331 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Ataturk
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Atatürk'ün Konya'yı Ziyaretleri Ve İlk Ziyareti İle İlgili Gözlemler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 40 · Sayfa: 148-157
Büyük Önder Atatürk; " Asırlardan beri tüten bir nurun ocağı ve Türk kültürünün esaslı kaynaklarından biri" olarak kabul ettiği Konya'ya bir çok defa ziyaretler yapmıştır. Konya, Büyük Atatürk'ün İstanbul ve İzmir'den sonra en çok geldiği ve ziyaret ettiği mutlu şehirlerden biridir. Büyük Atatürk, Milli Mücadele'nin başlangıcından ölümüne kadar olan süre içerisinde Konya'ya 13 defa gelmiş ve bu gelişlerinde toplam 33 gününü Konya'da geçirmiştir

Atatürk'ün Manisa'yı Ziyaretleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 40 · Sayfa: 134-145
Atatürk'ün dikkate değer özelliklerinden birisi de; Milli Mücadele döneminde ve Cumhuriyet'in ilanından sonra Türk halkıyla olan yakın diyalogudur. Atatürk; önemli her olaydan inkılaptan önce veya sonra çıktığı yurt gezileriyle kamuoyunu aydınlatmayı prensip haline getirmiştir. Bu; halkın desteğini kazanmak olduğu kadar halkı bilgilendirmek bakımından da önemlidir.

Atatürk Dönemi Milli Emniyet Hizmetleri Teşkilâtı İstihbarat Raporlarında Hatay Meselesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 40 · Sayfa: 160-205
Milletlerarası ilişkilerin bir dışarıya akseden açık tarafı, bîr de gözükmeyen sütre gerisi vardır. Sütre gerisini dışişleri yetkilileri, çok az sayıda bir kısım devlet görevlileri ve bir de gizli servis elemanları bilebilirler. Hatta hadiselerin olgunlaşmasını, yön değiştirmesini taraf ülkelerin kendi arzuları doğrultusunda gelişmelerini sağlamada en büyük pay sahiplerinin başında istihbarat teşkilâtları gelmektedir. Bu kuruluşlar olaylar hakkında en doğru bilgileri, ulaşılması güç bilgileri toplar ve yetkililere ulaştırır. Onlardan aldıkları talimatlar çerçevesinde olayları yönlendirir. Bunun için de propaganda yaparlar, her türlü yolu deneyerek hadiseleri kendi inisiyatiflerine almaya gayret ederler. Karşı ülkenin yanlış politikalar oluşturmasına, stratejiler tesbitine katkıda bulunacak yeni haberler, eksik bilgiler yaymak suretiyle kendi amaçlarına hizmet ederler. İkinci Dünya Harbi yıllarında klasik istihbarat anlayışında büyük Ölçüde değişimler göze çarpmaktadır. Top yekûn harp kavramına bağlı olarak top yekûn casusluk anlayışı da ortaya çıkmıştır. Bu anlayışa göre sadece askerî istihbarat ile yetinilmemeli, her alanda bilgi toplanılmahdır. Bu bakımdan Birinci Dünya Harbinde orta seviyede bulunan istihbarat servisinin yerini İkinci Dünya Harbİ'nde muazzam işler gören servisler aldı. Bu stratejiyi ilk defa ve başarı ile uygulayanlar ise Almanlar oldu. Naziler top yekûn casusluk prensiplerine göre çalıştılar ve büyük ölçüde de başarılı oldular. Bu yeni anlayışa göre bir memleketin başında bulunanlar muhasımların askerî ve diğer her türlü, kuvvetini öğrenebilineli ve onların mukavemet derecelerini hesaplayabilmelidirler. 1 Bu kadar karmaşık ve ciddi bir iş olan İstihbaratın önemini de Napolyan "Bir casus yerinde ve zamanında cephedeki binlerce askere denktir." diyerek veciz bir şekilde açıklamıştır

Dünya Tarihinde Kadın-Erkek Eşitliği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1997, Cilt XIII, Sayı 38 · Sayfa: 543-547
Türk topulumunda kadın haklarını ele almak için öncelikle tarihimizi iyi incelememiz gerekir. İslamiyet öncesi Türklerde kadın büyük ölçüde erkekle eşittir. İlk Türk Devletlerinde devletin başı Hakan, eşi Hatun ile devleti beraber yönetmiştir. Hatta erkekler ile birlikte savaşlara bile katılmıştır. Bu durum Dede Korkut boylarında açıkça belirtilmiştir. Eski Türk boylarında kadına verilen önemin ön planda olduğu dönemlerde İslamiyet öncesi diğer ülkelerde ise kadının insan sayılmadığı, (Çin) koca istediği zaman kadının satıldığı, (İngiltere) kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, (Arabistan) yılandan, zehirden daha fena gözle bakıldığı, (Hindistan) kadınların ruhsuz sayıldığı, (Rusya) gibi devletlerde kadına insanlık dışı davranışlar görülmektedir.

