1129 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Erdem
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Yayımlanmamış Bir Oyunu: Meragalı Abdülkadir

Erdem · 2007, Sayı 49 (Mustafa Necati Sepetçioğlu Özel Sayısı) · Sayfa: 297-312
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önemli isimlerinden olan Sepetçioğlu, asıl ününü tarihi romanlarıyla sağlamasının yanında, tiyatrolar da kaleme almış bir yazardır. Birçok oyun yazan Sepetçioğlu'nun sadece Köprü (1969); Son Bloklar (1969), Büyük Otmarlar (1970), Çardakçı Bakıcı (1969), Her Bizans'a Bir Fatih (1972), Yunus Emre (1993) oyunları yayımlanmıştır. Sepetçioğlu'nun kaleme aldığı fakat bugüne kadar yayımlanmamış on tiyatrosu da bulunmaktadır. Bu oyunlardan biri de olayları, on dördüncü yüzyılın sonlarında ve on beşinci yüzyılın başlarında geçen Meragalı Abdülkadir'dir. Üç perdeden oluşan oyun, Meragalı Abdülkadir adlı bir musikişinası konu almaktadır. Oyunda ayrıca Emir Timur, Şebek, Tandu Hatun, Miranşah, Gülendam öne çıkan diğer kişilerdir. Bu bildiride Meragalı Abdülkadir adlı oyun, "dramatik örgü (olay örgüsü)", "zaman", "dekor-mekân", "kişi kadrosu", "dil ve anlatım" yönleriyle incelenmeye çalışılmıştır.

Tarihî Zamanın Kurgulanmasında Dil Kullanımı: Mustafa Necati Sepetçioğlu Örneği

Erdem · 2007, Sayı 49 (Mustafa Necati Sepetçioğlu Özel Sayısı) · Sayfa: 225-254
Tam Metin
Tarihî zamanı kurgulamak, tarihî romanın en önemli konularından biridir. Edebiyatımızın tanınmış tarihî roman yazarlarından Mustafa Necati Sepetçioğlu, Dünki Türkiye, Bugünki Türkiye ve Sabır Ağacı serileriyle Anadolu ve Kıbrıs'ın uzak ve yakın tarihlerini anlatmaktadır. Bu eserlerden hareketle tarihî dönemlerin kurgulanmasında dil kullanımı üzerinde durulacaktır.

Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Hikâyeleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme

Erdem · 2007, Sayı 49 (Mustafa Necati Sepetçioğlu Özel Sayısı) · Sayfa: 353-380
Türk edebiyatında daha çok tarihî romanları ile bilinen Mustafa Necati Sepetçioğlu aynı zamanda bir hikâye yazarıdır. Zira, Sepetçioğlu'nun ilk kalem tecrübeleri hikâye vadisinde olmuştur. O, her ne kadar 1970'li yıllardan sonra daha çok roman yazsa da Sepetçioğlu'nun edebî hayatının ilk safhasında hikâyenin önemli bir yeri vardır. Sepetçioğlu'nun iki adet hikâye kitabı bulunmaktadır. Bazı hikâyeleri de çeşitli dergi ve gazete sayfalarında kalmıştır. Tebliğimizde söz konusu hikâyeler; tema, öykü unsurları, anlatım teknikleri açısından incelenmiştir. Bunun yanında bir giriş mahiyetinde yazarın hikâye, hikâyeci ve hikâyecilerimiz hakkındaki düşüncelerine de kısaca yer verilmiştir.

Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun Öykülerinde Nesne-İnsan İlişkisi

Erdem · 2007, Sayı 49 (Mustafa Necati Sepetçioğlu Özel Sayısı) · Sayfa: 341-352
Konularını genellikle Türk tarihinden seçmeye özen gösteren Mustafa Necati Sepetçioğlu, daha çok romanları ve tiyatrolarıyla tanınır. Yazar, Türk destan ve efsanelerine yönelik derleme ve incelemeler de yapmıştır. Sepetçioğlu'nun eser verdiği diğer bir tür de öyküdür. Bunlar, Abdürrezzak Efendi (1956), Menevşeler Ölmemeli (1972) adlarını taşır. Daha çok yalnızlık, özlem, kadın-erkek ilişkileri, geçim sıkıntısı gibi temaların işlendiği öykülerde, insana özgü duygu ve düşüncelerin genellikle nesneler üzerinden anlatıldığı dikkati çeker. Biz de bu noktadan hareketle bu bildiride, Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun öykülerini, ön plana çıkan nesne-insan ilişkisi açısından incelemeye çalışacağız.

