37 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- edebiyat 4
- literature 4
- Turkish 3
- Türkçe 3
- Altai 2
İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” Adlı Hikâyesi ve Sovyetler Birliği’nin Yeryüzünde Yarattığı Cehennem: Gulag Kampları
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 53-82 · DOI: 10.24155/tdk.2025.247
Özet
Tam Metin
Almanya’daki Nazi hükûmetinin 1933’ten itibaren siyasi muhaliflerini hapsetmek için kullandığı toplama kampları, milyonlarca insanı sistematik olarak öldürmek için tasarlanan yerlerdir. Sovyetler Birliği’nde özellikle Stalin hükûmeti tarafından cezalandırılan kişilerin gönderilmesi için oluşturulan Gulag sistemi, Nazi Almanya’sının toplama kamplarıyla benzer özellikler gösterir. “Yeryüzündeki cehennem” olarak tabir edilen Gulag kampları; Sovyetler Birliği’nde savaş esirleri, siyasi ve sıradan suçluların sürgüne gönderilerek ölüme terkedildiği çalışma kamplarıdır. Yüzlerce Türk aydını, çoğu zaman gerekçe gösterilmeden bu ölüm kamplarına gönderilerek ağır şartlar altında çalışmak zorunda bırakılmış ve birçoğu kamptayken zorlu koşullara dayanamayarak hayatını kaybetmiştir. Kırım’da 1944 yılında gerçekleştirilen etnik temizlikle halk geçersiz sebeplerle sürgüne gönderilirken aydın şahsiyetler “işgalci Nazi askerleriyle iş birliği yapma” gibi suçlamalarla “halk düşmanı” ilan edilerek Gulag çalışma ve esir kamplarına sürgün edilmiştir. Kırım Tatarı yazar İbraim Paşi’nin 1998 yılında yayımlanan Canlı Nişan romanının sonunda yer verdiği “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesinde bu toplama kampları ele alınarak dönemin karanlık panoraması çizilmektedir. Hikâyede, Sovyet rejiminin insanların hayatında açmış olduğu ve doldurulması imkânsız boşluklara, suçsuz olmasına rağmen rejim tarafından katledilen aydınların mücadelelerine değinilmiştir. Anlatıdaki önemli olgulardan birisi de yazarın hayatındaki belirli dönem ve olayların esere yansıtılmasıdır. Bu çalışmada İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesi yazar-eser ilişkisi açısından ele alınarak incelenmiş, eser içerisinde tarihe kaynaklık eden ve bahsedilen dönemleri aydınlatan önemli olgular çözümlenmiştir.
Folklorik Tarih ve Edebiyat İlişkisi Bağlamında Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) Hikâyesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 1-32 · DOI: 10.24155/tdk.2025.245
Özet
Tam Metin
Modern Altay edebiyatının beslendiği en önemli kaynaklardan biri Altay folklorudur. Bu edebiyatın teşekkül ve gelişme dönemlerinde şair ve yazarlar, folklorun hemen her türünden sıklıkla faydalanmışlardır. Halk edebiyatı metinlerinin modern edebiyata uyarlanması konusunda en başarılı örneklerden biri, Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) adlı hikâyesidir. Kainçin, bu eserinde birkaç varyantı bulunan bir efsaneyi çağdaş bir tarzda ele alıp modern edebiyata taşımıştır. Kainçin’in hikâyesine kaynaklık eden efsanelerin ana motifi olan kesik baş motifi, bu efsanelerin ortak Türk folkloruyla bağının kurulmasına yardımcı olacaktır. Dolayısıyla bu makalede bir yandan folklorun ve folklorik tarihin modern Altay edebiyatına etkileri Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi bağlamında ele alınıp incelenirken diğer yandan bu hikâyeye kaynaklık eden efsaneleri genel Türk folkloru içinde değerlendirme yoluna gidilmiştir. Araştırmacılar, Anadolu ve Balkanlarda teşekkül etmiş kesik başla ilgili efsanelerle genellikle 11. yüzyılda karşılaşıldığı ve bu efsanelerin 14. yüzyılda yazıya geçirildiği konusunda hemfikirlerdir. Makale içinde kesik başla ilgili metinleri verilen Altay efsanelerinin teşekkül tarihi ise 18. yüzyılın ikinci yarısıdır. Adı geçen yüzyılda Cungarya’nın dağılmasıyla birlikte üç egemen güç (Rus, Moğol ve Çin), bölgeye hâkim olma mücadelesi içine girmiştir. Ortaya çıkan savaşlar ve karışıklık durumu 1756’da Altay bölgesinin Ruslara bağlanmasıyla tamamlanmış olsa da yaşananlar, dönemle ilgili efsane metinlerinin ve folklorik tarihin oluşmasını sağlamıştır. Makalenin özünü de bu efsaneler ve folklorik tarih ile birlikte onların kaynak olarak kullanıldığı Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi oluşturmaktadır.
