1129 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
  • Erdem
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Panorama Romanına “Büyük İnkılâp ve Küçük Politika” Çerçevesinden Bakmak

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 197-220 · DOI: 10.32704/erdem.948944
Türk edebiyatının önde gelen kalemlerinden biri olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, edebiyatçı kimliğinin yanı sıra gazeteciliği, milletvekilliği ve diplomatlığı ile Tanzimat Dönemi’nden beri görülen aydın/bürokrat/politikacı bileşiminin tipik bir örneğidir. Çağdaş Türk düşüncesinin ortaya çıktığı Tanzimat yıllarından beri Türkiye’de edebiyat ve düşünce birbiriyle iç içe geçtiğinden o da toplum ve siyaset üzerine eğilen yazarlar çizgisinden gelmektedir. Romandan anı kitaplarına ve gazete yazılarına kadar çeşitli türlerde eserler veren yazar, II. Abdülhamit döneminden Meşrutiyet’e, Milli Mücadele yıllarından Cumhuriyet’in kuruluşuna, çok partili siyasi hayata geçişten 27 Mayıs’a kadar tanıklık ettiği devirleri çalışmalarına da bir biçimde aktarmıştır. Bu çerçevede Yakup Kadri’nin 1930’lu yıllardan 1950’lere kadar olan dönemi işleyen Panorama romanının yazarın Atatürk devrimlerinin halk üzerindeki etkisi, toplumda yer edinip edinemediği üzerine yaptığı eleştirel değerlendirmeleri bakımından ayrı bir yer tutar. Kurtuluş Savaşı yıllarından beri Atatürk’ün yakın çevresinde yer alan Yakup Kadri, Cumhuriyet’in ve Atatürk devrimlerinin düşünce ve edebiyat hayatında önde gelen savunucularından biridir. Ancak yazarın, Cumhuriyet’e ve devrimlere yaklaşımı sorgusuz bir övme edebiyatı şeklinde olmamıştır. Atatürk’ü ayrı bir yerde tutmakla birlikte Yakup Kadri, devrimlerin uygulanışını, halka yansımalarını daha 1930’ların başından itibaren eleştirir görünmektedir. Nitekim o tarihlerde yayımlanan Ankara (1934) romanının ikinci bölümü Panorama’nın öncüsü gibidir. Cumhuriyet’in onuncu yılı vesilesiyle yazdığı, ancak yayımlamadığı “Büyük İnkılâp ve Küçük Politika” başlıklı makalesi de yazarın dönemin siyasi ve toplumsal gelişmelerine karşı eleştirel yaklaşımının başka bir ifadesidir. Panorama romanıyla, Cumhuriyet’in ve Atatürk devrimlerinin kurduğu yeni Türkiye’ye ve Türk toplumuna eğilen Yakup Kadri, 1930’lu yıllarda Atatürk’ün henüz hayatta olduğu yıllardan 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara geçişine kadar olan dönemi işlemektedir. Atatürk’ün “büyük inkılâp”ının Cumhuriyet Halk Partisi ve devlet bürokrasisi içindeki birtakım “küçük politika”lara kurban edildiği şeklinde özetlenebilecek düşüncelerinin yer aldığı makalesi ise Panorama romanının alt metni gibidir. Yazar, yayımlayamadığı bu çalışmasında dile getirdiği meseleleri, kurgusal bir metin üzerinden ifade etmek istemiş görünmektedir. Bu çalışma, Panorama romanını “Büyük İnkılap ve Küçük Politika” metnine dayanarak tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede Yakup Kadri’nin romanda dile getirdiği devrimlere, çok partili siyasi hayata ve özellikle Cumhuriyet Halk Partisi yönetimine dair eleştirileri söz konusu makaleyle birlikte değerlendirilmeye çalışılacaktır. Söz konusu tahlil çabasında dayanılan temel metin anılan makale olmakla birlikte, Yakup Kadri’nin işlediği konulara ışık tutabilecek Politikada 45 Yıl, Zoraki Diplomat gibi anı çalışmaları ile Yaban ve Ankara romanlarından da mümkün olduğunca yararlanılmıştır.

