65 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • AVRUPA
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

JANE SAYERS, Innocent III Leader of Europe 1198-1216 (Avrupa'nın Lideri III. Innocentius 1198-1216), Longman Yayınevi Londra ve New York 1995, XIII+200 sayfa+5 harita+İndeks. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 234 · Sayfa: 599-600
Tam Metin
Jane Sayers bu kitabında, III. Innocentius'un 1198-1216 yılları arasında yaklaşık 18 yıl süren papalık dönemini, onun karakterini, politikalarını, politikalarının geçmişten nasıl etkilendiğini, kilise reformu teşebbüsünü, 13. yüzyılda yaşanan kilise krizini ve bu dönemde düzenlenen Haçlı Seferlerinde Papa'nın rolünün ne olduğunu ve 13. yüzyılın ilk on yılındaki Avrupa tarihine göz atarak papalık makamını bütün yönleriyle inceler.

XIV.-XVI. Asırlarda, Avrupa Ateşli Silah Teknolojisinin Osmanlılara Aktarılmasında Rol Oynayan Avrupalı Teknisyenler (Tâife-i Efrenciyân)

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 779-830
Tam Metin
Bulundukları coğrafi yapı, itibariyle farklı milletlere mensup insanlarla birlikte yaşama durumunda bulunan Osmanlılar, asırlarca süren bu birlikteliği karşılıklı huzur, menfaat ve fayda esasına göre tesis ederek, gayr-i müslim insanlarla uyumlu birtakım ilişkilere girmişlerdir. Ne var ki bu ilişkilerin Osmanlıların kuruluş yıllarındaki cereyanı hususunda mevcut kaynaklar bize yeterli bilgi vermediğinden, bu ilişkilerin boyutlarım tesbit etmek oldukça güçtür. Ayrıca, tâife-i efrenciyanın, Avrupa'da gelişen ateşli silahlarla ilgili yeni teknolojilerin Osmanlılara geçmesindeki rolleriyle, saray teşkilâtında bunlara verilen vazifelerin neler olduğu konuları da şimdiye kadar incelenmemiştir. 'Efrenc' tâbiriyle kasdedilen bu Avrupa asıllı kişilerin Osmanlı Devleti'nde bir meslek grubu haline gelmeleri ve devlet kadrosunda düzenli ücret almalarının ne zaman ve nasıl gerçekleştiği meselesi de tam olarak bilinmemektedir. Makalede bu soruların cevabini oluşturacak taife-i efrenciyânın Osmanlı Devleti'ndeki konumu ve hakkındaki yeni bilgiler, arşiv belgeleri ve seyahatnâmelerin ışığı altında incelenecektir.

Dubrovnik Arşivi'ndeki Osmanlı Belgeleri ile İlgili Rapor

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 917-920
Tam Metin
Balkanlar ve Avrupa Araştırmaları Kolu bünyesi içinde tarafımızdan müştereken sunulan "Dubrovnik Arşivi'ndeki Osmanlı Belgeleri": projesi uyarınca 17-30 Ağustos 1998 tarihleri arasında Hırvatistan'ın Adriyatik sahilinin en doğusundaki tarihî Dubrovnik şehrine giderek buradaki Osmanlı belgelerinin önemli bir kısmını görme imkânı bulduk. Dubrovnik Arşivi'ndeki (Drazni Arhiv u Dubrovnik) Osmanlı belgeleri, hususi bir tasnifte Arşivin 75. serisini oluşturan (Serija 75) "Acta Turcarum" içinde yer almaktadır. Kabaca yapılmış ve sadece listelerden ibaret, mevcutlarının tamamını da ihtiva etmeyen bir kataloğu bulunmakta olan bu vesikalar, muayyen sayılar halinde kutulara yerleştirilmiş ve sadece numaralanarak bırakılmıştır. Tesbitlerimize göre katalogsuz olanlarla birlikte burada yaklaşık 12 000 Türkçe belge ve 5000 kadar da İtalyanca, Boşnakça/Hırvatça/Sırpça yazılmış evrak vardır. Çok çeşitli türden evrakı barındırması bakımından kıymetli olan bu seri, merkezden gönderilen tuğralı fermanlar, hükümler, Bosna ve Hersek paşalarının buyurulduları, bölgedeki kadılık merkezlerinden gönderilmiş hüccetler, ilamlar, hatta merkezden alınmış fetvalar; tüccarların, mahallî küçük yöneticilerin özel veya resmî mektupları vb. gibi çeşitlilik arzetmekte; örneğine pek rastlanmayan "taşra evrakı"nın niteliği konusunda iyi bir fikir vermektedir.

