955 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Akçakoca Ağzındaki Bazı Kelimelerin Derlenmesi ve Semantik Olarak İncelenmesi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 115-134 · DOI: 10.24155/tdk.2024.241
Tam Metin
Bu makalede, Düzce’nin Akçakoca ilçesinde yaşayan yerli halkın kullandığı bazı kelimeler incelenmiştir. Bölge halkının büyük bir çoğunluğunun Doğu Karadenizli olması hasebiyle bu çalışmanın alanı, Akçakoca ve Doğu Karadeniz’i kapsamaktadır. 93 Harbi olarak da bilinen savaşta, Osmanlı büyük bir mağlubiyet yaşamıştır. Ruslarla yapılan antlaşma sonrasında hükûmet, Doğu Karadeniz çevresindeki bazı yerlerin boşaltılmasını istemiştir. Halkın Rus eziyetlerinden kaçma isteği, yollarını Akçakoca’ya çıkartmıştır. Doğu Karadeniz bölgesinden Akçakoca’ya göç eden halk, tabii olarak ağız özelliklerini ve kendilerine has olan kelimeleri de beraberinde getirmiştir. Bölgede, göç hadisesine kadar Akçakoca’nın yerlisi denen halkın kullandığı Türk ağzı hâkimdir. Doğu Karadeniz’den göç hasıl olunca bölgede kullanılan yerli Türk ağzı, yerini Doğu Karadeniz ağzına bırakmıştır. Şu anki bölge halkının dil özelliklerinde Kuzey-Batı Türkçesi özellikleriyle birlikte Eski Türkçe unsurlar da görülmektedir. Akçakoca’daki halk, Kıpçak Türkçesi ve Eski Türkçedeki bazı kelimeleri hâlâ kullanmaktadır. Bu makalede, kaynak kişilerin kullandıkları ve şahsımın da Akçakocalı olması hasebiyle bildiğim ve kullandığım bazı kelimelerden 132’si derlenmiş, Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (DS) ile karşılaştırılmıştır. Derleme Sözlüğü’nde bulunmayan kelimeler bir grupta, DS’de bulunmakla birlikte Akçakoca ağzından derlenmeyen kelimeler bir grupta ve DS’de bulunmakla birlikte Akçakoca ağzında farklı anlamda kullanılan kelimeler bir grupta gösterilmiştir. Ayrıca 132 kelimenin içindeki eskicil unsurlar madde başı olarak gösterilip bunların anlamları ve etimolojileri verilmiş, sonra da DLT’deki kullanımları ile karşılaştırılarak kelimelerin art zamanlı ve eş zamanlı biçimleri verilmiştir. Derlenen kelimeler, esas itibarıyla isim ve fiil olarak ayrı ayrı ele alınıp semantik açıdan incelenirken bazı kelimeler de fonetik açıdan incelenmiştir.

Gün Olur Asra Bedel ve Ölüm Hükmü Romanlarında Mankurtlaşma Kavramı Üzerine Bir İnceleme

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 189-212 · DOI: 10.24155/tdk.2024.244
Tam Metin
Türk dünyası edebiyatının önde gelen yazarlarından Cengiz Aytmatov ve Elçin Efendiyev’in hayatını ve edebî kişiliğini araştırırken birçok ortak yön tespit ettik. Hem Aytmatov’un hem de Elçin’in çok dilli yazar ve bir siyasetçi olarak yetişmelerinde aileleri, özellikle babaları büyük rol oynamıştır. Babaları Törökul Aytmatov ile İlyas Efendiyev, Kırgız ve Azerbaycan Türklerinin tarihinde büyük önem taşıyan aydınlardandır. Ancak her iki yazarın da babalarının şöhretine sığınarak yükseldiklerini söyleyemeyiz. Cengiz Aytmatov, Elçin’in ve Anar’ın babalarından etkilenip etkilenmedikleri hakkında fikrini şu şekilde belirtmiştir: “Hem Elçin’in hem de Anar’ın edebî kişiliğinin oluşumunda Azerbaycan’ın manevi ortamının yanı sıra 20. yüzyıl Azerbaycan edebiyatının klasik yazarları ve babaları Resul Rıza ve İlyas Efendiyev’in rolü büyüktür.” Cengiz Aytmatov ile Elçin Efendiyev aynı dönemde yaşadıkları için aynı siyasi baskıların ve toplumsal değişikliklerin şahidi olmuşlardır. Bu sebeple kaleme aldıkları eserlerinde işlenen konularda pek çok ortaklık söz konusudur. İki yazarın da kitapları Türkiye Türkçesi, Fransızca, İngilizce, Almanca gibi dünya dillerine aktarılmıştır ve çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Yazarların bazı eserleri filme uyarlanmıştır. Günümüzde her iki yazar, Türk dünyasında en çok okunan yazarların liste başında yer almaktadır. Bu makalede karşılaştırmalı edebiyat kuralları dâhilinde Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel ve Elçin Efendiyev’in Ölüm Hükmü romanlarında geçen mankurtlaşma kavramı incelenmeye ve mankurtlaşmanın Türk dünyasındaki iz düşümleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmanın amacı, mankurtlaşma kavramının Türk dünyası edebiyatında nasıl ele alındığı hakkında söz konusu romanlar üzerinden tespitlerde bulunmaktır.

