1113 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Dağlık Altay Yazıtlarında İleri Ögeler

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 33-51
Dağlık Altay yazıtları, Eski Türk yazısının kullanıldığı diğer yazıt ve el yazmalarından kimi farklılıklar içermektedir. Bu yazıtlarda kullanılan kimi yazı karakterleri, dil bilgisel yapılar, anlamsal çağrışımlar ve bağlam içerisinde geçen sözcükler söz konusu farklılıkları oluşturan kimi unsurlardır. Farklılıklarının yanında Eski Türk yazıt ve el yazmaları ortak unsurlar barındırmaktadır. Bu ortaklıklar bağlamında Dağlık Altay yazıtlarının söz varlığı açısından incelenmesi, bu yazıtların anlaşılmasında katkılar sunmaktadır. Kimi türemiş sözcüklerin kök biçimlerinin tespiti bu noktada önemli bir konudur. Yazıtların yazarları, türemiş biçimlerini kullandıkları sözcüklerin kök biçimlerinden haberdardılar. Bu tip kök biçimleri bağlam içerisinde yer almayıp türemiş biçimleri bulunan yapılara ileri öge denilmektedir. Bu yazıda, Dağlık Altay yazıtlarında görülen ileri ögeler tespit edilecektir. Bu tespit, Dağlık Altay yazıtlarının diğer yazıt ve el yazmaları ile söz varlığı açısından ortaklık ve bağlantılarının saptanmasına katkılar sunacaktır. Kök biçimlerin saptanması, Dağlık Altay yazıtlarının söz varlığı açısından zenginliğini anlamakta önemli bir yere sahiptir. Çalışmada, gövde biçim olarak belirlenen yapılar kök biçime ulaşıncaya kadar yapısal ve anlamsal açıdan çözümlenecektir. Bu çalışma, yazıt ve el yazmalarında sözcük türetiminin, sözcüklerin anlamsal boyutlarının, ses değişim ve gelişimlerinin ve o dönemde Türk dilinin lehçe farklılıklarının anlaşılmasına da katkılar sunacaktır. Ayrıca üzerinde durulan sözcüklerin derin etimolojik açıklamaları yapılmış olacaktır.

1467’de Muhammed Adlı Bir Müellifin Yazdığı Manzum Sîret’te Müellifin Kim Olduğu Meselesi

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 133-158
"Sîret" ya da daha yaygın adıyla "siyer", Hz. Peygamber'in hayatını konu alan eserlerin genel adıdır. İlk örnekleri Arap edebiyatında olan "sîret" / "siyer", Türk edebiyatında XIV. yüzyıldan itibaren yazılmaya başlamıştır. Türk edebiyatında bilinen ilk örnek, XIV. yüzyılın ikinci yarısında Darîr tarafından manzum-mensur olarak kaleme alınan Sîretü'n-Nebî'dir. Bugün bilinen ve tamamı manzum olan ilk örnek ise çalışmaya konu olan ve XV. yüzyılda Muhammed adlı bir müellifin yazdığı Sîret'tir. Eserde çok sayıda arkaik sözün bulunması onu Türk dili açısından önemli kılmaktadır. Sîret'in yazıldığı 872 (1467) yılından itibaren pek çok istinsahı ve taş baskısı yapılmıştır. Ancak bazı nüshaların eserin belli bölümlerini kapsaması, bazılarında da eksikler, kopuklar ve eklemeler olması hacimlerinde ve beyit sayılarında derin farklar oluşturmuştur. Ayrıca eserin taş baskılarında baştaki müellifin adının yeri değiştirilmiş, son kısımdan da çıkarılarak yerine birinci cildin sonuna taş baskıları yapanın adı eklenmiştir. Nüshalardaki bu eksikler, kopuklar ve müdahaleler, başta kütüphane kayıtları olmak üzere kimi çalışmalarda müellifin tespiti konusunda bazı yanlış değerlendirmelere yol açmıştır. Nüshaların tanıtımını, bu yanlış tespitleri ve sebeplerini önceki çalışmalarımızda ele almıştık. Kimi çalışmalarda da Sîret'te "Hz. Peygamber'in Vefatı" bölümünde geçen "veli"nin, müellifin mahlası olduğu üzerinde durulmuş, daha sonra bundan vazgeçilerek Muhammed isminin hem müellifin adı hem de mahlası olduğuna işaret edilmiştir. Başka bir çalışmada da Abdurrahman'ın müellifin adı olduğu söylenmiştir. Eserin tam metin olarak günümüz harfleri ile üç yayını tespit edilmiştir. Çalışmada bu konular üzerinde durulacaktır.