Uluslararası Haçlı Seferleri Sempozyumu (23-25 Haziran 1997, İstanbul)

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 913-916
Tam Metin
Haçlı seferleri denince hemen aklımıza Avrupa Hıristiyan devletlerinin kafir (infidel barbarians) diye ilan ettikleri Müslümanların elinden mukaddes toprakları kurtarmak için yapmış oldukları seferler gelir. Nitekim Papa II. Urban 18 Kasım 1095'te Müslümanlara karşı Haçlı seferlerini başlattığında amacının Doğu Hıristiyanlarını ve Hıristiyan kiliselerini Selçukluların elinden ve daha sonra da Kudüs'ü ve diğer mukaddes toprakları dinsizlerin elinden kurtarmak olduğunu açıkça ilan etmiştir (bk. Hans Eberhard Mayer, The Crusades, Oxford 1998, s. 8-9). Papa II. Urban'a rağmen bu sempozyum ile bunun pek de böyle olmadığı bir daha anlaşılmıştır. Aslında bu seferlere çok yönlü bakmak gerekiyor. Gerçeğin ne olduğunu anlayabilmek için daha çok araştırmaların yapılması gereği kendini bir daha bu sempozyumda göstermiştir. İlim adamlarının birçok konularda mutabık kalmadıkları bu sempozyumdan anlaşılmıştır. Bu seferler acaba bir doğu-batı çatışmasının yoksa Ortodoks ve Katolik kiliselerinin hesaplaşmasının bir ürünü mü idi? Veyahut Avrupa'da fakir halkı inleten elit tabakanın suçluluk duygularının bir başka türlü hesaplaşması mı idi?

Osmanlıların Siyasî İlticalara Bakışı Ya da 1849 Macar-Leh Mültecileri Meselesi

Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 231 · Sayfa: 339-386
Tam Metin
Günümüzde devletlerin medeniliğini, insan haklarına bakışını, liberalistliğini yahut da demokratlığını tespit etmeye yarayan en önemli ölçülerden birini, siyasi suçlara bakış açısının oluşturduğunu dünya kamuoyunun büyük çoğunluğu kabul etmiş durumdadır. Ülkelerin adi suçluları cezalandırma şekli ne olursa olsun siyasi fikirlerinden dolayı kişilerin mahkum edilmeleri genelde tasvip görmemektedir. Diğer suçluların aksine siyasi suçlular uluslararası düzeyde hüsn-ü kabul görmüşlerdir. Bilhassa yaygın biçimde XIX. yüzyılda Avrupa'da çıkan ve Osmanlı Devleti'ni de etkileyen siyasi mülteciler kavramı, uluslararası ilişkilere tesir eden politik bir nitelik kazanmıştır. Osmanlı Devleti'nin 1849 yılında ülkesine sığınan ve büyük çoğunluğu Macar ve Leh asıllı olan mültecilere karşı uyguladığı politikanın bugünkü anlayışın yerleşmesinde çok önemli katkısının olduğu kanaatindeyiz. Tanzimat devri Osmanlı bürokrasisinin ve diplomasisinin en önemli imtihanlarından biri olan mülteciler hakkında yazılan bazı makalelere rağmen, hadiseye ilişkin Osmanlı politikasının çok daha ayrıntılı bir izahının yapılması gerektiği düşüncesi ile bu araştırmayı yapmaya karar verdik.

MALCOLM BARBER, The Trial of the Templars (Templierlerin Yargılanması), Cambridge University Press, Cambridge 1993, VII+312 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 232 · Sayfa: 735-738
Tam Metin
M. Barber bu kitabında Templier şövalyelerinin yargılanması ve tarikatın ortadan kaldırılması konusunu ayrıntılı bir şekilde kaleme almıştır. Templier tarikatı, Kudüs Haçlı kralı II. Baudouin (1118-1131) zamanında kurulmuş olan dînî ve askerî tarikatlardan biri olup başlangıçta amacı Kutsal Ülke'yi ziyarete gelen hacıları Müslüman saldırılarına karşı korumak ve yolları emniyet altına almaktı. Fakat bir süre sonra dinî hizmetten ziyade krallık ordusunun önemli bir birliği haline gelerek Müslümanların en acımasız düşmanı oldular. Böylece Templier şövalyeleri Birinci Haçlı Seferi sonunda Suriye ve Filistin'de kurulmuş olan Haçlı devletlerinin askerî savunmasında önemli rol oynadılar. Daha sonraları ise, gerek doğudaki bu Haçlı devletlerinde gerekse Avrupa'da pekçok mal-mülk ve imtiyaz elde ederek çok zengin oldular ve uluslararası bir statü kazandılar. Daima fakir, namuslu ve alçakgönüllü olmak hususunda etmiş oldukları manastır yeminini hiçe sayarak varolma amaçlarından saptılar. Bir kısmı uluslararası çapta banker olarak çalıştı. Yazar, Preface (Önsöz) sayfa VII'de bu kitabı başlıca iki sebeple yazdığını söyleyerek ilk olarak, Templierlerin yargılanmasının ortaçağda çok önemli bir mesele olduğunu fakat bu konunun İngiliz tarihçileri tarafından ihmal edildiğini; ikinci olarak da bu olayın, terör ve işkence yöntemlerini kullanan yönetimler tarafından pekçok insana zulmedilen yirminci yüzyıl dünyası ile biraz alâkalı olduğuna ve hâlâ devam ettiğine inandığını belirtmiştir.

