955 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

XX.Yüzyılın Başlarında Azerbaycan Basınına Yansıyan Türk-Alman İlişkilerinin Siyasi, İktisadi ve Kültürel Boyutu

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 153-168 · DOI: 10.24155/tdk.2020.144
Makalede Türk- Alman ilişkilerinin tarihine kısa bir bakışla bu ilişkilerin XX. yüzyılın başlarında Çarlık Rusya'sının yoğun baskısı altındaki Azerbaycan basına yansıması incelenmiştir. XX. yüzyılın başları hem Osmanlı'da hem de Rusya Müslümanlarında olduğu gibi Azerbaycan'da da siyasi fikir, düşünce, eğitim ve kültürel anlamda aydınlanma dönemidir. Bu dönem aynı zamanda Çarlık Rusya'sının baskı rejimine karşı Azerbaycan'da istiklal, hürriyet ve milli mücadelenin genişlediği bir dönemdir. Çalışmada bu dönemde yayınlanan dergi ve gazeteler incelenerek konuya en fazla değinen, durum değerlendirmesi ve yorumlar yapan yazarlar araştırma kapsamına alınmıştır. Dönem basınında Türk-Alman ilişkilerine eleştirel yaklaşım, II. Abdülhamit'in Alman emperyalizmi karşısındaki teslimiyetçi tavrı ve bu tavrın ciddi eleştirilere sebep olduğu araştırma sonucunda tespit edilmiştir. Aynı zamanda Almanya'nın Müslümanlar arasına nifak soktuğu serzenişleri de tespitler arasındadır. Türk-Alman ilişkilerinin siyasi boyutuyla birlikte bilimsel, kültürel ve edebî anlamda da dönem basınına konu olmuştur. Özellikle Ali Bey Hüseyinzade'nin "Türkleşmek, İslamlaşmak ve Muasırlaşmak" şiarındaki muasırlaşma gayesini açıkladığı yazılarında Türk-Alman ilişkilerinin bilimsel ve kültürel önemine dikkat çekmiştir. Hem kendi yazılarında hem de editörü olduğu Füyûzat dergisindeki diğer makalelerde Avrupa bilim, edebiyat, sanat ve sanayisini öğrenmenin ve millete bunu idrak ettirmenin önemi üzerinde ısrarla durmuştur. Ali Bey Hüseyinzade, gelişme ve uygarlaşma yolunda her bir milletin kendi millî yazar ve bilginlerinin eserleriyle yetinmekle çok da ileri gidemeyeceğini, mutlaka diğer milletlerden geri kalacağını her fırsatta dile getirmiştir. Avrupa'yı taklit değil takip etmenin önemini Avrupa'daki bilimsel, edebî, kültürel gelişmelerden verdiği örneklerle anlatmıştır.

Bağımsız Türk Cumhuriyetlerinde Dil Politikası (Azerbaycan Örneği)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 99-116 · DOI: 10.24155/tdk.2020.142
Devlet dili uzun bir süredir gerçek bir sosyo-dil bilimsel fenomen olarak var olmasına rağmen, sosyo-dil bilimsel bir kavram olarak yenidir ve tarihsel olarak yaşadığımız yüzyılla daha çok bağlantılıdır. Tarih boyunca, dil politikası faktörü, devlet dilinin ulusal bir temelde olmasını gerektirmemiştir. Böylece Hun, Göktürk, Hazar, Uygur, Karahanlı devletlerinin devletlerinin resmî dili, ulusal dil ile örtüşmüş, yani devlet dili olmuştur. Dil politikası, toplumlarda farklı nedenlere bağlı olmuş, onun uygulanmasında birçok faktör kendisini göstermişti. Azerbaycan'da da dil politikasının uygulanmasında çok farklı nedenler olmuştur. Azerbaycan'daki alfabe değişikliklerinin farklı siyasal ve kültürel süreçlerde nasıl ve hangi savlar esasında gerçekleştirildiği ve bu değişikliklerin ulusal kimlik tartışmalarına ne şekilde yansıması gibi konuları bu yazımızda incelemeye çalışacağız. Bu inceleme, 1918- 2018 dönemini kapsayan tarihsel sürece atıfla, farklı çağdaşlaşma ve ilerleme söylemleri ile ulusal dil ve ulusal kimlik tanımlarının birbirlerine eklemlenmeleri çerçevesinde yapılacaktır. Bu açıdan Azerbaycan'da bir asırda üç defa alfabe değişikliğinin farklı politik ve kültürel paradigmalarda alfabe değişikliklerini farklı vurgularla bir önceki dönemin siyasal ve kültürel mirasını bir anlamda reddetmek, onların yeni dönüşüm süreçlerinde belirleyiciliklerini azaltmaya yönelik simgesel faaliyetler olarak değerlendirmek mümkündür. Çalışmamızın temelini Azerbaycan'da M. F. Ahundzade'nin XIX. yüzyılın sonlarında alfabe reformuyla başlattığı alfabe-dil politikası, XX. yüzyılda Azerbaycan'da yapılan alfabe değişiklikleri ve bu değişikliklerin ulusal kimlik, ilerleme ve modernleşme söylemlerine eklemlenmesi oluşturmaktadır.

