955 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Cafer Cabbarlı’nın Edebî Faaliyetleri ve Aydın Dramı Üzerine Bir Araştırma

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 301-328 · DOI: 10.24155/tdk.2021.168
Azerbaycan'da çok sevilen, hakkında pek çok inceleme ve araştırma yapılmış olan, Azerbaycan edebiyatındaki anlam ve öneminin daha iyi anlaşılması için adına anma programları düzenlenen, evi müze hâline dönüştürülen Cafer Cabbarlı'nın eserlerinin Türkiye Türkçesine aktarılması ve incelenmesi ile Türk edebiyatında da tanınması önemlidir. Cafer Cabbarlı, genel olarak aşk, vatan sevgisi, özgürlük, eşitlik ve adalet, bireysel haklar, kadın sorunları, kadın erkek eşitliği, halkın eğitimi, irtica ve din istismarı, tiyatro sorunları gibi konuları ele alan şiirleri, hikâye ve dramaları ile Azerbaycan edebiyatının önemli edebî şahsiyetlerinden biridir. Üstelik eserlerini fakirlikle geçen gençlik yıllarında, henüz on altı yaşındayken yazmaya başlamıştır. Cabbarlı'nın Aydın eseri, yazarın diğer araştırmacılar tarafından üç döneme ayrılan edebî kişiliğinin ikinci dönemini en iyi temsil eden eser olarak kabul edilebilir. Azerbaycan tiyatrosu erken dönem örneklerinden biri olan Aydın, XX. yüzyıl Azerbaycan tiyatrosunun başlangıç dönemi özelliklerine sahiptir. Ayrıca eserde, dönemin dili ve görüşleri de felsefi sunumlarla verilmektedir. Cabbarlı, Azerbaycan toplumunda cahillik nedeniyle eğitim, sosyal ilişkiler ve işçi hakları konularında meydana gelen sorunları ele almayı amaç edinmiştir. Bu sorunların bireysel hayata yansımalarını sahne üzerine eleştirel bir üslupla taşımıştır. Bu çalışmada hem Türk edebiyatı ve kültür tarihini hem de Azerbaycan edebiyatı ve kültür tarihini çok boyutlu olarak değerlendirebilmek için Cafer Cabbarlı'nın tanınmasının önemini belirtmek gerekir. Bu çalışmada, Aydın adlı drama eserinin incelemesinde Azerbaycan tiyatrosu alanında Cafer Cabbarlı'nın edebî gücü, fikirlerinin Azerbaycan aydınlarına yansımaları, Azerbaycan halkının kültür ve sosyal hayatına katkılarının ana çizgileriyle değerlendirilmesi hedeflenmiştir. Anahtar sözcükler: Cafer Cabbarlı, Aydın, Azerbaycan, Azerbaycan edebiyatı

“Mimêsis” Kavramı, Üç Yansıtma Kuramı ve Bu Kavramın Temel Sanat Akımları Üzerine Etkisi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 349-366 · DOI: 10.24155/tdk.2021.170
Antik Yunan dünyasında "mimêsis", taklit anlamına gelen bir kelimedir. Bu kelime Platon'da estetik, Aristoteles'te ise estetik ve sanatsal bir terim olarak kullanılmıştır. Platon ve Aristoteles sanatı "mimêsis" yani taklit olarak görmüştür. İki filozofun taklit anlayışları ise birbirlerinden farklıdır. Platon için "mimêsis", "duyular dünyasının bire bir yansıtılması" anlamına gelir. Aristoteles için "mimêsis", "evrenselin (/ rastlantılardan arındırılmış olanın, genelin) yansıtılması" ve "idealin (/ olması gerekenin yani iye ve güzelin) yansıtılması" anlamına gelir. Platon ve Aristoteles'in fikirlerinden üç temel yansıtma kuramı ortaya çıkmıştır. Temel sanat akımları olan klasisizm, romantizm ve realizm doğayı taklit etmiştir. Fakat her sanat akımı doğayı taklit etmeyi kendisine göre yorumlamıştır. Bu yorumlarını farklı filozoflardan temellendirmiştir. Çalışmanın "1. Mimêsis Kavramı ve Platon" başlığının altında "mimêsis" kavramı ayrıntılı şekilde ele alınmış ve "mimêsis"in diğer kavramlarla ilişkisi aydınlatılmaya çalışılmıştır. Ayrıca "mimêsis"in kavram olarak kullanıldığı Devlet eserindeki görünümleri incelenmiştir. Ek olarak Platon'un "mimêsis" anlayışı ele alınmıştır. Çalışmanın "2. Platon ile Aristoteles'in Mimêsis Teorileri ve Üç Farklı Yansıtma Kuramı" başlığının altında Platon ve Aristoteles'in "mimêsis" anlayışları ayrıntılı şekilde incelenmiştir. İki filozofun Devlet ve Poetika gibi eserlerinden hareketle "mimêsis" anlayışları tüm yönleri ile ortaya konmuştur. İki filozofun "mimêsis" kavramına karşı aldıkları tavır, sanat eserinin kökeni hakkındaki fikirleri, sanatçının üretim tarzı hakkındaki düşünceleri gibi konular bu başlık altında ele alınan diğer konulardır. Çalışmanın "3. Temel Sanat Akımlarında Mimêsis ya da Doğanın Taklidi" başlığının altında klasisizm, romantizm ve realizm temel sanat akımlarının gerçeği yansıtma tarzları ele alınmıştır. Üç sanat akımı da gerçeği yansıtmayı amaç edinmiştir. Fakat bu akımların gerçeği yansıtma tarzları birbirlerinden farklıdır. Ayrıca üç akımın sanat anlayışlarını temellendirdiği filozof ve fikirler de birbirlerinden farklıdır.

