1113 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

HAMDULLAH HAMDÎ’NİN KIYAFETNAME’SİNİN BİR NÜSHASI ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 193-222 · DOI: 10.32925/tday.2022.91
Tam Metin
En eski dönemlerden itibaren insanlar, görünenin ardındaki görünmeyeni merak etmiş ve buna yönelik çeşitli uygulamalarda bulunmuştur. “Gaybi / gizli ilimler” adı altında toplanan uygulamalar doğrultusunda Doğu’da “ilm-i firâset”, Batı’da “fizyonomi” adıyla karşılanan bilim dalları ortaya çıkmıştır. Kıyafetnamelerde, temelde insan bedeninin ruhu kaplayan bir kıyafet / giysi / kılıf olduğu düşünülerek insanın beden yapısı ve bazı eylemleri gibi dışarıdan gözlemlenebilen somut özelliklerinden yola çıkılarak ruhsal yaşamı, karakteri ve ahlakı ile ilgili hükümler verilmiştir. Bu çalışmada Türk edebiyatında kıyafetnamelerden kısaca bahsedilmiş, elde bulunan en eski tarihli Türkçe eser olan Akşemseddinzade Hamdullah Hamdî’nin Berlin Staatsbibliothek’te Diez A oct. 144. numarada kayıtlı 8 varaklık manzum Kıyafetname nüshası incelenmiş, metinde ne anlatıldığı üzerinde genel hatlarıyla durulmuş, çalışmanın sonunda metnin transkripsiyonlu çevirisine ve birkaç sayfasının tıpkıbasımına yer verilmiştir. Kıyafetname’nin girişinde Allah’a ve Hz. Muhammed’e şükranlar sunulduktan sonra “Reng”, “Boy”, “Et”, “Hareket”, “Saç”, “Baş” gibi toplamda 24 bölüm açılarak bunların yansıması olan karakter özellikleri ile ilgili ön kabuller sıralanmıştır. Teni ya da yüzü kırmızı olan kişilerin utanma duygularının bulunduğuna işaret edildiği ve böyle kişilerin övüldüğü bölümde utanan insanların gerçekten yüzlerinin kızarabileceği gerçeğinden hareketle ön kabullerden bazılarının mantıki temellere dayandırıldığı da anlaşılmaktadır. Kıyafetnamelerin içinde barındırdığı kültürel unsurlar; o toplumun dünya görüşünün, ortak kabullerinin bir anlamda dile yansımış şeklidir. Bu nedenle bu tür eserlerin gün yüzüne çıkarılması ve yeni nesillere tanıtılması, kültür tarihi açısından önem arz etmektedir.

MESNEVİLERDE “MAHBÛB”UN ANLAM ÇEŞİTLİLİĞİ VE CİNSİYETİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 161-192 · DOI: 10.32925/tday.2022.90
Tam Metin
Temelde sevilen ve sevgili anlamlarına gelen mahbup kelimesinin bir süredir anlam daralmasına tabi tutularak oğlan sevgili, erkek sevgili anlamlarıyla kavramlaştırılmaya hatta terimleştirilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu yaklaşım, mahbup kelimesini divan edebiyatı metinlerinde aynı şekilde ele almakta ve anlamlandırmaktadır. Bu durumun divan edebiyatı metinlerinde ne kadar karşılığı olduğunu anlamak için öncelikle mesnevilerde bir tarama yapılmasına ihtiyaç vardır. Çünkü mesnevilerde mahbup kelimesinin anlamlarını, ismi veya sıfatı olduğu şahsiyetlerin cinsiyetini çoğunlukla kesin olarak tespit etmek mümkündür. Burada aşikârdan müpheme, bilinenden belirsize doğru bir yol izlemek daha isabetli olacaktır. Elde edilen veriler ışığında kelimenin diğer divan edebiyatı metinlerindeki kullanımlarına bakmak daha sağlıklı sonuçlara ulaşılmasını sağlayacaktır. Ayrıca divan şiirinin aşk anlayışı da mahbubu anlamak için elzemdir. Buradan hareket edilerek bu makalede öncelikle divan şiirindeki aşk anlayışına kısaca değinildi. Daha sonra mahbup kelimesinin sözlüklerdeki anlamları verildi. Mahbubun, Arapçada müzekker bir kelime olması da bazı tartışmalara sebep olabilmektedir. Bu sebeple “mahbûb”un Arapça ve Türkçedeki cinsiyeti meselesi ele alındı. Son olarak mahbup kelimesinin mesnevilerdeki kullanımları üzerinde duruldu.