Ortaokul Türkçe Ders Kitaplarının Türk Dünyası ile İlgili İçeriklere Yer Verme Durumunun İncelenmesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 123-152 · DOI: 10.24155/tdk.2025.250
Özet
Tam Metin
Türkçe ders kitapları, ana dili eğitiminde kullanılan temel kaynaklardır. Beceri temelli olarak hazırlanan Türkçe ders kitapları, aynı zamanda dil zevki, okuma alışkanlığı ve estetik zevk kazandırmayı amaçlar. Belirtilen bu amaçların yanı sıra Türkçe ders kitaplarında yer verilen metinler, metinlerde işlenen konular, etkinlikler, resimler, tema sonu değerlendirme soruları aracılığıyla tarihî birikim ve kültür aktarımı da sağlanır. Bu çalışmanın amacı, ana dili eğitiminde kullanılan Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere yer verme durumunun incelenmesidir. Dolayısıyla Türkçe ders kitaplarının incelenmesi ile mevcut durumun ortaya konması ve eksikliklerin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Böylece ulaşılan sonuçlardan hareketle yeni hazırlanacak olan ders kitapları için öneriler sunmak da alt amaç olarak belirlenmiştir. Nitel araştırma yöntemi kullanılarak hazırlanan çalışmada veriler, doküman incelemesi yoluyla toplanmıştır. Bu doğrultuda resmî ve özel ortaokullarda ders kitabı olarak okutulan 11 farklı Türkçe ders kitabı incelenmiştir. Ana dili eğitiminde kullanılan Türkçe ders kitaplarında Türk dünyası ile ilgili içeriklerin belirlenmesinde ve bu içeriklerin tablolara aktarılmasında betimsel analizden, söz konusu içeriklerin Türk dünyası ile ilişkisini ortaya koymak için içerik analizinden faydalanılmıştır. Geçerlilik ve güvenirliği sağlamak için aynı zamanda betimlemenin doğruluğu, veriler arasındaki ilişkiler, verilerin yorumlanması ve analizin düzenlenmesi konusunda üç alan uzmanından destek alınmıştır. Ders kitaplarının her öğrenciye ücretsiz olarak verilmesi, temel ders kaynağı olarak kullanılması ve bütün öğrencilerin aynı içeriklerle karşılaşması eğitimde fırsat eşitliğini sağladığı gibi aktarılacak içeriğin de daha özenle hazırlanması gibi önemli bir hususu beraberinde getirmektedir. Öğrencilerin Türk dünyası ile ilgili algılarının ve bilgilerinin yetersiz olduğunu ortaya koyan çalışmalardan hareketle Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere ne düzeyde yer verdiğinin ortaya konması önemli görülmektedir. Aynı şekilde çalışma sonucunda da Türkçe ders kitaplarının Türk dünyası ile ilgili içeriklere yeterli düzeyde yer vermediği ve bulunan içeriklerin de kısmen yüzeysel olarak verildiği tespit edilmiştir. Ulaşılan bu sonucun yeni hazırlanacak Türkçe ders kitapları için önemli bir veri sunduğu, böylece mevcut durum hakkındaki sonuçlardan hareketle yeni kitapların daha özenle hazırlanacağına katkı sunacağı düşünülmektedir.