Müzik Tarihine Ve Kültürel Müzikolojiye Sunduğu Katkılar Açısından Bahaeddin Ögel

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 43-66 · DOI: 10.32704/erdem.948843
Genel Türk Tarihi alanının en önemli biliminsanlarından olan Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, kültürel tarih açısından son derece kıymetli eserlere imza atmıştır. Onun kapsamlı eserleri, tarihin yardımcı olduğu diğer alanlara da veri sunmaya devam etmektedir. Bahaeddin Ögel’in eserlerinin en fazla ışık tuttuğu yan disiplinler, folklor ve müziktir. Genel Türk tarihi veya mitoloji konulu yapıtlarında çok sayıda müzikolojik veriye rastlamak mümkündür. Öyle ki onun eserlerine başvurulmadan yazılmış Türk müzik tarihi çalışmaları, yetersiz kabul edilir. Bunların yanı sıra Ögel’in müstakil olarak müzikoloji konulu kitapları ve tebliğleri vardır. O, tarih biliminden getirdiği disiplinle, vesikalara dayalı metodolojik müzikoloji yazımına da katkılar sunmuştur. Müzik tarihi, organoloji (çalgı bilim), kültürel müzikoloji gibi pek çok alt branşa veri sunan eserleri, bu eserlerin içeriği, ne gibi yenilikler ve öneriler getirdiği, hangi kapıları açtığı, Bahaeddin Ögel’in müzikle olan ilişkisinin temeli, bu makalenin odaklandığı hususlardır. Betimsel karakterli bu çalışmada literatür taraması ile birlikte, Ögel’in öğrencisi olmuş kıymetli biliminsanlarının görüşlerine de başvurulmuş; yarı yapılandırılmış görüşme tekniğine dayalı olarak kendilerinden konu ile ilgili bilgiler edinilmiştir. Çalışmada Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’in müzikoloji alanında veriler içeren eserleri saptanmış; bu çalışmaların hangi alt dallara ışık tuttuğu incelenmiştir. Ögel’in müzikolojiye veri sunan eserlerini genel olarak ikiye ayırmak mümkündür. İlki, temelde Genel Türk Tarihi veya mitoloji konulu olan ama içerisinde çeşitli alt başlıklar içinde müzikolojik veriler barındıran eserler; diğeri ise Türk Kültür Tarihine Giriş serisinin sekizincisi olan “Mehter” ve dokuzuncusu olan “Türk Halk Musikisi Aletleri” gibi doğrudan müzikolojiyi ilgilendiren eserlerdir. Çalışmanın sonunda Ögel’in müzikolojik bilgiler barındıran kitapları, makaleleri ve tebliğleri listelenmiştir. En son olarak Ögel’in müzikoloji alanına sunduğu katkılar tablolaştırılmıştır. Bu katkılar ana başlıklar halinde şu şekilde tespit edilmiştir: Türk müzik tarihine ilişkin veriler (kronolojik gelişim ve değişimler), Türk müzik türlerine ilişkin bilgiler, Türklerde askeri müzik (tuğ, nevbet, mehter teşkilatları, görevleri, çalgıları), Organolojik bilgiler (çalgıların kökenleri konusunda bilgiler, çalgıların sınıflandırılması vb.), Müzik ve mitoloji konulu bilgiler (efsanelerde müzik, müzisyen ve çalgılar; çalgıların yaradılış efsaneleri vb.), Müzik ile ilişkili kelimelere yönelik bilgiler (üzerinde tartışma bulunan müzikal kelimeler hakkında tanımlama ve tartışmalar; Türk dünyasında karşılığı olan ancak Anadolu Türklerince pek fazla bilinmeyen müzikal kelimelerin tanıtımı; aynı isimli bir çalgının farklı Türk topluluklarında aldığı isimsel ya da biçimsel farklılıkların tespiti vb.)