Yugoslavya’da Türk Çocuk Edebiyatı’nda “Partizan” Simgesi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 329-348 · DOI: 10.24155/tdk.2021.169
Güdümlü bir edebiyat olan Yugoslavya'da Türk çocuk edebiyatı, konu olarak sosyalizmi/komünizmi, onun değerlerini ve ideallerini sıkça işlemiş veya işlemek zorunda kalmıştır. Bundan dolayı çocuk şiirleri ve çocuk hikâyelerinde "partizan" ve "pioner" gibi sosyalizmi/komünizmi hatırlatan simgelere sıklıkla rastlanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, "partizan" simgesi üzerinden Yugoslavya'da Türk çocuk edebiyatının Yugoslavya çocuk edebiyatından hangi yönlerden etkilendiğini açıklarken işlenen ortak değerlerin, simgelerin veya imgelerin Yugoslavya'da Türk çocuk edebiyatındaki iz düşümlerini göstermektir. Öncelikle, çalışmada incelenen metinler, Eski Yugoslavya döneminde Türk çocuk edebiyatının vücut bulduğu Sevinç, Tomurcuk ve Kuş dergileridir. Bunlara müteakip, bahsi geçen dergilerin ana yayın organı olan Nova Makedoniya Yayınevinden çıkmış, yine bahsi geçen dergilerde de yazar kadrosunda olan şair ve yazarların çocuklar için çıkardıkları şiir ve hikâye kitaplarıdır. İlhami Emin, Fahri Ali, Şükrü Ramo ve Nusret Dişo Ülkü'nün çocuklar için yazdıkları şiir kitapları da incelenmiştir. "Partizan" simgesinin Yugoslavya çocuk edebiyatındaki önemi ve çocuk edebiyatı ürünlerindeki sürekli tekrarlanan sosyalist/komünist imgelerin genel özelliklerinden bahsedilmiştir. Bahsi geçen bu özellikler Yugoslavya'da Türk çocuk edebiyatı eserleri üzerinde tespit edilmeye çalışılmıştır. İncelenen "partizan" simgesi olduğundan dolayı, 1945 ile 1992 yılları arasındaki metinlere odaklanılmış, bu zaman dilimi dışındaki eserler göz ardı edilmiştir. Tespit edilen ve incelenen metinlere yazar veya okur odaklı analizler yapılmıştır. Bu inceleme, elde edilen verilerle genel bir sonuca bağlanmıştır.

Abay Kunanbayulı - Kitâb-ı ‘Akliyye

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 393-396 · DOI: 10.24155/tdk.2021.173
Bugüne kadar Kazakistan'da Abay eserleri üzerine pek çok çalışma yapılmış olmakla birlikte el yazması metin üzerinden transkripsiyonu ve indeksi eksiksiz olarak hazırlanmış bir çalışma henüz yapılmamıştır. Abay'a ait mevcut eserlerin hepsi okurlar için üzerinde oynanmış, çağdaş Kazak dili normlarına göre değişiklikler yapılmış metinlerdir. Bu açıdan bakıldığında Abay şiirleri ile kara sözlerini çağdaş Kazak dilinin gramer özelliklerine göre hazırlamak yerinde bir iştir. Abay'ın eserlerini bütün okuyucuların anlayabileceği bir formda hazırlayıp sunmak ne kadar gerekliyse onun el yazmasını da araştırmacılarla buluşturmak bir o kadar önemlidir. Çünkü Abay dili üzerine araştırma yapanların el yazması metinler üzerinden çalışmaları değer arz ediyor. Çağdaş Kazak dili gramer kaidelerine göre hazırlanıp üzerinde oynanmış metinlere göre üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmamış el yazması metinlerin dil açısından daha çok malzeme sunacağı bir gerçektir.