The Social Role of Women in the “Varna Postası” Weekly

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 135-158 · DOI: 10.24155/tdk.2024.242
Tam Metin
One of the developments contributing to the modernization movements in the Ottoman Empire in the 19th century was the publication of Turkish newspapers. After the 1877-1878 Ottoman-Russian War, Bulgaria remained attached to the Ottoman Empire in the status of an autonomous principality until the Balkan Wars. In Bulgaria during that period, newspapers were published in Bulgarian, French, and Turkish. Turkish newspapers were mainly published for the Muslim population in Bulgaria to receive news, address their issues, and contribute to their education. Varna Postası (1887) newspaper is one of the periodicals published in Turkish in Varna, occasionally including columns in Bulgarian. The subject of this article is to examine the articles in Varna Postası regarding the education of Muslim women and the participation of women in modernization. Looking at Varna Postası, we see articles aimed at the education and general cultural development of children, teenagers, and adult girls from elementary to middle school levels. These articles address the educational situation in schools in cities such as Ruschuk, Varna, and Sofia, offering support for various subjects. Articles on literature, architecture, child rearing, and social life aim to develop the general culture, reading habits, and aesthetic tastes of boys and girls. Some articles emphasize the goal of raising knowledgeable, quality, and modern individuals who can adapt to modernization. Varna Postası only seemingly pointed to the enormous social role of women. The image emerging from published texts depicts a society where men remained in a socially stronger position. They were decision-makers, politicians, soldiers, etc. Even if women took advantage of the right to education and could have a chance to be educated for political roles, the possibility of pursuing such a profession was not offered to them. They were supposed to educate themselves for the roles of wives and mothers in order to “serve” men. Going beyond these boundaries was, in reality, impossible. This topic is examined in detail in this article.