Atatürk Araştırma Merkezi'nin "Atatürk Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti Hakkında Yabancı Devletlerde Yayınlanmış Eserlerin Bibliyograflarının Hazırlanması ve Bu Eserlerin Türkiye'ye Kazandırılması Projesi" Hakkında

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1997, Cilt XIII, Sayı 37 · Sayfa: 151-159
Araştırmacı için İlgi alanı olan konuda yayınlanmış eserlerin ve belgelerin neler olduğunu görebileceği bibliyografik kaynakları bulabilmesi ve burada yer alan materyallere ulaşabilmesi son derecede önemlidir. Atatürk, Millî Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti üzerine yapılan bibliyografik çalışmalar genellikle Türkiye'de basılan yada Türk kütüphanelerinde bulunan eserlerle sınırlı kalmıştır. Ancak, bu konu dünyadaki yankıları ve çeşitli ülkelerle yapılan temaslar nedeniyle uluslararası bir mahiyet taşımaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde karşılıklı ilişkiler ve örnek olması nedeniyle Atatürk, Millî Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti hakkında belge ve yayınlar bulunmaktadır. Bu belge ve yayınların Türkiye'ye kazandırılması bir yana bunların toplu bir bibliyografyası dahi yoktur. Bu araştırmada Türkiye Cumhuriyeti hakkında yabancı devletlerde yayınlanmış olan eserlerin bibliyografyası ile ilgili Atatürk Araştırma Merkezinin yaptığı projeden söz edilmiştir.

Atatürk Bibliyografyası Projesi Veri Tabanı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1997, Cilt XIII, Sayı 37 · Sayfa: 161-174
Atatürk Araştırma Merkezi tarafından, Atatürk, Milli Mücadele ve Türkiye Cumhuriyeti hakkında yurt dışında yayınlanmış eserlerin bibliyografyalarının hazırlanması ve bu eserlerin Türkiye'ye kazandırılmasına ilişkin bir proje anlatılmıştır.

Cumhuriyet Kavramı ve Atatürk'ün Cumhuriyet Anlayışı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 721-731
Türk milleti yüzyıllar boyunca kendi egemenliğini kullanmasına engel rejimlerin acısını çekmiş, sonunda ise en uygun idare şeklinin cumhuriyet olduğunu görmüştür. Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında çekilen birçok acının sonucunda kurulmuştur. Dolayısıyla da kurulması kolay olmamıştır. Bütün geçilen yolların, yapılan fedakârlıkların bilincinde olmak ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet yaşamasını sağlamak ise hepimizin görevidir. Atatürk de Türk milletine en uygun yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu değişik sözlerinde ifade etmiştir. Atatürk'ün cumhuriyet konusundaki görüşlerine geçmeden önce "cumhuriyet" kavramının ne demek olduğuna kısaca değinmekte yarar vardır.

Atatürk'ün Sivas'ı Ziyaretleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 621-704
İç Anadolu'nun doğusunda Kızılırmak ovasının dağlarla birleşen kuzey yamacında kurulmuş olan "Sivas" 1285 metre yüksekliğinde olup, isminin Roma dönemindeki "Sebastia"dan geldiği kaynaklarda belirtilmektedir. Şehrin yerleşim açısından Selçuklu Sivas'ının, Roma Sebastia'sının yerinde mi veya başka yerde mi, kurulduğu kesin olarak tesbit edilememiş ise de şehrin, diğer Anadolu şehirleri gibi Türkler tarafından tamamiyle yeniden inşa edildiği şüphesizdir.

Atatürk'ün Devlet Adamlığı Vasfı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 36 · Sayfa: 931-952
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk büyük bir devlet adamı idi. Atatürk'ün bu vasfı, gerek yerli gerek yabancı bilim adamları, fikir adamları, büyük askerler ve devlet adamları tarafından çeşitli inceleme ve yazılara konu teşkil etmiştir. Bu konudaki genel kanaat, Atatürk'ün modern devlet hayatının gerektirdiği değerlerle dolu müstesna bir şahsiyet olduğudur. Daha açık bir deyimle Atatürk karizmatik bir liderdir. Bu incelememizde Atatürk'ün devlet adamlığı vasfını ele almak ve O'nun nasıl bir karizma olduğunu örnekleriyle açıklamak istiyoruz.

Muslims of British India and The Kemalist Reform in Turkey Iqbal, Jinnah and Atatürk, 1924-1938

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1996, Cilt XII, Sayı 35 · Sayfa: 379-386
Ever since his emergence as the leader of the Turkish nationalists, Kemal Atatürk had attracted wide support from among the Müslim of British India. Though the adulation of Kemal had sprung from the Indian in- volvement with pan-Islam but basically it was his apparent defence of the caliphate which had endeared him to his well-wishers in the Subcontinent. Thus, ali through the exuberance of the Khilafat movement (1918-1924), Mustafa Kemal was lauded for his perceived stand against Western im- perialism in the hour of Islam's grave crisis. Even when the relations between the sultan-caliph at İstanbul and the nationalists at Ankara fell to their lowest ebb, as in Nowember 1922 owing to the separation of the sultanate and the caliphate, no widespread stir w as created in India. The clash came only in March 1924, when Kemal abolished the caliphate which to him had become anomalous and anachronistic. The reaction in India was instantaneous and sharp, but somehow the break was soon repaired. After the initial shock, the Indian public opinion, spearheaded by those who understood the Turkish predicament, began to tilt again in favour of the nationalists and the new situation generally came to be accepted.