Kazan’da Çıkarılan Süreli Yayınlardan Şark Kızı (1918)
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 83-108 · DOI: 10.24155/tdk.2025.248
Özet
Tam Metin
İdil-Ural bölgesinde aydınların kendi ana dillerinde süreli yayın çıkarma düşünce ve talepleri 1905 yılında gerçekleşebilmiş ve bu tarihten sonra özellikle 1905-1917 yılları arasında çeşitli yönelimlere sahip onlarca dergi ve gazete çıkarılmıştır. Hızlı bir şekilde Türk dünyasında modernleşme hareketlerinin önemli bir parçası hâline gelen bu yayınlarda Türk halklarının istiklal ve istikbali meselesi başta olmak üzere toplumsal haklar, eğitim, din ve edebiyat üzerine pek çok yazı kaleme alınmıştır. Çalışmamızda ele alacağımız Şark Kızı adlı dergi, 1917 sonrasında kadınlara yönelik çıkarılmış dergiler arasındadır. 24-27 Nisan 1917 tarihinde düzenlenen Rusya Müslüman Kadınları Kongresi’nin ardından Rusya Müslüman Kadınları Merkez Bürosu tarafından Kazan’da Arap harfli olarak Tatar Türkçesinde çıkarılmıştır. Toplamda altı sayı çıkarılan bu dergide Rus ve Batı edebiyatından çeviriler, şiir ve hikâye türünde eserler, bilimsel ve siyasi makaleler, sağlık ve beslenme hakkında yazılar yer almıştır. Derginin amacı, kadınların yüzyıllardır göz ardı edilen toplumsal hak ve hukuklarını, eğitim ve bilim ışığında kadınlara yeniden kazandırmak olmuştur. 1918 yılı gibi önemli bir siyasi dönemde, Şark Kızı dergisi yalnızca siyasi bir platform olarak değil aynı zamanda eğitim ve bilim alanında da önemli bir rol üstlenerek bu alanlarda bir köprü görevi görmüştür. Yazar kadrosunda Aziz Ubeydullin, Ali Rahim ve Fatih Emirhan gibi dönemin önde gelen Tatar aydınlarının yer aldığı bu derginin içerik ve genel söyleminin incelenmesi ve böylelikle ilk kez bu çalışmada ele alınacak Şark Kızı adlı derginin Türk matbuat çalışmalarına kazandırılması hedeflenmektedir.
Topkapı Sarayı Oğuznamesi’ndeki Ürülmiş Han Kimdir?
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 109-122 · DOI: 10.24155/tdk.2025.249
Özet
Tam Metin
Dede Korkut metinlerinin farklı hacimlerde olması, bunların sözlü gelenekte farklı şekillerde icra edilmiş ve değişmiş olduğunu gösteren önemli bir ipucudur. Özellikle çok küçük metinler hâlinde olan Oğuznameler, konunun en çarpıcı örnekleridir. Bu metinlerin farklı yazmalarda farklı hacim, içerik ve formatta yer alması, sözlü gelenekte yaygın şekilde benimsenmiş ve yaygınlaşmış olduğunu da göstermektedir. Dede Korkut metinlerinde genel anlamda boy şeklinde adlandırılan destanlaşmış hikâyeler ile soy diye adlandırılan şiirsel övgü metinleri yer alır. Ayrıca bu metinlerde bazen boyların da şiirsel özellik taşıyan soy şeklinde düzenlenmiş örneklerinin geçtiğine tanık oluruz. Sözünü ettiğimiz konuya örnek olarak Dresden, Günbed ve Topkapı Sarayı Oğuznamesi yazmalarında geçen Aras ile Kars Kalesi’nin fethinin anlatıldığı bölüm verilebilir. Söz konusu metin, üç yazma eserde de farklı şekillerde işlenmiştir. Sözlü geleneğe dayanan yazma eserlerde aynı anlatının farklı şekillerde işlenmiş olması, her zaman mümkün olan, hatta kaçınılmaz olan bir durumdur. Bu durumun, anlatıcı ozanların yüzyıllar ötesinden sürüp gelen Dede Korkut metinlerini yeniden oluşturma ve yapılandırma isteği ile yakından ilgili olduğu söylenebilir. Çünkü ozanlar, hep kendi söz ustalıklarını ve yeteneklerini kanıtlama yolunu seçer. Bu seçimin veya tercihin bir sonucu olarak da icra ettikleri sözlü metinleri aktarmanın ötesinde metinleri kendi üslupları ile farklı şekillerde işleyip farklı kalıplara döker ve sunarlar. Ancak ne yazık ki bunların eldeki yazılı metinlerinde çoğu zaman eksiklikler, fazlalıklar, takdim tehir yanlışları vb. durumlardan kaynaklanan karışıklıklar söz konusu olabilmektedir. İşte bu makalede Topkapı Sarayı Oğuznamesi’ndeki bazı takdim tehir yanlışları üzerinde durularak bir düzeltme teklifi sunulmaktadır.
