1121 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Rusça Konuşurlara Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi: Tarihî Arka Planı, Eserler ve Ders Materyalleri

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2016, Cilt 64, Sayı 1 · Sayfa: 31-42
Rus coğrafyasında Türkçe çalışmalarının geçmişi bölgedeki politik değişikliklere bağlı olarak farklı aşamalar sergiler. İlk çalışmalar Rus-Osmanlı ilişkileri çerçevesinde 1700' lü yıllarda Çar I. Petro zamanında başlamıştır. Zamanla Sovyet Türkolojisi merkezleri, bilim insanları ve çalışmalarının sayısı büyük oranda artmıştır. Bölgedeki özerk ve bağımsız Türki cumhuriyetlerine bağlı olarak yapılan çalışmalar ve araştırmalar sadece Türk kültürü üzerine değil aynı zamanda Türk dili üzerine de yoğunlaşmıştır. Türk dilini öğrenme ve öğretme süreci, özellikle SSCB döneminde ve birliğin dağılmasından sonra konu üzerine yoğunlaşan çok sayıda basılı eserle desteklenmiştir. Rusça konuşurlara yabancı dil olarak Türkçe öğretimi üzerine çoğunlukla son dönemde basılmış eserler bu çalışmada araştırılmış ve sunulmuştur

KARA-KIRGIZ DİL BİLİMİ NOTLARI

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2016, Cilt 64, Sayı 1 · Sayfa: 87-101
Bu çalışma, Macar zoolog, etnograf, gezgin ve aynı zamanda Asya araştırmacısı György Almássy'nin 1900 yılında Türkistan çevresinde, Kara-Kırgızlar ve Kazaklar arasında kaldığı süre içerisinde özellikle Kara-Kırgızlar (bugünkü Kırgızlar) ile ilgili yapmış olduğu gözlemlerini ve tutmuş olduğu notlarını aktardığı "Kara-Kirgiz Nyelvészeti Jegyzetek" adlı makalesinin Macarcadan Türkçeye çevirisidir.1 Almássy, bu yolculuğu sonucunda, bu yazıda bazılarının isimlerine de yer verdiği ve birçoğu ilk kez keşfedilen yaklaşık 20.000 hayvan türünü (çoğu kuş) belirlediği bir koleksiyon oluşturmuştur. Bu makale, özellikle Kara-Kırgızların/Kırgızların yaşadıkları coğrafyayla ve dilleriyle ilgili bilgilerin, kökenleriyle ilgili anlatıların, günlük yaşamda kullandıkları malzemelerin adlarının, halk edebiyatından bazı örneklerin sunulduğu ve küçük bir kavramlar sözlüğünün de bulunduğu çok yönlü ve önemli bir çalışmadır.

Türkçe ile Rusçada Dil Bilgisel Cinsiyet ve Bu Dillerdeki Cinsiyetçi Deyim ve Atasözleri

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2016, Cilt 64, Sayı 1 · Sayfa: 125-137
Dünyada sayısız dil vardır ve bu yüzden dillerin dil ailelerine göre gruplaraayrılması kaçınılmazdır. Farklı dillerin farklı dil özelliklerini barındırması normaldir.Bu farklar cümle yapısı ve biçem bilimi gibi ögelerde kendini gösterir. Rusça Hint-Avrupa dil ailesinin Slav grubuna aittir. Türkçe ise Altay dil ailesine aittir. Bu çalışmadaRusça ve Türkçe genel bakışla dil bilgisel açıdan ele alınmış, ana dili Rusça olan veTürkçeyi ikinci dil olarak öğrenen bir kişiyle yarı yapılandırılmış görüşme tekniğiylegörüşme düzenlenmiş, bu dildeki kadınlara yönelik cinsiyet ayırımı taşıyan ögeleribarındıran kelimeler, deyimler ve atasözleri ile ilgili bilgi alınmış ve bulgulardakibenzerlik ve farklılıklar belirlenmiştir.

BUDDHISTISCHE ERZÄHLUNGEN AUS DEM ALTEN ZENTRALASIEN EDITION DER ALTUIGURISCHEN DAŚAKARMAPATHĀVADĀNAMĀLĀ, JENS WILKENS

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2016, Cilt 64, Sayı 1 · Sayfa: 147-151
Kısaca "On Kötü Amelin Yolları'na Ait Anlatılar" olarak çevirebileceğimiz (harfiyen çeviri daha uzundur) metin toplamı Budizme ve Buda'nın geçmişteki hayatına ait hikayeleri ele alan bir metinler zinciridir. Burada ele alınan çalışmadaki metinler F. W. K. Müller'den başlayarak günümüze değin değişik çalışmalarda değişik başlıklarda ele alınmıştır (A. v. Gabain, M. Shogaito, Geng Shimin, H. J. Klimkeit ve J. P. Laut'un çalışmaları). Önceki çalışmalarda bu metinlerin kimisi Jātaka, kimisi de Pañcatantra metinleri olarak adlandırılmış ve yayımlanmıştır

