372 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
- İsmet Giritli 13
- Cemal Enginsoy 11
- Suat İlhan 9
- Bekir Tünay 8
- Sadi Irmak 7
Anahtar Kelimeler
- Atatürk 369
- Türkiye 55
- Turkey 37
- Türkiye Cumhuriyeti 25
- Cumhuriyet 24
- Eğitim 22
- Ataturk 19
- Atatürkçülük 19
- Tarih 19
- Education 18
Nutukta Azınlıklar Meselesi ve Atatürk’ün Azınlıklar Hakkındaki Görüşleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 443-458
Özet
Osmanlı Devleti 17. y.y.'dan sonra çeşitli bakımlardan zayıflamaya başlayınca, devrin bazı büyük devletleri İmparatorluk topraklarını parçalayarak paylaşma yarışma girmişlerdir. 20. y.y.'ın başlarına kadar değişik şart ve şekillerde devam eden bu paylaşma yarışında, devletin bünyesindeki azınlıkların büyük devletler tarafından bir araç olarak kullanıldıkları ve kışkırtıldıktan bilinmektedir. Gerçekten de "azınlıklar konusu büyük devletlerin Türkiye'yi paylaşmalarında kullandıkları araçtan başka bir şey değildi".Trakya'da Yunanlılar, Bosna-Hersek ve Bulgaristan'da Sırplar ve Slavlar, daha sonra da Anadolu'da Rumlar ve Ermeniler, Ortadoğu ve Balkanları hakimiyetleri altına almak isteyen büyük devletlerin gizli veya açık yardımlarıyla bağımsızlık için mücadeleye başlıyorlardı. İşte bu ortamda Mondros Mütarekesi imzalanmış azınlıklara büyük hak ve imtiyazlar verilmişti. Üstelik bu imtiyazlarda yetersizmiş gibi başta Rumlar ve Ermeniler olmak üzere bir takım azınlıkların Anadolu üzerinde yurt kurmaları için kararlar alınmıştı. Paris Barış Konferansı ve Sevr Andlaşmasında azınlıkların hamiliğini isteyen "güçler" uygulama sahası buldu. İzmir Rumlar tarafından işgal edildi. Anadolu'nun içerilerine doğru bir Yunan ha¬reketi başlatıldı. Karadeniz'de de Pontus çeteleri bir Rum devleti kurmak maksadıyla faaliyete geçmişti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Temelini Teşkil Eden Değerler
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 391-400
Özet
Türk inkılâbı bir diriliş ve yenilik hareketidir. Türk ulusunu çağdaşlığa, modernliğe, İlmî değerlere götüren köklü ve sosyal bir değişikliktir. Bugünkü toplumumuzun yapısı bu muhteşem inkılâp hareketinin sonucudur. İnkılâbımız yepyeni kuşaklar yaratmıştır. Genç kuşaklar inkılâbın hangi şartlar altında teşekkül ettiğini bilmelidirler. İnkılâbın ve onun fikir sistemi olan Atatürkçülüğün nasıl oluştuğunu bilen Türk aydını geleceğe ait pek çok meselenin çözümünü kolaylıkla bunlar içinde bulabilir. Bu, inkılâbımızın pekiştirilmesi açısından son derece önemlidir. Atatürk tarafından yaratılan bu eserin ortaya çıkışında, eserin üzerinde yükseldiği temel düşüncelerin yeri ve önemi çok büyüktür. Bunlar esere ruh ve kişilik kazandıran unsurlardır. Böylesine eşsiz bir eserin hiç şüphesiz kendine has bir mantığı, bir düşünce dayanağı, bir sistemi vardır. Zaten olmasaydı, o en büyük Türk ne giriştiği köklü inkılâpta başarıya ulaşabilir ne de mazlum milletlerin hayatında derin izler bırakabilirdi.
