1113 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

TÜRKÇE SÖZLÜK’TE YER ALAN EŞ GÖSTERENLİ “SAZ” SÖZCÜĞÜNE İLİŞKİN DÜZELTME ÖNERİLERİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 131-150 · DOI: 10.32925/tday.2023.98
Tam Metin
Yazım ve sesletimi aynı olan ancak farklı etimolojilere dayanan sözcükler eş gösterenli sözcükler olarak değerlendirilir. Birçok dilde olduğu gibi Türkçede de eş gösterenli sözcükler vardır. Türkçe Sözlük’te bu tür sözcüklerin eş gösterenli olduğunu göstermek amacıyla Romen rakamları kullanılmıştır. Türkçe Sözlük’te eş gösterenli sözcüklere yer verilmiş olsa da bazı sözcükler dikkatlerden kaçmıştır. Buna bağlı olarak bazı eş gösterenli sözcükler, çok anlamlı tek bir sözcükmüş gibi algılanmış ve sözlüğe de bu şekilde alınmıştır. Bu durum çoğu zaman sözlük kullanıcılarını yanılgıya düşürmüştür. Bazen bu tür yanılgıları düzeltmek amacıyla çoğunlukla makale düzeyinde, düzeltme ve katkı çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmada da Türkçe Sözlük’te yer alan eş gösterenli “saz” sözcüğü hakkında bazı düzeltme önerilerinde bulunulmuştur. Türkçe Sözlük’te eş gösterenli, biri Türkçe biri Farsça olmak üzere iki farklı “saz” sözcüğü vardır. Ancak yapılan araştırmalar neticesinde “saz” sözcüğünün biri Farsça biri Türkçe olmak üzere iki değil, biri Farsça ikisi Türkçe olmak üzere eş gösterenli üç farklı sözcük olduğu tespit edilmiştir. Eş gösterenlilik Türkçe “saz” sözcüğü ile ilgili olduğu için Farsça “saz” sözcüğü üzerinde durulmamıştır. Öncelikle Türkçe “saz” sözcüğündeki eş gösterenliliğin anlaşılması amacıyla tarihî ve çağdaş Türk dillerindeki anlamları üzerinde durulmuştur. Ardından bu sözcüğün etimoloji çalışmalarındaki durumuna değinilmiştir. Sonuç bölümünde ise eş gösterenli olan bu sözcüğün Türkçe Sözlük’te nasıl yer alabileceği ile ilgili önerilere yer verilmiştir.

ESKİ UYGURCA İYİ VE KÖTÜ PRENS ÖYKÜSÜ’NDE EDİM SÖZEL GÜÇ TAŞIYAN FİİLLER ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 181-206 · DOI: 10.32925/tday.2023.100
Tam Metin
Türkçenin tarihî dönemlerdeki yazılı edebî metinleri, söz edimlerinin yapıları ve onların sözlük anlamı dışında da birden fazla anlam değerini taşıdığını gösteren edim sözel güç taşıyıcı fiillerin taranması ve araştırılması için kaynak oluşturmaktadır. Bu açıdan Türkçenin yazılı edebî metinleri edim bilimi için değerlidir. Çalışmada, Eski Uygur Türkçesi Dönemi’nde Budist çevreye ait İyi ve Kötü Prens Öyküsü’nde yer alan edim sözel güç taşıyıcı fiiller ve fiil deyimlerinin tespit edilmesi ve bu fiillerin metin bağlamı içinde yorumlanıp açıklanması amaçlanmıştır. Edim sözel güç taşıyıcı fiiller, metin bağlamında birden fazla anlam değerini karşıladığı için çalışmada, edim biliminde söz edimlerinin çalışma alanı içinde metinden taranarak yapılarının incelenmesi tercih edilmiştir. Bu bakımdan çalışmada nitel araştırma yöntemi olarak söylem analizi kullanılmıştır. Elde edilen bulgularda, öykü metninde edim sözel güç taşıyan filler, geçiş sıklıklarına göre yükleyici, yöneltici ve dışa vurucu amaçla kullanılan fiillerden oluşmaktadır. İlgili sınıflandırmada, fiillerin konuşmacılar tarafından birden fazla anlam değeriyle metin bağlamında zengin bir iletişimsel anlam değeri taşıdığı tespit edilmiştir. Çalışmada bazı fiillerin birden fazla edim söz amacıyla farklı bağlamlarda farklı kullanım özelliği gösterdiği de tespit edilmiş ve bu kullanımlar tablolarla dikkatlere sunulmuştur. Yöneltici ve yükleyici amaçla kullanılan edim sözel fiillerin ise, geçiş sıklığının birbirine yakın değerlerde olduğu görülmüştür. Ayrıca, dışa vurucu amaçla kullanılan fiiller, olumlu, olumsuz saygı bildirme anlam değerleri bakımından incelenmiştir. Çalışmanın, edim sözel güç taşıyan fiillerin niteliklerinin Türkçenin tarihî dönemlerindeki yazılı edebî metinlerinde, Türk kültürüne özgü fiillerin kullanım gücünün ve iletişimsel anlam değerlerinin zenginliğini ve derinliğini göstermesi bakımından alandaki çalışmalara katkı sunacağı düşünülmektedir.