MÜELLİFİ MEÇHUL BİR FETVA KİTABI VE İÇİNDEKİ İMZASIZ MANZUM FETVALAR

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 74 · Sayfa: 223-236 · DOI: 10.32925/tday.2022.92
Tam Metin
Osmanlı döneminde fetvalar manzum biçimde verilmiş ve böylece Türk edebiyatının hazinesine özgün bir tür daha girmiştir. Hukuki konuların manzum biçimde açıklanması özgün ve çok alana hitap eden bir yapı oluşturmuştur. Ancak bu özgün ürünler kendi devirlerinde gerekli tertip ve itinayı yeterince görmediklerinden günümüze tam ve doğru bir şekilde ulaşmaları mümkün olmamıştır. Gerçek sayıları elde mevcut olanlardan daha fazla olduğu tahmin edilen bu fetvaların bir kısmı da eksik veya yazarı belirsiz biçimde günümüze ulaşmıştır. Bu fetvaların belli bir kitapta toplanmamış olması istisnai bir şekilde verildiklerinin düşünülmesine sebep olmaktadır. Şu ana kadar tespit edilen yaklaşık 50 manzum fetvanın büyük bir kısmı, fetvayı veren şeyhülislam veya müftünün kendi fetva kitabında bulunmamakta, bir kısmı da nüshalarda rastgele veya farklı kişiler adına kaydedilmiş bulunmaktadır. Bu ise bu fetvaların sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesini güçleştirmektedir. Öte yandan bu fetvalar içinde kitap veya mecmualara özenle kaydedilenler de bulunmakla beraber onlarda da yanlış imzalı olma sorunu vardır. Bir de ismi, müellifi ve içindeki manzum fetvalar meçhul olan kitaplar vardır ki bunlarla ilgili derin ve çözümlemeli araştırmalar yapılması gerekmektedir. Bu çalışmada Osmanlı manzum fetvalarında görülen eksik ve yanlış imzalılık sorununa değinilmekte ve bilinmeyen bir fetva kitabı incelenmektedir. Bu kitabın müellifi meçhul olup içinde önemli sayıda imzasız manzum fetva bulunmaktadır.

ET-TUHFETÜ’Z-ZEKİYYE Fİ’L-LÛGATİ’T-TÜRKİYYE’NİN SÖZLÜKÇÜLÜK ANLAYIŞI HAKKINDA BİR İNCELEME: ARAPÇA DIŞINDAKİ SÖZCÜKLERLE DÜZENLENEN MADDE BAŞLARI ÖRNEĞİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 7-20
Türkçenin gelişim evrelerinden biri olan tarihî Kıpçak Türkçesinin Altın Ordu Kıpçak (Codex Cumanicus), Memlûk ve Ermeni harfli Kıpçak metinleri olmak üzere üç sahada yazılı eserleri bulunmaktadır. Bunlardan Memlûk Kıpçak Türkçesi, XIII-XVI. yüzyıllar arasında, Mısır ve Suriye'de hüküm süren Memlûk devletinde yaşayan Türkler ve bazı Arap filologlar tarafından meydana getirilmiştir. Memlûk Kıpçak Türkçesi ile yazılan eserler sözlük, gramer, edebiyat, din, siyaset, atçılık, okçuluk gibi çeşitli alanlarda kaleme alınmıştır. Memlûkler döneminde Türkçenin büyük bir önem kazanması sebebiyle Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla sözlük ve gramer içeren eserler hazırlanmıştır. Bunlardan Et-Tuhfetü'z-Zekiyye fil-Lûgati't-Türkiyye, Memlûk Kıpçak Türkçesiyle yazılan en önemli eserlerdendir. Sözlük ve gramer içerikli olan bu eserde geleneksel olarak önce Arapça sözcükler verilir, sonra Türkçe karşılığı gösterilir. Bazen Arapça madde başları Farsça, Türkçe, Aramice ve Süryanice gibi dillerden alıntı sözcüklerle düzenlenebilmektedir. Bu yazıda Arapça madde başı olarak gösterilen Farsça, Türkçe, Aramice ve Süryanice gibi dillerden alıntı sözcükler üzerinde durulmuştur ve bugünkü çağdaş Arap lehçelerindeki durumu hakkında değerlendirme yapılmıştır.

