6 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi
  • Son 10 yıl
  • Mustafa Kemal Ataturk
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Birinci Dünya Savaşı’nda 19’uncu Piyade Tümeni Kumandanı Mustafa Kemal (Atatürk) Ve Tekirdağ’da Yarçeşme Barakaları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 109 · Sayfa: 1-33 · DOI: 10.33419/aamd.1480035
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son büyük savaşı olan Birinci Dünya Savaşı’nda görev almak üzere Sofya’da ataşemiliterlik vazifesini yürütmekte iken Başkumandanlık Vekâletine başvuran Mustafa Kemal (Atatürk), Yarbay rütbesinde olarak 19’uncu Piyade Tümeni Kumandanlığına atanmıştır. Sofya’dan İstanbul’a gelen Yarbay Mustafa Kemal (Atatürk), atanmış olduğu 19’uncu Piyade Tümen Kumandanlığını yürütmek için 1915 yılının şubat ayında Tekirdağ’a gelmiştir. Tekirdağ’da kaldığı 2-24 Şubat 1915 tarihleri arasında 19’uncu Piyade Tümeninin kuruluşu ile meşgul olmuştur. Bu süreçte subay ve er eksiği ile teçhizat ve silah eksiğini gidermeye gayret etmiş; askerlerin tatbikat ve talimleri ile meşgul olmuştur. 22 gün kaldığı Tekirdağ’dan 24 Şubat 1915 tarihinde hareket ederek karargâh subayları ve 57’nci Piyade Alayı ile birlikte 25 Şubat 1915 tarihinde Eceabat’a ulaşmıştır. Bu makalede, Yarbay Mustafa Kemal’in (Atatürk) 1915 yılında Tekirdağ’da geçirmiş olduğu 22 günlük süre içerisinde 19’uncu Piyade Tümeninin kuruluşu için yaptığı faaliyetleri ele alınmakta; 19’uncu Piyade Tümeninin toplanma yeri ve karargâh mekânı olan Yarçeşme Barakaları incelenmektedir. 19’uncu Piyade Tümeninin asker ve teçhizat eksikliklerinin nasıl giderildiği, Mustafa Kemal’in (Atatürk) kumandanlık inisiyatifi ile Çanakkale Savaşları sırasındaki kahramanlığı ile şöhrete kavuşacak olan 57’nci Piyade Alayını nasıl yeniden oluşturduğu, Çanakkale Savaşları’na katılmak için karargâhı ve 57’inci Piyade Alayı ile birlikte Mustafa Kemal’in Tekirdağ’dan nasıl yola çıktığı ve 19’uncu Piyade Tümeninin karargâhı olan Yarçeşme Barakalarının günümüzde nerede olduğu tarihsel verilerle değerlendirilmektedir. Bu bakımdan bahsedilen zaman zarfında Mustafa Kemal’e (Atatürk), 19’uncu Piyade Tümeni’ne, 57’nci Piyade Alayına, Tekirdağ’a ve Yarçeşme’ye dair yanlış ya da eksik bilinen kimi hususların, yeni ortaya çıkan askerî ve resmî verilerin değerlendirilmesi ile giderilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca Mustafa Kemal’in (Atatürk) biyografisine, Türk askerî tarihine ve Tekirdağ yerel tarihine katkı sunmak hedeflenmektedir. Bu makalede, Mustafa Kemal’in (Atatürk) Tekirdağ’da geçirdiği süre zarfındaki askerî müdahalelerinin hem kendisi açısından hem de Türk tarihi açısından önemli olduğu, bu müdahalelerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önsözü olarak bilinen Çanakkale Zaferine giden yolda stratejik ilk adım olarak değerlendirilebileceği önerilmektedir.