Rusya Müslümanları Üzerine Bir Amerikan Araştırması
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 153-172 · DOI: 10.24155/tdk.2025.251
Özet
Tam Metin
Rusya Müslümanlarının çağdaş tarihleri, yerlisi bulundukları bölgelerde yönetimlerin uyguladığı politikalara karşı edindikleri tutumlar, Komünizme yaklaşımları gibi konular Rus Devrimi’nin ardından Amerikan araştırmacılarının daha fazla ilgisini çekmeye başlamış ve 1950’lerin ardından bu alanda yapılan Amerikan çalışmaları farklı bir merhaleye girmiştir. Bu makalede Serge. A. Zenkovsky; Eugene Schuyler’in Orta Asya topraklarındaki gözlemlerinden hareketle Rusya’nın Müslüman bölgesi hakkında oluşturduğu raporu Turkistan’dan başlayarak sırasıyla Richard Pipes’ın Sovyetler Birliği’ndeki Türk halklarının rejimle arasındaki ilişkiyi irdelediği Formation of the Soviet Union, Firuz Kâzımzâde’nin Kafkasya halkının ülkülerinden ve özerk bir devlet kurma arzusundan bahsettiği The Struggle for Transcaucasia, Richard Frye’ın erken dönem Orta Asya tarihini ele aldığı History of Bukhara, Edward Sokol’a ait 1916’da Orta Asya’da meydana gelen olaylara ve yerlilerle yönetim arasındaki anlaşmazlığa görece objektif ve tam bir açıklama getirmesi sebebiyle bir ilk olma özelliği taşıyan The Revolt of 1916 in Russian Central Asia, Charles W. Hostler’ın Türk hükümdarları üzerinden Türk milliyetçiliğinin kökenini yorumladığı ve Türk halkları hakkında istatistiksel verilere yer verdiği Turkism and the Soviets, Alexander G. Park’ın Türkistan’ın Sovyetleştirilmesi hakkında rejimin günlük işleyişine değinerek rejim destekçilerini kategorize ettiği ve kamu kadrolarına tayin edilerek yükselen Müslümanlara değinmesi açısından da önem arz eden Bolshevism in Turkestan, Thomas G. Winner’ın Kazak entelektüellerinden örnekler vererek Kazakların İslâm’a yaklaşımından söz eden The Oral Art and Literature of the Kazakhs of Russian Central Asia ve Ivar Spector’un Sovyetler ile Orta Doğu halklarının diplomatik ilişkileriyle alakalı bulgulara yer verdiği The Soviet Union and Muslim World eserlerine değinerek onları hem benzerlerinden üstün hem de yetersiz ve hatalı kısımlarıyla beraber incelemiştir.
Türkmen Halk Edebiyatı Türü “Läle” ile Türk Halk Edebiyatı Türü “Mâni” Üzerine Karşılaştırmalı Bir İnceleme
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 33-52 · DOI: 10.24155/tdk.2025.246
Özet
Türklerin farklı tarihî süreçlerden geçerek başka coğrafyalara dağılmalarıyla boylar arasında kültürel olarak benzerlikler ve farklılıklar ortaya çıkmıştır. Farklılıkların tam olarak ne zaman ortaya çıktığını söylemek zordur. Bu benzerlik ve farklılıklar, her alanda görülebildiği gibi edebiyatta da görülmektedir. Edebiyatın bir kolu olan sözlü edebiyat ürünlerinde her ne kadar şekil yönünden pek farklılaşma olmasa da muhteva yönünden bazı farklılıklar vardır. Bu bağlamda Türk topluluklarının geneline bakıldığında anonim halk edebiyatı türlerinden biri olan mâni türünün farklı isimlerde ve değişik şekillerde hemen hemen hepsinde var olduğu görülmektedir. Türkmenlerin sözlü kültürüne bakıldığında da zengin ve bir o kadar da köklü bir geçmişe sahip oldukları görülür. Türk edebiyatının en eski türlerinden olan ve hâlâ günümüzde gelişimini devam ettiren mâni türünün Türkmen halk edebiyatındaki karşılığı ise “läle”dir. Çalışmada mâni ile läle türü arasındaki benzerlik ve farklılıklar değerlendirilecektir. Nitekim mâni türü geçmişten günümüze varlığını devam ettiren ve sözlü kültürün yapı taşlarından olan bir türdür. Läleyi mâniden ayıran en önemli özellik, genç kızlar tarafından icra edilmesi ve söylenme şeklidir. Bununla birlikte işlenilen konular ve şekil yönünden birbirlerine oldukça benzemektedirler. Çalışmanın amacı, Türkmen halk edebiyatı türlerinden läle ile Türk halk edebiyatı türü mâni arasında benzer ve farklı yönleri tespit ederek bütüncül manada Türk edebiyatının zenginliğini ortaya koymaktır.