Şeyhülislam Kemalpaşazâde’nin Cinler Hakkında Manzum Fetvâsı Ve Ahlât-ı Erbaa Açısından Tahlili

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 29-42 · DOI: 10.32704/erdem.948839
Osmanlı’da ilgi çekici kalem mahsullerinden birisi de manzum fetvâlardır. Osmanlı fetvâlarının çok büyük bir kısmı mensur olarak verilmiş, ancak içlerinde ciddî sayıda da manzum olarak verilenler bulunmuştur. Hiç şüphesiz fetvâların bu şekilde verilmesi Türk edebiyatının yeni bir nazım türü kazanmasına zemin hazırladığı gibi, ulema arasında da renkli bir edebî ortamın oluşmasına katkıda bulunmuştur. Osmanlı’da verilen ve yazılan manzum fetvâların şeyhülislâm veya müftülere sualin nazmen yöneltilmesi sebebiyle verildiği gözlenmektedir. Yani bu fetvâlar resen manzum biçimde verilmemiş, daha çok herhangi bir konuda şair birisi veya şairliği bulunan bir devlet adamının bir müftü veya şeyhülislama suali manzum biçimde yöneltmesinden dolayı verilmiştir. Osmanlı’da manzum fetvâ vermiş şu ana kadar tespit edilen müftü ve şeyhülislamların sayısı ile manzum fetvâların beyit adedinin yüksek bir sayıya ulaştığı görülmektedir. Tabiî ki daha tespit edilmeyenlerin de bulunması yüksek bir ihtimal olduğundan hepsi bir araya getirildiğinde hacimli bir kitapla tanıtılacak kadar geniş bir manzum fetvâ hazinesi ortaya çıkacaktır. Osmanlı’da şu ana kadar tespit edilen manzum fetvâ sayısı 60 civarında olup bunların beyit sayıları yaklaşık 500’dür. Bu fetvâlar içinde sadece tek mısradan ibaret olanları bulunduğu gibi, 64 beyitten oluşanları da bulunmaktadır. Hatta müstakil bir risale sayılabilecek olanlar da vardır. Yaklaşık 1520’li tarihlerde başladığı tahmin edilen Osmanlı manzum fetvâlarının içinde Arapça ve Farsça olarak verilmiş olanlar da bulunmaktadır. Osmanlı’da manzum fetvâların ilk örneklerinin ünlü Şeyhülislâm Kemalpaşazâde Ahmed tarafından verildiği söylenebilir. Osmanlı manzum fetvâ geleneğinin öncü isimlerinden birisi olan Kemalpaşazâde çok yönlü bir âlim olup filolojik çalışmaları da vardır. Osmanlı’nın zirve yüzyılına damga vurmuş birkaç büyük şeyhülislâmdan birisi olan bu zat birçok konuda fetvâ vermiş ve bunlar arasında dil ve edebiyat konuları da yer almıştır. Mürettep bir divanı da olan bu mühim sima esrar, şarap, afyon, raks, devran gibi, o devrin hassas ve tartışmalı birçok konusunda fetvâ vermiştir. Bu fetvâlar bazı aykırı ve çelişkili görüşler taşıdığından başka şeyhülislâmlarca düzeltilip açıklamalar yapılmıştır. Özellikle esrar hakkında verdiği manzum fetvâ çok tartışılmış ve Ebussuud Efendi tarafından yorumlanmıştır. Onun manzum fetvâları arasında bir de cinler hakkında verdiği fetvâ vardır ki şekil, muhteva ve cinlerin tanımı bakımından oldukça ilgi çekicidir. Bu fetvâ, eski tıp anlayışındaki ahlât-ı erbaa teorisi ile de yakından ilişkili olup ins ile cin münasebetlerini vücut kimyası bağlamında açıklamaktadır. Bu çalışmada bu manzum fetvâ analitik biçimde incelenip tanıtılmaktadır.