İSLAM TÜRKAY’IN ŞİİRLERİNDE KALIPLAŞMIŞ DİL ÖGELERİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 109-149 · DOI: 10.32925/tday.2022.77
Tam Metin
Dil sosyal bir varlık olarak yaratılan insanoğlunun toplum içindeki en temel ihtiyaçlarından biri olan, onun kendisini ifade edebilmesini ve anlaşılabilmesini sağlayan en önemli araçtır. Dili kendi gündelik ihtiyaçlarını karşılamanın, iletişim kurmanın dışında bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında da ustaca kullananlar, meydana getirdikleri eserlerle yüzyıllar boyunca adlarından söz ettirirler. Kalıplaşmış dil ögeleri de bir dilin bilim, kültür, sanat ve edebiyat alanlarında etkili kullanımında önemli rol oynar. Kalıplaşmış dil ögeleri deyimler, vecizeler, atasözleri, ikilemeler, dualar (alkışlar), beddualar (kargışlar), hadisler, Kur'an ayetleri vd. oluşur. Bir dilin söz varlığı ve farklı kullanım alanları içinde yer alan bu kalıplaşmış dil ögeleri âdeta birer kültürel bellek kodlayıcısı olarak karşımıza çıkarlar. Kültürel kodların ediniminde ve gelecek kuşaklara aktarımında kalıplaşmış dil ögeleri önemli bir role sahiptirler. İslam Türkay, Türk diline, edebiyatına, tarihine, kültürüne ait değerleri, Türk dilinin söz varlığını, inceliklerini, mazmunlar dünyasını, çok iyi bilen ve bunları büyük ölçüde eserlerine taşıyan bir şairdir. Bu sebeple de İslam Türkay'ın eserlerinde dile ve kültüre ait kodların temsilcisi ve taşıyıcısı niteliğinde pek çok kalıplaşmış dil ögesine yer verilmiştir. Bu makalede önce kalıplaşmış dil ögeleri hakkında ana çizgileriyle bilgi verilmiş, sonra da İslam Türkay'ın şiirlerinde geçen kalıplaşmış dil ögeleri ele alınıp incelenmiştir.

ÇAĞDAŞ TÜRK YAZI DİLLERİNDE ART ZAMANLI SÖZ BAŞI ÜNLÜ DÜŞMESİ ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 85-107 · DOI: 10.32925/tday.2022.76
Tam Metin
Söz başı ünlü düşmesi sıklıkla karşılaşılan bir ses olgusu olmadığından gerek yurt içi gerekse de yurt dışı Türkoloji'de kapsamlı bir şekilde ele alınan bir konu olmaktan çoğunlukla uzak kalmıştır. Bu konuya tarihî ve çağdaş Türk yazı dilleri kapsamında eğilen ve konuyla ilgili hatırı sayılır örneği dikkatlere sunan ilk önemli çalışma 2003 yılında Vahit Türk tarafından kaleme alınmıştır. Ne var ki o döneme kadarki söz başı ünlü düşmesi konusuyla ilgili literatürün söz konusu çalışmaya yeterince aksettirilemediği düşünüldüğü için bu konuyla ilgili bir çalışma yapma gerekliliği hissedilmiştir. Bu makalede söz başı ünlü düşmesiyle ilgili genel görüşler bir araya getirilerek konunun çağdaş Türk yazı dillerindeki örnekleri gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Ardından bu ses olgusuyla ilgili çeşitli gözlem ve tespitler ortaya konulmuştur. Bu makalenin Türk'ün (2003) çalışmasını tamamlaması ve söz başı ünlü düşmesi meselesiyle ilgili alanında bir boşluğu doldurması amaçlanmaktadır.