Uygur Yazı Dili ve Sözlükçülüğü
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 1-64 · DOI: 10.24155/tdk.2024.238
Özet
Tam Metin
Uygur yazı dili, tarihî Çağatay yazı dilinin devamı olan genç bir yazı dilidir. Çağatay yazı dili, Doğu Türkistan dışında 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yerini yeni yazı dillerine bırakırken Doğu Türkistan’da 1950’lere kadar mahallîleşerek devam etmiştir. 1950 ila 1980 yılları arası, oluşmakta olan yeni Uygur yazı dili için bir belirsizlik dönemidir. Bu belirsizliğin sebebi, bir taraftan alfabe değişikliği tartışmaları diğer taraftan da Çin’de başlayan “Kültür Devrimi”dir. Kültür Devrimi’nden sonra kabul edilen Latin alfabesinin ömrü sadece dokuz yıl sürmüş ve Uygur Türklüğü, 1983 yılında tekrar Arap alfabesini kullanmaya başlamıştır. Bu otuz yıllık belirsizlik dönemi, Uygur yazı dilinin mevcut durumunda etkili olmuştur. Doğu Türkistan’da kullanılan dille ilgili çalışmalar, 1800’lü yılların sonuna rastlar. Ancak bu dönemde yapılan çalışmalar başlangıçta Çin Cumhuriyeti ve Çarlık Rusyası hükûmetlerinin, ilerleyen zamanda Çin Halk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği’nin Doğu Türkistan bölgesinde ve Uygurlar üzerinde uygulayacağı politikalara esas teşkil etmiştir. 1980’li yıllarda Uygurlar arasında yoğun bir şekilde başlayan dil bilgisi ve sözlük çalışmaları, bu döneme kadar yabancılar tarafından yapılan çalışmaların esas alınmasıyla ortaya çıkmış olup bu çalışmaların amaçları pek sorgulanmamıştır. Bu konuda Avrupa’da yapılan çalışmalarda bölgeden “Eastern Turkestan”, dilden “Türkçe” yapılan derlemelerden “diyalekt” şeklinde bahsedilirken Sovyetler Birliği sınırları içinde yapılan çalışmalarda bölgeden Uygur Özerk Bölgesi, dilden Uygurca şeklinde bahsedilmesi dikkat çeker. Türkiye’de konu ile ilgili çalışanlar da Sovyetler Birliği bilim adamlarının kullandıkları terminolojiyi tercih etmişlerdir. Ayrıca Türkiye’ye 1960’lı yıllarda Doğu Türkistan’dan Uygur kökenli insanların geldiği dikkate alınırsa bu konuda 1990’lı yıllara kadar ciddi çalışmaların olduğu söylenemez. 1980’li yıllarda bir sağanak yağmur gibi ardı ardına yayımlanan bilimsel çalışmaların sebeplerinden birisi, Çin hükûmetinin dışa açılma çabası diğeri eskiden beri Türk dünyasının kültür merkezi konumunda bulunan bölge insanının bilinçlenmesidir. Eserlerin çoğu, Çin hükûmetinin kontrolündeki kurumlar aracılığı ile olsa da kısa sürede binlerce eserin verilmesi bölge insanının okuma yazmaya yatkınlığı ve düşkünlüğü ile izah edilebilirken yeni yazı dili de gelişme seyrine girmiştir.
