4 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Arış
  • Konya
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

“İnce Minareli Medrese” Taçkapısı Yahut Dârû’l-Mûlk Konya’nın “Zafer Kapısı” (Bâbü`n-Nasr): Bir Yorum

Arış · 2024, Sayı 25 · Sayfa: 127-163 · DOI: 10.32704/akmbaris.2024.200
Tam Metin
Selçuklu başkenti Konya’da, vaktiyle Selçuklu Sarayı’nın da bulunduğu İç Kale’yi çevreleyen sur tahkimatının dışında ve “Alâeddin Tepesi”nin batı kanadı üzerinde yer alan ve “Sâhib Âtâ Dâr’ûl-hadîsi” ya da daha yaygın olarak “İnce Minareli Medrese” gibi adlarla bilinen yapı, bugüne kadar pek çok çalışmaya konu edilmiş; başta, bânîsi Sâhib Âtâ Fahrū’d-dîn Ali olmak üzere, planı ve özellikle taçkapısı ile yapının mimarı olduğu düşünülen Kelûk bin Abdullah üzerine de çeşitli değerlendirmeler yapılmıştır. Medresenin doğu cephesinin ortasında ve âdeta yapıdan bağımsız bir kütle olarak yükselen anıtsal taçkapısı, tezyinat ve plastisitesiyle, hiç kuşkusuz, Selçuklu çağının en dikkat çekici tasarımlarından biridir ve bu hâliyle müstâkil bir çalışmaya yeniden konu edilmeye muhtaçtır. Medresenin doğu cephesinden çıkma yapan taçkapı, gerisindeki dikdörtgen planlı bir bina kütlesine bağımlı prestijli ve anıtsal bir yapı ögesidir. Hâlihazırda 10.00 m.ye varan bir yüksekliğe sahip olan taçkapının cephe yüzeyi, geniş kuşatma kemeriyle çevrelenen içbükey kavisli derin nişi ile olduğu kadar, cephe kompozisyonunu çevreleyen celî sülüs yazıları ve kabartma olarak işlenmiş çeşitli tezyinî ögeleriyle, fasat düzenini heykelsi bir görünüme kavuşturan yüksek bir geometrik tasarım ve olağanüstü bir yaratıcılık örneği olarak özellikle öne çıkar. Kapı açıklığını örten kemerin ayakları ile taçkapının dikdörtgen prizmal kütlesini iki yandan sınırlandıran enli ve içbükey profilli bordürler üzerine celî sülüs ile istiflenmiş Fetih ve Yâsîn sûrelerinin sarmal bir düzenle birbirine düğümlenerek oluşturdukları mutlak simetri, bütün kütle tasarımının, yazı üzerine kurulduğunu ve taçkapının da özellikle yazı unsurunu öne çıkaran bir inşâ faaliyetinin ürünü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, taçkapıda, özellikle yazı unsurunun öne çıkartılmış olmasına bakılarak, bu anıtsal yapı ögesinin, bir medreseden ziyâde, Selçuklu başkenti Konya’da, Sultanlığın gücünü bir “kentsel simge” hâlinde kamusal alana yansıtan bir prestij yapısı, başka bir deyişle, Selçuklu Sultanlığının nişânesini taşıyan ve Ortaçağın görkemli anılarını hafızalardan silinmeyecek anıtsal bir “dervâze” görünümüne büründürerek canlandıran sıradışı bir tasarımın ürünü olduğuna kolaylıkla hükmedilebilir. Olağanüstü incelikli olarak, yüksek bir geometri bilgisiyle şekillendirilmiş taçkapıya esas anlam ve karakterini kazandıran en önemli ayrıntıların, muhakkak ki savaşla kazanılmış büyük bir zafer ve fethi kutsamak üzere celî sülüs ile istiflenmiş Fetih sûresi olduğu dikkate alınırsa, bu anıtsal kütlenin, vaktiyle, bir “Zafer Kapısı” (Bâbü`n-Nasr) olarak inşâ edilmiş olduğunu kabul etmemek için hiçbir sebep yoktur. “İnce Minareli Medrese”de, savaşla kazanılmış bir zafer ve önemli bir fethin anısına ithaf olunmak üzere tasarlanmış bir diğer yapı ögesinin de, medreseye adını veren “minare” olduğuna işâret edilmelidir. Dâr’ûl-Mûlk Konya’nın, 13.yüzyılın Ortaçağ kent panoramasında bilhassa öne çıkan ve kilometrelerce öteden algılanabilmesini sağlayan görkemli siluetiyle, sözkonusu “minare”nin, vaktiyle, medresenin mescidine âit bir yapı ögesi olmaktan ziyâde, uzak diyârlardan Selçuklu başkentine gelenleri karşılayan bir “Sultanî kentsel simge” olarak inşâ edildiği açıktır. Bu bağlamda, Selçuklu çağında, kenti batı yönünden hinterlandına bağlayan ve Sultan I.İzzeddîn Keykâvus tarafından dış surlara içten eklemlenmiş bir askerî garnizon olarak inşâ ettirilip sonradan Osmanlı çağında “Zindankale” adı verilen “Ehmedek”in de yer aldığı kent kapısından başlayıp batı-doğu istikâmetinde uzanarak Selçuklu Sarayı’nın bulunduğu şimdiki “Alâeddin Tepesi”ni tahkim eden sur çizgisine ulaşan ana yol güzergâhının nihâyetinde yer alan bu görkemli anıtın, muhakkak ki hendek üzerindeki bir köprü vasıtasıyla irtibatlandırıldığı ve İç Kale’ye batı yönünden dâhil olunmasını sağlayan “Zafer Kapısı”nın önünde ve yol aşırı karşısında aynı mevkide yükselen bir “Zafer Kulesi” olarak inşâ edildiğine şüphe duyulamaz.

