4 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
  • 19. Yüzyıl
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

FOTOĞRAFLARIN TANIKLIĞI: BİRECİK ULU CAMİİ ÜZERİNE BAZI DÜŞÜNCELER

Arış · 2024, Sayı 24 · Sayfa: 38-65 · DOI: 10.32704/akmbaris.2024.191
Tam Metin
Fırat nehrine hâkim kalesi ve vaktiyle kenti çevrelediği anlaşılmakla birlikte zamanla büyük ölçüde ortadan kalkmış dış surları ile olduğu kadar günümüze ancak ikisi ulaşabilmiş ve mahallinde “Urfa Kapısı” (Bâb-ı Ruha) ve “Meçan Kapısı” (Vâdi-i Ceng) diye de bilinen ve kitâbelerinden Memlûk Sultanı Kayıtbay tarafından 15.yüzyılın sonlarında inşa ettirildiği anlaşılan kent kapılarıyla dikkati çeken kent, Osmanlı çağında ve 16.yüzyılda Halep ve Bağdat’ın iskelesi olarak gemi kerestesi, silâh, cephâne, barut ve ticâri emtianın depolandığı bir yerleşme olduğu gibi, başta Hindistan’dan gelen baharat ve ipek olmak üzere Uzakdoğu mallarının kervanlarla taşınarak Haleb ve Şam yoluyla Trablus, İskenderun ve Payas gibi Akdeniz limanlarına nakledildiği İpek yolu üzerindeki önemli bir kavşak noktası olma özelliğini de yüzyıllar boyunca korumuştur. Yerleşmenin kuzey-batı yönünde yükselerek Ortaçağ kentini taçlandıran tarihî kalenin güney eteklerinde ve vaktiyle Fırat nehri kıyısında yer aldığı anlaşılan Ulu Cami, kuzey-güney önünde uzanan dikdörtgen planlı bir oturum alanına yayılan ve farklı tarihlerde gerçekleştirilen tâmir, tâdil ve tevsii işlemleriyle günümüze ulaşan çeşitli yapılar topluluğunun oluşturduğu bir manzumedir. Hâlihazırda sıkışık ve düzensiz bir kentsel alanda ve etrafı üç yönden konutlarla çevrili durumdaki yapının, geçmişte Fırat nehri kenarında yer alan batı cephesinin tamamı, kenti batı sahili boyunca kateden geniş bir cadde oluşturulmak amacıyla 1970’li yılların başında doldurulmuş; bu fizikî değişiklik sırasında, anılan cephenin aslî unsurları da caddenin dolgu toprak kotunun altında bırakılmıştır. “Birecik Ulu Camii” olarak yayınlara geçen, buna karşılık Max von Oppenheim tarafından 1909 yılında yayımlanan “Inschriften aus Syrien, Mesopotamien und Kleinasien” adlı kitap için 1899 yılında çekilmiş ve “Moschee ed Tekkije el Bahrije” (Bahriye Tekkesi Camii) ibâresiyle kaydedilmiş olan yapı, farklı tarihlerde gerçekleştirildiği anlaşılan fizikî müdâhaleler dolayısıyla aslî plan ve strüktürel özelliklerini zamanla kaybetmiş; kezâ, fotoğraflarla belgelendiği 19.yüzyılın sonlarındaki görünümü de, içinde yer aldığı tarihî kentsel mekânla birlikte zaman içerisinde büyük değişikliklere uğramıştır. Buna karşılık, manzumeyi oluşturan yapılar topluluğunun hâlihazır plan ögeleri ve kimi mekânsal düzenlemeler ile 19.yüzyılın sonlarından itibaren çekilmiş fotoğraflarına bakılarak restitütif bir değerlendirme yapılabilmesi imkânı yine de bulunabilir. Strüktürel özellikleri kadar, sözkonusu fotoğraflar da, Birecik Ulu Camii’nin, bir bütün olarak, geç Osmanlı çağında gerçekleştirilen inşa faaliyetlerinin bir ürünü olduğuna tanıklık etmektedir.

İngiliz Gazete Arşivinde Osmanlı Şiirinin İzlerini Sürmek (1835-1900)