Millet Mekteplerinin Yapısı ve Çalışmaları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 471-482
Özet
Osmanlı İmparatorluğu döneminde gözardı edilen konulardan biri de eğitim olmuş, özellikle imparatorluğun son dönemlerine doğru, öteki işlerde olduğu gibi, bu konuda önemli bir çalışma yapılmamıştır. Bu ihmalin bir sonucu olarak bu olumsuzluklardan önemli bir bölümü Cumhuriyet'e de yansımıştır. Kendisi savaştan sonra çok daha büyük sorunların beklediğini bilen Mustafa Kemal (Atatürk), Sakarya Savaşı öncesinde, 16 Temmuz 1921 tarihinde toplanan Eğitim Kongresi'nde yaptığı konuşmada, bu noktaya değinerek, "Silahıyla olduğu gibi dimağiyle de mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti İkincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur." diyerek, bu noktaya işaret etmek istemişti.
Atatürk'ün Kayseri'yi Ziyaretleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 49-54
Özet
Mustafa Kemal Paşa, Millî Devlet kurma yolunda, 19 Mayıs 1919 tarihinde Türk Millî Mücadele Hareketini başlatmak üzere Samsun'a çıktıktan sonra, 22 Mayıs 1919 tarihli ilk resmi raporunda; Türk Milleti'nin yabancı himayesini istemeyeceğini ifâde ile Millî Mücadelemizin ve Cumhuriyetimizin kuruluşuna esas olan şu cümleyi dost düşman herkese duyurmuştur. "Millet birlik olup, hâkimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef seçmiştir." 26 Mayıs 1919'da Havzalılar ile yaptığı sohbette ise, Mustafa Kemal Paşa: "Hiç bir zaman ümitsiz olmayacağız ve memleketimizi kurtaracağız." diyerek, Türk Milletini iç ve dış düşmanlara karşı millî mücadeleye davet etmiştir. Havza'dan mülki âmirlere ve komutanlara göndermiş olduğu bildiriyle işgal hareketlerine ve özellikle İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edilmesine karşı millî gösteriler yapılmasını ve bu gösterilerin Türk ve Dünya kamuoyuna telgraflarla duyurulmasını istemiştir. Bu cümleden olmak üzere; Kayseri'ye de "Ordu Müfettişi Mustafa Kemal" imzasıyla 28 Mayıs 1919 tarihli Havza çıkışlı bir telgraf gelmiştir. Kayserililer, İzmir'in işgâlinin tel'in ve protesto edilmesi yolunda, millî mitingler yapılmasını isteyen Mustafa Kemal Paşa'nın bu tarihî emrine hemen uymuşlar ve miting yapmak üzere teşebbüse geçmişlerdir. Fakat, bu millî teşebbüse, zamanın Kayseri Mutasarrıfı izin vermemiş ve böylece de, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalini lânetlemek üzere, ülkenin pekçok yerinde açık hava mitingleri yapılmasına rağmen Kayserililer, bu millî heyecanlardan mahrum bırakıl¬maya çalışılmıştır. Ancak Kayserililer, İzmir'in işgaline karşı uyanan bu millî heyecanlarını, Kiçikapı semtindeki Aynalı Gazino'da yapılan bir toplantıda ortaya koyarak, Türk Milleti'nin müşterek tepkisine katılmaktan geri kalmamışlardır
Türk Dünyası ve Atatürkçü Çağdaşlaşma
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 63-70
Özet
Türk dünyasının Atatürk ilkelerini, devrim ve evrimlerini benimseyerek çağdaşlaşması, kuramı da, uygulaması da kolay olmayan karmaşık bir konu. Henüz "Türk Dünyası" kavramı çok yeni. Bu sözden hepimiz aynı şeyleri anlamaya başlamadık. Üzerinde uzun uzun konuşulan, yazılan "Atatürkçü Çağdaşlaşma da yeterince aydınlanmış sayılamaz; cevap bulması gereken bir çok soru, yapılacak bir yığın iş var. Türk Dünyası ve Atatürkçü Çağdaşlaşma konularında, düşünce hayatımızda eksikler varken, iki kavrama bir arada bakışın zorluklarının daha da fazla olması doğal. Ancak her halde bir yanından girmek ve bir yerinden ele almak gerekiyor. 10 Kasım 1992 tarihli Tercüman gazetesinde, "Türk Çağdaşlaşması ve Yeni Türk Cumhuriyetleri" başlıklı bir yazıda, konu genel yapı ve görünüşü ile ele alınmıştı. Sorunun taşıdığı değer sebebiyle, şartların yarattığı yeni durum ve ulaşılan ara hedefler dikkate alınarak, ana esasların ve ayrıntıların, değişik bakış açılarından zaman zaman yeniden incelenmesi gerekmektedir.
