7 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • Islam
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Milli Birlik Komitesi İktidarında Dinde Reform Tartışmaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2025, Cilt XLI, Sayı 112 · Sayfa: 701-738 · DOI: 10.33419/aamd.1832576
27 Mayıs 1960’da askeri bir darbe ile 1950’den beri devam eden Demokrat Parti iktidarını deviren askerler, Milli Birlik Komitesi adı verilen 38 kişilik bir komite oluşturmuşlardır. Oluşturulan Milli Birlik Komitesi 24 Haziran 1960’da göreve başlamış ve 25 Ekim 1961 tarihine kadar iktidarda kalmıştır. İktidarda bulunduğu yaklaşık on altı aylık dönemde farklı siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel meselelerle uğraşmak zorunda kalan Milli Birlik Komitesi’nin gündemini meşgul eden en önemli başlıklardan biri de dinde reform konusu olmuştur. Oldukça geniş bir sahayı ilgilendiren dinde reform tartışması 27 Mayıs rejiminin ilk dönemlerinde daha çok din dilinin millileşmesine odaklanmış, ezan ve Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi üzerinde münakaşalar yaşanmıştır. Dinde reform tartışmalarının içeriği süreç ilerledikçe genişlemiş, İslam’ın şart, ibadet ve kavramlarında değişimi amaçlayan daha radikal bir hal almıştır. İsmini özellikle 1950’lerde kamuoyuna duyurmuş olan Osman Nuri Çerman’ın 1961’in Nisan ayında Milli Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisine sunduğu “Dinde Reform Tasarısı” ile dinde reform tartışması ülke gündeminin en önemli başlıklarından biri haline gelmiştir. Milli Birlik Komitesi özellikle din dilinin millileşmesini destekleyici bir söyleme sahip olsa da zamanla dinde reform taleplerini desteklemekten vazgeçmiştir. Bu çalışma döneme ait anılar, ulusal basına ait gazete ve dergiler ile arşiv belgeleri ışığında öncelikli olarak çok parçalı bir yapı arz eden Milli Birlik Komitesi’nin dinde reform konusuna bakışını ortaya koymaya çalışmaktadır. Sonrasında ise Milli Birlik Komitesi’nin hem ezanın ve Kur’an’ın Türkçeleştirilmesi hem de Osman Nuri Çerman’ın kamuoyunda oldukça ses getiren dinde reform tasarısı karşısında takınmış olduğu tutum değerlendirilmektedir. Çalışmada son olarak ise Milli Birlik Komitesi’nin dinde reform konusundaki tutum değişikliğine yol açan nedenler analiz edilmeye çalışılmaktadır.

İnkılâp Kanunlarının Kabulünün 86. Yılında İslâm Düşüncesinde Hilâfet Sorunu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2008, Cilt XXIV, Sayı 72 · Sayfa: 611-644
Tam Metin
Milli Mücadele'nin zaferle sonuçlanmasından sonra Büyük Millet Meclisi ülkeyi yönetim açısından iki başlılıktan kurtarmak amacıyla saltanat ile hilafeti ayırarak saltanatı kaldırdı. Son Padişah Vahdettin'in ülkeden ayrılması üzerine de Veliaht Abdülmecid Efendi'yi Halife olarak seçti. Ancak Abdülmecid Efendi'nin halife olduktan sonra kendisine tanınan sınırları zorlaması ve ayrıca bir kısım siyasetçi ve bunlara uyan halkın da halifeye aşırı ilgi göstermeleri gibi gelişmeler hilafetin kaldırılması yönündeki faaliyetleri hızlandırdı. Nitekim Meclis 3 Mart 1924 tarihinde 431 sayılı Kanun ile Hilafeti kaldırdı. Bu makalede; İslam'ın indirildiği bölgenin evveliyatının özellikleri,Kur'an-ı Kerim'in oluşturulmasını istediği toplum modeli, Hz. Peygamberin kendisine halef tayin etmeden vefatı, İslam'da devlet kurumu ve egemenlik anlayışı, Osmanlı sultanlarının Halifelik unvanını kullanmaları ve yeni kurulan Cumhuriyetin hilafeti kaldırma süreci incelenmektedir.