MEVLÂNA DERGÂHI TASVİRLİ HALI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 67-84 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.186
Tam Metin
Konya ili; tarihi, kültürü, sosyal hayatı, ekonomisi ve coğrafyasıyla Anadolu kentleri arasında özel bir konuma sahip nadir şehirlerimizdendir. Konya’nın coğrafi özellikleri, tarihe dayanan kültür zenginlikleri, el dokumalarının uygulanmasına ve yaşatılmasına asırlardır imkân tanımıştır. Çatalhöyük’le başlayıp günümüze kadar uzanan ve tarihin her döneminden izler taşıyan Konya, bütün bu dönemlerde el dokumacılığının merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu güzel şehrimiz topraklarında pek çok özel şahsiyeti misafir etmiş ev sahipliği yapmıştır. Hz. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî bu önemli şahsiyetlerin başında gelir. Hz. Mevlâna’nın Konya şehri ve halkı üzerinde etkisi günümüze kadar gelmiştir. Konya’nın en önemli sembolüdür. Hz. Mevlâna bıraktığı eserlerle çağlar boyu yaşamıştır. İlmini yaydığı bu coğrafyada vefatından sonra bina edilen, günümüzde de Mevlâna Müzesi olarak korunan mekân Konya şehrinin en önemli silüeti durumundadır. Öyle ki bu mekân farklı sanat alanlarında pek çok esere konu olmuştur. Bu eserlerden birisi de halı sanatıdır. Batılılaşma Dönemi Anadolu tasvir sanatı içinde duvar resimleri dini ve sivil mimaride uygulanmıştır. Türk resim sanatı içinde duvar resimlerinde tabiattan görüntüler, şehirlerden detaylar ve mekânlar resmedilmiştir. Duvar resimlerinin etkilerini Türk halı sanatı içinde duvar halılarında görmekteyiz. Özellikle dini semboller halılarda sıklıkla kullanılmıştır. Bu örneklerden birisi de Mevlâna Dergâhının konu edindiği bir duvar halısıdır. Bu çalışmada, özel koleksiyonda korunan “Mevlâna Halısı” olarak adlandırılan halının; boyut, malzeme, teknik, renk, tür ve kompozisyon özellikleri genel olarak incelenerek, Türk Halı Sanatı Tarihi içindeki yeri değerlendirilmeye çalışılacaktır.

