5 sonuç bulundu
Folklorik Tarih ve Edebiyat İlişkisi Bağlamında Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) Hikâyesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 1-32 · DOI: 10.24155/tdk.2025.245
Özet
Tam Metin
Modern Altay edebiyatının beslendiği en önemli kaynaklardan biri Altay folklorudur. Bu edebiyatın teşekkül ve gelişme dönemlerinde şair ve yazarlar, folklorun hemen her türünden sıklıkla faydalanmışlardır. Halk edebiyatı metinlerinin modern edebiyata uyarlanması konusunda en başarılı örneklerden biri, Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) adlı hikâyesidir. Kainçin, bu eserinde birkaç varyantı bulunan bir efsaneyi çağdaş bir tarzda ele alıp modern edebiyata taşımıştır. Kainçin’in hikâyesine kaynaklık eden efsanelerin ana motifi olan kesik baş motifi, bu efsanelerin ortak Türk folkloruyla bağının kurulmasına yardımcı olacaktır. Dolayısıyla bu makalede bir yandan folklorun ve folklorik tarihin modern Altay edebiyatına etkileri Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi bağlamında ele alınıp incelenirken diğer yandan bu hikâyeye kaynaklık eden efsaneleri genel Türk folkloru içinde değerlendirme yoluna gidilmiştir. Araştırmacılar, Anadolu ve Balkanlarda teşekkül etmiş kesik başla ilgili efsanelerle genellikle 11. yüzyılda karşılaşıldığı ve bu efsanelerin 14. yüzyılda yazıya geçirildiği konusunda hemfikirlerdir. Makale içinde kesik başla ilgili metinleri verilen Altay efsanelerinin teşekkül tarihi ise 18. yüzyılın ikinci yarısıdır. Adı geçen yüzyılda Cungarya’nın dağılmasıyla birlikte üç egemen güç (Rus, Moğol ve Çin), bölgeye hâkim olma mücadelesi içine girmiştir. Ortaya çıkan savaşlar ve karışıklık durumu 1756’da Altay bölgesinin Ruslara bağlanmasıyla tamamlanmış olsa da yaşananlar, dönemle ilgili efsane metinlerinin ve folklorik tarihin oluşmasını sağlamıştır. Makalenin özünü de bu efsaneler ve folklorik tarih ile birlikte onların kaynak olarak kullanıldığı Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi oluşturmaktadır.
Karşıt İkili Kahramanlar Bağlamında Cıbaş Kainçin’in Ol Carattañ (Öte Yakadan) Adlı Uzun Hikâyesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 57 · Sayfa: 1-30 · DOI: 10.24155/tdk.2024.230
Özet
Tam Metin
Cıbaş (Semen) Börükoviç Kainçin (1938-2012), modern Altay edebiyatının önemli edebî şahsiyetlerinden biridir ve 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak 21. yüzyılın başlangıç yıllarına kadar eserler vermiştir. Kitaplarını hem Sovyet döneminde hem de sonrasında yazmış olması nedeniyle onun sanat hayatı, SSCB’de (sonrasında RF) değişen sosyokültürel yapının özelde Kainçin’in sanatına genelde ise Altay edebiyatına yansımalarını izlemek bakımından da önemlidir. Kainçin, daha çok hikâye (özellikle uzun hikâye) tarzında yazdığı eserlerle tanınmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında ilk verimleri ortaya çıkan modern Altay edebiyatına konu ve üslup bakımından birçok yenilikler getirmiş, bu edebiyatın -genel özelliği olan- didaktik anlayıştan kurtulmasını sağlamıştır. Eserlerinde yarattığı karakterler yoluyla çağın bireysel ve toplumsal sorunlarına yeni bakış açıları kazandırmıştır. Yazar, 1980 yılında kaleme aldığı Ol Carattañ (Öte Yakadan) adlı hikâyesinde, 1920-1930’lu yıllarda bölgede yaşanan Altay-Rus karşıtlığını işlemiştir. Daha doğrusu bölgenin ana sakinleri olan Altay Türkleri ile bölgeye sonradan yerleşmiş olan Rus göçmenler arasındaki ilişki ve her iki toplumun Altay coğrafyasında var olma mücadelesi, hikâyenin ana konusunu oluşturur. Hikâyede Küreñdey, Altay Türkü bir kadın; Kallistrat ise bölgeye sonradan yerleşen Rus bir erkek göçmendir. Küreñdey, bir yandan Kallistrat’ın yanında çalışan oğlu Uçar’ı Ruslaşarak yabancılaşmaktan kurtarmaya çalışırken diğer yandan Ruslara karşı ayakta kalabilecek bir toplumun inşası için mücadele eder. Bu yönüyle hikâye, Altay-Rus ilişkisini farklı bir yönden ele alması bakımından dikkate değerdir. Makalede Ol Carattañ hikâyesi, karşıt ikili kahramanlar ve temsil ettikleri değerler bakımından incelenmiştir.