ESKİ ANADOLU TÜRKÇESİYLE YAZILMIŞ BİR TIP METNİ: MANẒŪME-İ ṬIBB

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2023, Sayı 75 · Sayfa: 151-180 · DOI: 10.32925/tday.2023.99
Tam Metin
Selçuklular, Beylikler ve Osmanlıya geçiş dönemini içine alan Eski Anadolu Türkçesi, Oğuzcaya dayalı ilk yazı dili olarak 13. ve 15. yüzyıllarda ortaya çıkmıştır. Bu dönemde yazılan eserlerin temalarını yalnızca edebî konular oluşturmamaktadır. Din, tasavvuf ve aşk dışında çeşitli temalarla örülü çok sayıda eserin yazıldığı bu dönemde tıp konulu eserler de önemli bir yere sahiptir. Tarihsel perspektiften bakıldığında tıbba dair terimlerin Türk yazı dilleri içinde Göktürkler döneminde ortaya çıktığı, bilgi birikimi ve uygulama alanlarının artmasıyla Uygurlar döneminde ilk yazılı kaynakların verilmeye başlandığı görülmektedir. Karahanlı Dönemi'yle birlikte tıp metinlerine duyulan yoğun ilgi özellikle 15. yüzyılda daha da artmış, Türk hekimleri başta olmak üzere tıp alanında çok sayıda isim yetişmiş, bu isimlerin artışına paralel olarak alana ait metinlerin sayısında da artış gözlemlenmiştir. Çalışmanın konusunu oluşturan Manẓūme-i Ṭıbb isimli mesnevi Eski Anadolu Türkçesiyle yazılmış bir tıp metnidir. Eser üç varaktan oluşan kısa bir mesnevidir. 15. yüzyılda yetişmiş, musahibi olduğu hükümdara yakın olacak kadar saygı duyulan ünlü hekimbaşı Ahî Çelebi tarafından kaleme alınmıştır. Belirlenebildiği kadarıyla Türkiye ve Türkiye dışında toplam sekiz nüshası bulunan eserin bu yazıdaki neşri için bütün nüshalar dikkate alınmış ve bu nüshalardan hareketle bir metin neşri hazırlanmıştır. Böylelikle bazı nüshalarda tespit edilen eksiklikler ve vezne bağlı kalınmadan yazılan beyitler tamir edilerek okuyucuya sunulmuştur.