Tarihin Dirildiği Gün: Maziden Roman Ütopyasına

Erdem · 2007, Sayı 49 (Mustafa Necati Sepetçioğlu Özel Sayısı) · Sayfa: 381-386
Tarihi okumak, onu anlamak adına gerçekleştirilen en önemli insan faaliyetidir. Tarihi anlamak da kendimizi daha doğru tanımaktır. Ancak tarih bir bilim olarak tek boyutludur. Yazarına bir ayrıcalık, güç vermez. Bu aşamada roman, tarihsel roman devreye girer. Yapılan araştırmalar, zamanımızda arketiplerin kılık değiştirerek modern roman ve hikâye gibi edebi türler içerisinde de devam ettiğini göstermektedir. Mustafa Necati Sepetçioğlu da bir tarihi romancı kimliğiyle tarihi, roman boyutunun ötesine taşıyabilmiştir.

Toplumsal Sorunları Çözmede Eğitime Biçilen Merkezi Rol Ve Son Dönem Osmanlı Aydınlarında Eğitim Düşüncesi

Erdem · 2007, Sayı 48 · Sayfa: 21-54
Eğitim Osmanlı'nın son döneminde oldukça önemsenmiş ve çağdaşlaşmanın temel araçlarından biri olmuştur. Tanzimat'a kadar pragmatist ve geçici bakılan batılılaşmaya sonraları 'mahiyet katicı' ve 'dönüştürücü' gözle bakılmış ve eğitim batılı bir form kazanmıştır. Bu formun temel karakteristiği kültürel çağdaşlaşmanın sağlanması isteğidir. II. Meşrutiyet, eğitim bakımından gelenek ile modernleşme gayretlerinin en yüksek düzeyde mücadele ettiği am a gelenekselcilerin gün geçtikçe geride kaldığı bir dönemdir. Bu dönemde Cumhuriyet'in çağdaşlaşma programı büyük ölçüde tartışılmış ve projelendirilmiştir. Bu projeler cumhuriyetle birlikte uygulama imkânı bulmuştur. Bu bakımdan cumhuriyet eğitimine II. Meşrutiyet'in batıcı, Türkçü ve İslamcı aydınlarının katkıları büyüktür. Bu yazıda son dönem Osmanlı aydınlarının eğitim düşünceleri özellikle benzer yönleri dikkate alınarak incelenmiştir.

Aspekt, Kılınış ve Taksis Çerçevesinde Tavas Ağızlarındaki Şimdiki Zaman İşaretleyicilerinin Değerlendirilmesi

Erdem · 2007, Sayı 48 · Sayfa: 1-20
Bu makalede, Güney-Batı Anadolu ağızlarına dahil olan Tavas ağızlarındaki şimdiki zaman şekilleri aspekt, kılınış ve taksis çerçevesinde İncelenmektedir. Bunların hepsi kökenleri itibariyle yardımcı fiiller yoluyla oluşturulmuş kılınış şekilleridir. Bazıları dilbilgiselleşme evrelerini büyük ölçüde tamamlayarak aspekt işaretleyicisi haline gelmiş, bazıları ise hâlâ kılınışsal bölgeden uzaklaşamamış işaretleyicilerdir. Dilbilgiselleşme evrelerini tamamlayanlardan bazılarının da diğer Türk dillerinde hâlâ kılınış işaretleyicisi olarak kullanıldıkları görülmektedir. Kılınışsal işaretleyiciler, sınırlı sayıda ve belirli özellikleri taşıyan fiillerle çekimlenebildikleri için, gereken özellikleri taşımayan fiillerle bir araya geldiklerinde doğal olarak bir kılınışsal işaretleyici olmaktan çıkıp yanına iliştirildikleri zarf-fiilin de etkisiyle öncüllük-ardıllık-eşzamanlılık gibi eylemlerin zaman ekseni üzerindeki konumlanmalarını dikkate alan taksis ilişkileri çerçevesinde etkinlik sergilemeye başlarlar. Makalede tüm bu kavramlar, Tavas ağızlarının zengin şimdiki zaman envanterine dayanarak İncelenmektedir.