KONYA KÜÇÜKMUHSİNE KÖYÜ CİCİM TEKNİKLİ ÖRTÜLERİ

Arış · 2022, Sayı 20-21 · Sayfa: 83-96 · DOI: 10.32704/akmbaris.2022.164
Tam Metin
Konya İli Selçuklulardan itibaren önemli bir dokuma merkezi olmuş, Cumhuriyet döneminde de bu özelliğini korumuştur. Konya ve çevresinde halen dokumacılığın sürdürüldüğü dokuma merkezleri bulunmaktadır. Bu yerleşim yerlerinden biri de Konya merkeze çok yakın bir konumda olan Küçükmuhsine köyüdür. Küçükmuhsine Köyü Konya İli Selçuklu ilçesine bağlıdır. Konya’ya 25 km. uzaklıktadır. Küçükmuhsine Köyü Anadolu Selçuklular döneminde kurulduğu bilinmektedir. Bölge tamamen dağlıktır ve tarım alanı köyün kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadardır. Hayvancılık önemli geçim kaynağıdır. Anadolu’nun her yöresinde o yöreye özgü cicim teknikli yaygıları görmek mümkündür. Konya Küçükmuhsine Köyü bu yöreler arasında yerini almaktadır. Küçükmuhsine yöresinin cicim teknikli yük örtüleri en bilinen dokumalarıdır. Bunun yanında yörede halı yastık, heybe, taban halısı, yolluk ve seccade dokunmaktadır. Konya Etnografya Müzesi’nde yöreye özgü dokumalar örnekleri bulunmaktadır. Küçükmuhsine Köyünün dokumacılık geleneği tarihi kadar eskilere dayanmaktadır. Konya ve çevresinin dokuma gelenek ve kültüründen hem etkilenmiş hem de köye özgü desen anlayışı ile diğer yörelere kaynaklık etmiştir. Bu çalışmada, Konya Küçükmuhsine Köyüne özgü cicim teknikli yük örtüleri ve namazlağlar incelenmiştir. Yörede yapılan alan araştırmalarında tespit edilen örnekler üzerinden cicim dokumalarının malzeme, teknik, renk, tür, desen ve kompozisyon özelliklerine genel olarak değerlendirmeye çalışılmıştır. Küçükmuhsine cicim teknikli örtülerinin motif ve kompozisyon düzenlemeleri, Anadolu’da ve Konya civarında dokunan halı, kilim ve cicim yer yaygıları ile karşılaştırmaları yapılmaya çalışılmıştır.

Konya'da Cumhuriyet Döneminde Dokuma Faaliyetleri

Arış · 2011, Sayı 5 (Türk Dünyasında Halı ve Düz Dokuma Sempozyumu Özel Sayısı - 1) · Sayfa: 54-71 · DOI: 10.34242/akmbaris.2019.5
Tam Metin
Konya, dokumacılık konusunda önemli bir merkezdir. Dokuma faaliyetlerinin tarihi neolitik döneme kadar dayanmaktadır. Tarihi süreç içerisinde çeşitli örnekler vermiş olan Konya dokumacılığı Cumhuriyet döneminde de önemli bir yere sahiptir. Araştırmada Cumhuriyet döneminden günümüze kadar olan süreçte Konya'da satılmak üzere elde üretimi yapılan dokumalar ve Cumhuriyet döneminde ticari bir sektör niteliğinde olan dokuma faaliyetleri ve dokumacılığın bu dönemdeki genel özellikleri ele alınmıştır. Hammadde temini, iplik elde edilmesi ve renklendirilmesi, dokuma teknikleri, genel desen özellikleri ulaşılabildiği ölçüde değerlendirilmeye çalışılmıştır. Ayrıca bu dönemde Konya'da faaliyet gösteren işletmeler hakkında bilgi verilmiştir. Konya ve çevresi dokumacılığı hakkında yapılan araştırmalar, çoğunlukla bölgesel alan araştırmaları şeklinde hazırlanmıştır. Bu çalışma ile Konya'da Cumhuriyet dönemi dokumacılık faaliyetleri bir başlık altında toplanarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Araştırmada, bu konuda yapılan çalışmalar incelenmiş, hayatta olan kaynak kişilerden bilgi alınmaya çalışılmış ve halen faaliyet gösteren işletmelerden yararlanılmıştır. Bu süreçte Konya'da açılan kurslar, yürütülen projeler, ticari faaliyetler araştırmaya kaynak oluşturmuştur. Bu değerlendirmeler sonucunda Konya'da Cumhuriyet dönemi el dokumacılığı konusunda genel bir tablo oluşturulmaya çalışılmıştır