Bitlis Kalesi’nde Bulunan Sinan Bey (Kale) Hamamı Ve Rölöve Çalışmaları Üzerine Bir Değerlendirme

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 161-196 · DOI: 10.32704/erdem.948934
2004-2005 yılı arkeolojik kazıları sonucunda gün yüzüne çıkarılan Sinan Bey (Kale) Hamamı, Bitlis Kalesi’nde merkeze yakın bir konumda yer almaktadır. Ortaya çıkarıldığı günden bu yana hamama koruma amaçlı bazı basit müdahaleler yapılmış, ancak tam anlamıyla tahribatın önüne geçilememiştir. Özellikle örtü öğeleri ile su depolarının duvarlarındaki çökme tehlikesi her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle 2019 yılı kazı çalışmaları kapsamında restitüsyon ve restorasyon öncesi rölöve çizimlerinin yapılmasına karar verilmiştir. Bunun için yapı ilk olarak yerinde incelenmiştir. Devamında Cors ve Total Station aletleri ile referans noktalar alınarak yapının harita üzerindeki konumu işaretlenmiştir. Mekânların zemin seviyeleri farklı olduğundan çizgi lazer aleti yardımıyla 0.00 kot seviyesi belirlenmiş olup plan ölçümleri aynı kot üzerinden alınmıştır. Krokiler üzerinde gerekli ölçüler alındıktan sonra bilgisayar ortamına aktarılmıştır. Total Station ile plan, kesit, görünüş için bütün noktaların ölçümü yapılmıştır. Yapı bütünüyle fotoğraflanmış, kesit ve cephelerdeki malzeme ve hasar detaylarının ayrıntıları için Agisoft Photoscane, Adobe Photoshop ve Autocad gibi programlardan faydalanılmıştır. Elde edilen ölçü ve verilerle bu programlar kullanılarak, rölöve projesinin çizimleri hazırlanmıştır. Hazırlanan rölöve çalışması daha sonra ilgili kurul tarafından onaylanmıştır. Soyunmalık, ılıklık, sıcaklık ve külhan bölümlerinden oluşan hamam arşiv belgelerine göre 1534 ile 1540 yılları arasında Bitlis Sancak Beyi Sinan Bey tarafından yaptırılmış bir vakıf eseridir. Osmanlı arşivinde ulaşılan yeni belgelerde, 1540 yılına ait Tapu Tahrir Defteri ve diğer arşiv kayıtlarında, hamamın kale içerisindeki Sinan Bey tarafından inşa edilen mescide gelir getirmek üzere inşa edilmiştir. Sinan Bey Mescidi’nin yıllık geliri 4900 akçe olarak kayıtlara geçmiştir. Bu 4900 akçenin de 3600 akçesi kalede bulunan hamamdan, 580 akçesi ise hamam ile mektebin yakınında bulunan iki göz mahzenden elde edildiği yazılıdır. Hamam, sıcaklık mekânına göre iki köşe halvet hücreli olup Klasik Türk Hamam mimarisinin özelliklerini yansıtmaktadır. Duvarlarda taş, kubbe ve kubbeye geçişlerde tuğla malzeme kullanılan yapıda süsleme öğelerine rastlanmaz. Sıcaklık, hela ve halvet hücreleri kubbe ile diğer kısımlar ise tonoz örtülüdür. Soyunmalık kısmında sadece beden duvarları ve kapı açıklığı günümüze ulaşırken, asıl hamam kısmının örtü öğeleri olan kubbe ve tonoz yüzlerine açılan fil gözleri ile iç mekân aydınlatılmaktadır. Bu çalışmada, yeni belgeler ışığında, hamamın banisi ve yapım yılının ortaya çıkarılmasının yanında yapılan rölöve çalışmaları hakkında bilgi verilmesi amaçlanmaktadır.

Hz. Muhammed ve Diğer Peygamberlere Yönelik Fazahat Girişimleri ve Alınan Tedbirler: Arşiv Belgelerine Dayalı Bir İnceleme

