9 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • İkinci Dünya Savaşı
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Alman Ordusunun II. Dünya Savaşı’nda Sovyet Rusya’ya Karşı Düzenlediği Barbarossa Harekatı’nın Başlangıcı Ve Türk Basını

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 605-640 · DOI: 10.33419/aamd.1577716
Tam Metin
Almanlar, 23 Ağustos 1939’da Sovyetler ile pakt yaptıklarında Bismarck döneminden beri süregelen iki cephede aynı anda savaşmama politikasını devam ettirmiştir. Sovyetler ise batıdaki en yakın düşmanıyla ittifak yapmayı başarmıştır. Bu ittifak 1 Eylül 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşından yaklaşık 2 sene sonra 22 Haziran 1941 tarihinde Almanların Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etmesine kadar devam etmiştir. Uzun yıllar sürecek olan bu mücadelenin ilk aylarında meydana gelen aksaklıklar ve oluşan bloklar savaşın gidişatı üzerinde belirleyici bir rol oynamıştır. Hitler ve kurmaylarının kısa bir sürede biteceğine inandıkları bu savaşın planları dahi kış aylarını kapsayacak şekilde tasarlanmamıştır. Ancak bu inancın, Sovyetler Birliği’nin cephelerdeki direnci karşısında çok iyimser kaldığı fark edilmiş, belirlenen bölgelerin planlanan tarihlerde ele geçirilememesi ve kış aylarının başlaması Almanlar için sonun başlangıcı olmuştur. Alman ordusunun bu durumu başta İngiltere olmak üzere pek çok devletin Almanların yenileceğine dair inancını arttırmıştır. İngiltere’nin Sovyetlere yardım sağlamak amacı ile başlattığı görüşmeler Mihver Devletlerinin karşısında yeni bir bloğun oluşmasını sağlamıştır. Çalışmanın amacı Türk basınının, Barbarossa Harekatı’nın başlangıç süreciyle beraber girilen yeni savaş düzenini nasıl değerlendirdiğini ve konu hakkındaki görüşlerini incelemektir. Bu doğrultuda çalışmada, Akşam, Cumhuriyet, Tan ve Ulus gazeteleri seçilerek nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmıştır. Türkiye’nin kara bağlantısına sahip olmamasına karşın hem Sovyetler hem de Almanya ile olan ilişkileri savaş süresi boyunca tüm devletlerin ilgisini çekmiş, iki tarafın da Türkiye’nin savaşa dahil olması amacıyla yaptığı baskılar bu dönem artarak devam etmiştir. Hem diplomatik hem de medya aracılığı ile bu baskılara sık sık yanıt verilmiş ve Türkiye’nin savaş dışılığı konusu savunulmuştur. Bu noktada Türk basınından yola çıkılarak Türkiye’nin taraf olduğu ya da bir tarafa meyilli olduğu iddialarına da cevap aranmıştır.

İNÖNÜ DÖNEMİ’NDE TÜRKİYE MADENCİLİĞİ (1939-1950)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2023, Cilt XXXIX, Sayı 108 · Sayfa: 389-438 · DOI: 10.33419/aamd.1381191
Tam Metin
Bu çalışmada İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı yıllarına tesadüf eden dönemde Türkiye’de madencilik alanında uygulanan politikaların ortaya konulması ve bu politikaların maden arama faaliyetleri, üretim, ihracat, istihdam ve millî gelire etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda nitel ve nicel veriler ışığında karma araştırma yöntemiyle hazırlanan ve İkinci Dünya Savaşı öncesi, sırası ve sonrasında olmak üzere üç ayrı tarih aralığını kapsayan çalışmanın ana kaynaklarını, Türkiye Büyük Millet Meclisi tutanakları ile Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Mecmuası makaleleri oluşturmaktadır. Cumhuriyet’in ilk on beş yıllık döneminde Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ülkeyi kuran kadrolar siyasi bağımsızlık kadar ekonomik bağımsızlığa da önem vermiş ve bu kapsamda ülkenin yeraltı zenginliklerinin ülke lehine kullanılması politikasını benimsemiştir. Bu doğrultuda madenciliği ilgilendiren birçok hukuki düzenlemelerin yapılmasının yanında bu alanda faaliyet gösterecek birçok kurum da tesis edilmiştir. Böylece madencilik sektöründe zorlu dönem şartlarına rağmen önemli atılımlar gerçekleştirilirken sonraki dönemler için de sağlam bir altyapı oluşturulmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatından sonraki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Dönemi’nde 9 farklı hükûmet görev yapmıştır. Bu dönemde görev yapan hükûmetlerin madencilik politikalarına bakışı iç ve dış koşullar doğrultusunda şekillenmiştir. Hükûmetler, ülkenin gelişimi için ihtiyaç duyulan ham madde ve yakıtın karşılanması, bütçe dengesinin sağlanması ve ülkeye döviz getirisi temin edilmesi açısından madenciliğe önem vermiştir. 1939-1945 arasında süre gelen İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği olumsuzluklara rağmen madencilik alanında büyük ölçüde önceki dönemlerde uygulanan devlet öncülüğündeki çalışmalara benzer bir yaklaşım sergilenmiştir. Savaşın sona ermesiyle ortaya çıkan siyasi konjonktür ve getirdiği yeni ekonomik düzen hükûmetlerin ekonomi ve dolayısıyla madencilik politikalarını da etkilemiş ve akabinde önemli değişimler yaşanmaya başlamıştır. Böylece savaş sonrasında hükûmetler, dış yardım, yerli ve yabancı özel girişimcilerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi yoluyla madencilik faaliyetlerinin geliştirmeyi düşünmüşlerdir.