Cengiz Aytmatov’un Eserlerine Bağlamsal Bir Bakış: Birinçi Mugalim Örneği

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 169-180 · DOI: 10.24155/tdk.2020.145
Cengiz Aytmatov, Türk ve dünya edebiyatının en önemli ve en büyük yazarlarından biridir. Eserlerinde millî unsurlarla birlikte evrensel unsurları görebileceğimiz Aytmatov'un eserleriyle ilgili Türkçe ve diğer dillerde çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Ancak, eserlerinde kullandığı sözcüklerin bağlamsal anlamlarını ve bu anlamların ortaya çıkardığı üslup özelliklerini dikkatlere sunan çalışmaların bugüne kadar ortaya konmadığı tespit edilmiştir. Bu eksikliğin giderilmesi ve Cengiz Aytmatov'un eserlerinin bütün yönleriyle daha iyi anlaşılması amacıyla, Birinçi Mugalim (İlk Öğretmen) adlı Kırgız Türkçesi ile yazmış olduğu eserinden yola çıkılarak, eserlerindeki söz varlığı hazinesinin ortaya koyduğu üslup özellikleri, eserin 'şekil özellikleri' ve Mehmet Kaplan'ın 'devir, şahsiyet, eser' bağlamından hareketle eserdeki 'içerik' hususiyetlerinin anlaşılmasına katkı sağlanması amaçlandı. Bu bağlamda iki inceleme yapıldı. Birinci olarak, bilgisayar tabanlı bir program olan ve TÜBİTAK projesiyle kullanıma sunulan, Kendi Kendine Derlem Programı (kkd.mersin.edu.tr) kullanılmak suretiyle, eserdeki bağlamsal anlamlar, eşdizimler, sözcük türleri, sözcüklerin köken bilgileri, tek ya da çok anlamlılıklar, sözcük sıklıkları, özolgusal kavramlar gibi verilerinden hareketle değerlendirmelerde bulunularak, eserin 'şekil' özelliklerinden hareket edilerek anlaşılmasına çalışıldı. İkinci olarak, eserin 'içerik' değerlendirmesini, 'devrin ruhu'ndan 'yazarın ruhu'na ve oradan 'eser'e teşmil olacak kurgu özellikleri ve metindeki diyaloglarla birlikte ele alarak, devrin, yazarın ve eserin daha doğru anlaşılması sağlanmaya çalışıldı. Çalışmada, Aytmatov'un ilk eserlerinden biri olan Birinçi Mugalim adlı eserinin 2008 yılında yapılan redaksiyonlu metni esas alındı.