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 111-160 · DOI: 10.32704/erdem.948925
Makale, Osmanlı Devleti’nin son 70 yılına tarihlenen ve konu ile ilgili olarak seçilmiş olan arşiv belgelerinin Hz. Muhammed’e yönelik iftira, itham hatta küfre varan hakaret girişimlerinin “fazahat” başlığı altında değerlendirilip transkribe edilerek, konuyla ilgili literatür ile desteklenerek irdelenmesine dayanmaktadır. Arşiv belgelerinin kanıtlayıcı ve bilgi verici değerinin yanı sıra Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi arşiv fonlarındaki konu ve kapsam çeşitliliğini de yansıtan araştırmada fazahat teşebbüsleri, münferit hezeyanlar, basın-yayın ve görsel faaliyetlere karşı devletin tepkisi, kovuşturması ve tedbirleri ortaya konulmaktadır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nin dinî alandaki bürokratik mücadelesi, geçmişten günümüze kadar uzanan İslam dinini Hz. Muhammed üzerinden yıpratma girişimlerini önleme başarısı da örnek belgeler üzerinden anlaşılabilecektir. Ayrıca bu çalışma, İslamiyet’e yönelik fazahat girişimlerinin hangi yöntemler uygulanarak hayata geçirildiğini, hangi boyutlara ulaştığını idrak ederek bugün de bu konuda uyanık ve tedbirli davranmamız gerektiği noktasında arşiv belgelerine dayalı olarak aydınlatıcı bilgiler içermektedir. Zira bu faaliyetlerin geçmişi İslamiyet’in ilk yıllarına kadar uzanmakta ve sistemli olarak tekrarlanarak günümüze kadar devam etmektedir. Çalışmada T. C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı ve Cumhuriyet Arşivi fonlarından belirlenen belgeler kullanılmış olup, söz konusu belgeler fazahata konu olan eylemlere göre gruplandırılarak kendi içerisinde kronolojik bir sıraya konulmuştur. Söz konusu belgeler yanlış anlaşılmalara mahal verilmemesi için mümkün olduğu kadar aslına uygun şekilde konuyla ilgili yayınlanmış çalışmalarla da desteklenerek özetlenmiştir. Bu bağlamda çalışmanın temel amacı, araştırmacılara her türlü siyasi, toplumsal, sosyolojik, kültürel vb. olayın açıklanması ve belgelendirilmesinin arşivlerimizdeki zengin fonlar aracılığıyla yapılabileceğinin göstergesidir.

Cumhuriyet Dönemi Türk Halıcılığı Kitabı

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 221-224
Türk sanatları içerisinde önemli bir yere sahip olan halı, kilim ve işleme sanatlarımız Türklerin semboller dünyasını, estetik duyarlılığını, gelenek ve göreneklerini kısacası kültürünü yansıtmaktadır. Bu sebeple, geleneksel halı, kilim ve işleme sanatı örneklerimiz bir yandan ülkemizin tanıtımı ve ekonomisindeki yerini muhafaza ederken, diğer yandan da geçmiş nesillerin duygu, düşünce ve tecrübelerinin bize ulaşmasında köprü görevi görmektedir. Bu bahisle, Türk halıcılığı kültür mirası olarak en önemli konulardan birisidir. Günümüzde bilinen en eski örnekleri Orta Asya’da Türklerin yaşadığı bölgelerde ortaya çıkan düğümlü halı, Türklerin bulup geliştirdiği ve tüm dünyaya armağan ettiği halı sanatı, Türk sanatları içinde maddi kültür değerlerinin aynası denilebilecek en önemli halk sanatlarımızdandır. Arkeolojik buluntular ve çeşitli alan araştırmaları da göz önüne alındığında bir süs eşyası olmanın ötesinde yansıttığı motif ve tekniklerle kültürel derinliği, zenginliği kanıtlamak açısından da önemlidir.

Osmanlı Sarayında At

Erdem · 2021, Sayı 80 · Sayfa: 225-228
Dumlupınar Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Tarih Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Emine Dingeç tarafından hazırlanan sekiz yıllık bir çalışmanın ürünü olan eserde, Osmanlı İmparatorluğu sarayında at ile ilgili bütün bilinmeyenlerin cevabı detaylı bir şekilde okuyucuya sunulmaktadır. Kitap “Ön Söz’’, “Giriş’’, “Sonuç, “Kaynakça’’, “Ek’’ ,“Sözlük’’ ve “Dizin’’ dışında dört ana bölümden oluşmaktadır. Görsel malzemeyle zenginleştirilen eserde atın Osmanlı sarayındaki konumu bütün yönleri ile ortaya konulmaya çalışılmaktadır.