Atatürk’ün Ankara’ya Gelişi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 137-156
Özet
Atatürk'ün Ankara'ya gelişi Kurtuluş Savaşı'mızın önemli olaylarından biridir. Mustafa Kemal Paşa daha İstanbul'dan ayrılmadan önce Ali Fuat Paşa ile Ankara'nın millî mücadelenin yürütülebileceği en uygun merkez olduğuna karar vermişlerdi. 20. Kolordu Komutanlığına atanan Ali Fuat Paşa'nın bir an önce Kolordusunu Konya'dan Ankara'ya intikal ettirmesini kararlaştırmışlardı. Ali Fuat Paşa bu plânlamaya göre mart ayında Kolordusunu yaya yürüyüşle Ankara'ya intikal ettirmiş ve Sarıkışlaya yerleştirmişti. Atatürk'ün Ankara'ya gelişine kadar geçen olaylar, birbirine eklendikçe mukavemeti artan bir zincirin halkalarını oluşturmuştu. Bu zincirin oluşmasında O'nun üstün liderliği, komutanlığı, milletine güveni, teşkilâtçılığı ileriyi görüşü Önemli bir rol oynamıştı. Amasya bildirgesi ile "Vatanın bütünlüğünün, milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu; milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararının kurtaracağını bütün dünyaya ilân etmişti. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde millî mücadelenin esasları ortaya konmuştu. Amasya görüşmeleri ile de İstanbul Hükümeti Anadolu'daki millî mücadeleyi tanımak ve işbirliği yapmak zorunda kalmıştı.
Gerçekçi Atatürk
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1993, Cilt IX, Sayı 27 · Sayfa: 513-522
Özet
Çağımızın başarı ile sonuçlanmış ilk ulusal bağımsızlık hareketi olan Türk Bağımsızlık Savaşı'nın Ulu Önderi Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), hiç kuşkusuz, ulusal ve evrensel nitelikli büyük bir liderdir. Bu değerlendirmede yalnız olmadığım için mutluyum. Çünkü; birçok otorite bu görüşü paylaşır. Örneğin; tanınmış İngiliz tarihçi Lord Kinross, Atatürk ile ilgili kanısını şu kesin ifade ile belirtir: "... Kemal Atatürk'ün çağımızın en büyük adamlarından biri olduğu hakkında en ufak bir kuşkum yoktur..?" . Türkiye ve Atatürk ile ilgili incelemeleri ile tanınan Amerikalı bilim adamı Prof. Dr. Dankwart Rustow ise, Atatürk'ün büyüklüğünü şöyle tanımlar: "... Osmanlı İmparatorluğu'nun Türkiye Cumhuriyeti'ne dönüşümünde Kemal'in oynadığı rol, Weber'ce (Max Weber) bir terimle, çok kez karizma tik olarak anılan türdendir. Bir karizmatik lider, izleyicilerinin gözünde normal insan değer ölçülerini aşan ve onların yararına mucizeler yaratma yeteneğinde olan bir kişidir... Kemal'in büyüklüğü ülkesinin savunucusu, Cumhuriyet'in kurucusu ve köklü reformcu olarak, üçlü başarısında yatar.
Atatürk'ün Kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin Temel Nitelikleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1993, Cilt IX, Sayı 27 · Sayfa: 523-548
Özet
Bu konuyu inceleyebilmek için sadece yürürlükteki Anayasa'da mevcut nitelikleri ortaya koymak yeterli değildir. Cumhuriyetimizin tarihsel oluşumunu, Türk kültüründeki yerini, temel felsefesini, TBMM'nin açılışından bugüne kadar kabul edilen Anayasaları detayı ile ele almak ve özellikle Atatürk'ün bu konudaki fikirlerini irdelemek gerekir.