İkinci Dünya Savaşı’nda Refah Şilebi Hadisesi ve Sonrası Gelişmeler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 98 · Sayfa: 181-226
Tam Metin

İkinci Dünya Savaşı'nın ilk yıllarında Almanya Türkiye'ye karşı ittifak çabası içinde iken Hitler tarafından saldırmazlık taahhüdü verilmiştir. Öte yandan bu yakınlaşmadan rahatsız olan İngiltere, Türkiye'nin savaş başlamadan hemen önce sipariş verdiği dört adet denizaltı gemisi ile dört adet muhribin tesellüm tecrübesinde bulunmak üzere bir askeri grubun İngiltere'ye gönderilmesini istemiştir. İngiltere, Türk personelin Mısır'a kadar denizyolu ile intikal ettirilmesini istemiş, oradan da İngiltere'ye uçakla gönderileceğini belirtmiştir. Söz konusu görevi ifa etmek maksadıyla Türk Hükümeti, o anda boş olan eski bir deniz aracı Refah Şilebi'ni görevlendirmiştir. Denizci, havacı ve gemi personelinden oluşan 200 kişilik kafile, Mersin'den 23 Haziran 1941 günü hareket etmiştir. Gemi hareketinden 20-25 mil sonra saat 23.01'de kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından torpillenerek batırılmıştır. Bu olayda 167 Türk ve 1 İngiliz olmak üzere 168 kişi hayatını kaybetmiş 32 kazazede ise kurtulabilmiştir. Kazadan hemen sonra Alman ve İtalyanlar kazada sorumlulukları olmadıkları yolunda açıklamada bulunmuşlardır. Dönemin süreli yayınları, değerlendirmeleri, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridelerine göre; yapılan değerlendirmelerle Refah Şilebinin batırılması hadisesi Türkiye Cumhuriyetinin Ulusal ve Uluslararası güvenliğine bir müdahale olarak değerlendirilmiştir. TBMM'de şiddetli tartışmalar yaşanmış, Milli Savunma Bakanı ve Ulaştırma Bakanı istifa etmek zorunda kalmıştır. Daha sonraki yıllarda Fransızların gemiyi yanlışlıkla batırdıkları yolundaki bulgular üzerine gizli pazarlıklar sonucu 2 savaş gemisi tazminat olarak Türkiye'ye verilmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nın İzmir’deki Hububat Üretimine Etkisi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2017, Cilt XXXIII, Sayı 95 · Sayfa: 93-122
Tam Metin
İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile stoklarda yeterli miktarda olmayan ihracat ürünlerinin, özellikle hububat çeşitlerinin fiyatlarında birkaç ay içinde ciddi artışlar görülmeye başlanmıştır. Köylü, fiyatları artan ürünlerin ekimine yönelerek, savaş buhranı nedeniyle yaşadığı olumsuz etkileri minimize etmek istemiştir. Hükümet ise stoklarda yeteri kadar hububat bulunmasını sağlayarak, yabancı ülkelerle yaptığı ihracat anlaşmalarını devam ettirmiştir. Bu sebeple, Millî Korunma Kanunu (MKK) ile savaş yıllarında piyasanın düzenlenmesi, halkın gıda ihtiyacının karşılanması ve köylünün ihtiyaç duyduğu ürünü ekmesinin sağlanması amacıyla gerekli düzenlemeleri yapma yetkisi hükümete tanınmıştır. Ayrıca, fiyatların olağanüstü artışının da önüne geçilebilmesi için önlemler alınmış, ancak alınan tüm önlemlere rağmen savaş sonuna kadar bu konuda başarılı olunamamıştır. Çalışmada İkinci Dünya Savaşı sürecinde hububat çeşitleri gibi temel tüketim maddelerinin, alınan kararlardan nasıl etkilendiği ve İzmir köylüsünün bu ürünün ekimine verdiği önem detaylı olarak ele alınmıştır.