ESKİ UYGURCA PĀRĀYAṆAVAGGA’YA İLİŞKİN FRAGMANLAR

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 7-38 · DOI: 10.32925/tday.2022.83
Sanskritçede tripiṭaka, Pāli dilinde ise tipiṭaka “üç sepet” olarak bilinen kavram Budizm’in dinî yazınsal kaynaklarına işaret eden üç ayrı tür eser için kullanılır. Bunu sūtralar, vinayalar ve abhidharmalar oluşturmaktadır. Buddha’nın vaazlarını içeren sūtralar, Sanskritçede āgama, Pāli dilinde ise nikāya olarak adlandırılan koleksiyonlardan oluşmaktadır. Esasında Sanskritçe Budist külliyatta bu koleksiyon dört ile sınırlı iken, Pāli dilindeki Budist külliyata Khuddakanikāya adında beşinci bir koleksiyon daha eklenmiştir. Khuddakanikāya’nın içerisinde bugün bilindiği kadarıyla on beş eser vardır. Bunlardan birisi de Suttanipāta “sūtraların çöküşü” adını taşımaktadır. Manzum ve mensur biçimde kaleme alınan metinlerle örülü Suttanipāta beş vagga yani beş bölümden oluşmaktadır. Suttanipāta’nın beşinci ve son bölümünü ise bu çalışmanın da konusunu oluşturan Pārāyaṇavagga teşkil etmektedir. Eski Uygurca Pārāyaṇavagga üzerine yapılan çalışmalar 1997 yılına kadar gider; fakat bugün gelinen noktada bu metnin Eski Uygurcada bütünlüklü olarak korunduğunu söylemek mümkün değildir. Eski Uygurca Pārāyaṇavagga’ya ilişkin metinler fragmanlar hâlindedir. Bu çalışmada Suttanipāta’nın beşinci bölümü olan Pārāyaṇavagga’ya ilişkin şimdiye kadar neşredilmemiş Eski Uygurca fragmanların neşri gerçekleştirilecektir. Bu yazının konusunu oluşturan fragmanlar bugün Berlin Turfan Koleksiyonu’nda şu arşiv numaralarıyla korunmaktadır: Mainz 699, U 1536, U 1539, U 1557 ve U 2044. Bu yazı mevzubahis fragmanların yazı çevirimini, harf çevirisini, Eski Uygurca metnin Türkiye Türkçesine aktarımını, metne ilişkin açıklamaları ve sözlük/dizini içermektedir.

16. YÜZYIL TRANSRİKPSİYON METİNLERİNDEN ARAPÇA VE FARSÇA ALINTILARDA FONETİK UYARLAMA ÖRNEKLERİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 149-160 · DOI: 10.32925/tday.2022.89
Transkripsiyon metinleri adı verilen kaynaklardaki Türkçe malzeme, standart Osmanlı imlasıyla değil, yazarın duyduğu şekilde kâğıda geçirilmiş olduğu için Türkçenin tarihî ses bilgisi araştırmaları için benzersiz bir özellik arz etmektedir. Bu eserlerin karşılaştırmalı olarak ele alınmasıyla, ilgili dönemin Türkçe konuşma dilindeki fonetik varyantlar tespit edilebilmektedir. İncelemek üzere seçtiğimiz 16. yüzyıl tarihli ve Latin alfabesi ile kaleme alınmış iki sözlükte yer alan örnekler de Arapça ve Farsça alıntı kelimelerin Türkçeye uyarlanmasının farklı aşama ve biçimlerini temsil etmektedir. Pietro Lupis Valentiano tarafından 1520 civarında yazılan İtalyanca-Türkçe sözlük, Filippo Argenti’nin eseriyle beraber, İtalya menşeli en eski transkripsiyon metinlerinden biridir. Karşılaştırmada faydalandığımız diğer derleme ise 1581-1583 yıllarında Osmanlı ülkesinde seyahat eden Jean Palerne’in 6 dilli konuşma kılavuzunun Türkçe bölümüdür. Bu çalışma kapsamında, adı geçen kaynaklarda tespit ettiğimiz alıntı kelimelerde gerçekleşen a > i, -a- > -o-, -u- > -o-, -Vy- > -V-, -g- > -h-/-Ø-, -ḫ- > -ḳ- değişimi ve ünsüz benzeşmesi gibi ses olayları Türkiye Türkçesi ağızları ve diğer transkripsiyon metinlerinden tanıklarla ele alınmıştır.

MANAS DESTANI’NDA ESKİ TÜRKÇEYE ÖZGÜ GRAMER UNSURLARI

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 39-50 · DOI: 10.32925/tday.2022.84
Tam Metin
M. Avezov, A.N. Bernştam vd. gibi bilim adamlarının araştırmalarına göre VIII-XI. asırlarda gerçekleşen tarihî olayların temelinde ortaya çıkan Manas Destanı, Eski Türk devrinden izler taşımaktadır. Bunlardan biri dil unsurlarıdır. Destan üzerinde yaptığımız çalışma sonucunda Manas Destanı’nda Köktürk harfli yazıtlarda durum zarfı yapımında da kullanılan vasıta hâli /+Xn/ eki; Eski Türkçeye mahsus olan /-gXlX/ zarf-fiil eki ve gereklilik ifade eden /-gUlUk/ eki gibi morfolojik özelliklerin bulunduğunu tespit edebildik. Colborstoyun ve kamandayın gibi kelimelerde geçen /+Xn/ eki Köktürk harfli yazıtlardaki /+In/ eki gibi durum zarfı yapmaktadır. İki metinde bulunan /+In/ eki Eski Türkçede olduğu gibi vasıta hâli anlamını taşımaktadır. /-gXlX/ eki Köktürkçede asıl eylemin amacını ve başlangıç noktasını bildirmek için kullanılan /-gAlI/ ekine benzerlik gösterirken, /-gUlUk/ eki Eski Uygurcadaki gibi gereklilik ifade etmektedir.