Milli Mücadele Dönemi Türkiye-İslam Ülkeleri Münasebetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 45 · Sayfa: 901-938
Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu topraklarının galip devletler tarafından işgali söz konusu olmuştur. Bu gelişme üzerine Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Anadolu'da kurtuluş mücadelesine başlanmıştır.. Çeşitli araştırmacılar tarafından Anadolu'da başlatılmış olan Milli Mücadele hareketi askeri, iktisadi, sosyal ve sair yönlerden inceleme konusu yapılmıştır. Bu dönemde gerek Mustafa Kemal ve gerekse diğer Ortadoğu halkları ve hükümetlerinin zaman zaman birlikte hareket ettikleri görülür. Bu müşterek hareketin muayyen sebepleri mevcuttur. Türk - Arap halkları ve hükümetlerinin Birinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa devletlerinin işgaline maruz kalmaları; yine Avrupa devletleri tarafından savaş öncesinde Arap halklarına bağımsızlık vaatlerinde bulunulmasına rağmen savaş sonrası bu vaatlere tamamıyla muhalif bir politikanın takip edilmesi ve bağımsızlık yerine işgallerde bulunulması; özellikle Birinci Dünya Savaşı nihayetinde ve antlaşmalar arifesinde Müslümaan cemiyet ve temsilcilerinin İngiltere nezdinde Türkiye'nin istikbalini sorgulama girişimleri içerisinde olmaları Mustafa Kemal'i bu ülke veya bu ülkelerdeki gruplarla temas kurmaya, onlarla işbirliği içerisnde olmaya ve ittifak yapmaya veya yardımlarını elde etmeye itmiştir. Dolayısıyla da bu ve benzeri gelişmeler iki taraf arasında yakınlaşmayı artıran muayyen sebepler olmuştur. İslam aleminin içinde bulunduğu bu durum ve bağımsızlığa kavuşma arzusu, kaçınılmaz olarak kendilerini dayanışmayaa sevk etmiş, batı hakimiyet ve işgaline karşı îslam milletleri arasında haklı bir tesanüt ve it¬tihat doğmuştur.. Bu durum ise, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları kadar, onları da Milli Mücadele ileri gelenleri ile faal bir surette teşriki mesaide bulunmaları gereği ile karşı karşıya getirmiştir. Mustafa Kemal Paşa bir konuşmasında buhususa işaret etmiş, Haziran 1920 tarihine kadar uzanan bir zaman dilimi içerisinde, kendilerine muayyen önerilerde bulunduğu bir çok Arap liderleriyle antlaşma akdettiğini belirtmiştir. Arap ve İslam dünyasının duygularını iyi bilen ve hilafet hareketinin, Müslüman ülkelerin ve Arap milletlerinin durum ve tutumlarının kendi mücadeleleri ve Yakın ve Ortadoğu politikaları açısmdaan büyük önem taşıdığının uzun bir süredir bilincinde olan Mustafa Kemal ve Türk milliyetçileri, bu ülkelerin maddi ve manevi desteğini elde etmek için bir takım tedbirler almışlar, hudutlarına yakın ülkelerden başlamak üzere, doğuda Kafkasya, İran, Afganistan ve Hindistan'a kadar, batıda Arnavutluk; güneyde Suriye, Filistin, Mısır ve Arabistan; güney batıda ise Cezayir ve Fas'a kadar tüm İslam ülkelerini kapsayacak biçimde siyasi nüfuzlarını genişletmeye çalışmışlar; illi Mücadele esnasında Erzurum ve Sivas'ta kongreler düzenlenmesini; Hindistan, Afganistan, Azerbaycan ve Arabistan gibi İslam ülkelerinde beyannameler dağıtılmasını yararlı görmüşlerdir. Bu girişimlerin tabii bir neticesi olarak İslam ülkeleri maddi ve manevi yönlerden Milli Mücadele liderlerine ve dolayısıyla da Kurtuluş Savaşı hareketine yardımda bulunmaktan çekinmemişlerdir. Ele alman bu çalışmada ise Milli Mücadele sırasında Irak, İran, Suriye, Libya, Hindistan, Yemen, Arnavutluk ve saire gibi Müslüman ülkeler ve Müslüman topluluklar ile olan münasebetler, yardımlaşma ve dayanışma çabalarına temas edilmek istenmiştir

Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi ve İslam’da Eğitim

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 493-502
İslâm dini, Hz. Muhammed'e Kur'an vahiy olunmaya başlamasıyla dünya düşünce ve inanç alanında yeniden ve yeni bir din olarak doğmaya başlamıştı. Hz. Peygamber döneminde üzerinde oluştuğu iki temel bilgi kaynağı vardı. Biri Kur'an, Öbürü akıl idi. Kur'an Allah'a ait, akıl Hz. Muhammed'e aitti. Hz. Muhammed'in iki görevi vardı. Biri, Allah'tan aldığı Kur'an'ı tebliğ etmek, diğeri kendi aklı ile anlayıp uygulamaktı. Kur'an'ın dışında kendi aklına göre kendi namına konuşurdu. Allah adına Kur'an konuşurdu, kendisi Allah adına konuşmazdı.

İslâm ve Laiklik

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1995, Cilt XI, Sayı 33 · Sayfa: 653-686
İslâm, ve laiklik, son yıllarda, gazetelerin, dergilerin, televizyonların, ulusal ve hattâ uluslararası siyasetin gündeminde daima üst sıralarda yer alan ve hakkında pek çok şey söylenen konuların başında gelmektedir.

Lâiklik ve Din İlişkileri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1988, Cilt IV, Sayı 12 · Sayfa: 557-566
Bugün dünyada mevcut kırk altı îslâm devletinden hiç bîri şeriatla yönetilmemektedir; bu mümkün de değildir, çünkü Tanrının buyruklarını, yasaklarını ve öğütlerini içeren Kur'an'da hukukî hüküm bildiren âyet sayısı elli kadardır. Onlar da, evlenme, boşanma, şahitlik, miras gibi aile hukukunun küçük bir parçasını kapsar.

Atatürk, Din ve Lâiklik

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1985, Cilt I, Sayı 2 · Sayfa: 573-576
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ise, 3 Mart 1924'te halifeliğin kaldırılması ile yönetim, teokrasi ilkelerinin dışında tutulmuştur. Ancak 1924 Anayasası'nda "Devletin dini İslâmdır" cümlesi bırakılmıştır. 1928'de Anayasadaki bu ifade de kaldırıldı. 1937'de Türkiye Cumhuriyeti'nin lâik bir devlet olduğu Anayasada belirtildi. Türkiye Cumhuriyeti, hilâfeti kaldırmakla yepyeni bir döneme geçmiştir. Büyük Atatürk, îslâm tarihini çok iyi bilen bir önderdi.