Ağız Özellikleri ile Yerel Alt Gruplar Arasındaki İlişki

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 159-183
Bu çalışmada temel amaç, yerel ağızlarda kullanılan, günümüz ortak konuşma dili ve yazı dilinde kullanılmayan bazı karakteristik seslerin mekânsal örüntüsünün ve ayrıca bu sesleri kullanan yerel alt grupların belirlenmesidir. Veriler 2013 yılı Haziran ayında Eskişehir ilinin köylerinde yüz yüze görüşme yöntemi ile toplanmış, ardından görüşme verileri yazıya aktarılmıştır. Metinlerde karakteristik olarak damak n'si (/ŋ/), hırıltılı ha (/x/) ve açık e (/ä/) seslerinin geçtiği tespit edilmiştir. Araştırmanın sonuçlarına göre; /ŋ/ ve /x/ sesleri küresel pozitif mekânsal korelasyon göstermektedir, /ä/ sesi tüm bölgede rastgele dağılmaktadır. /ŋ/ sesinin Manav, Yörük ve Türkmenler tarafından kullanıldığı istatistiksel yöntemlerle de kanıtlanmıştır. /x/ sesi Yörükler ve Türkmenler için önemli bulunmuştur. /x/ sesini Türkmenler, Yörüklerden daha fazla kullanmaktadır. /ä/ sesi Balkan göçmenleri tarafından daha fazla kullanılmaktadır. Bu araştırma, karakteristik sesleri ve bunların yerel bileşenlerle olan ilişkisini anlamak için yapılmış ilk nicel araştırmadır. Bu çalışma geolinguistik ve ağız araştırmaları konusunda çalışan araştırmacılara yeni bir nicel araştırma yöntemi ve perspektifi sunmaktadır.

Kadı ve Uğru Destanı’nın Yeni Bir Nüshası Hikȃyet-i Kadı ve Düzd

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 53-71
Edebî tür olarak değerleri bir yana hikâyeler, yazıldıkları dönemin sosyal, kültürel, siyasi durumları ve dil özellikleri açısından önemli veriler sunar. İlk örneklerine Eski Uygur Türkçesi Dönemi'nde rastladığımız Türkçe hikâyeler, Türk dili açısından önemli bir külliyatı oluşturmaktadır. Bunlardan biri de Yusuf u Meddah'ın XIV. yüzyılda kaleme aldığı bilinen Kadı ve Uğru Destanı'dır. Çeşitli kütüphanelerde birçok yazması bulunan eserin Yusuf u Meddah'a ait olduğu düşünülen tek nüshası, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Mahmud Efendi 1930/5 katalog numaralı, baş tarafından eksik olan manzum nüshadır. Çalışmaya konu olan eser ise Kadı ve Uğru Destanı adlı hikâyenin Leipzig Kütüphanesi'nin dijital erişime sunduğu Türkçe yazmalar içerisinde B.or.069-2 katalog numaralı Hikâyet-i Kadı ve Düzd isimli yeni nüshasıdır. Nüsha daha önceki araştırmalarda tespit edilen nüshalar içerisinde gösterilmemiştir. Eserin yazarı, yazılış tarihi ve yeri hakkında metin içerisinde ve katalog bilgilerinde herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Çalışmada Kadı ve Uğru Destanı ile ilgili bilgiler verildikten sonra mezkûr yeni nüshanın içeriği, diğer nüshalar arasındaki yeri ve dil özellikleri üzerinde durulmuştur. Buna göre metnin Eski Oğuz Türkçesi Dönemi'nde kaleme alınmış olduğu söylenebilir.