KIPÇAK GRUBU LEHÇELERİNDE (KIRGIZ, KAZAK, TATAR VE BAŞKURT TÜRKÇESİNDE) “DEĞİL” KELİMESİNİN KULLANIMI ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 51-68 · DOI: 10.32925/tday.2022.85
Tam Metin
İlk olarak Dîvânu Lügâti’t-Türk’te görülen değil kelimesi, günümüzde Türk dilinin en çok Oğuz grubu lehçelerinde kullanılmaktadır. Daha yaygın olarak Türkiye Türkçesinde kullanılan bu kelime, Türk dilinin diğer lehçelerinde de çeşitli ses değişikliklerine uğramış şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kıpçak grubu lehçelerinde tügül, tuvıl, tügěl, tügil tuvul, tüwül, dägil, dügül, tue/tuel gibi şekilleri bulunan kelime, bu lehçelerin gramer kitaplarında olumsuzluk edatı olarak ele alınmaktadır. Bazı Türk lehçelerinde ek fiilin olumsuzu olarak değil yerine emes (ET: ermez) kullanımları olduğu görülmektedir. Değil kelimesi her ne kadar Oğuz grubu lehçelerine ait bir özellik olarak kabul edilse de Kıpçak grubu lehçelerinin birçoğunda bu kelime tügül, tuvıl, tügěl, tügil vb. şekillerde aynı kullanım özelliklerini göstermektedir. Çalışmada, Kıpçak grubu lehçelerinden Kırgız Türkçesi esas alınarak Kazak, Kazan Tatar ve Başkurt Türkçesindeki kullanımları ele alınıp, karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Öncelikle Kırgız, Kazak, Tatar ve Başkurt lehçelerindeki değil kelimesinin kullanımlarının tespiti yapılacak olup, devamında bahsi geçen lehçelerdeki değil yapılarının karşılaştırılması neticesinde genel bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır.

DİLİN BİLİMİ MÜMKÜN MÜDÜR?

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 69-100 · DOI: 10.32925/tday.2022.86
Tam Metin
Dil, insanı diğer canlılardan ayıran bilişsel kapasitelerden biridir. Bu kapasitenin bilim içinde nasıl inceleneceği hep tartışma konusu olmuştur. G. Sampson gibi bazı araştırmacılara göre dil, bilimsel yöntemlerle incelenemeyeceği için dil bilimi bir bilim dalı değildir. Başını N. Chomsky’nin çektiği başka bir grup bilim insanı ise dilin doğa bilimlerinin yöntemleriyle incelenmesi gerektiğini savunur. Bu makalede ilk olarak bilim olgusuyla ilgili tartışmalar değerlendirilmektedir. Karl Popper, Thomas Kuhn, Imre Lakatos ve Paul Feyerabend gibi düşünürlerin bilimsel yöntemlere dair görüşleri dil araştırmalarındaki bazı tartışmalarla ilişkilendirilmektedir. “Dilin tanımı”, “dilin edinimi”, “dil bilgisi yazımı”, “Altay dilleri teorisi”, “sıfır biçim birimi” gibi dil araştırmalarının yöntemlerden adlandırmalara varıncaya değin tartışılan konuları bilim felsefesindeki teorilere göre değerlendirilmektedir. Popper’in geliştirdiği ve bilimsel çalışmalarda nirengi noktalarından biri olan “yanlışlanabilirlik” ölçütünün dil incelemelerindeki yaklaşımlara ne oranda uyduğu ve bu ölçütün uygulanabilirliği tartışılmaktadır. Makalede dilin bilim dışında bırakılmasının dil ile ilgili soruların çözümüne katkı sağlamayacağı savunulmaktadır. Dil incelemelerinde kullanılan bazı yöntemlerin eleştiriye açık olduğu; ancak bunun dil bilimini bilim dışı olarak etiketlemek için yeterli olmadığı ifade edilmektedir. Bilimin yöntemler de dâhil olmak üzere her şeyin eleştirilmesiyle ilerlediği; eleştirilen yöntemlerin yeniden düzenlenmesiyle ilerlemelerin gerçekleştiği vurgulanmaktadır. Makalede varılan sonuç şudur: Dil hem doğa bilimleri hem formel bilimler hem de sosyal bilimlerin yöntemleriyle incelenebilecek çok yönlü bir olgudur. Bu alanlardan gelecek veriler dile dair bilgilerimizin derinleşmesini sağlayacaktır.