Kahramanmaraş Kentinde Tarihsel Konutlar ve Turizm

Erdem · 2021, Sayı 81 · Sayfa: 63-92 · DOI: 10.32704/erdem.2021.81.063
Tam Metin
Belirli bir topluluğa ait olan ve o toplumun değer yargılarını taşıyan maddi ve manevi ögeler kültürü oluşturmaktadır. Bu kültür ögeleri önceki nesillerden günümüz nesline somut ve soyut miras olarak aktarılır. Somut kültürel mirasın en önemlilerinden birisi de tarihi yapılardır. Günümüzde kültürel mirasın önemsenip, korunması ve tanıtılması konusu büyük önem taşımaktadır. Çünkü kültürel değerlere gerekli özen gösterilmediğinde yerel halkın sahip olduğu tüm ögeler de değersiz bir hale gelecektir. Ayrıca kültürel ögeler bölgesel olduğu kadar ülke ve dünya bazında da sosyo-ekonomik anlamda çok büyük potansiyele sahiptir. Kültürel miras değerleri ile şehirler kendi özgün kimliklerini koruyabilmekte, gençler geçmişten günümüze bir bağ kurabilmekte ve sahiplenme duygusunu yaşayabilmektedir. Bu nedenle bir yörenin kültürel miras değerlerinin zenginliği o yörenin hem ekonomik hem sosyal yapısını değiştirecek hem de bu bağlamda turizmi geliştirecektir. Kahramanmaraş gibi kadim bir şehrin bu mirası iyi değerlendirmesi kaçınılmaz olmalıdır. Kahramanmaraş’ta şehrin geleneksel mimarisini oluşturan ve günümüze kadar ulaşan tarihi konutların önemli bir bölümü özellikle Osmanlı’nın son döneminde, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren yapılmaya başlanmıştır. Bu konutlar yarı kâgir- yarı ahşap ve karma sistem olarak inşa edilmiştir. Şehirdeki tarihi konutlar eski yerleşmeler olan Onikişubat ilçesi Mağralı ve Yörükselim mahalleleri ile Dulkadiroğlu ilçesine bağlı Kayabaşı, Kurtuluş, Ekmekçi, Gazipaşa, Divanlı, İsa Divanlı, Turan ve Fevzi Paşa mahallelerinde yoğun olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışma üç bölgenin kavşak noktasında gerek tarihi gerekse coğrafi anlamda birçok medeniyete ev sahipliği yapmış tarihi kent dokusu içindeki Kahramanmaraş’ta yürütülmüştür. Kentte yer alan tarihi konutların geçmişi ve mimari yapısı ile turizme sunulması ve çekici bir öge olarak kullanılması kentin turizm cazibesini arttıracaktır. Dolayısıyla çalışma kentteki tarihi konutların kültür turizmi anlamında günümüzdeki mevcut durumlarını ortaya koymak ve tarihi konutların kültürel miras turizmi açısından yerel halkın algı ve tutumları çerçevesinde değerlendirilmesi üzerine bir bakış açısı oluşturmak amacıyla yapılmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen bir anket uygulaması gerçekleştirilmiştir. Bölgedeki kültürel değerlere bağlı olarak Kahramanmaraş’ta yer alan belli başlı konutların belirgin özellikleri incelenmiştir. Yerel halkla birebir mülakatlar yapılmıştır. Çalışmaya katılan yerel halk tarihi konutların turizm amaçlı tanıtılmasının gerekliliği konusunda olumlu görüşe sahiptir. Konutların restorasyon yapılarak kullanılması, özellikle de konut şeklinde değil otel, kafe ya da müze tarzında kullanılması gerektiğini belirtmiştir. Dolayısıyla hem kültürel değerlerin korunması hem de bu değerlerden ekonomik girdi sağlanması konusuna önem verilmektedir. Kahramanmaraş’ın çok eski bir yerleşim olması vasfıyla birçok tarihi konutun bulunduğu ve yerel halkın tarihi konutların turizm amaçlı kullanılabilmesi konusunda oldukça duyarlı oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Kentte tarihi konutlar örnekleminden diğer kültürel ögelerin korunup turizme kazandırılması konusunda önerilerde bulunulmuştur.