Ongi Yazıtı, Sorunlar ve Çözüm Önerileri

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2016, Cilt 64, Sayı 1 · Sayfa: 43-86
Ongi yazıtı Kül Tėgin ve Bilge Kagan yazıtları ile aynı dönemde, 1891'de keşfedilmiştir. Yazıt ilk bulunduğunda daha sağlam ve okunaklı iken bugün üç parça halinde ve çok yıpranmış bir haldedir. Yazıt üzerine çok sayıda okuma ve tamir etme girişimleri olmuştur. Yer verdiği konular ve dil özellikleri dolayısıyla önemli yazıt bugün Moğolistanda Övörhangay müzesinde saklanmaktadır. Mevcut yayınları kendi saha çalışmamla birleştirerek yaptığım değerlendirme aşağıdadır.

Anadolu Saman Yığınları Hikâyesi

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 2 · Sayfa: 121-144
Bu çalışmada Anadolu ve Trakya'da yaygın olan "loda" sözcüğünün nereden kaynaklı olduğuna dair dil malzemesi işlenecek ve sözcüğün Anadolu ve Trakya Türkçesinin dışında bugün de yaşadığı Azerbaycanca, Kürtçe, Zazaki (Zazaca), Ermenice (sadece ağızlarda), Aramca (Mardin Ağzı), Arapça (Anadolu Arapçası-Siirt), Bulgarca (ağızlarda, oldukça seyrek) şekilleri karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Bu çalışmanın dikkat çektiği mühim bir yönü, sözcüğün yayılış alanının Anadolu ile Kuzey Mezopotamya'nın sınırlarını pek aşmaması ve Karadeniz'de görülmemesidir. Bu da sözcüğün Eski Anadolu dillerine ait olabileceği görüşünü destelese de elimizde 10. yüzyılın Kuzey Mezopotamya Arapçasındaki lwḏ biçiminden başka daha eski bir tarihi kayıt bulunmamaktadır. Sözcüğün "loda, noda, coda" gibi her şekli, geleneksel tarım yöntemlerinin hızla değişmesiyle her an tarihe karışıp unutulabilir

Teaching Turkish as a Foreign Language at Seoul National University (Seul Devlet Üniversitesinde Yabancı Dil Olarak Türkçenin Öğretimi)

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 2 · Sayfa: 167-188
Türk dil ve lehçeleri Büyük Okyanus'tan Baltık Denizi'e ve Kuzey Buz Denizi'nden Basra Körfezi'ne kadar uzanan çok geniş alanda konuşulmuş ve konuşulmaktadır. Altay teorisi, yani Türk dili, Moğol dili ve Mançu-Tunguz dilinin, Kore dili dahil veya hariç, akrabalığı hakkındaki teori bütün bilginlerce kabul edilmiş değildir. Bir grup bilgin Altay dillerinin genetik olarak ilişkili olan dillerin bir grubunu temsil ettiğine inanıyor. Başka bilginler kesinlikle kanıtlanmış bir gerçek olarak genetik akrabalığı kabul etmekten çekiniyor. Başka bilginler ise genetik akrabalığı kabul etmeyerek ve Altay teorisini reddererek açıkça belirtilen olumsuz tutumunu sergiliyor. Türkçenin en eski yazılı kayıtlar olan Orhon yazıtlarında bir eski Kore krallığı olan Goguryeo (고구려/高句麗, M.Ö. 37 - M.S. 668) ile ilgili iki pasaj var. Bu zamandan sonra, Türk askerleri Birleşmiş Milletler askerleri içinde yer alarak Kore Savaşı'na (25 Haziran 1950 - 27 Temmuz 1953) katılıncaya kadar Koreliler uzun bir zaman Türklerle hemen hemen hiç temas etmediler. Koreliler bu Türk askerlerinden Türkçe öğrendiler. Özel eğitim kurumlarındaki bazı dil kursları dışında, Türkçe Kore'de dört üniversitede öğretilmektedir. Türkçe, ilk olarak Eylül 1955'te Seul Devlet Üniversitesi'nde öğretildi. Türkçe dersi, 2012 yılının birinci dönemine kadar Beşerî Bilimler Fakültesi Dilbilimi Bölümü'ne aitti. 2012 yılının ikinci döneminden itibaren Türkçe dersi, aynı fakültenin Asya Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü'ne aittir. Seul Devlet Üniversitesi'nde gözlemlediğim kadarıyla, daha fazla Türkçe öğrenmek veya Türk dilbiliminde ihtisas yapmak isteyen öğrenci yoktu. Bunun ana nedeni, Kore'de birkaç kişi dışında pratikte hiç kimsenin Türkoloji alanında geçimini sağlayamamasıdır. Kasım 2012 ve Haziran 2013'te Türkiye'nin Yunus Emre Enstitüsü Seul Devlet Üniversitesi ile işbirliği talep etti. Ama bu talep Seul Devlet Üniversitesi tarafından reddedildi. Böylece, Seul Devlet Üniversitesi'nde Türkçenin öğretiminin daha fazla geliştirilmesi için iyi bir fırsat elden gitti.