Milli Şef Dönemi İç Güvenlik Anlayışı ve Türk Polisi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2011, Cilt XXVII, Sayı 80 · Sayfa: 389-460
Tam Metin
Türkiye'de Millî Şef dönemi, özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın etkisiyle sıkıntılı günlerin yaşandığı bir süreçtir. Türkiye savaşa girmemesine karşın, bu süreç, hemen her konuda olduğu gibi ülkenin iç güvenliğini de doğrudan etkilemiştir. Millî Şef yönetimi iç güvenliği sarsacak durumlara gücünü sarf etmeme ve mevcut enerjisini dış savunmaya yönlendirme düşüncesi ile iç güvenlikle ilgili en ufak hareketlenmeye bile sert tepki vermiş, kanunları tavizsiz uygulamaktan çekinmemiştir. Bu nedenle bu dönem ülkede asayiş ve güvenliğin göreceli olarak sağlandığı, terör eylemlerinin görülmediği, yağmalama, isyan, toplumsal olay gibi geniş çaplı olayların yaşanmadığı bir dönem olarak değerlendirilebilir. İç güvenlik boyutunda yaşanan bu olumlu manzarada en büyük rolü Türk Polis Teşkilatı oynamıştır. Bu nedenle bu makalede teşkilatın yapısı, genel durumu, yönetim kadroları, polislerin çalışma koşulları, polisle ilgili yasal düzenlemeler, teşkilatın yeniden yapılandırılması ve modernleştirilmesi amacıyla yürütülen çalışmalar ve iç güvenliği doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen olaylar hakkında bilgi verildi. Bu amaçla, konu Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinden alınan bilgiler çerçevesinde incelenmeye ve olaylar 'polis ve güvenlik' boyutuyla ele alınmaya çalışıldı.

Zor Zamanlarda İyi Komşuluk Örneği: İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’den Yunanistan’a Yapılan Yardımlar

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 71 · Sayfa: 413-444
Tam Metin
Yunanistan, İkinci Dünya Savaşı'nda özellikle Alman işgalinden sonra önemli sıkıntılar yaşamaya başlamıştır. Zaten normalde gıda ihtiyacının bir kısmını ithal etmek durumunda olan Yunanistan işgal döneminde bu girişimini gerçekleştirememiştir. Tarım faaliyetlerinin de aksaması ve ağır kış şartları problemin büyümesine yol açmış ve 1941 sonbaharından itibaren Yunanistan'da "Büyük Açlık" diye tabir edilen bir dönem başlamıştır. Yunanistan'ın bu zor günlerinde ilk destek sağlayan ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Özellikle Kızılay, gıda maddeleri ve sağlık malzemelerinin gönderilmesi için önemli çalışmalar yapmıştır. Kızılay haricinde birçok kuruluş ve organizasyon da bu insanlık görevinde aktif rol üstlenmişlerdir. Türkiye, ilk andan itibaren komşusuna destek olmaya çalışmış ve bu faaliyetler savaş sonuna kadar devam etmiştir.

İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türk-Sovyet İlişkileri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2004, Cilt XX, Sayı 59 · Sayfa: 369-412 · DOI: 10.33419/aamd.702849
Bu çalışmada, İkinci Dünya Savaşı sırasında Tiirk-Sovyet ilişkileri hakkında bilgiler verilmektedir. Tiirk-Rus ilişkilerinde, Çarlık döneminden itibaren Rusya'nın takip ettiği politika Boğazları ele geçirmek olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet Rusya bu amacına ulaşmak için Türkiye'yi savaşa sokmaya çalışmıştır. Türkiye ise tarafsızlık politikası izlemiştir. Ancak savaşın sonunun belli olmasından sonra Türkiye savaşa girmiştir. Savaş sonrası ise Türkiye, ABD ve İngiltere'ye yanaşarak, Sovyet Rusya'dan gelebilecek tehlikeyi önlemeyi hedeflemiştir, Çalışmamızda Cumhuriyet Arşivi vesikaları, gazeteler, Dışişleri Bakanlığı yayınları, hatırat ve tetkik eserlerden faydalanılarak konu aydınlatılmaya çalışılmıştır

İkinci Dünya Savaşı Öncesi Bulgar Basınında Atatürk ve Reformları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1997, Cilt XIII, Sayı 38 · Sayfa: 451-469
45 yıl totaliter rejim zamanında Bulgaristan'da İkinci Dünya Savaşı öncesi basınında Mustafa Kemal Atatürk'ün kişilik ve çalışmalarının araştırılması olanaksız kalmıştır. Çünkü bu basının bir çok tanınmış büyük temsilcileri mahkemeye verilmiş, hatta bazıları öldürülmüş, yapıtları dayasak edilmiş, özel fonlara alınmış veya imha edilmiştir. Hatta bugün bile, bir eski ataletin sonucu olarak, hala özel fonlarda bulunmaktadır. Onların yapıtlarının başlıkları genel kataloglardan bile çıkarılmıştır. Oysa bu yapıtların ve basındaki kaynakların elemizde bulunmazsa, o çağın Bulgaristan toplumcu, yazar ve gazetecilerinin çeşitli konulara yaklaşımı ve münasebeti açıklanamaz. Bu durumun, İkinci Dünya Savaşı öncesi Bulgaristan basınında Atatürk'ün kişiliği ve reformlarının değerlendirilmesine de, şumulü vardır. Nitekim bundan dolayı Bulgaristan'da bu araştırma alanı büyük bir boşluk oluşturmaktadır. Gerçekte ise, o çağda Bulgaristan basını bu büyük Türk kumandanı, bu büyük devlet ve politika adamı ve çok yönlü çalışmalarına devamlı ve canlı bir ilgi göstermiş, onun kişilik ve reformlarına en yüksek değeri vermiştir.

İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Ege Adaları Sorunu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 817-847
Ege Adaları sorunu, 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren devletlerarası siyasî platformda sıkça gündeme gelen sorunlardan biridir. Bu yüzyılda ilk defa Nisan-Mayıs 1912'de İtalya ile Osmanlı Devleti arasındaki Trablusgarp Savaşı sırasında Rodos ve 12 Ada'nın İtalyanlar tarafından işgaliyle gündeme gelen bu problem daha sonra Balkan Savaşları sırasında Ekim-Kasım 1912'de diğer Ege Adaları'nın Yunanistan tarafından işgal edilmesi üzerine yeniden gündeme gelmiştir. Daha sonraki yıllarda bu bölgeyle ilgilenen devletler arasında da anlaşmazlık konusu olan Ege Adaları sorunu, 24 Temmuz 1923 tarihli Lozan Antlaşması ile belli bir çözüme kavuşmuştur. Bu antlaşmanın 15. maddesi Rodos ve 12 Ada ile Meis'i İtalya'ya bırakırken, 12, maddesi de Gökçeada ve Bozcaada dışında kalan Ege Adaları'nı askerden arındırılmak şartıyla Yunanistan'a bırakmaktadır.' Beriki yıllarda Meis'e tâbi adacıklar konusunda Türkiye ile İtalya arasında tekrar gündeme gelen bu sorun, 4 Ocak 1932'de Dr. Tevfik Rüştü Bey ile İtalyan elçisi Pompeo Aloisi arasında Ankara'da imzalanan anlaşmayla çözüme kavuşturuldu. Buna göre; Bodrum Körfezi'ndeki Kara Ada Türk hakimiyetinde kalıyor, Meis'e tâbi 30 adacıktan 19'u Türkiye'ye, 11'i de İtalya'ya veriliyordu.