Devrimci Dönüşümler ve Stalinizm Politik Sitemlerinin Kuruluş Yıllarında Rusya Ulusal Bölgesi. 1917-1939. (Oyrotya Örneği Üzerine-Gorno Altay)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 383-392 · DOI: 10.24155/tdk.2021.172
Stalin döneminde bütün Rusya'da uygulanan, büyük kayıplarla birlikte dramatik olayların yaşandığı Repressiya ile ilgili yayınların sayısı son yıllarda özellikle 1991 yılından itibaren gittikçe artmaktadır. Bu yayınlar, dört temel başlık altında toplanabilir: 1. Doğrudan Repressiya kurbanı olanların ya da yakınlarının kaleme aldığı hatıra türünde eserler. 2. Repressiya mağdurlarının, yakınlarının veya herhangi birinin roman ve hikâye tarzları başta olmak üzere edebî metinler olarak yazdıkları eserler veya sanatın diğer türlerinde (sinema, resim…) yaratılmış sanatsal ürünler 3. Repressiya döneminde yapılan uygulamaları inceleyen bilimsel eserler. 4. Repressiya dönemindeki politika ve uygulamaları bölgesel olarak çok yönlü ele alıp inceleyen eserler. Bizim burada tanıtacağımız çalışma dördüncü madde ile ilgilidir.

Natalya Nikolayevna Şirobokova’nın (1946-2020) Hayatı, Türkoloji Çalışmaları ve Sibirya Türk Dil Değişkeleri Üzerine Bir Söyleşi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 367-382 · DOI: 10.24155/tdk.2021.171
15 Kasım 2020'de aramızdan ayrılan ünlü Türkolog, Sibirya Türk dilleri üzerine birçok çalışması bulunan Prof. Dr. Natalya Nikolayevna Şirobokova 28 Ocak 1946'da Novosibirsk'te dünyaya gelmiştir. 1963'te başladığı lisans eğitimini Novosibirsk Devlet Üniversitesinde 1968 yılında tamamlamıştır.

Dede Korkut Oğuznameleri Üzerine -Günbed Nüshası Işığında- Düzeltme Teklifleri (2)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 11-22 · DOI: 10.24155/tdk.2020.138
2019 yılına kadar varlığı bilinen Dede Korkut Oğuznamelerinin sayısı 12 idi. 2019 yılının nisan ayında varlığı bilinen Dede Korkut Oğuznamelerinin sayısı 12'den 13'e çıktı. İran'da yeni bir Oğuzname nüshası bulundu. Bu yazma eser İran'ın Günbed şehrinde yaşayan Veli Muhammed Hoca'nın özel kütüphanesinde korunduğu için Günbed nüshası olarak anılıyor. Yazma nüshanın içerisinde 24 soy ve bir boy yer alıyor. Bu yeni yazma, Dede Korkut Oğuznamelerinin diğer nüshaları üzerine yapılmış olan çalışmalara katkı sunacak birtakım özellikler içeriyor. Söz konusu yeni yazmanın ilk yaprağı kayıp olduğundan adı bilinmiyor. Ancak içeriğine bakıldığında bu yazma eser Kazan Beyin Ejderhayı Öldürmesi adıyla anılabilir. Bu yeni Oğuzname metninin bazı bölümleri, Oğuzname metinleri üzerinde yapılacak yeni okumalara da ışık tutuyor. Yazma eserde geçen bazı gramer yapıları, aynı zamanda Dede Korkut metinleri üzerinde yapılmış olan okumalar konusunda eksiklerin bulunduğunu ve yeni tekliflerin yapılması gerektiğini gösteriyor. Kısacası yeni bulunmuş olan bu yazma eser, önceki metinlerin okunmasına katkı sunacak ögeler içeriyor, birtakım gramer yapılarının yanlış okunduğunu ve yanlış anlaşılmış olduğunu gösteriyor