Kıpçak Türkçesi Söz Varlığındaki Meyve Vermeyen Ağaç Adları Üzerine Bir İnceleme

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 2 · Sayfa: 197-208
Toplumların yaşadıkları iklimler ve dolayısıyla bitki örtüleri onların yaşamlarına etki etmiştir. Bu etki, o toplumların konuştukları dilin söz varlığında kendisini hissettirir. Geniş bir coğrafyada konuşulmuş olan Kıpçak Türkçesinin söz varlığında da bulunduğu iklimlerin bitki örtüsüyle ilgili kelimeler yerini almıştır. Bu söz varlığının bir kısmı Çağdaş Kıpçak lehçelerinde yaşamaya devam etmektedir.Bu çalışmada, Kıpçak Türkçesinde bulunan ağaç adları incelenmiştir. Çalışma meyve vermeyen ağaç adları ile sınırlandırılmıştır. Ağaç adlarının tarihi dönemler ve çağdaş Kıpçak lehçelerindeki durumu göz önüne konulmaya çalışılmıştır. Recep Toparlı'nın Kıpçak Türkçesi Sözlüğü'nden yola çıkılarak her bir ağaç adı için etimolojik sözlükler, kitap ve tezlerden yararlanmakla birlikte Kıpçak Türkçesiyle yazılmış sözlük, gramer ve fıkıh kitapları temel alınmıştır

Eski Uygurca çımılaş-/çımşılaş-/çımkılaş- Fiilleri Üzerine

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 2 · Sayfa: 189-196
Eski Uygurca yazmalar içinde önemli yere sahip olan Altun Yaruk Sudur'un bol kelime hazinesi ile Eski Uygurcanın söz varlığına sağladığı katkı tartışılmazdır. Sadece bu eserde rastlanan bazı söz ve ibareler bunu kanıtlamakta ve başlı başına bir inceleme konusu oluşturmaktadır. Bu makalede bir olası çım < *çımı isim kökünden türeyen çımılaş-/ çımşılaş-/ çımkılaş fiilleri ele alınacaktır. Bu yazıda ele alınan fiiller diğer kaynaklarda geçmediği için sözcüğün yapı ve anlam bilgisi Çağdaş Türk dillerinde yaşayan biçimleri ile karşılaştırılarak açıklığa kavuşturulabilir

Uygur Budizminde Nirvana Öğretisi (I)

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2015, Cilt 63, Sayı 2 · Sayfa: 145-166
Uygur Budizminin çeşitli kökleri vardır: İlk önce batıdan, Toharlardan, Maitreya Budizmi gelmiş ve ardından Uygurlar Çin Budizminin değişik ekolleriyle tanışmışlardır. Tarihî Śākyamuni Buddha uzun zamandır nirvāṇada olmasına rağmen, bu iki akımın merkezinde, canlıların kurtuluşu için çalışan bir Buddha yer alır. Belli ki Maitreya Budizminin, Buddha ve nirvāṇa kavramlarıyla ilgili bü- yük bir sıkıntısı yoktu. Bu mezhebin Budholojisi aslında, Pali yazmalarında anlatılan Budizmin ilk yüzyıllarının anlayışının "genişletilmiş" hâlidir1 . Bu ise Uygurların Çinliler vasıtasıyla öğrendiği Budizmden farklıdır. Bu Budizm metafizik spekülasyonla kendini belli eder ve nirvāṇa yani dinginliğe ulaş- ma ve canlıların hidayete ermesi için aktif olarak uğraşan Buddha fikirlerinin nasıl birbiriyle çelişmeyeceği sorusu, Çin Mahāyāna'sının büyük problemlerinden biridir. Orta Asya Budizminin son dönemine kadar (14. yy.)2 , bu konudaki tartışma Tibet ve Çin'de kesintisiz devam etmiş ve Uygur Budizmini etkilemiştir.Budistler arasındaki bu konuya değişik çözüm önerilerini özetleyen çalışmalar mevcuttur3 . Batı ilmi de bu konuyla ilgilenmiş ve Avrupa'da Lambert Schmithausen ve öğrencileri rehberlik etmiştir4 . Uyguroloji alanında Jens Wilkens Altun Yaruk'un üçüncü bölümünün edisyonuyla öncü olmuştur5 . Biz burada, Avrupalı ve Japon araştırmacıların tartışmaları ışığında, Uygur kaynaklarını Hint ve özellikle Çin kaynaklarıyla ilişkilendirmeye çalışacağız.