Atatürk ve Çağdaşlaşmada İnsan Prototipi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1993, Cilt IX, Sayı 26 · Sayfa: 281-288
Özet
"Çağdaşlaşmak", kavramın anlamı itibariyle yeni bir sözcük değildir. 19. yüzyılın ikinci yarısından ve özellikle 1908 Meşrutiyetinden itibaren bu kavramı ifade amacı ile "asrîleşmek" sözcüğü kullanılmıştır. Sonradan bu sözcük bir kısım zümrelerde Türk, İslâm örf ve âdetlerinden, kültüründen kopmuş, yabancı (gavur) taklitçiliği yapmış bulunmayı çağrıştıran ek bir anlam ifade etmeye başlamış ve bazı sosyal grupları belirlemek amacıyla ve çok kere istihza maksadıyla kullanılmıştır; bundan sonra da batılı toplum biçimine uygun tarzda başka bir medeniyet dünyasına yollama yapmak amacıyla "medenîleşmek" terimi kullanılmaya başlanmıştır. Atatürk'ün "Muasır medeniyet seviyesi" olarak ifade ettiği hedef medenî batı toplumları düzeyidir. Günümüzde, yukarda belirlediğimiz kavramla yani çağdaşlaşma ile çok sıkı bir İlişki içinde söz konusu edilen bilimsel kavram ise, "sivil toplum" (La société civile-civil society) dur. Sivil toplum, hemen açıklayalım ki, askerî toplum teriminin karşılığı değildir. Fransızca ve İngilizce karşılığındaki "civil" kelimesi şehirleşmiş toplum, medenî toplum anlamındadır. Bilindiği gibi medenî kelimesi medine yani şehir kelimesinden gelmektedir. "Türk Medenî Kanunu" ibaresinde geçen medenî kelimesinde olduğu gibi; zira şehirleşmek ile medenîleşmek arasında çok sıkı bir ilgi vardır.
Atatürk ve İslam Dini
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1993, Cilt IX, Sayı 26 · Sayfa: 289-302
Özet
Benim görüşüme göre, Atatürk'ün düşünceleri ve reformları arasında, içeriklerinin en sık saptırılanları ve en yaygın olarak yanlış yorumlananları İslam dinini ve laikliği ilgilendirenlerdir. Bir tarafta, asla uzun boylu bir dine önem vermeyen materyalistler ve ateistler, Atatürk'ün İslam dinine düşman olduğunu ya da basitçe görmezden gelen bir lider olduğunu bilerek ve amaçsız iddia edecek kadar ileri gittiler. Bu insanlar Atatürk'ün reformlarının ardındaki niyetlerini gizlemek için bu pozisyonu almışlardır. Öte yandan, bu sinsi propagandadan yanıltılan ve çıkarları tehlikeye giren bazı küçük gruplar, laiklik hakkında kesin bir bilgiye sahip olmayan ve Atatürk'ün düşüncelerinden ve gerçek tutumundan habersiz kalmayı tercih edenlerle el ele çalıştı. İslam dinine doğru. Bunun yerine, bu tür insanların dine yönelik olumlu ve reformcu yaklaşımlarını keşfetmeleri, eleştirel olarak değerlendirmeleri ve geliştirmeleri bekleniyordu. Bu talihsiz gelişmeler sonucunda Atatürk ve reformları ile ilgili iki karşıt mezhep ortaya çıktı: Biri onu sömürüyor, diğeri reddediyor. Sonuç olarak, her ikisi de Atatürk'e ve ülkeye zarar vermiştir. Bir insanı görüşlerinden ve düşüncelerinden ayrı olarak yargılamak imkansızdır. Atatürk'ü ve ilkelerini tam olarak kavramak, kendisi tarafından tutulan ve ortaya atılan ana düşünce ve görüşleri inceleyerek elde edilebilir.