Türkiye’de Yayımlanan Çalışmalar Işığında Kaşkay Türkçesinde İkilemeler

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 47-76 · DOI: 10.24155/tdk.2020.140
Bu çalışmada, Kaşkay Türkçesiyle yazılmış Kaşkay Atasözlerinde Ad Aktarmaları, Kaşkay Türklerinden Mansur Şah Muhammedi'nin Şiirleri, Kaşkay Türkçesi, Kaşkay Türklerinin Çocuk Edebiyatı Ürünleri ve Bu Ürünlerin Çocuk Gelişimi Üzerine Etkisi, Kaşkay Türkçesi Metinleri, Bir Kaşkay Türk Şiiri Antolojisi: Ḳaşḳā'i Şi'ri yā Āsār-i Şu'arā-yi Ḳaşḳā'î, Mazun Şiirler adlı eserlerde yer alan ikilemeler ele alınmıştır. Türkçe ve Farsça olmak üzere, iki dilli bir halk olan Kaşkay Türkleri, kendi yazı dillerini oluşturma yolunda ciddi çabalar sergilemektedirler. Kaşkay Türkçesindeki ikilemelerin tespit edilmesi, Kaşkay Türkçesi söz varlığının belirlenmesi ve Kaşkay Türkçesi ikilemelerinin özelliklerinin ortaya konması noktasında önem arz etmektedir. İkileme ile ilgili kuramsal açıklamaların yapıldığı "Giriş" bölümünde dil bilimcilerin bu kelime grubunu nasıl tanımladıklarına ve ikilemeler için kullanılan farklı terimlere değinilmiştir. Ayrıca ikilemelerin oluşturulma yolları ve nasıl tasnif edildikleri açıklanmaya çalışılmıştır. "İkilemeler" başlığı altında, Kaşkay Türkçesine ait bazı metinlerde tespit ettiğimiz en az bir ögesi Türkçe olan ikilemelerin alfabetik listesi, örnekleriyle birlikte verilmiştir. "İnceleme" bölümünde, metinlerde tespit edilen ikilemeler, kelimelerinin kökenine, ögeleri arasındaki anlam ilişkilerine ve ögeleri arasındaki ses benzerliklerine göre ele alınmıştır. Çalışmanın "Sonuç" bölümünde ise tespit edilen ikilemelerin tasnif edilmesi neticesinde ortaya çıkan sayısal veriler belirtilmiştir. Her bir inceleme başlığı için ayrı şekilde belirtilen sayısal verilerin yüzdelik oranlarına da yer verilmiştir. Ayrıca, elde edilen sayısal veriler ışığında çeşitli tespitler ve yorumlar yapılmıştır.

Modernitenin Sonuçları Bağlamında Nilgün Marmara Şiirinde Varoluşsal Sorunlar

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 199-228 · DOI: 10.24155/tdk.2020.147
Modernite, hayatı aklın ve bilimin ışığıyla aydınlatarak insanın refah düzeyini yükseltmeyi ve onu daha mutlu ve huzurlu kılmayı vaat eden bir projedir. Fakat sadece rasyonaliteye bağlı kalarak hayatı anlama ve yönlendirme çabasına dayanan bu anlayışın çok geçmeden olumsuz etkileri kırsaldan kente göç, modern kent yaşamı, işsizlik ve bireyin kalabalıklar içinde yalnızlığa sürüklenmesi gibi sorunlar olarak belirmiştir. Hayatı sorgulayarak anlamlandırmaya çabalayan bireyin kimlik arayışı ve toplum içinde kendine bir yer edinebilmek için gösterdiği olağanüstü çaba da dikkat çekicidir. Ayrıca, kendine ve hayata yabancılaşarak çoğu zaman içine kapanan birey, yönetim sistemlerine güvenmemekte, kapitalizm karşısında mücadele etme gücünü yitirmekte ve geleceğe ümitsiz bakmaktadır. Gittikçe artan psikolojik rahatsızlıkların tüm bu saydığımız etkenlerle ilişkisi bilimsel olarak kabul edilmektedir. Modern zamanlarda ismi duyulan Nilgün Marmara (1958-1987), yaşadığı devrin sosyal, kültürel ve siyasi olumsuzluklarını kabullenemeyip topluma yabancılaşan bir şairdir. Şiirlerinde, her ne kadar bireysel düşüncelerini ve hislerini ifade eder gibi görünse de aslında topluma dair duyduğu derin kaygı ve huzursuzluğu da yansıtır. "Varoluş ızdırabı"nı yazdığı hemen her dizede duyurması ve genç yaşta intiharı seçmesi ile bugün özellikle genç okurların ilgisini çekmektedir. Bu çalışmanın amacı, şiirlerinden hareketle Marmara'nın varoluşsal sorunlarını tespit ederek onu, sınır durumuna ve intihara götüren nedenleri açığa çıkarmaktır.