Kazan Tatar Türkçesiyle Yazılmış Manzum Bir Tecvit Örneği: Fetḥü’l-Tecvīd

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 159-188 · DOI: 10.24155/tdk.2024.243
Tam Metin
Kur’an’ın doğru okunması esasına dayanan tecvit, İslami ilimler içerisinde önemli bir yere sahip olmakla beraber öğrenilmesi pek kolay olmayan bir ilimdir. Bu yüzden tecvidi daha akılda kalır, daha ilgi çekici ve özellikle çocukların sevebileceği bir hâle getirmek için edebiyat tarihimizde pek çok manzum tecvit örneği bulunmaktadır. Tecvidi öğrenmek isteyenlerin bu manzum örneklerle daha hızlı ilerleyebileceği ve sıkılmadan öğrenmeye devam edebileceği düşünülmüştür. Tecvidin sanatla bir arada sunulması da öğrenme çağındaki çocuklar için edebî ve sanatsal becerinin kazanılması için son derece önemlidir. Ünlü Kazan Tatar aydını, ulema ve düşünürlerinden Alimcan Barudî ile kardeş olan Salihcan Barudî tarafından yazılmış olan Fetḥü’l-Tecvīd, 1895’te Kazan’da basılmıştır. Kırgızistan Millî İlimler Akademisi Beşeri ve İktisadi İlimler Bölümü Cengiz Aytmatov Dil ve Edebiyat Enstitüsünün el yazmaları bölümünde kayıtlı olan Fetḥü’l-Tecvīd, manzum bir tecvit örneği olması bakımından Kazan Tatar edebiyatı için önem arz etmekte ve çoklu dil kullanımlarına sahip olması onun tarihî Kazan Tatar Türkçesinin güzel bir örneği olduğunu göstermektedir. Nitekim birtakım Oğuzca özellikler ve Çağatay imlasının esere tatbik edildiği örnekler barındırdığı için dil özellikleri açısından eserin günümüz Kazan Tatar Türkçesinden farklı yanları bulunmaktadır. Bu çalışmada Fetḥü’l-Tecvīd transkribe edilerek günümüz Kazan Tatar Türkçesinden farklı olan dil özellikleri üzerinde durulmuştur. Böylelikle Kazan Tatar tasavvufi edebiyatının güzel bir örneği gün yüzüne çıkarılmış ve tarihî Kazan Tatar Türkçesinin dil özellikleri aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Karşıt İkili Kahramanlar Bağlamında Cıbaş Kainçin’in Ol Carattañ (Öte Yakadan) Adlı Uzun Hikâyesi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 1-30 · DOI: 10.24155/tdk.2024.230
Tam Metin
Cıbaş (Semen) Börükoviç Kainçin (1938-2012), modern Altay edebiyatının önemli edebî şahsiyetlerinden biridir ve 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 21. yüzyılın başlangıç yıllarına kadar eserler vermiştir. Kitaplarını hem Sovyet döneminde hem de sonrasında yazmış olması nedeniyle onun sanat hayatı, SSCB’de (sonrasında RF) değişen sosyokültürel yapının özelde Kainçin’in sanatına genelde ise Altay edebiyatına yansımalarını izlemek bakımından da önemlidir. Kainçin, daha çok hikâye (özellikle uzun hikâye) tarzında yazdığı eserlerle tanınmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında ilk verimleri ortaya çıkan modern Altay edebiyatına konu ve üslup bakımından birçok yenilikler getirmiş, bu edebiyatın -genel özelliği olan- didaktik anlayıştan kurtulmasını sağlamıştır. Eserlerinde yarattığı karakterler yoluyla çağın bireysel ve toplumsal sorunlarına yeni bakış açıları kazandırmıştır. Yazar, 1980 yılında kaleme aldığı Ol Carattañ (Öte Yakadan) adlı hikâyesinde, 1920-1930’lu yıllarda bölgede yaşanan Altay-Rus karşıtlığını işlemiştir. Daha doğrusu bölgenin ana sakinleri olan Altay Türkleri ile bölgeye sonradan yerleşmiş olan Rus göçmenler arasındaki ilişki ve her iki toplumun Altay coğrafyasında var olma mücadelesi, hikâyenin ana konusunu oluşturur. Hikâyede Küreñdey, Altay Türkü bir kadın; Kallistrat ise bölgeye sonradan yerleşen Rus bir erkek göçmendir. Küreñdey, bir yandan Kallistrat’ın yanında çalışan oğlu Uçar’ı Ruslaşarak yabancılaşmaktan kurtarmaya çalışırken diğer yandan Ruslara karşı ayakta kalabilecek bir toplumun inşası için mücadele eder. Bu yönüyle hikâye, Altay-Rus ilişkisini farklı bir yönden ele alması bakımından dikkate değerdir. Makalede Ol Carattañ hikâyesi, karşıt ikili kahramanlar ve temsil ettikleri değerler bakımından incelenmiştir.

