372 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Atatürk ve Müzeler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 63-74
Atatürk, millî kültür ve millî tarihin belgelerini depo eden ve sergileyen müzelere öğrencilik yıllarından itibaren ilgi duymaya başlamıştır. Harp Okulu'nda iken İstanbul'daki Askerî Müze'yi birkaç defa ziyaret ettiğini, Sofya' da Askerî Ataşe iken, verilen bir kıyafet balosuna, Askerî Müze'den getirttiği Yeniçeri elbisesi ve silâhları ile katıldığını Prof. Dr. Afet İnan'ın bize anlattıklarından öğreniyoruz. Büyük Taarruz öncesinde, Atatürk ve Türk müzeciliği ile ilgili bir olay daha vardır. Atatürk, 1 Nisan 1922 tarihinde, yanında Rus Sefiri Aralof ve Azerbaycan Sefiri Abilof olduğu halde Konya'ya gelmiş, 4 Nisan 1922 tarihine kadar Konya'da incelemeler yapmıştır. Atatürk'ün bu gezisinde 3 Nisan 1922 gününü konuklarıyla birlikte Mevlâna Dergâhını, Konya Müzesi (Müze-i Hümâyûn Konya Şubesi) ni, Konya'daki Selçuklu ve Osmanlı devri mimarî eserlerini ziyarete ayırdığını görüyoruz. Atatürk, Cumhuriyet'i kurduktan sonra: "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür, Cumhuriyet, zengin Türk millî kültürünün üzerine kurulmuştur" diyerek Türk kültürüne verdiği önemi bir kere daha belirtmiş, müzeleri Türk kültürünün maddi varlıklarının korunduğu ve sergilendiği yerler olarak saymıştır. Cumhuriyet'e kadar İstanbul'da arkeolojik eserlerin yer aldığı, Devlet Müzesi niteliğindeki Müze-i Hümâyûn ve bu müzenin Anadolu' nun belli başlı şehirlerinde, ama çoğu müze deposu görünümünde şubeleri vardır.

Atatürk ve Tarih Boyutu İçinde Çağdaşlaşma

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 47-62
Türkiye Cumhuriyetinin banisi ulu önder Atatürk, tam manasıyla devir hatta çağ yaratmış büyük tarihî şahsiyetlerin başında gelir. O millî kurtuluşu sağlayan eşsiz bir lider, savaş meydanlarında üstün bir komutan, siyaset alanında devlet kuran uzak görüşlü realist ve seçkin bir devlet adamı, fakat hepsinden önemlisi ulusunu orta çağın skolastik düşünce karanlığından, çağdaş uygarlığa çekip sürükleyerek çığır açan büyük bir inkılâpçıdır. Her biri, bir insanı tarihe mal etmeye yeterli olan bu özellikler içinde, derin ve sürekli etkileri bakımından özellikle "çağdaşlaşma önderi" olmak özelliği, Atatürk'ü sadece Türk toplumu için değil fakat modernleşme ve millî bağımsızlıklarını kazanmak ve onu muhafaza etmek isteyen başka uluslar için de, bir rehber, bir ilham kaynağı haline getirmiştir. Bu bakımdan Türk çağdaşlaşması sadece Türkiye için değil, fakat gelişmekte olan ülkeler açısından da büyük önem taşımaktadır. Atatürk'ün çağdaşlaşma alanında yapmış olduğu atılımları, doğru değerlendirebilmek için O' nun düşünce kaynaklarına eğilmek gerekir. Atatürk'ün düşünce yapısının oluşmasında yaşadığı çevrenin, öğrenim gördüğü okulların, okuduğu kitapların, kamu görevlerinde edindiği tecrübelerin, zamanının fikir adamlarının ve akımlarının sınırlı ölçülerde elbette etkileri vardır.