Türkmen Türkçesinde Çekim Edatları ve Zarf-Fiil Ekleriyle Kurulan Yapılardaki Sınırlandırma İşlevleri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 77-98 · DOI: 10.24155/tdk.2020.141
Türkiye Türkçesinde çekim edatlarının cümlede müstakil bir rol oynamadığı ve buna bağlı olarak tek başına cümlenin bir ögesi olamayacağı söylenir. Gramercilerin bir kısmı ise edat gruplarını cümle içerisinde isim, sıfat ve zarf olarak değerlendirir. Kimi gramerciler de çekim edatlarını cümle içerisinde özne, tümleç ve yüklem görevleriyle incelemişlerdir. Yalın durumda bulunan ya da hâl eklerinden birini alarak oluşan edatlı tümleçler cümleye sınırlandırma, zaman, ölçü, miktar, yaklaşıklık gibi çeşitli anlamlar katar, kimi zaman yüklemin anlamını zaman bakımından sınırlar. Bu çalışmada bu yapıların Türkmen Türkçesinde kullanılan sınırlandırma işlevi ele alınmıştır. Çekim edatlarının ve zarf-fiil eklerinin bir kısmı cümle içerisinde aynı zamanda sınırlandırma işlevine de sahiptir. Türkçede bu yapıların sınırlandırma işlevini ayrıntılı olarak inceleyen çalışmaların sayısı oldukça azdır. Türkmen Türkçesindeki sınırlandırma yapıları; zamanı başlangıç noktası bakımından sınırlandıranlar, zamanı bitiş noktası bakımından sınırlandıranlar, işaret ettiği unsurları vurgulayarak veya karşılaştırarak sınırlandıranlar, zarf-fiil ekleri ile kurulan sınırlandırma yapıları şeklinde dört ana başlıkta incelenmiştir. Sınırlandırma yapıları belirli dil yapıları ile yapılabilmektedir. Dört farklı şekilde kurulan sınırlandırma işlevli yapılar durum ekleri, zarf-fiil ekleri, çekim edatları yardımıyla yapılmaktadır. Türkmen Türkçesinde başlangıç noktasının durum ekleriyle, bitiş noktasını ise çekim edatlarıyla sınırlandırılmasıyla kurulan yapılar diğerlerine göre daha sık kullanılmaktadır. Başlangıç noktası çoğunlukla zarf-fiil ekleri ve çekim edatları ile sınırlandırılır. Çekim edatlarında ise yapıların +dAn durum eki zamanı başlangıç noktası bakımından sınırlandıran tek durum ekidir.

Türkiye’de Genel Atasözü ve Deyim Sözlüklerinde Anlam Verme Çalışmalarına Toplu Bir Bakış

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 257-296 · DOI: 10.24155/tdk.2020.149
Osmanlı döneminde, 1480'den itibaren günümüze intikal eden yazma eserlerde atalar sözü, "Oğuzname" genel başlığı altında atasözüdeyim karışık, anlamları verilmemiş, ancak divan şiirinde ya anlam karşılığı ya da yansıması beyitlerle desteklenmiş liste sözlükçülüğü evresi yaşanmıştır. 1819'da Turfetü'l-Emsâl'le atasözlerinin şerh edilmesi aşamasına geçilmiştir. 19. yüzyılın ikinci yarısında yazmalardaki gelenek basma eserlerde de geliştirilerek sürdürülmüş; manzum örneklere nesir parçaları da eklenmiş; halk ağzından derlemelerle (A. Vefik Paşa'nın eseri gibi) söz sayısı artırılmıştır. Liste sözlükçülüğü ve manzum örnekler kullanma, anlam vermeme basma eserlerin de temel özellikleridir. Cumhuriyet döneminin 1923-1950 yılları arasında M. Esat İleri, M. Halit Bayrı, Ömer Asım Aksoy, M. Nihat Özön ve M. Ali Ağakay'ın sözlük çalışmalarında atasözü deyim ayrımında önemli adımlar attıkları, anlam vermeyi gündeme getirdikleri görülmüştür. M. Esat İleri'nin 1924 tarihli Kinâyât'ında başlayan, mahallî atasözü deyim sözlüklerinde gelişen anlam verme girişimi, 1943'te Mustafa Nihat Özön'ün Türkçe Tâbirler Sözlüğü ve 1949'da Mehmet Ali Ağakay'ın Türkçede Mecazlar Sözlüğü ile ileri bir safhaya taşınmıştır. Özön ve Ağakay'ın sözlüklerinin basıldığı yıllarda TDK Kitaplığına Hüseyin Şevket Aydüz'ün hazırladığı Halk Tâbirleri ve Hulusi Sadullah Tirişoğlu'nun hazırladığı Türkçe Deyimler Sözlüğü eserleri girmiştir. Bu eserlerde de deyimlere anlam verilmiş, cümle içinde kullanılışları gösterilmiştir. TTK Kitaplığında da benzeri yayımlanmamış çalışmalar vardır. TDK'nin 1953-1959 yılları arasındaki atasözü ve deyim derlemeleri; geniş kapsamlı, genel, anlamları verilmiş, atasözü deyim ayrımı daha sağlam yapılmış sözlüklerin hazırlanmasına önemli katkıda bulunmuştur. Yine Müstecip Ülküsal ve A. Battal Taymas'ın Ankara'da basılan yurt dışı Türkleriyle ilgili sözlükleri de yararlı olmuştur. TDK'nin kurumsal çalışma olarak genel atasözü deyim sözlükçülüğünde Ömer Asım Aksoy vasıtasıyla 1971 ve 1976 yıllarında son aşamaya ulaştığı dönemde H. Fethi Gözler, Ali Doğanay ve Aydın Su (Yusuf Ziya Bahadınlı) da süreci hızlandıran sözlüklere imzalarını atmışlardır.