Govi-Altay Aymağındaki Runik Yazıtlar ve Tamgalar

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 7-32
Eski yazıtlar dönemin önemli tarihî faaliyetlerinin tanığı olması açısından çok kıymetlidir. Şimdiye kadar Moğolistan coğrafyasında Eski Türk ve Uygur Dönemi'ne ait 170'e yakın runik yazıt bulunmuştur. Bu yazıtları tespit edildikleri bölgelere göre Batı, Doğu, Kuzey, Güney ve Merkez olarak sınıflandırmak mümkündür. Moğolistan Batı bölgesine ait runik yazıtlara Bayan-Ölgiy, Hovd, Uvs, Govi-Altay ve Zavhan aymaklarını dâhil ediyoruz. Makalemizde, Govi-Altay aymağında bulunan toplam 18 runik yazıtın okunuşunu, söz varlığını ve bunlarla ilişkili tamgalardan söz etmekteyiz. Bugüne dek bölgenin 7 yerinden 18 runik yazıt bulunmuştur. Bu yazıtlardan ilki olan Biger Yazıtı, 1969 yılında Moğolistan ve Sovyetler Birliği'nin iş birliğinde tarih ve kültür unsurlarının araştırılması amacıyla yürütülmüş "Yazıt Araştırmaları" projesi kapsamında bulunmuştur. Son olarak 2020 yılında proje kapsamında ekip olarak Davirt II Yazıtı'nı tespit ettik. Ayrıca Moğolistan Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsünün saha araştırma ekibi de Höşööt Tolgoi Yazıtı'nı yeniden bulmuştur. Bunlar dışında proje ekibimiz tarafından yazıtlarla ilgili toplamda 95 tamga resminin el kopyası yapılmıştır.

Nazirelere Göre Divan Şiirinde Nesîmî Etkisi

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 95-131
Şekil ve içerik yönünden katı kurallara sahip olmasıyla öne çıkan divan edebiyatı, şairler arasındaki etkileşimin hayli yüksek olduğu kültürel bir olgudur. Bu husus daha önce yazılan bir gazelle vezin, kafiye ve redif uyumunu esas alan nazirelerde açıkça görülebilir. Bundan dolayı nazireler bir şairin divan şiirindeki etkisi bağlamında oldukça değerli verilere ulaşabilmeyi mümkün hâle getirmektedir. XIV-XV. yüzyıl Azeri sahası divan şairlerinden Nesîmî, Hurufiliğin kurucusu Fazlullah Esterâbâdî'nin bir halifesi olup inancını yaymak üzere Anadolu ve Suriye'ye seyahat etmiştir. Şair, şiirlerinde Hurufiliğin propagandasını yapmakla beraber inancından bağımsız şiirler de kaleme almış ve hem kendi dönemindeki hem de kendinden sonraki şairleri etkilemeyi başarmıştır. Nesîmî'nin divan edebiyatına etkisinin boyutları ve niteliği araştırmaya değer bir meseledir. Acaba şair, niceliksel olarak nasıl bir şair kitlesini etkisi altına almıştır? Ayrıca bu etki koyu bir Hurufi olan ve bu uğurda can veren şairin inancını yansıtmakta mıdır? Şayet Nesîmî'nin Hurufilik inancına dair şiirleri de tanzir edildiyse bu şiirlere yazılan nazirelerde Hurufilik inancının izleri görülmekte midir? Makalede bu sorulara yanıt bulmaya çalışılacaktır.

Hemdemî’nin Fihrist-i Şâhân’ına Yazılan Yeni Bir Zeyil

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 72 · Sayfa: 73-93
Bu makale ile okuyucuya sunulan metin, Hemdemî'nin Fihrist-i Şâhân'ının yeni bir nüshası ve zeylinden oluşmaktadır. Müellif, ismini veya mahlasını belirtmemiştir. Millî Kütüphane'de bulunan yazma bir esmayıhüsna metninin arkasında 35b-39b varakları arasında yer almaktadır. Osmanlı tarihi yazımında, Fihrist-i Şâhân gibi yazarı belirtilmeyen veya bilinmeyen ve bugün anonim Tevârih-i Âl-i Osman olarak nitelenen, manzum ve mensur birçok tarihî metin bulunmaktadır. Yazarı bilinmeyen bu zeyil, Hemdemî'nin IV. Mehmed ile biten metninin ardından II. Süleyman, II. Ahmed, II. Mustafa ve III. Ahmed Han dönemlerini manzum olarak işlemektedir. Metin yarım bırakılmışa benzemektedir. Bu çalışmayla ilk kez neşredilen metin, Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Arslan tarafından yayımlanan nüshayla karşılaştırılmış ve aradaki nüsha farkları dipnotlar ile belirtilmiştir.

