol idaresi altındaki Ani'nin sosyo-ekonomik durumunu, Moğolların para ve vergi politikasını, devletin idarî sistemini de ortaya çıkarmakta, tarihî kaynaklardan da edinilen bilgilere dayanarak, bu definedeki parçaların halife veya sultanın idareciye gönderdiği hediyeler olduklarını ve hükümranlık sembolü olarak yollandıklarını ileri sürmektedir. Kars'ın 42 km doğusunda, surun yaklaşık 250 m batısında pandantifler üzerine oturan çift kubbeli bir yapı kalıntısı bulunmaktadır. 2002 yılında kazısı yapılan bu yapıdan 1.75 m aşağı inildiğinde 291 x 272 cm ölçülerinde bir oda; bu odanın içinde ise dairesel planlı bir kalıntı ortaya çıkmıştır. Bu kısmın taban ve duvar taşları yanmış olup, bir fırın veya ocak olduğu anlaşılmaktadır. Üste doğru kubbeleşen bu ocağın taban taşlarından birinin altından çıkan küçük, ağzı kırık bir testi içinde ise hepsi altından yapılmış olmak üzere iki bilezik, iki kemer tokası ve bir tüm kemerin saklandığı görülmüştür. Yapının tarihi ya da işlevine ait bir bilgi mevcut olmamakla birlikte, Ani'de tarihsiz eserleri tarihlendirmek zor değildir. Bu tip yapılar tarihi belli olanlara dayanılarak inşa tarzı, taşlarının ölçüleri, malzemenin cinsi gibi belli kriterlerle tarihlendirilebilmektedir. Bu yapının kazısı tamamlandığı zaman yanyana dört oda ve bunları bağlayan 1.5 m genişliğinde bir avlu ortaya çıkmıştır. Pazar yerlerinin hemen surun dışından başladığı göz önünde tutulursa, bu yapının satılacak eserleri damgalama işlemini yapan muhtesiplerin kullandığı resmi bir daire olduğu akla gelmektedir. Gerek bilezikler, gerekse kemer ve kemer tokalarının her çifti birbirinden çok farklı işçilik ve bezeme anlayışlarını yansıtmakta olup, bunların bir arada bulunmasının izahı, bulundukları yapıyla ilgisi ve tarihlendirilmeleri oldukça güç bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek definenin parçaları, gerekse yapı, çeşitli üslup verileri ve benzer örnekler göz ününe alınarak tarihlendirilmeye çalışılmıştır.

Selçuklular, Beylikler ve Osmanlılar Döneminde Kastamonu Çevresinde Ahiler

Erdem · 2009, Sayı 55 · Sayfa: 157-174
Tam Metin
Kastamonu, Selçuklular devrinde Bizans'a karşı yürütülen gaza faaliyetlerinde askerî-siyasi-kültürel açılardan "Uc" merkezi olarak öne çıkmış önemli bir Anadolu kentidir. Selçuklulara bağlı Çobanoğulları ve bu beyliğin halefi Candaroğulları zamanında şehirleşme, nüfus ve iktisadi yapı bakımından büyümesini sürdüren Kastamonu, XIV. yüzyılda Anadolu'nun büyük ve müreffeh kentlerinden biri haline gelmiştir. Bunda bilhassa Ahilerin bölgedeki şehir ve kasaba merkezleri ile ulaşım yolları üzerinde tesis ettikleri tekke-zâviyelerin büyük rolü olmuştur. Selçuklu ve Beylikler devrinde Sinop, Çankırı ve Bolu yöreleri de Kastamonu "Uc" merkezinin etkisi altında kalmıştır. Osmanlılar XIV. yüzyıl ortasında Bolu, Zonguldak yöresine, XV. yüzyılın ilk yarısında Çankırı vilayetine ve aynı yüzyılın ikinci yarısında Candaroğulları beyliği elindeki Kastamonu ve Sinop şehirlerine hakim olarak bugünkü Batı Karadeniz topraklarında siyasi birliği kesin olarak sağlamışlardır. Bu çalışmada, bahsi geçen dönemlerde Kastamonu ve çevresinde Ahilerin faaliyetleri, kurdukları zâviyeleri, bunların işleyişleri ve gelir kaynakları üzerinde durulmuş; Ahiliğin, bölgenin sosyo-kültürel yapısına katkısı ele alınmıştır.

Dürrî’nin Moton Şehrengizi

Erdem · 2009, Sayı 55 · Sayfa: 175-190
Tam Metin
Şehrengizler, Klâsik Türk şiirinin yerli türlerinden birisidir. Yazıldıkları şehirlerle ilgili bilgilerin verildiği bu tür eserler edebiyatımızda XVI. yüzyıldan sonra görülmeye başlanmıştır. Türk edebiyatında şehrengizlerle ilgili bu güne kadar farklı zamanlarda değişik çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar sonucu ortaya çıkan şehrengizler, yazıldıkları şehirlerin sosyal ve kültürel tarihleri içinde önemli eserler arasına girmiştir. Bu tür eserlerden birisi de bugüne kadar adından hiç söz edilmeyen Dürrî'nin XVII. yüzyılda yazmış olduğu iki şehrengizden birisi olan Moton Şehrengizi'dir. Moton, Yunanistan'ın Mora Yarımadası'nda yer alan Mesinya vilayetine bağlı 1300 nüfuslu tarihi şehirdir. Orta Çağ'da Venedik'lerin küçük fakat önemli bir deniz üssü olan şehir, 1500'de II. Bayezid tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır. Daha sonra ise Moton, Edirne Antlaşması ile bağımsızlığını kazanan Yunanistan'a bırakılmıştır. Dürrî'nin Moton Şehrengizi Moton'un XVII. yüzyıldaki sosyal ve kültürel tarihi açısından da önemli bir belge niteliği taşımaktadır. Makalemizde Moton Şehrengizi tanıtılarak bu şehrengize ait metin değerlendirilecektir.