Diyale İli Hanekin İlçesi Türkmen Folklorunda Kurt

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 297-318 · DOI: 10.24155/tdk.2020.150
Eski Türklerden günümüze kadar kurt hep önemli ve kendisine hamilik, kutsallık, şifa verici, murat/dilek gerçekleştirici, uğur ve bereket getirici vb. gibi işlevleri yüklenen canlı bir kült/motif ve varlık olarak yerini korumuştur. Türk dünyasının muhtelif coğrafyalarında yaşayan Türkler arasında kurda atfedilen inanç ögelerinin büyük oranda benzer olması, bu varlığın Türk düşünce ve inanç sisteminde ne kadar köklü bir yer tuttuğunun somut göstergesidir. Kurttan türediğini düşünen, inanan ve bu düşünceyi muhtelif asırlarda kurduğu çeşitli devletler döneminde farklı anlatı şekilleri ile sürdüren ve benimseyen Türkler, günümüzde de bu hayvanın varlığını çeşitli vesilelerle yaşattıklarını farklı çalışmalardan elde edilen verilerle de ortaya konulmuştur. Irak Türkmenleri, Osmanlı Devleti'nin yıkılışından sonra Türkiye ve Türk dünyası ile bağları kesilmiş olmasına rağmen atalarından tevarüs ettikleri köklü ve tarihin derinliklerinden koparak kendilerine kadar ulaşan kültürlerini, düşünce sistemlerini, yargı değerlerini, örf adetlerini, millî kimliklerini ve millî kimliğin kapsadığı bütün unsurları muhafaza etmeyi başaran bir Türk topluluğudur. Nitekim Irak Türkmenleri, Irak'taki coğrafi konuları itibarıyla farklı millet ve etnik grupları ile bir arada yaşamaya mahkûm edilmişlerdir. Ancak bu beraber yaşamayı, sosyal ve kültürel olarak onları zayıflatmamıştır. Aksine Türkmenler atalarından tevarüs ettirttikleri köklü ve zengin kültür mirasları ile beraber yaşadıkları millet ve etnik grupları büyük çapta etkilediği söylenebilir. Bu çalışmada Irak Türkmenlerinin yaşadıkları yerleşim birimlerinden biri olan Diyale iline bağlı Hanekin ilçesi Türkmenlerinin folklorunda kurt olgusu üzerine durulmuştur. Kurtla ilgili farklı sözlü kaynaklardan yapılan derlemeler sonucunda elde edilen 61 atasözü, 3 çocuk oyunu ve 63 halk inancı tespit edilmiştir. Bunlar ayrı başlıklar altında ele alınmış, tasnif edilmiştir. Sözlü kaynaklardan derlenen atasözleri Hanekin ilçesi Türkmen ağız özelliği muhafaza edilerek yazıya geçirilmiş ve her atasözünün yanında Türkiye Türkçesi verilmiştir. Çalışmanın sonucunda elde edilen verilerden yola çıkarak bir değerlendirme yapılmıştır.