Amerika Birleşik Devletleri Kaynaklarına Göre Atatürk

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 75-92
Ansiklopedik eserler arasında belgesel bir değer taşıyan Encyclopaedia Britannica, Atatürk'ü "...seçkin bir Türk askeri, reformcu ve devlet adamı..." olarak tanımlar ve hemen şu değerlendirmeyi ekler: "...Mustafa Kemal'in Türkiye'yi kurtarma mücadelesi, Afrika ve Asya'da doğum halindeki birçok devletin bağımsızlık yolunda çarpışmaları için ilham kaynağı olmuştur..." . Ansiklopedi, bu değerlendirmesinde yalnız değildir. Bu hususu, Doğu ve Batı literatüründen birer örnekle vurgulamak isterim. Büyük Hint şairi (ve Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi) Rabindranath Tagore'e göre: "...Kemal gelip geçmişinin şanlı hatıralarını yeniden yaşatırcasına, önümüze yeni bir Asya modeli koyuncaya kadar, Türkiye'ye Avrupa'nın Hasta Adamı denirdi. Fakat, Kemal'in gerçekleştirdiği bu yeni As¬ya modeli, Doğu ülkeleri için yeni bir hayat ümidi olmuştur. Bu bakım¬dan, Kemal'in getirdiği ruh, en yüksek saygıya ve takdire lâyıktır..." . Öte yandan, Atatürk ile ilgili incelemeleri ile tanınmış Amerikalı Prof. Dankvvart Rustovv, Atatürk'ün başarısını şöyle değerlendiriyor: "...Kemal'in büyüklüğü ülkesinin savunucusu, Cumhuriyetin kurucusu ve köklü reformcu olarak, üçlü başarısında yatar..." .

Atatürk'te Ulusal ve Kavramsal Boyutlarıyla "Barış" Kavramı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 153-162
İnsan varoluşu ile birlikte, kendisini savaş içinde bulmuştur. İlk kez doğaya sonra çevresine karşı verdiği bu savaş, özde yaşamını, özlemini duyduğu en ideal biçimde sürdürmeye yönelikti. "Savaş"ı da "barış"ı da başlatıp bitiren "insan"dır noktasından hare¬ketle : "Savaş insanların fikirlerinde başlamaktadır. Bu nedenle "barış"ın savunması da insanların fikirlerinde inşa edilmelidir" yaklaşımıyla "barış" gerçekleşmesinde eğitimin kaçınılmazlığına yasasında yer veren UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim-Bilim-Kültür Kurumunuzdan çok önceleri Atatürk 1937 yılında dünya barışının sağlanmasının temel ögelerini ve bunda "eğitim"in rolünü şöyle vurgulamaktaydı : "...eğer devamlı barış isteniyorsa insanların, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidirler.

Foreign Policy of Atatürk

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 39-46
Turkish foreign policy during 1920-1938 was initiated, formulated, and directed by Atatürk. The period between 1920-1938 is the first three years of the Turkish Grand National Assembly and the first fifteen years of the Turkish Republic. So Turkish foreign policy of this period may be named the Foreign Policy of Atatürk. The great achievement of Atatürk was his ability to organize the in-tense nationalism of the twenties so that it became productive patriotism. His luck was the misjudgment, by the Allies of him and of forces, he put into action.

Kitap Tanıtma: Harp Yönetimi ve Atatürk

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 223-232
Yugoslavya'da yayımlanan SESLER dergisinin 230'uncu sayısında Atatürk Araştırma Merkezi yayınlarından "Harp Yönetimi ve Atatürk" hakkında ilginç bir yazı çıkmıştır. Mustafa Karahasan imzasını taşıyan ve aşağıya çıkarılan tanıtma yazısından, yayınımızın ayrıntıları ile incelendiği anlaşılmaktadır. "...Atatürk, klâsik askerî stratejinin ve klâsik harp yönetiminin en büyük ustasıdır..." Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı, Harp Yönetimi ve Atatürk adlı eseriyle, hem Türkiye'nin ulusal tarihine hem de dünyanın uluslararası tarih bilimi hâzinesine yeni, yüksek değerli bir eser vermektedir. Bu eserin esas gaye ve anlamı, başlık altındaki alıntıya bağlıdır: Mustafa Kemal Atatürk klâsik askerî stratejinin ve klâsik harp yönetiminin büyük ustasıdır! Bu gerçeği ortaya koyup onu ispat etmek için yazar zengin bibliyografyaya başvurmuş, bunları tarayıp, inceleyerek yeni yeni sentezlere varmıştır. Tüm sentezlerinin en parlağı, en çarpıcı sonuçları da yukarıda ileri sürdüğümüz değerlendirmedir.