Fatih Kerimî’nin “Sultan Aşkı” Adlı Eseri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 31-54 · DOI: 10.24155/tdk.2024.231
Tam Metin
20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden ve modern Tatar edebiyatının kurucusu Fatih Kerimî, Tatar toplumu içindeki faaliyetlerinin yanı sıra Osmanlı Devleti ile İdil Ural boyunda yaşayan Türk toplulukları arasında âdeta bir kültür elçisi gibi önemli bir fonksiyonu yerine getirmiştir. İstanbul’da tahsil almış, 1910-1912 yılları arasında Balkan Harbi’ni izlemek üzere Vakit gazetesi’nin savaş muhabiri olarak İstanbul’da bulunmuştur. Yazdıklarıyla ağırlıklı olarak toplumun kanayan yaralarına vurgu yapan Kerimî, Müslüman Türk toplumunun geri kalma nedenlerini sürekli sorgulamıştır. Asıl amacı eğitim faaliyetleri temelinde okumanın, bilhassa kız çocukları arasında, yaygınlaşmasını sağlamak olan Kerimî, bu amaçla İsmail Gaspıralı’nın uygulamaya koyduğu ve usulicedit adını verdiği modern okullarda görev almıştır. Hayatının tamamını cehaletle mücadeleye adayan Kerimî’nin eserleri bu doğrultuda modernleşme fikri üzerine inşa edilmiştir. İçinde bulunduğu toplumu çok iyi tanıyan ve iyi bir gözlemci olan Kerimî, insanlar üzerinde etkili olan ve onları olumsuz yönlendiren her kesimle mücadele etmeyi kendine millî bir vazife bilmiştir. Hareket noktasını eğitim meselesi oluşturan Kerimî, bu doğrultuda yazılar yazarak insanları uyarmayı amaçlamıştır. Kız çocuklarının okumasına karşı çıkılan eski usul eğitim sistemi karşısında duruşu ve düşünceleriyle kararlı bir mücadele vermiştir. Bu çalışmada ilk eserlerinde ağırlıklı olarak ele aldığı toplumsal sorunlardan ziyade daha bireysel konulara eğildiğini gördüğümüz Fatih Kerimî’nin 1908 yılında kaleme aldığı, bireyin iç dünyasının ve duygularının öne çıkarıldığı “Sultan Aşkı” adlı eseri incelenecektir.

Doğu İmgesine Eleştirel Bir Bakış: Ali Canip Yöntem’in “Şark’ın Ufukları” Şiiri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 125-138 · DOI: 10.24155/tdk.2024.234
Tam Metin
Ali Canip Yöntem, toplumsal meseleleri sosyal sorumluluk duygusu ile “Şark’ın Ufukları” şiirine taşırken içinde bulunduğu sosyal hayata karşı eleştirel bir tavır takınır. Şiir, toplum ilişkisine Doğu’nun önem verdiği hususiyetler üzerinden yaklaşır ve sosyal yaşama sinen yozlaşmayı, yabancılaşmayı şiirden hareketle göstermeye çalışır. Şiirin tamamında dikkat çeken karamsar hava, Ali Canip Yöntem’in topluma bakış açısını ve içtimai yaşamın üzerine kurulduğu dönemi göstermesi bakımından önemlidir. Şairin metinde irdelediği görünümler, dönemin sosyokültürel panoraması ile koşutluk gösterir. Ali Canip Yöntem, yıllardır süregelen bir tutukluğu ve Batı hegemonyasını sezdirir nitelikteki ifadeleriyle içinde bulunduğu ortamdaki baskın düşünce yapısına odaklanır. Bu durumun nedenlerini özellikle Batı’da arayan diğer çoğu şairin aksine Ali Canip Yöntem, Doğu toplumlarının neler yapabileceğini sorgular. Şair, karanlığın vahim nüfuzunu benliğinde hisseden Şark’ın değer yitimine ve çağ dışı eğilimlerine atıfta bulunduktan sonra toplumu keskin bir başkaldırıya davet eder ve kitlesel ilerleyişin önündeki batıl düşünceleri bertaraf etme çağrısında bulunur. Bir ferdi olduğu toplumun geri kalmışlığına kayıtsız kalamayan Ali Canip Yöntem’in “Şark’ın Ufukları” şiiri, sosyal hayata ayna tutan niteliğiyle bir sosyal eleştiri metni olarak okunabilir. Şiirin birincil hareket noktası, Osmanlı ve Türk dünyasının içine düştüğü buhran ve şairin bu durum karşısında yaşadığı karamsarlıktır. Ali Canip Yöntem, içinde yaşadığı toplumun tahlilini yaparken diğer taraftan bu durumu değiştirmenin ve çağdaş dünyada tutunabilmenin haritasını çizer.