Reşat Nuri Güntekin’in Romanlarında Ritüeli “Sapere Aude!” Aforizmasıyla Okumak

Erdem · 2021, Sayı 81 · Sayfa: 1-22 · DOI: 10.32704/erdem.2021.81.001
Tam Metin
Aydınlanma; bilim ve düşünceye karşı olan Orta Çağ’ın negatif, yıkıcı, batıl inanç içeren irrasyonel yapısını rasyonelliğe dönüştürmeye çalışan bir yönelimdir. Edebiyat, felsefe, sanat ve bilimsel faaliyetler vasıtasıyla yayılan aydınlanma; insan aklının başkasının rehberliğinden kurtarılması ve insanın kendi yargılama yetisini kullanması şeklinde anlaşılır. Akılla açıklanamayan her türlü etkinlik de pozitivist anlayışa aykırı olarak değerlendirilir ve bu nedenle ritüele uzun süre mesafeli yaklaşılır. Oysa toplumun belleğinde, kültüre dayalı duygularla açıklanamayan türlü imgeler kayıtlıdır. Bu imgeler, toplumun gereksinimlerine verilen yanıtlarla görünür hâle gelir. Bireysel ve toplumsal bir varlık olan insan, din ve din dışı olmak üzere her türlü kutsal karşısında bir davranış geliştirmeye ihtiyaç duyar. Simgesel katılım ile icra edilen bu davranış biçimi, toplumun kutsal olarak tanımladığı ritlerdir. Kollektif bilincin bir tezahürü olan ritler; insana aidiyet duygusu yaşatan, insanın kutsal olanla ilişkilerini tayin eden ve belirli bir disiplin içinde gerçekleştirilen eylemlerdir. Aydınlanma öncesi dönemde doğanın ve her şeyin üstünde düşünülen kutsal, pozitivist düşünceye paralel biçimde zamanla genel olarak doğada ve özel olarak varlığın doğasında katışık hâlde tasavvur edilir. İnsanın ve toplumun zaman içinde geçirdiği düşünsel evrim, “kutsal” algısında da değişim meydana getirir. Değişen “kutsal” algısı, ritlerin yeniden tanımlanmasını zarurî kılar. İnsanın metafiziği anlama ve kavramadaki çaresizliği ile aşkınlığa teslimiyeti, ritlerin ortaya çıkış nedenlerindendir. Bu olgu, her dönemde insanın aşkın varlık ya da düşünce karşısında belirli davranış kalıpları geliştirmesi sonucunu doğurur. İnsanın kültürel ve düşünsel evrim aşamaları, şuurlu bir canlı olan insanın ritüelsiz kalamadığını, ritüelin işlevsel olarak görevini yerine getirmeye devam ettiğini ortaya koyar. Türk edebiyatında batılılaşma ile birlikte modernleşmenin bir tezahürü olarak ortaya çıkan roman, bireyin/toplumun yeniden düzenlenmesine ve yapılandırılmasına yönelik önemli bir başlangıçtır. Reşat Nuri Güntekin, romanlarında aydınlanma düşüncesinin inşa edici programını roman kurgusuna yerleştirir. Yazar, kahramanlarını ergin olmayış durumundan kurtarma, aklın ve bilimin ışığında bir aydın tipi oluşturma gayesi güder. Aydınlanma fikrini Anadolu’nun her köşesine duyurmayı ve insanları eğitmeyi vazife edinmiş gezgin öğretmen idealiyle hareket eder. İstanbul’da gittikçe kuvvetlenen ve etkisini artıran zihnî değişim, taşraya yabancıdır. Anadolu’da ise halk, eskinin yerini dolduracak yeninin ne olduğunu tam olarak bilemediği için eski zihniyeti devam ettirir. Güntekin’in değiştirmek istediği; aklı, bilimi, düşünceyi, felsefeyi dışlayan bunların yerine bağnazlığı ve cehaleti yaşatan zihniyettir. Ancak zihniyet değiştirme amacı güdülürken toplumun kendine has kültünün göz ardı edilmemesi gerektiği ya da bunun bir zorunluluk olduğu gerçeğine Güntekin’in romanlarında rastlanır. Türk halk kültürünü romanlarında kullanan Güntekin, insanı; toplumun bir ögesi olarak işler ve yaşamın vazgeçilmez bir aracı olan ritüelle iç içe gösterir.