DEDE KORKUT KİTABI’NIN DRESDEN NÜSHASI ÜZERİNE

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 21-55
Dede Korkut, Türk edebiyatında kendi adıyla anılan hikâyelerin anlatıcısı yarı efsanevi bilge bir kişidir. Dede Korkut Kitabı ise Türk edebiyatının en önemli klasik eserlerinden biridir. Bilimsel çalışmaların hemen hepsinde boy olarak geçen destani hikâyeler, Oğuzname'nin bir parçasıdır. Bu çalışmanın temel amacı çok sayıda bilimsel çalışma ve yayına konu olan Dede Korkut Kitabı'nın Dresden nüshasını yeniden ele alıp incelemektir. Bu bağlamda Dresden nüshasındaki metinle doğrudan ilişkisi olmayan metin dışı kayıtlar üzerinde durulmuş, özellikle metin öncesi ve sonrasındaki Arapça, Farsça ve Türkçe kayıtlar üzerine daha önce yapılan çalışmalara değinilmiştir. Hikâye başlıkları karşılaştırmalı olarak yeniden ele alınıp incelenmiş, başlıklardaki bunı / boyı / toyı şeklinde yazılan kelimeler üzerinde ayrıca durulmuştur. Bu kelimelerin farklı yazılmış tek bir kelime olabileceği tartışmaya konu edilmiştir. Temmet (bitti) notundan sonra yazma nüshanın sonunda yer alan ve yine kitapla ilgisi olmayan bir şiir (lugaz) de incelemeye dâhil edilmiştir. Dresden nüshasının incelenen sahifelerinden seçilen örnek renkli fotoğraflar çalışmanın sonuna eklenmiş, çalışmada başvurulan kaynak eserler (bibliyografya) ve geniş İngilizce özet yazıldıktan sonra çalışma tamamlanmıştır.

MUSTAFA SÂFÎ EFENDİ’NİN MENSUR HİLYE-İ ŞERÎF TERCEMESİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 57-83
Türk edebiyatında müstakil olarak 16. yüzyıldan itibaren görülmeye başlayan hilye türünün manzum, mensur ya da manzum-mensur karışık pek çok örneği bulunmaktadır. Bunlardan özellikle mensur olanların araştırmacılarca ikinci planda değerlendirildiği görülmektedir. Sultan Ahmed'in baş imamlarından olan ve imam-ı sultan olarak da şöhret bulan Mustafa Sâfî Efendi tarafından kaleme alınan ve bu çalışma ile ilk kez tanıtılacak olan Hilye-i Şerîf Tercemesi, bugüne değin ortaya çıkarılmamış mensur hilyeler arasında yer almaktadır. Eserin bugün için tespit edilebilen tek nüshası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı 1443 numarada bulunmaktadır. Bu çalışmada, mütercimin Saîd-i Kâzerûnî'nin el-Müntekâ fî Mevlidi'n-Nebiyyi'l-Mustafâ adlı eserinden istifade ederek hazırladığını söylediği Hilye-i Şerîf Tercemesi adlı eseri, şekil ve muhteva özellikleri bakımından incelendikten sonra eserin transkripsiyonlu metni ortaya konulmuştur.