Ayaz İshakî’nin Mulla Babay Adlı Romanı Üzerine

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 87-124 · DOI: 10.24155/tdk.2024.233
Tam Metin
Ayaz İshakî, 23 Şubat 1878 tarihinde Kazan’da doğmuş, medrese eğitimi sonrası Tatar Öğretmen Okuluna devam etmiştir. Eser vermeye bu dönemde başlayan İshakî, hayatı boyunca pek çok gazete ve dergi çıkarmış; ayrıca piyes, hikâye, roman vb. eserler yazmıştır. 22 Temmuz 1954 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir. Gazeteci, yazar, siyasetçi kimlikleri olan İshakî, bir dönem sosyalizme meyletmiş ancak gelişmeler onun istediği gibi olmadığı için yönünü değiştirmiştir. Gençliğinde okuduğu Tercüman gazetesi ise onun milliyetçi ve hürriyetçi fikirlerinin temelini atmıştır. Pragmatist bir anlayışla hareket eden Ayaz İshakî, yazdığı tüm eserlerde Tatar/Türk kimliğine vurgu yapmış, Tatar halkını koruyabilmek için din olgusundan da yararlanmaya çalışmıştır. Mulla Babay (Molla Dede/ Hoca Efendi) adlı roman 1910 yılında Finlandiya’da kaleme alınmış ve 1912 yılında Kazan’da basılmış bir eserdir. Bu romanda medrese tahsili gören zeki bir Tatar genci olan Halim (Ḫelim) merkeze alınarak kadimci anlayışa yönelik eleştirel bir yaklaşım sergilenmiştir. Bu eserde Kazan şehrinin yakınlarındaki bir köyde, kendi hâlinde bir köylü ailesinin küçük oğlu olarak dünyaya gelen Halim’in köy medresesinde başlayan ve sonra şehirdeki farklı iki medresede devam eden öğrenim hayatı ele alınıp anlatılır; Halim ve onun medrese tahsilinden hareketle kadimci gelenek okurlara gösterilmeye çalışılır. Metin analizine dayalı olan bu çalışmada eserin dil ve üslup özellikleri ele alınacak, böylece hem eserin hem de yazarın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunulacaktır.

Aleksandr N. Samoyloviç: Bir Literatür Değerlendirmesi

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 163-182 · DOI: 10.24155/tdk.2024.236
Tam Metin
Türklük bilimine önemli katkıları olan Aleksandr Nikolayeviç Samoyloviç üzerine araştırmalar sürmektedir. Araştırmaların sürmesinde arşivlerde kendisiyle ilgili araştırılmayı bekleyen çok sayıda malzemenin olması, ayrıca yeni bilgi ve vesikaların bulunması etkili olmaktadır. Araştırmalar özellikle Rusya, Türkiye ve diğer Türk cumhuriyetlerindeki araştırmacılar tarafından yapılmaktadır ve yayınların dili genellikle Rusça ve Türkçedir. Rusya ve Türk cumhuriyetlerindeki araştırmacıların Türklük bilimci olmalarıyla Türkiye’deki çalışmaları takip edip anladıklarını varsayabiliriz. Ancak Türkiye tarafında bir dil engeli söz konusudur. Buna bağlı olarak da araştırma alanıyla ilgili son gelişmelerin takip edilmesinde sorun yaşandığını varsaymak mümkündür. Çalışmada bu varsayımdan hareket edilerek 2018-2022 dönemini kapsayan 5 yılda, Rusça yayımlanmış 11 makale incelenmiştir. Temel amaç bunların alana katkılarının neler olduğunu, ayrıca alanda gelinen son durumu tespit etmek ve Türkiye’deki ilgililerin dikkatine sunmaktır. Kullanılan yöntem, makalelerin amaçlarının ve sonuçlarının tespit edilmesi, ayrıca atıf ve kaynaklarının literatürle ilişkisinin çözümlenmesine dayanmaktadır. Bulgulara göre incelenen 11 makalenin bir kısmı daha önceki çalışmalarda ortaya konanların bir tekrarıdır ve bunlar alana sınırlı bir katkıda bulunur, bununla beraber bazı makaleler hem yeni bulgu ve tespitler sunarak hem de yeni yaklaşımlar getirerek alana önemli katkılar sunar. Bunlar, mektup ve fotoğraflardan hareketle ortaya konan makalelerdir ve şu sonucu verirler: Samoyloviç muhabirler ve fotoğraflar vasıtasıyla Türklük bilimi araştırmalarının çok erken bir döneminde, doğrulanabilir bilgiye ulaşmayı gaye edinen bir araştırma ve inceleme yöntemi benimsemiştir.