İstanbul Mektupları (1912, İstanbul, Balkan Savaşı)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 117-152 · DOI: 10.24155/tdk.2020.143
XX. yüzyıl Tatar edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarı Galiesgar Kamal'in Balkan Savaşı günlerinde İstanbul'dan, Kazan'a yazdığı bu mektuplar, Yoldız gazetesinde yayımlanmıştır. 1906-1918 yılları boyunca Kazan'da çıkan Yoldız gazetesinin yayımcısı E. Maksudi, Yazı İşleri Müdürü G. Kamal'dır. Gazetede Abdullah Tukay, Mecit Gafuri ve Camal Velidi gibi ünlü Tatar yazarlarının makaleleri basılır. Çağdaş Tatar edebiyatının kurucularından Galiesgar Kamal, 6 Ocak 1879 tarihinde Kazan'da doğmuştur. Birkaç yıl okuduğu Osmaniye ve Halidiye medreselerinden sonra 1893-1900 yılları arasında Kazan'daki ünlü Muhammediye medresesinde eğitim alır, ancak aynı zamanda Rus okuluna da devam eder. G. Kamal, medreseyi bitirince halka kültür yaymak amacıyla 1901 yılında Megarif Kütüphanesi adlı kitap şirketini kurar ve 1905 Meşrutiyeti'ne kadar bu şirketi yönetir. Rusya'daki 1905 Meşrutiyeti G. Kamal'ın kültür alanındaki faaliyetinin ve edebî yaratıcılığının genişlemesi yolunu açar. Yazarın bundan sonraki gazetecilik faaliyeti başlıca Yoldız gazetesi çevresindedir. Kısa ayrılıkları saymazsak, 1917 Ekim Devrimi'ne kadar burada çalışır. Bunun yanı sıra 1908-1909 yıllarında Abdullah Tukay ile birlikte, yenilikçi görüşleri savunan Yeşin (Şimşek) adlı mizah dergisini çıkarmıştır. 1912 sonu ile 1913 başlarında birkaç ay İstanbul'da kalan G. Kamal'ın Türkiye'yi ne kadar yakından izlediğini yansıtan bu mektupları, dönemin tarihi bakımından ilgi çekici gözlemler içermektedir. Mektuplar, Tatar tiyatrosunun kurucusu, A. Tukay'ın yakın arkadaşı G. Kamal'ın duygu ve düşünce yapısında Türkiye'nin nasıl bir yer tuttuğunu da göstermektedir. Nitekim Molière ve Gogol'dan çeviriler yapan G. Kamal, Namık Kemal'in Zavallı Çocuk ve Abdülhak Hamid'in Duhter-i Hindu başlıklı eserlerini de çevirip yayımlamıştır. Yazarın İstanbul Mektupları ise, hem devrin günlük yaşantısını hem savaş yıllarının cephe gerisini yansıtmaktadır. G. Kamal, şehirdeki gelişmeleri yakından izleyerek haberler vermektedir: "Çatalca'ya asker gönderilmesi durduruldu. Oraya giden trenler sadece erzak ve silah taşımakla meşguldürler. Bugün gelen askerlerin neredeyse tamamı Gelibolu'ya gönderiliyor. Gelibolu'ya askerî olmayan kişiyi sokmuyorlar. Yolcular ancak Çanakkale'ye gidebiliyorlar. Hemen her gün İstanbul'a hacılar geliyor. Oteller ve hanelerin hepsi hacılarla dolu. Odessa'ya giden vapurlar hacıları seçe seçe alıyorlar. Hacıların neredeyse tamamı Türkistan, Kaşgar, İran ve diğer yerlerden gelen kişilerden ibaret."