Şor Türkleri Atasözlerinde Hayvan Kültü

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 319-346 · DOI: 10.24155/tdk.2020.151
Atasözleri toplumu doğrudan etkileyen sözlü kültürün bir türü olup, ait olduğu halkın, asırlara dayanan yaşanmış olaylar sonucunda kazanmış olduğu doğru hüküm cümleleridir. Hayatın her alanına ışık tutan atasözleri halkın kültürü, iktisadi yapısı, dünya görüşü, toplumun sosyal ilişkileri ve daha birçok alana dair önemli bilgiler taşırlar. Atasözleriyle kuşaktan kuşağa aktarılan kültür kodları halk kültürünün yaşamasını temin etmektedir. Yetişkinler genç kuşakları hayata hazırlarken, onlara eğitim verirlerken atasözlerinden maksimum seviyede faydalanırlar. Bu çalışmada Şor Türklerinin yaşantısında büyük öneme sahip ve kült hâline gelmiş hayvanların varlığı incelenmiştir. Rusya Federasyonu sınırları içinde Kemerovo Bölgesinde yaşayan Şor Türkleri resmiyette Hıristiyan Ortodoks olmalarına rağmen özünde Şamanizme bağlı bir Türk boyudur. Şamanizm inancına ait birçok unsur, özellikle avcılıkta yansımasını bulmuştur. Tarih boyunca yaşamlarını avcılık, balıkçılık, bitki toplayıcılığı, tarım ve cüzi oranda madencilik-demircilikle sürdürmüş oldukları tarihi kaynaklarda yer almaktadır. Avcılık dinî bakış açısından çok önemlidir, hatta Şor Türkleri için "Avcılık din, din de avcılıktır" denilmektedir. Bunun için de avcılar av öncesinde ve av sonrasında birtakım dini ritüeller icra etmişlerdir. Şor Türkleri sürekli olarak yakın şekilde ilişki içinde oldukları at, köpek, koyun, keçi gibi evcil, geyik, ayı, kurt, tilki vb. gibi yabani hayvanlar ve kuşlardan azami düzeyde istifade etmişlerdir. Bahse konu hayvanların olumlu ve olumsuz özelliklerinden faydalanmışlardır. Tayga - bozkır kültüründe iktisadi ve dinî bakımdan kült olmuş bazı hayvanların o halk için her bakımdan ne kadar önemli olduğu Şor Türklerinin atasözlerinde açık şekilde görülmektedir. Özellikle at, kurt, kuş ve geyik Türk mitolojisi ve sosyo-kültürel hayatının merkezinde bulunmaktadır. Hayvan kültü Şor Türklerinin sözlü kültürünü, özellikle de atasözlerini çok zenginleştirmektedir. Şor Türklerinin atasözlerinin incelenmesi neticesinde birçok atasözünün hiç değişmeden Anadolu'da Türk kültüründe de var olduğu görülmektedir.

Arthur’un Ölümü ve Battal Gazi Destanı Üzerine Mukayeseli Bir Okuma

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 50 · Sayfa: 229-256 · DOI: 10.24155/tdk.2020.148
Romans türü, romandan çok daha eski bir hikâye şeklidir ve içinde olağanüstü olayları ve güçleri, fantastik mekânlara yapılan yolculukları, insanüstü boyutta kahramanları, büyülü hayal âlemlerini iç içe bulmak mümkündür. Romansın kökeninde çok canlı bir hayal gücü yatmaktadır. Kahramanları konu edinen, ahlaki açıdan saflık ve kahramanlığın idealleştirildiği bir tür olan romans, klasik mitolojinin gelişmesinde son aşama olarak ortaya çıkmıştır. Romanslarda tarihî olaylara sadakat fazladır. Bunun yanında bir romansta kahraman, anlatılan hikâyesiyle birlikte hayal dünyasının malıdır ve romans ele aldığı gerçekleri abartan bir türdür. Çünkü romans yazarı okuyucuya; şan, şeref ve kahramanlık rüyalarının gerçekleştiği hayalî bir dünyanın kapılarını açmayı istemektedir. Destan, önemli ve yer yer olağanüstülüklerle süslenmiş toplumsal olayları uzun ve manzum şekilde anlatan bir edebiyat türüdür ve tarihî olaylar, milletlerin gelenek, görenek ve yaşam tarzlarından izler taşımaktadır. Genellikle milletlerin varoluş mücadeleleri etrafında teşekkül eden destanda olağanüstü nitelikler kazandırılmış bir kahramanın hayatından izler bulmak mümkündür. Bu çalışmada Arthur'un Ölümü ile Battal Gazi Destanı, günümüzde roman inceleme yöntemlerinde kullanılan olay örgüsü, kişiler, zaman, mekân, bakış açısı, anlatıcı ve anlatım teknikleri açısından mukayese edilerek bu metinlerin yapıları ve bu yapıların işleyiş biçimleri ele alınacaktır. Etrafında şekillendikleri ana tema noktasında Arthur'un Ölümü ile Battal Gazi Destanı, bazı farklılıkları bünyelerinde barındırmakla beraber, bazı ortak nitelikleri de içerdiğini söylemek mümkündür. Bu çalışmanın amacı, her iki metni oluşturan teknik unsurları kıyaslayarak romans ve destan türünün benzeyen ve ayrılan yönlerini ortaya koymaktır.