SÖZLÜK TANIMLARINDA EDİM BİLİMSEL BİLGİNİN SUNUMU

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 101-128 · DOI: 10.32925/tday.2022.87
Tam Metin
Bu çalışmanın kuramsal temelini, sözlük bilimi bağlamında edim bilimi, bir başka deyişle leksiko-pragmatik kavramı oluşturmaktadır. Leksiko-pragmatik kavramı, Wang’ın (2015) farklı bakış açılarını karşılaştırarak edim bilimsel bilgiyi yeniden tanımladığı çalışmasından hareketle ele alınmıştır. Özellikle, öğrenici sözlükleri üzerinden ele alınan edim bilimsel bilgi, sözlüklerde yer alan anlamsal ve dil bilgisel bilgi türlerine göre daha az ele alınmış ve araştırılmış bir konudur. Çalışmada, öncelikle sözlük bilimsel bir yaklaşımla edim bilimsel bilgi kavramının tanımı ve kapsamı üzerinde durulmuş, daha sonra sözlüklerde yer alan edim bilimsel özellikler ana hatlarıyla belirtilmiştir. Sözlüklerde edim bilimsel bilgi etiketler, kullanım notları, tanımlar ve örnekler vb. olmak üzere farklı sözlük bilimsel araçlarla sunulabilir. Bu araçlardan biri olan tanımlar, bir sözlük birimin anlam bilimsel içeriğinin yanı sıra edim bilimsel bilgisini de taşır. Çalışmada, sözlük bilimi ve edim bilimi ilişkisi çerçevesinde “edim bilimsel bilgi nedir, sözlüklerde yer alan edim bilimsel özellikler nelerdir, sözlüklerde bu bilgi nasıl sunulur, sözlük kullanıcısına ne gibi yararlar sağlar?” vb. sorular cevaplanmaya çalışılmış, TDK Türkçe Sözlük’ten seçilen madde başları ve Türkçe Ulusal Derlemi’nden (TUD) alınan kullanım örnekleri üzerinden sözlük tanımlarında edim bilimsel bilginin nasıl verildiği değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, Türkçe Sözlük’te kimi maddelerin edim bilimsel bilgiyi verecek biçimde düzenlenmesi ve hazırlanacak bir Türkçe öğrenici sözlüğü için sözlük birimlerin edim bilimsel değerlerinin saptanması gerekliliği ortaya konulmuştur.

THE CONTEXT OF THE SITUATION AS A REASON FOR POLYSEMY IN TURKISH[1]

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 129-148 · DOI: 10.32925/tday.2022.88
Tam Metin
The context of the situation is a concept about how verbal and written dialogues, within a situation, work in the human mind. This concept has three factors, which are the field, the tenor, and the mode. These three factors form the main elements of the context of the situation. This elements are developed by M.A.K. Halliday. This article attempts to show how the words in dialogues gain new meanings and become polysemic through these factors. This paper follows a case-study design, with an in-depth analysis of Michael Halliday’s the context of the situation theory. Data for this study is collected using a screenplay named Korkuyorum Anne İnsan Nedir ki (I am Afraid, Mother What is a Human) written by Reha Erdem and Nilüfer Güngörmüş in 2009. Nouns, adjectives, and verbs are selected from the text by their frequency of occurrence. For this purpose, polysemic words in the text, are scanned and separated into word classes. Then, Halliday’s theory, which argues that a word gains its meaning depending on the context, is examined. By this way, we would like to prove why nouns, adjectives, and verbs gain their new meanings, also why they follow different methods because of their various semantic structure.