Karahanlı Dönemi Eserlerinde Esmȃ-i Hüsnȃnın Türkçe Karşılıkları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 23-46 · DOI: 10.24155/tdk.2020.139
Türkler çoğunlukla 11. yüzyılda İslamiyeti benimsemişlerdir. İlk Müslüman Türk devleti bu dönemde hâkim olan Karahanlı Türk devletidir. Karahanlılar döneminde yazılmış eserler İslami Türk edebiyatının ilk eserleri sayılır. Satır arası Kur'an Tercümesi (Rylands nüshası), Dîvȃnu Lugȃti't-Türk, Kutadgu Bilig ve Atebetü'l-Hakȃyık adlı eserler Karahanlı Türkçesiyle yazılmış ve günümüze kadar gelmiş olan eserlerin başlıcalarıdır. Bu eserlerde İslamiyete ait terimler için genellikle Türkçe karşılıklar türetilmiştir. Daha önce Uygurlar döneminde bir gelenek hâlini alan başka dinlere ait kavram isimlerini ve terimleri Türkçeleştirme uygulamasının İslamiyetin kabul edildiği Karahanlılar döneminde de devam ettiği görülür. İslamiyeti yeni benimseyen bir toplumda, bu yeni inancı anlatmak, yaymak ve benimsetmek için onların bildiği bir dili kullanmanın gerekli olduğu anlayışıyla bu eserler kaleme alınmıştır. Bu dönemde türetilen terimlerin pek çoğu sonraki dönemlerde unutulmuş, bunların yerine Arapça terimler kullanılmıştır. Diğer dinȋ terimlerde olduğu gibi Tanrı'nın esmȃ-i hüsnȃ adı verilen güzel ad ve sıfatları da Karahanlı dönemi eserlerinde Türkçe ile karşılanmıştır. Karahanlılar döneminde türetilen bu adlar daha sonraki dönemlerde Türkçe ile yazılmış bir kısım eserlerde de kullanılmış, eserlerin bir kısmında da bu adlar başka Türkçe sözcüklerle karşılanmıştır. Bu çalışmada esmȃ-i hüsnâ kavramı kısaca tanıtılmış ve Karahanlı Türkçesi ile yazılmış eserlerde kullanılan esmâ-i hüsnânın Türkçe karşılıkları tespit edilmiştir. Taranan eserlerde, Tanrı'nın adı veya sıfatı olarak kullanılan sözcüklerin yer aldığı cümleler verilerek anlamları ve kullanım şekilleri örneklendirilmiştir. Sonuçta esmâ-i hüsnânın büyük bir kısmının Karahanlı Türkçesi ile yazılmış eserlerde çeşitli yollarla türetilen Türkçe sözcüklerle karşılandığı belirlenmiştir.

Hayvan ile İnsan Arasındaki “Başka”lık Açısından Bilge Karasu’nun “Korkusuz Kirpiye Övgü” ve “Bizim Denizimiz” Öyküleri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 181-198 · DOI: 10.24155/tdk.2020.146
Felsefi düşüncenin tarihinde uzun bir süre doğaya ve insan dışındaki canlılara yaklaşımda çoğunlukla "insan-merkezli" düşünceler esas alınmıştır. Dolayısıyla "insan" düşüncesi kendisini ancak insan ile hayvan arasındaki farkta ifade edebilmiştir. Zamanla bu insan-merkezli yaklaşımlar yerini yeni fikirlere bırakmış, özellikle de hayvanların "öteki" oluşları üzerinden kimlik ve şiddet kavramları yeniden ele alınmış, "hayvan oluş" felsefenin başlı başına bir meselesi hâline gelmiş ve edebî metinlerdeki ekolojik görünürlük de daha çok dikkat çekmeye başlamıştır. Söz gelimi Derrida hayvan sorusu üzerine çalışmalarında "logosantrizm" kavramına, hayvanın sözden/akıldan yoksun görülmesine dikkat çeker. Dilden, sözden yoksun olmak; dilsiz ve sözsüz bırakılmak, yalnızca hayvanın değil, insanın "öteki" konumuna taşıyabileceği her tür topluluğa ait ortak bir özellik olmaya devam eder. Derrida, Heidegger, Agamben gibi isimlerin konuya dair düşüncelerinin kökeninde biyolog Jakob von Uexküll'ün tek bir dünya yerine mekân, zaman ve dünya algısının her bir canlının kendi algı dünyasına göre şekillendiği çoklu dünyalar fikri yer alır. Bilge Karasu da metinlerinde doğanın görünürlüğünü, insan ile hayvan arasındaki farkları ve kesişimi, "öteki" olma, yahut kendi deyimiyle birbirinden "başka" olma durumunu çeşitli bağlamlar içinde ele almış ve yazınsal poetikasının bir parçası hâline getirmiştir. Karasu, metinlerinde hayvanın var oluşunu ve kimliğini, "öteki/başka" olarak bulunduğu pozisyonu sorgulamış, insana dair pek çok sorunun cevabını da bu başkalık üzerinden vermiştir. Yazar, metinlerinde doğaya ve -onun bir parçası olarak- hayvanlara bakışını, insan-merkezli olmayacak şekilde şiddet ve tahakküm ilişkisinden arındırarak kurmak ister ve bunu sağlayacak yolları arar. Bu çalışmada Karasu'nun iki öyküsü esas alınarak, yazarın insan ve hayvan arasındaki dünya farklılığı, logosantrizme yaklaşımı ile canlılar arasında eşitliğe dair talebi irdelenecektir.