Erdem · 2019, Sayı 76 · Sayfa: 139-162 · DOI: 10.32704/erdem.572887
Tam Metin

ÖZ

19. yüzyılda Batılı araştırmacıların odağına yerleşen Osmanlı edebi- yatı, müstakil çalışmalara konu edilmiş ve bu alanda çeşitli yayınlar yapılmıştır. Şiir seçkisi, müstakil makale ve edebiyat tarihi yazımı bağlamında çeşitlenen bu çalışmalar, Osmanlı dili ve edebiyatının tarih- selliğine ilişkin önemli dikkatler ortaya koymuşlardır. Osmanlı kültürü yazını, yalnızca bilimsel çalışmalarla sınırlı kalmamış, süreli yayınlar aracılığıyla da her türden okurun dikkatine sunulmuştur. 19. yüzyılda İngiltere, İskoçya ve İrlanda'da yayımlanan birtakım yerel gazeteler, Osmanlı kültürü ile ilgili haberlere sütunlarını açmış ve böylelikle be lirli bir elit ve akademik çevrede üretilen çalışmaları gündelik okurun dikkatine sunmuşlardır. Siyasi içerikli metinlere ve şiirlere, seyahat notlarına, Osmanlı şiirinden çevirilere ve çeşitli eser tanıtımlarına yer veren bu gazeteler, 19. yüzyılda Avrupa'da bazı çevrelerde Osmanlı kültürüne karşı uyanan sempati ve merakın önemli temsilcileri olmuş- tur. Söz konusu gazeteler, İngiliz, İskoç ve İrlanda basınında Osmanlı edebiyatının tartışıldığı bir kültür platformunun yaratılmasını sağlamış ve bu alanda yapılmış ve yapılmakta olan çalışmaların yaygın etkisine önemli katkılar sağlamışlardır. Bu makalede, İngiliz Gazete Arşivinde (The British Newspaper Archive) kayıtlı olan yerel gazetelerde 1835 ve 1900 yılları arasında yayımlanmış Osmanlı edebiyatı ile ilgili haberlere/şiir çevirilerine odaklanılmış ve şu sorulara cevaplar bulunmaya çalışılmıştır: İngiliz, İskoç ve İrlanda gazetelerinde Osmanlı edebiyatı ile ilgili yayımlanmış haberler ve bu edebiyattan yapılmış çeviriler nasıl bir içeriğe sahiptir? 19. yüzyılda Batı'da üretilmiş Osmanlı edebiyatı çalışmalarının ortaya çıktığı tarihsel bağlam içerisinde bu haberlerin nasıl bir işlevi vardır? Söz konusu haberler Osmanlıların/Türklerin Batı'daki algısı hakkında bugün bize neler söylemektedir? J. C. Mangan, Joseph von Hammer-Purgstall, J. W. Redhouse, W. A. Clouston ve E. J. W. Gibb gibi önemli oryantalistlerin çalışmalarını/şiir çevirilerini içeren haberleri odağına alan bu makalede, yukarıdaki sorulara birtakım cevaplar sunulmuş ve 19. yüzyıl Osmanlı kültürü çalışmalarının üretildiği ve tüketildiği kültürel bağlam ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde Difteri Hastalığı ve Koruyucu Sağlık Hizmetlerine Dair Bulgular (19. Yüzyıl Sonları ve 20. Yüzyıl Başlarında)

Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 419-480 · DOI: 10.37879/belleten.2017.419
Tam Metin
Difteri hastalığı tarihte karabakma, kızılağrı, kuşboğan, kuşkuyruğu, Bretonneau hastalığı, Süryani ülseri, kuşpalazı gibi adlarla isimlendirilmiştir. Hastalıkla mücadelede kullanılan difteri serumu bilim dünyasına tanıtıldıktan birkaç gün sonra Sultan II. Abdülhamit'e de sunulmuştur. II. Abdülhamit serumun İstanbul'da da üretilmesi için çalışma başlatmıştır. Bu çerçevede difteri hastalığı ile mücadele için Dr. Nicole ve Dr. Nizameddin Bey başta olmak üzere muhtelif araştırmacılar Paris'e gönderilmiştir. Paris'te bulunan Pasteur Ameliyathanesi örnek alınarak İstanbul'da "Difteri Ameliyathanesi" adı verilen difteri hastalığı ile mücadele merkezi kurulmuştur. Ayrıca II. Abdülhamit, 1898'de, küçük yaşta difteri hastalığından kaybettiği kızı Hatice Sultan anısına Hamidiye Etfal Hastanesi'ni yaptırmıştır. Bu hastanenin içerisinde de difteri ile mücadele merkezi kurulmuştur. Osmanlı Devleti hastalık alanlarını dezenfekte etmek için pülverizatör, tebhir makinesi ve otoklâv makinelerini, hastaları tedavi için ise difteri serumunu kullanmıştır. Ancak vilayetlerin bütçelerinin yetersizliği bazı kazalarda belediye tabibi bulunmamasına, bazı kazalarda ise mücadelenin belediye tabiplerine vekâlet eden yetersiz kişiler tarafından yapılmasına neden olmuştur.

Understanding Ottoman Heritage in Bosnia and Herzegovina: Conversions to Islam in the Records of the Sarajevo Sharia Court, 1800-1851

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 507-530 · DOI: 10.37879/belleten.2016.507
Tam Metin
The trend of mass conversions to Islam took place in Bosnia and Herzegovina in the period between the 15th and 17th centuries, and has, thanks to the work of a couple of researchers of this period, been extensively studied and expounded on. On the other hand, the academic community has very little information on conversions to Islam in the period that followed. The goal of this study was to shed light on the conversions to Islam before the Sarajevo Sharia Court in the first half of the 19th century. In doing so, it devotes particular attention to the very act of conversion, its foundations in the Sharia law, the intensity of the conversions, and the identities of the converts themselves. Upon studying the Sarajevo court records, we see that the trend of the expansion of Islam did continue in the 19th century, albeit to a much more limited extent. Between 1800 and 1851, 123 people willingly converted to Islam before the Sharia Court in Sarajevo. In addition, there were also ten underage children (according to Sharia regulations), who were legally converted to Islam after one of their parents became a Muslim. There were conversions happening almost every year, with only five years in this period for which we have no registered conversions, while between one and seven people converted within one Gregorian calendar year. Previously, the new Muslims had been members of other monotheistic religions found in the region (Catholics, Orthodox Christians, Jews), and hailed from town and village surroundings.