TÜRKÇE DERSLERİNDE EDİM BİLİMSEL FARKINDALIĞIN GEREKLİLİĞİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 235-266 · DOI: 10.32925/tday.2022.82
Tam Metin
Dil öğretiminde ilk hedefi oluşturan bireyin kendini eksiksiz ifade ederek hedef dili amacına uygun kullanabilmesi başarılı bir iletişim için oldukça önemlidir. Bu doğrultuda alıcının karşılaştığı sözceleri / tümceleri / dilsel - dil dışı göstergeleri üretiliş amacına uygun olarak yorumlaması ve verici aşamasına geçebilmek için bağlama göre oluşturduğu sözcelerle iletişim veya bilgilendirme eylemini başarıyla gerçekleştirebilmesi beklenmektedir. Ana dilini edinirken örtük yapılarla ilgili farkındalık geliştiren birey diğer dilleri de daha kolay ve verimli biçimde öğrenebilecektir. Dil paydaşlarının bilinçsiz biçimde uyguladığı bu kuralların Türkçe öğreticileri tarafından bilinçli olarak öğrenicilere aktarılması gereklidir. Çalışmada, edim bilimi uygulamalarının dil becerilerinin geliştirilmesindeki önemini somutlaştırmak amacıyla 5. sınıf (Anıttepe Yayıncılık), 6, 7 ve 8. sınıf (MEB Yayınları) Türkçe ders kitaplarındaki etkinlikler değerlendirilmiştir. Süreç temel nitel araştırma desenine göre yürütülmüş, doküman incelemesi tekniğiyle toplanan veriler betimsel analiz yaklaşımıyla J. L. Austin'in Söz Eylem Kuramındaki edim sözlerine ve J. R. Searle'ün sınıflandırmasına eklemeler yapılarak yorumlanmıştır. İncelenen etkinliklerde 5. sınıf için 21, 6. sınıf için 10, 7. sınıf için 11, 8. sınıf için 16 edim söz değerine ulaşılmıştır. Etkinliklerde edim sözlerin buldurulmaması ve türlerinin yeterli olmaması nedeniyle farklı bağlamları içerecek biçimde genişletilmesi ve tekrarlı yapılarla pekiştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Türkçe öğretmenliği ana bilim dallarında ve ortaokul Türkçe ders kitaplarını hazırlayan komisyonda dil bilimi uzmanlarının da yer almasının bu sorunun giderilmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

BEYDILI BOYUNUN AĞIZ ÖZELLIKLERINE DAIR NOTLAR

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2022, Sayı 73 · Sayfa: 201-216 · DOI: 10.32925/tday.2022.80
Tam Metin
Türkiye Türkçesi ağızları üzerine yapılan çalışmalar büyük bir hacme ulaşmasına rağmen içlerinde bir boyun veya topluluğun ağız özelliklerini belirlemeye yönelik çalışmalar oldukça azdır. Bu durum, Türkiye Türkçesi ağız çalışmaları adına bir eksikliktir. Literatüre bakıldığında konuyla ilgili çalışmaların Avşar, Kınık, Salur ve Çepni boyları üzerinde yoğunlaştığı görülür. Beydili boyuyla ilgili bir çalışma vardır. O da bir türkü derlemesinden ibarettir. Bu yazıda Arpaçbahşiş Kasabası (Mersin-Erdemli) Boynuinceli Yörükleri Ağzı adlı yüksek lisans tez projesinden yararlanılarak Beydili boyuna ait olduğu düşünülen bazı ağız özellikleri üzerinde durulacaktır. Bugün Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yaşayan Boynuinceliler; Boz-Ulus'un bir parçası olup Beydili boyuna mensuptur. Beydili oymakları günümüzde Ankara, Ağrı, Erzincan, Karaman, Kırşehir, Mersin gibi şehirlerde yaşamaktadır. Boynuinceliler ise Kıbrıs, Karaman, Kırşehir, Nevşehir ve Mersin'de gruplar hâlinde bulunmaktadır. Yaşadıkları yerlerden biri Erdemli'nin Arpaçbahşiş kasabasıdır. Boynuincelilerin sergilediği ağız özelliklerinin onların bağlı olduğu Beydili boyunu tamamıyla yansıttığı söylenemez. Ancak bu oymağın, ait olduğu bütünün baskın dil hususiyetlerinden izler taşıması muhtemeldir. Boynuincelilerde yaygın şu özelliklerin Beydili ağzının karakteristikleri olabileceği düşünülmektedir: kapalı e sesi ile damak n'sinin varlığı, ġ-ḳ-ŋ seslerinin dil uyumunu bozma eğilimi, kelime içinde ve sonunda ç>ş, ḳ>h değişmelerinin yaygınlığı, arkaik ma/me, oḳ/ök, +ḳına/+kine yapılarının işlekliği, duyulan geçmiş zaman için -IḲ'ın kullanılması ve ekte ünsüz erimesine bağlı olarak yaşanan ünlü uzunlukları.