ALTAY EDEBİYATINDAN BİR YAZAR VE BİR ROMAN: ERKEMEN MATİNOVİÇ PALKİN VE ALAN ROMANI
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 54 · Sayfa: 27-67 · DOI: 10.24155/tdk.2022.206
Özet
Tam Metin
Makalede modern Altay edebiyatının önemli şair ve yazarlarından olan Erkemen Matinoviç Palkin'in Alan adlı romanı tanıtılıp değerlendirilmiştir. Alan, edebiyat hayatına şiir türünde verdiği eserlerle başlayan ve daha çok şair olarak tanınan Palkin'in tek romanıdır. Romanda II. Dünya Savaşı'nın bitişiyle birlikte yaşadığı köye/kolhoza geri dönen ve romana da adını veren Alan'ın kendisine yeni bir hayat kurmak için verdiği mücadeleler anlatılır. Roman, Alan merkezli olmasına rağmen onun yaşadığı Kızıl Çolmon kolhozununsorunları ve bu kolhozda yaşayanların hikâyeleri de Alan'a bağlı olarak işlenir. Eser, Sovyet edebiyatının tipik bir örneği olmakla birlikte Palkin'in zaman zaman Altay Türklerinin gelenek göreneklerini, halk edebiyatlarını ve hayata bakış açılarını ön plana çıkarmasıyla benzerlerinden farklılaşır. Yazarın gözlemci ve gerçekçi bir tarzda kaleme aldığı romanın vaka zamanı 1945-1956 olmasına rağmen geriye dönüşlerle savaş zamanına da gidilir. Dolayısıyla SSCB'nin savaşa girdiği tarih esas alınacak olursa vaka zamanı 1941-1956 olarak kabul edilebilir. İki bölümden (Kulun Kişteyt ve Alan) oluşan romanda bu yıllar arasındaki toplum yaşantısı ve toplumu oluşturan belirgin tipler çok yönlü olarak ele alınıp işlenmiştir. Eserini duru ve akıcı bir Altay Türkçesiyle kaleme alan Palkin, zorunlu olmadıkça Rusça kelimeler kullanmaktan kaçınmış, anlatımını daha etkili kılmak içinse Altay folklorundan fazlasıyla faydalanmıştır.
GÜNEY SİBİRYA’DA (ALTAY BÖLGESİ) BİR AYDINLANMA HAREKETİ OLARAK AK CAÑ / SÜT CAÑ (BURHANİZM): TEŞEKKÜLÜ, TEMEL İLKELERİ VE TARİHÎ SEYRİ
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2022, Sayı 53 · Sayfa: 80-131
Özet
Rus-Japon Savaşı (8 Şubat 1904-5 Eylül 1905) sırasında Batı literatüründe Burhanizm olarak bilinen fakat Altay Türklerinin Ak Cañ (Ak Din) veya Süt Cañ (Süt Dini) olarak adlandırdıkları inanç sistemi 1904 yılında ortaya çıkmıştır. Bu din, halkını baskıdan kurtarmak için geri dönecek bir kağan olan Oyrot Kaan'ın dönüşüne dair efsaneler ve Amır Sanaa ile Şunu gibi bir takım tarihî şahsiyetlerden ilham almıştır. Bu inanç sistemi dünyanın değişik yerlerinde benzerleri görülen nativistic movement (yerelliği canlandırma) hareketi olarak da kabul edilebilir. Ak Cañ; Ruslara, Rus olan her şeye, Hristiyanlığa ve Altay Şamanizmi'ne bir tepki olarak ortaya çıkmış olmasına rağmen zaman içinde Altay Şamanizmine ait bazı unsurları tekrar bünyesine almıştır. Bu inanç sisteminin ortaya çıkışını hazırlayan çeşitli etkenler vardır. Bunlar şöyle sıralanabilir: Ruslara duyulan nefret, Rusların adaletsiz ve haksız bir şekilde Altay topraklarına yerleşmesi, Rus tüccarların ekonomik baskısı, msyonerlerin baskısı, Altay Şamanizminin Hristiyanlık karşısındaki zayıflığı ve ihtiyaçlara cevap veremez hâle gelmesi, Moğol Budistlerin propagandası, Rus-Japon savaşının yarattığı gerginliğine bağlı olarak Altay Türkleri arasında ortaya çıkan Japon sempatisi. Bu sebeplere bağlı olarak ortaya çıkan Burhanizm (Ak Cañ/Süt Cañ), SSCB'nin 1991'de dağılmasından sonra Altay Türkleri için kimlik arayışlarında en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Taygalı Avcıları, Balıkçıları ve Toplayıcılarının Destanlarında Süt Beyaz Atlar
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2020, Sayı 49 · Sayfa: 223-236 · DOI: 10.24155/tdk.2020.136
Özet
Yazara göre, Sibirya kültürünün, bu kültürün araştırmacılarına sunduğu çok sayıdaki gizemlerin en ilginçlerinden bir tanesi, altın saraylarda yaşayan, sayısız hayvan sürülerine ve çok fazla insana sahip olan bozkır savaşçılarıyla ilgili olarak anlattıkları muazzam destanları, tayga avcıları, balıkçıları ve bitki toplayıcılarının oluşturma şeklidir. Saha çalışmaları ve tayga Şor halkının düzinelerce destanlarının analizi temelinde, yazar, atların renklerinin sınıflandırılmasının yollarını tarif etmektedir. Şor dilinde atların tüy renginin belirlenmesine hizmet eden kelimelerin Baçat Teleütleri ve bozkırda yaşayan göçebe oymaklarında atların tüy rengini belirleyen kelimeler ile benzer olduklarını tespit etmektedir. Destani ve etnoğrafik dünya görüşünün kıyaslandığı ve bu iki dünya görüşünün arasında var olan çelişkilere bakıldığında yazar, Şor dilinin atçılık ve hayvancılık terminolojisinin araştırılmasına önem vermekte, destanların gerçekliği ve bu destanların yazıya geçirildikleri etnoğrafik dönem arasındaki bin yıllık zaman aralığını vurgulamaktadır.