RİFA'AT 'ALİ ABOU-EL-HAJ, Formation of the Modern State: The Ottoman Empire sixteenth to eighteenth centuries, yay. State University of New York Press, Albany, New York 1991, XII+155 sahife. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 228 · Sayfa: 485-488
Tam Metin
Tanıtımı yapılan bu esere önsöz yazan Suraiyet Faroqhi bir makalesinde ("In Search of Ottoman History", The Journal of Peasant Studies, 18/34, April/July 1991, London, s. 211) "Modern uslup" ve "Cumhuriyet tipi" diye adlandırdığı 1920'lerin Osmanlı tarihçiliğinden bu yana Türkiye'de ki Osmanlı tarih araştırmalarının Avrupa tarih yazıcılığının iddialarına cevap bulma açısından bir takipçisi olduğunu ve dolayısıyla kendine model seçtiğini iddia etmektedir. Fuat Köprülü ile başlıyan bu akımın Ö. L. Barkan ve diğer bazı tarihçiler ile devam ettiği kanısındadır. Bu yaklaşımın ödünleri büyük olmuştur. Rıfat'at 'Ali Abou-El-Haj işte bu ödünleri eserinde dile getirmektedir.

DR. M. COSMOS MEGALOMMATİS, Turkish-Greek Relations and the Balkans - A Historian's Evaluation of Today's Problems, İstanbul, Cyprus Foundation, 1995 (?), 50 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 863-864
Tam Metin
Sanırız, kitabın kendisi kadar yazarı da ilginç bir kişi olarak görünmektedir. Bu sebeple, kitabı hakkında bilgi vermeden önce, yazarın kısa biyografisinden söz etmek daha yararlı olacaktır. Yazar bir Yunan vatandaşı olmakla beraber, ailesi aslen Kastamonu'ludur. Kendisi 1956 yılında Atina'da doğmuş ve Atina Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur. Yüksek lisans ve doktora çalışmalarını, Paris, Brüksel, Munster, Şam, Kudüs ve Bağdat üniversitelerinde yapmış. Çalışmaları antik diller, tarih, felsefe, arkeoloji, din ve edebiyat alanlarını kapsamakta ve kendisinin belirttiğine göre, Yunanca'dan başka, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, İtalyanca, İspanyolca, Arapça, Farsça, Modern İbranice ve Türkçe bilmektedir. Yazar Türkiye'de de bulunmuş ve 1986 yılında Abdi İpekçi Gazetecilik Ödülü'nü almıştır.

Churchill Vak'ası (1836)

Belleten · 1995, Cilt 59, Sayı 226 · Sayfa: 661-714 · DOI: 10.37879/belleten.1995.661
Tam Metin
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın başlarında üç kıtadaki geniş toprakları ile Avrupa'da hesaba katılması gereken bir kudreti temsil ediyordu. Buna rağmen devletin askerî gücü, iktisadî ve malî durumu eski devirlerle kıyaslanmayacak derecede zayıflamıştı. Bu zayıflığı, iç isyanlar, sürekli ve uzun savaşlar, merkezî idarenin otoritesini kaybetmesi, çağın teknik gelişmelerinden uzak kalma, dış müdâhaleler ve kapitülasyonlar gibi sebepler artırmış ve hızlandırmıştı.

La Grece Entre L’europe Et Le Tiers-Monde

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 29 · Sayfa: 347-356

Lors de ces quatre derniers ans la Grèce fut caractérisée par deux axes de politique européenne éminemment contradictoires: sous le gouvernement conservateur de la Nouvelle Démocratie (N.D.), elle a d'un côté essayé de prouver que tout malentendu existant depuis 1981 entre ce pays et les CEE relevait de la politique incohérente du PASOK le ("Mouvement" Socialiste Grec), tout en sollicitant une aide financière témoignant de la différence chaotique existant au niveau de l'économie et de l'adaptation européenne entre les pays euro¬péens les plus arriérés, tel le Portugal et la Grèce, tandis que de l'autre côté elle s'est mise à démontrer de façon solennelle que ses racines, ses moeurs, sa vie culturelle, son Académie, ses Universités, son élite politique et intellectuelle n'ont le moindre rapport avec l'évolution intellectuelle, idéologique et scientifique qui eut lieu en Europe depuis la Renaissance.