Azerbaycan Türkçesindeki “Düşmək” Fiilinin Türkçeye Çevirisi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 65-80 · DOI: 10.24155/tdk.2024.239
Özet
Tam Metin
Dünya dillerinin birçoğunda fiiller, diğer sözcük türleriyle ilişkilendirilebilmektedir. Bunu, Azerbaycan Türkçesindeki “düşmək” fiili örneğinde de görmek mümkündür. Azerbaycan Türkçesinde “düşmək” fiili, çeşitli deyim birimler veya sözcük öbekleri oluşturmak için çok sayıda isimle birlikte kullanılır. Bu tür sözcük öbeklerinin diğer dillere çevirisinin kolay olmasına rağmen deyim birimlerin çevirisinde bazı zorluklar ortaya çıkmaktadır. Bunun temel nedeni, bu deyim birimlerin hedef dilde tam karşılığının bulunmamasıdır. Azerbaycan Türkçesinden Türkçeye çeviri sırasında da bu durum görülmektedir. “Düşmək/düşmek” fiilinin temel anlamları çoğunlukla Azerbaycan Türkçesinde ve Türkçede örtüşse de deyim birimlerin içinde onun ifade ettiği anlamlar bazen tamamen farklı olabilir. Bazı dil bilimciler, gelişim tarihi boyunca Türk lehçelerindeki deyim birimlerin bileşenlerinin değişime uğramasının, bu tür farklılıklara neden olduğunu belirtmektedir. Azerbaycan Türkçesinden Türkçeye çeviri sırasında anlam farklılıklarını ve uyumsuzlukları ortadan kaldırmak için hedef dilde eş değerlerin bulunması önem arz etmektedir. Bu eş değerler, deyim birimdeki bir kelimeyi değiştirerek, kısaltarak veya ekleyerek de düzeltilebilir. Eğer bu tür eş değerler mevcut değilse kaynak dilde deyim birimin ifade ettiği fikrin hedef dildeki benzeri kullanılabilir. Bu durumda kaynak dildeki deyim birimin içinde bulunan tüm kelimeler, hedef dilde değiştirilmiş olacaktır. Bu incelikler dikkate alınmadığında, yani Azerbaycan Türkçesinden Türkçeye sözcüksel çeviri yapıldığı takdirde, “düşmək” fiilini içeren deyim birimler hedef dilde anlaşılmaz kalır veya yanlış anlamlar kazanabilir. Makalede, Azerbaycan Türkçesinde “düşmək” fiilinin bulunduğu deyim birimleri incelemeye, onların anlamlarını tespit etmeye, bu deyim birimlerin Türkçeye aktarımı sırasında ortaya çıkan zorlukları analiz etmeye ve bu zorlukların çözüm yollarını bulmaya çalıştık.
Lübnan’da Türkçe Soyadları: Şuf (Chouf) Örneği
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 81-114 · DOI: 10.24155/tdk.2024.240
Özet
Tam Metin
Ad bilimi; adların ortaya çıkışını, varlık ve kavramlara verilişini, biçim, anlam, yapı ve kökenini toplumsal ilişkileri de dikkate alarak inceleyen bilim dalıdır. Soyadları, ad biliminin kişi adları başlığı altında yer almaktadır. 1934 yılında Türkiye’de Soyadı Kanunu çıktıktan sonra soyadlarıyla ilgili ilk çalışmalar, soyadı listeleri biçiminde yapılmıştır. Zaman geçtikçe soyadlarıyla ilgili çalışmalar derinleşmiştir. Soyadlarıyla ilgili çalışmalar zamanla Türkiye dışındaki Türkçe soyadlarına da yönelmiştir. Bu çalışmanın evrenini, Lübnan’ın yirmi altı seçim bölgesinden birini oluşturan Şuf (Chouf) yerleşim birimindeki Dürzi kimliği dışında kalan 138.900 seçmenin soyadı oluşturmaktadır. Bu soyadları taranarak içerisinde en az bir Türkçe birim veya biçim birimi taşıyan soyadları; biçim, anlam, yapı ve köken bakımından incelenmiştir. Çalışma sonunda en az bir Türkçe unsur taşıyan 162 soyadı tespit edilmiştir. Bu soyadları, toplamda 417 birim ve biçim birimden oluşmaktadır. Bu birim ve biçim birimlerden 286’sı Türkçe, 75’i Arapça, 36’sı Ermenice, 11’i Farsça, 5’i Rumca, 2’si Fransızca, 1’i İngilizce ve 1’i de Süryaniceden oluşmaktadır. Birden fazla dilden biçim birimi taşıyan soyadlarına bu yönüyle karma sözcük de denilebilir. Soyadlarının yapı bakımından 2’sinin basit, 139’unun türemiş ve 21’inin birleşik olduğu tespit edilmiştir. Daha çok Türkçe meslek adlarının soyadı olarak kullanıldığı ve bu soyadlarının da doğal olarak en çok +CI yapım ekini bünyelerinde taşıdığı tespit edilmiştir.