Muameleyi Tehir, Evrakı Teksir: Türkiye Büyük Millet Meclisinde Kırtasiyecilikle Mücadele Tartışmaları (1920-1938)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 101 · Sayfa: 71-110 · DOI: 10.33419/aamd.732739
Tam Metin
Bürokrasi bütün devlet yönetimlerinde kullanılan bir idare tarzı olarak, uygulama safhasında kırtasiyecilik denen problemi ortaya çıkarmaktadır. Bürokrasi, Osmanlı Devleti'nin de önemli problemlerinden birisi olmuş ve bu hâliyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne miras kalmıştır. Osmanlı Devletinden devralınan geleneksel bürokrasinin millî egemenlik esasına dayalı yeni devlet ile uyumlu hâle gelmesini amaçlayan Mustafa Kemal Atatürk, bu amaçla bazı düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Öncelikle Osmanlı bürokrasisi kısmen tasfiye edilmiş, yeni kurulan devletle sorunsuz işleyebilecek bürokrasi yaratılmaya çalışılmıştır. TBMM hükûmeti, yeni bir bürokrasi anlayışı oluşturmamış, Osmanlı bürokrasi geleneğini devam ettirmiştir. Bu durum her ne kadar içinde bulunulan olağanüstü ortamın bir gereği olarak düşünülse bile, temellerinden bir tanesi de halkçılık ilkesi olan mecliste önemli tartışmalara sebep olmuştur. Milletvekilleri, devletle vatandaş arasındaki resmî yazışma ve işlemlerin yavaş seyrettiğinden hareketle hükûmetlere sert eleştirilerde bulunmuş, çözüm yolları önermişlerdir. Hükûmetler ise bürokrasinin devletin işleyişinde anahtar rol üstlendiği düşüncesi ile radikal önlemler almamışlardır. Bu tartışmalar zaman zaman azalmakla birlikte sürekli olarak devam etmiştir. Tartışmalar ve çözüm önerileri genelde aynı milletvekilleri tarafından dile getirilmiştir. Türkiye'de kırtasiyecilikle mücadele çalışmaları ciddi mahiyette II. Dünya Savaşı'ndan sonra başlayarak 1960 yılında hız kazanmıştır. Çalışmamızda kırtasiyecilikle mücadelenin TBMM'nin kuruluşu ile birlikte başladığı, meclisin kırtasiyeciliği bitirmek için arzulu olmasına rağmen teknik altyapı ve uzman eksikliği ile birlikte konunun bütün devlet teşkilatlarını içine alacak şekilde incelenmemesi gibi sebeplerden dolayı başarılamadığı anlatılmaktadır.

Devrinin Üç Bakanı Gözünden Mustafa Kemal Paşa

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 97 · Sayfa: 55-80
Tam Metin

Bu çalışmada Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yakın çalışma arkadaşları arasında nasıl görülüp, algılandığının ipuçlarını veren, 1926 yılı Mart ayı içerisinde Vakit gazetesinde "Gazi Paşa'yı Nasıl Tanıdınız?" başlığıyla Arif Oruç imzasıyla yayınlanan bir röportaj dizisi ele alınmıştır. Dönemin tanınmış gazetecilerinden biri olan Arif Oruç'un Hariciye Vekili Tevfik Rüşdü, Hariciye Encümeni Reisi ve daha sonra Dâhiliye Vekili olacak Şükrü Kaya ve Maarif Vekili Mustafa Necati Beyler ile yapmış olduğu görüşmeler hem Mustafa Kemal Atatürk'ün biyografisinde hem de görüşlerini bildiren isimlerin biyografilerinde eksik kalan bir takım noktaları tamamlaması bakımından oldukça değerlidir. Sözü edilen röportajlarda her üç isme de aynı soruları yönelten Arif Oruç vekillerden; siyasette, idarede, askerlikte, hitabet ve kalem gücünde, inkılapçılıkta Atatürk'ü nasıl tanımladıklarını sormuştur. Bu soruların yanı sıra vekillerin Gazi Paşa ile ilk tanışma hikâyelerini de gazetedeki tefrikalarda değerlendiren Oruç, son olarak Atatürk'ü tarihteki diğer büyük isimlerle kıyaslamalarını istemiştir. Üç isim de samimi ve sıcak bir ortamda gelişen mülakatlarda içtenlikle muhabirin sorularını yanıtlayarak tarihe önemli bir not düşmüştür.

Bu röportaj dizisinin çalışmamızda yer almasının önemli yanı ise gerek Tevfik Rüştü Aras gerek Mustafa Necati gerekse de Şükrü Kaya ile ilgili yapılan çalışmalarda daha evvel bu bilgilerin kullanılmamış olmasıdır. Bu çalışma ileride hem bu üç mümtaz şahsiyet hem de Atatürk hakkında yazılacak eserlere biyografik katkılar sunacaktır.

Atatürk Dönemi Türk Dış Politikasında Çok Yönlü Bir İnce Diplomasi Uygulaması: Siyasal, Hukuksal ve Askerî Boyutlarıyla Hatay’ın Türkiye’ye Katılma Süreci (1921-1939)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 97 · Sayfa: 139-178
Tam Metin

Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer alan İskenderun Sancağı (Hatay), gerek Millî Mücadele döneminde gerekse Lozan Barış Antlaşması sırasında ve sonrasında Türk dış politikasının hassasiyet noktalarından birini oluşturmuştur. İçerisinden geçilen dönemin şartlarının zorlaması sonucunda Ankara İtilafnamesi (1921) ve Lozan Barış Antlaşması'yla (1923) Misak-ı Millî sınırları dışında kalan Hatay, 1930'lu yılların ikinci yarısıyla birlikte Türkiye'nin dış politikasında birincil önceliğe haiz bir mesele haline gelmiştir. Bu çerçevede, Hatay'ın Türkiye'ye dahil edilmesi sürecinde uluslararası ortamda uygulamaya konan dış politikanın temelinde yer alan caydırıcı diplomasi stratejisi, büyük ölçüde Mustafa Kemal Atatürk'ün kişisel hassasiyeti ve uluslararası konjonktürü iyi tahlil edip; konuyla ilgili olarak ortaya koyduğu gerçekçi, pragmatist ve meşruiyete dikkat eden tutum ve davranışlar çerçevesinde şekillenerek, uluslararası hukuk ve diplomasi yoluyla Türk dış politikası tarihinde önemli bir başarıya imza atılmıştır. Bu çalışmada; Hatay'ın, Türkiye'ye katılması sürecinde ortaya konan dış politika ve bu süreçte izlenen caydırıcı diplomasi stratejisi askerî, siyasi ve hukuksal boyutlarıyla ele alınıp değerlendirilecektir.

Çin Devlet Televizyonunda Türk İnkilâbının Temsili: “Kemal İhtilâli” Belgeseli Örneği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 97 · Sayfa: 179-198
Tam Metin

Mustafa Kemal Atatürk'ün istiklâl çabaları ve devrimleri Çin Halk Cumhuriyeti devlet televizyonu olan CCTV'nin hazırladığı "Dünya Tarihi" programının 82. bölümünde bir belgesel ile anlatılmıştır. "Kemal İhtilâli" adı verilen bu belgesel yarım saat sürmektedir. Belgeselde Atatürk'ün yıkılan bir imparatorluktan modern bir ulus devlet oluşturma çabaları bu sistemin gözünden işlenmektedir. Bu makalede CCTV'nin hazırladığı "Kemal İhtilâli" belgeseli Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyadaki etkisi, yansıma ve algılanışı açısından değerlendirilmiştir. Belgeselde kullanılan görüntüler ve dil bu kapsamda ele alınmış ve bu etki ve algılanış biçimleri çözümlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla araştırmada nitel içerik analizi kullanılmıştır. Çin Halkının bilinçlendirilmesi için yapılan bu belgeselde hâlihazırdaki rejimin sağlamlaştırılması amaçlanmıştır. "Kemal İhtilali" belgeselinde amaçla; bağımsızlık, halk hareketi, emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesi ve Mustafa Kemal Atatürk'ün liderlik anlayışı ile çabaları işlenmiştir. Bu kurtuluş mücadelesi bir başkaldırı olarak nitelendirilmiş ve modern bir ulusun başlangıcı olarak verilmiştir. Belgeselde başkaldırıya liderlik eden Mustafa Kemal Atatürk, büyük bir lider olarak gösterilmiş ve Çin liderleri gibi anlatılarak yüceleştirilmiştir.

Hırvatistan Kaynaklarına Göre Mustafa Kemal Atatürk Ve Kurtuluş Savaşı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2017, Cilt XXXIII, Sayı 96 · Sayfa: 47-68
Tam Metin
Türk Millî Mücadelesi ve özellikle de Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkışı meselesi Hırvatistan'daki araştırma konuları arasında kendisine çokça yer bulamamıştır. Bu açıdan çalışmamızın sözü geçen boşluğun doldurulmasına kısmen de olsa katkıda bulunması amaçlanmaktadır. Bu makalede, Hırvat basın ve yayınında Atatürk'ün Samsun'a çıkışı sonrasındaki gelişmelerin yansımaları incelenmekte ayrıca Hırvat basınının 1919 Anadolu'sundan ne kadar haberdar olduğunun ve Anadolu'daki gelişmeler karşısında izlediği politikanın tanımlanması amaçlanmaktadır. Atatürk'ün Samsun'a çıkışının öneminin Hırvatistan'da sonradan anlaşılmış olması, 19 Mayıs'ın Hırvat basınına bir kurtuluş harekâtı başlangıcı olarak yansımaması ve bu nedenle basında kendine yeterince yer bulamaması sonucunu beraberinde getirmiştir. Buna rağmen 1930 ve sonraki yıllarda Hırvatistan'da basılan kitap, dergi ve ansiklopedilerde 19 Mayıs hakkında pek çok bilgi bulunduğu görülmektedir. Bunun nedeni bu harekâtın öneminin anlaşılmaya başlanması ve 19 Mayıs'ın Hırvatistan'da bağımsızlık harekâtı olarak görülüp desteklenmesidir.