Harezm Türkçesine Ait Bilinmeyen Bir Satır Arası Tercüme: Taŋsuḳnāme-i İlḫānî

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 31-52 · DOI: 10.32925/tday.2021.52
Satır arası tercümeler Türkçenin tarihi açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca geniş coğrafyalara yayılan Türkçenin pek çok dille ve kültürle çeşitli boyutlarda ilişkisi olmuştur. Farsça bu dillerin önde gelenlerindendir. Bu makalede aslı Farsça olan, Harezm Türkçesine tercüme edilen Taŋsuḳnāme-i İlḫānî isimli eser tanıtılacaktır. Taŋsuḳnāme-i İlḫānî, Nasîrüddin Tûsî tarafından yazılmış olan madenlerle ve bazı bitkisel ilaçlarla ilgili Farsça eserdir. Eser, Mısır el-Ezher Şeyhliğinin Yazma Eserler Kütüphanesinde Doğu Dilleri Koleksiyonu'nda bulunmaktadır. Şimdiye kadar Türkoloji araştırmalarında varlığı bilinmeyen bu eser, yapmış olduğumuz araştırmalar sonucunda bulunmuştur. Bu makalede, dil özellikleri bakımından Harezm Türkçesi Dönemi'ne ait olduğu düşünülen bu eser ilim dünyasına tanıtılacaktır. Böylece Türk dili tarihi araştırmalarındaki yerini almış olacaktır. Bugün elimizde sınırlı sayıda bulunan Harezm Dönemi'ne ait dil yadigârlarına dâhil edilecek olan eserin gelecekteki dil araştırmaları için küçük parçalardan birisini oluşturması beklenmektedir

Osmanlı Beyliği’nin Kurucusunun İsmi Meselesi Üzerine

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 87-109 · DOI: 10.32925/tday.2021.54
Dünya tarihinin en önemli güçlerinden biri olan Osmanlı İmparatorluğu'yla ilgili, hâlen devam eden çeşitli tartışmalardan biri de Osmanlı Beyliği'nin kurucusunun ismine yöneliktir. Bazı Bizans kaynaklarında ismin Atman, Ataman, Atuman şekillerinde; Arap coğrafyacı el-Umari'nin eserinde ise Tuman/Taman şeklinde kaydedilmesi, başka kanıtlar bulunmaksızın sadece ismin yazım şeklinden hareketle, oldukça farklı yorumların yapılmasına yol açmıştır. Aslına bakılırsa tüm Osmanlı kronikleriyle, diğer tüm Türkçe kaynaklarda Osman şeklinde kaydedilen ismin, özellikle Bizans kaynaklarındaki yazım şekli, tamamen Ammi Arapçanın özellikleriyle ilgilidir. Diğer sözcüklerin söyleniş ve yazılışında görülen farklılık Osman isminde de görülmüş; hâliyle, Ammi Arapçada Atman, Itman veya Utman olarak söylenen ve hatta yazılan Osman ismi, ilk devirlerden itibaren Bizans-Arap temasının yoğun olduğu bölgede, Bizans kaynaklarına da bu sahadaki söyleniş ve hatta yazılış şekliyle Atman olarak geçmiş görünmektedir.

Eski Uygurca Bir Tabirnameye Göre Türklerin Erken Dönem Rüya Yorumlarındaki Değişim Üzerine Mukayeseli Tespitler

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2021, Sayı 71 · Sayfa: 7-29 · DOI: 10.32925/tday.2021.51
Türkçe rüya yorumları üzerine çalışanlar, tabirname türündeki eserleri genellikle Eski Oğuz Türkçesi dönemiyle başlatırlar. 2007 yılında L. Yu. Tuguşeva tarafından yayımlanan Eski Uygur Türkçesi dönemine ait bir el yazması, bu görüşü değiştirebilecek niteliktedir. Rus Bilimler Akademisi bünyesinde muhafaza edilen yazmanın X-XI. yüzyıllar arasında kaleme alındığı düşünülmektedir. Bu doğrultuda Uygurca yazmayı, Türkçe tabirname geleneğinin eldeki en eski ürünü olarak değerlendirmek gerekir. Tuguşeva'nın metnin okunması ve anlaşılması hususundaki görüşlerini eleştirel bir yaklaşımla gündeme taşıyan bu makale, öncelikle alanla ilgilenenlerin dikkatini Eski Türkçe dönemine dek çekmeyi amaçlamıştır. Uygur, Eski Oğuz ve Çağatay sahalarına ait rüya tabirleri karşılaştırılarak yorumlarda örtüşen ya da ayrışan noktalar belirlenmiştir. Erişilen bulgular ışığında tarihte Türk tabirname kültüründeki devamlığın ve değişimin hangi gerekçelerle açıklanabileceği tartışılmıştır.