İstanbul Askeri Müzesi'ndeki Deri Askerî Eşya ve Aksesuarlardan Örnekler

Erdem · 2007, Sayı 48 · Sayfa: 85-108

Dericilik ilk çağlardan itibaren insanoğlunun taş ve ağaçtan sonra en çok kullandığı malzeme olmuş ve insanların zamanla deri işlemeyi öğrenmesiyle birlikte gelişmiş, ev ve giyim eşyalarından, çeşitli aksesuarlara kadar sayısız dalda yerini almıştır.Bu alanlardan birisi de askeri alanda deri kullanımıdır. Türklerin yaşamında çok geniş bir kullanım alanı olan derinin; Osmanlı'nın kuruluşundan başlayarak ordunun başlıca gereksinimlerinden, çizme, at koşumları, tirkeş, sadak, yay krişi, davul, kös vb. eşyaların yapımında kullanıldığı bilinmektedir.

Bugün ülkemizde müze ve koleksiyonlarda deri sanatlarını belgeleyecek örnekler bulunmaktadır. İstanbul Harbiye Askeri Müzesi'nde bulunan deri ürünler geniş bir yelpazaye sahiptir. Bu çalışmada İstanbul Harbiye Askeri Müzesi'nde bulunan silah aksesuarlan üzerinde durulmuştur. Deri, eşya ve aksesuarlar, kullanılan malzeme, desen ve kompozisyon özellikleri açısından incelenmiştir.

Atatürk Dönem İnde İstanbul'un İmarı Ve Henrİ Prost Planının Basındaki Yankıları (1936- 1939)

Erdem · 2007, Sayı 48 · Sayfa: 109-156
Türkiye Cumhuriyeti'ni kültürle temellendiren Atatürk, kültür politikaları kapsamında sanata ayrı bir önem vermiş, müzik, tiyatro ve sinema gibi sanat dallarının yanı sıra mimari ve şehircilik çalışmalarıyla da yakından ilgilenmiştir. Ankara, 1930'larda şehirlerin çağdaş bir niteliğe kavuşması amacıyla bir yandan şehir planları yaptırırken diğer yandan da ulusal mimariyi oluşturma çabası içerisine girmiştir. 1930'larda planlanmaya çalışılan şehirlerin başında İstanbul gelmiş ve bu şehrin imar planı ünlü Fransız plancı Henri Prost'a yaptırılmıştır. Prost planı, İstanbul'da gerçek anlamda uygulanan ilk ve en uzun süreli uygulama olarak tarihe geçmiştir. Fakat söz konusu planın hazırlık ve uygulama safhasında karşılaşılan problemler nedeniyle hem Prost hem de planı dönemin basınında uzun süre şiddetle tartışılmıştır.

Göynük'e (Bolu) Ait Bazı Gelir Kaynakları Ve İdaresi : Tımar, Zeamet ve Mukataalar (H. 115 4 -130 7 /M. 1741-1889)

Erdem · 2007, Sayı 48 · Sayfa: 55-84

Göynük'te bulunan tımar, zeamet ve mukataa gelirleri çoğunlukla bir yıllığına iltizama verilmiştir. Göynük'ün belli başlı mukataalar, kahve ve aded-i ağnam mukataası, Mihal Bey Mukcitaası, Göynük ve tevabii mukatası ve Etmekçi Başı Ocas Mukataasıdır.

Göynük'e ait gelir kaynakları mültezimler aracılığıyla idare edilmiştir. Bunlar içerisinde aded-i ağnam ve etmekçi hassı mukataaları malikaneye dönüştürülmüştür. Şer'iye sicilleri gerek malikane konuları gerekse bunlar arasındaki ihtilaflar hakkında bizi bilgilendirmektedir. Tımar, zeamet ve mukataaların belgelere yansıyan belli başlı gelir kaynakları cerime dediğimiz cezalar ve zorunlu tüketim maddelerinden alınan sıradan vergi kalemleridir. Bunlar içerisinde belki de en önemlisi, "öşr-i harir" olarak tanımlanan ve bölgede ipek böcekçiliğinin yapıldığının göstergesi olan vergidir.