Atatürk'ün Eğitim Anlayışına Felsefi ve Sosyolojik Bir Yaklaşım

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 557-594
Konumuz, "Atatürk ve Eğitim İlişkileri"dir. Şimdiye değin bu konuda yazılmış ufak çapta bazı yazılara rastlanmaktadır. Biz bu incelememizde konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyoruz. Atatürk'ün sosyolojik ve felsefî görüşleri yeterince incelenmiş değildir. İşte bu açıdan onun eğitimsel görüşleri ayrı bir önem kazanmaktadır. Yani onun "Eğitim" olgusuna yaklaşımı, "Eğitim Sosyolojisi" ve "Eğitim Felsefesi" açısından ele alınacaktır. Bu bağlamda onun eğitimci kişiliği, sosyolojik, felsefî bilgisi ve görüşleri, eğitime getirdiği yenilikler açıklığa kavuşturulacaktır. Böylece, ülkemizde eğitim olgusuna toplumsal bakış, onun kişiliğiyle özel bir nitelik kazanmıştır. Ziya Gökalp, î. Hakkı Baltacıoğlu ve Prens Sabahattin gibi Türk sosyologları, ülkemiz eğitimine toplumsal bakışı getirmişlerdir. Atatürk ise, eğitime toplumsal bakışı, hem kuramsal açıdan, hem de uygulama açısından ele almış ve bu konuda köklü (radikal) sayılabilecek yenilikler getirmiştir. Bu incelememizde onun bu niteliklerine değinilecektir

Atatürk'le İlgili Eski Bir Belge

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 607-612
30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi imzalandıktan sonra Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı dağıtılmış ve Mustafa Kemal Paşa da 13 Kasım 1918'de İstanbul'a dönmüştü. Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a döndükten üç gün sonra (16 Kasım) Minber, Zaman ve Vakit gazeteleri muhabirleriyle bir basın toplantısı yaptı. Bu toplantıda vermiş olduğu demecin bir kısmı Vakit gazetesinin 18 Kasım tarihli sayısında yayınlandı. 17 Kasım 1918 tarihli Minber gazetesinde ise bu görüşme daha ayrıntılı olarak çıkmıştır. "Mustafa Kemal Paşa ile Mülakat" başlığı altında yayınlanan bu görüşme; yüksek bir tercüme-i hal, Mustafa Kemal Paşa'nın hi-demat-ı askeriyesi, siyasî kanaatlan, kuvvetli bir ordu hakkındaki fikri, Ingilizlere karşı hissiyatı, memleketteki fikir cereyanları olmak üzere başlıca altı alt başlık altında toplanmıştır. Bütün bu yazılanlardan başka mütarekede Mustafa Kemal Paşa'yı "büyük adam" olarak niteleyen bir başka yazıya daha rastlıyoruz. Bu yazı Büyük Mecmua. 20 Mart tarihli 3. sayısında yer almaktadır. Bu yazıya aşağıda yeniden döneceğiz. Ancak bu yazının yer aldığı Büyük Mecmua'ya önce kısa bir göz atmak yerinde olacaktır.

Atatürk - İttihat ve Terakki

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 613-624
Atatürk'ün İttihat ve Terakki Fırkası ve İttihatçı liderlerle olan ilişkisi, yakın tarihimizin üzerinde titizlikle durulması gereken, son derece önemli konularından biridir. Önce "Cemiyet", sonra "Fırka" adını alan; başlangıçta gizli, sonradan açıkça faaliyet gösteren İttihat ve Terakki komitesi hakkında yerli ve yabancı, taraflı, muhalif veya tarafsız birçok araştırıcının yazdıkları eserlerde, bu dönemi yaşamışların hatıralarında, Mustafa Kemal (Atatürk)'in bu siyasî kuruluşla olan ilişkisine -az veya çok- daima değinildiği görülmektedir. Fakat konunun, gerçek ve yeterli bilgi ve belgeler ışığında aydınlatılmış, tam bir tarafsızlıkla sergilenmiş olduğunu söylemek güçtür. Mustafa Kemal'in, İttihat ve Terakki içindeki yerinin tam ve doğru, ayrıntılarıyla yazılıp belirtilmesi, Millî Mücadele Hareketi'nin de noksansız ve saptırılmamış bir değerlendirilmesini sağlamış olacaktır.

Laiklik ve Atatürk'ün Laiklik Politikası

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 595-606
Lâiklik ulusların çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabilmesinin etkeni ol-muştur. Dünya tarihi, din kavgalarının kanlı sayfalarıyla doludur. Tarih boyunca, dinin iktidar kavgalarına ve kişisel çıkarlara âlet edildiği yerlerde ve dönemlerde dinlerin ve ulusların bundan zarar gördüğü inkâr edilemez. Lâik inkılâbın Türkiye'deki oluşması ve uygulanması, Batı'daki gibi adım adım yürünerek ulaşılan bir aşama sonucu olmamıştır. Bu ilke Osmanlı döneminin son zamanlarında bazı aydınlarca düşünülmüş ve girişimlerde bulunulmuş olmasına karşın din sömürücüleri tarafından karşı çıkılmış, engellenmiş, kanlı olaylar sonucu önlenmiştir. Türkiye teokratik bir devlet döneminden çıkarak lâik bir devlet ortamına gelme olanağına ancak Cumhuriyet döneminde ulaşabilmiştir.