3 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Tarih Kurumu
  • Son 10 yıl
  • Avusturya
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Târîh-i Varadin Der Zemân-ı Sultân Ahmed Bin İbrahim

Belgeler · 2021, Cilt XXXVI, Sayı 40 · Sayfa: 51-190 · DOI: 10.37879/belgeler.2021.51
1694 Avusturya Seferi, Osmanlılar tarafından 1526 senesinde fethedilen ve 1687 senesine kadar 161 yıl Osmanlı idaresinde kaldıktan sonra Habsburgların eline geçen Varadin (Sırpça Petrovaradin; Macarca Pétervárad) kalesi üzerine gerçekleştirilmiştir. Sefer, sadrazam Sürmeli Ali Paşa tarafından idare edilmiş ve Kırım Hanı Selim Giray ile Orta Macar Kralı İmre Thököly de askerleri ile birlikte bu seferde Osmanlı ordusu yanında yer almıştır. 23 gün devam eden muhasara nihayetinde kötü hava durumu sebebiyle kaldırılmıştır. 1694 Varadin muhasarası Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan Târîh-i Varadin Der Zemân-ı Sultân Ahmed bin İbrâhîm Hân başlıklı anonim bir Osmanlı kroniğine konu olmuştur. Yazarının adı belli olmamakla birlikte, anlatımlarından sadrazam Ali Paşa’nın maiyetinden biri olduğu ve sefere iştirak ettiği anlaşılmaktadır. Bir sefer-ruznamesi niteliğinde olan eser, 1694 Avusturya seferini ve dolayısıyla Varadin kalesinin muhasarasını baştan sona gün be-gün anlatmaktadır. Eserde ordunun yola çıkışından itibaren uğradığı menziller, buralarda yaşanan hadiseler, düzenlenen alay merasimleri, askerin sayısı, kullanılan hafif ve ağır silahların isim ve nitelikleri, geçit yerlerinde alınan emniyet tedbirleri, nehirler üzerine köprüler inşası, donanmanın mevcudiyeti, gemilerin isim, miktar ve nitelikleri, divan toplantıları gibi sefer ile ilgili çok çeşitli konuya yer verilmiştir. 1694 Osmanlı-Avusturya seferinin detayları ile ortaya konulması yanında Târîh-i Varadin, Osmanlı’da askerî bir sefer organizasyonunun tasviri açısından da son derece önemli bir kaynaktır. Bu çalışma, Topkapı Sarayı Müzesi Yazma Eser Kütüphanesi’nde Revan 1312 referans numarada kayıtlı söz konusu bu el yazmasını değerlendirmeyi ve transkripsiyonunu yayınlamayı amaçlamaktadır.

1853-1856 Kırım Harbi’nde Osmanlı - Avusturya İlişkileri

Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 293 · Sayfa: 241-264 · DOI: 10.37879/belleten.2018.241
Tam Metin
1853-1856 yılları arasında yaşanan Kırım Harbi, başlangıçta Osmanlı Devleti ile Rusya arasında başlayan ancak ilerleyen yıllarda İngiltere, Fransa ve Piyomente'nin de Osmanlı lehine dâhil olduğu bir savaş haline bürünmüştür. Bu süreçte Avrupa'nın diğer önemli güçleri olan Avusturya ve Prusya'nın Osmanlı Devleti ile birlikte savaşa girmemekle birlikte siyaseten Osmanlı Devleti'ne yakın durduklarını söylemek mümkündür. Bilhassa Avusturya, savaş müddetince Rusya'nın barış masasına oturtulması ve makul mütareke şartlarının sağlanabilmesi için girişimlerde bulunmuş, bununla da yetinmeyerek Osmanlı Devleti'nin hâkimiyet alanı içerisinde yer alan ancak savaşın başından itibaren Rus işgali altında bulunan Eflak-Boğdan topraklarının işgalden kurtarılması adına Osmanlı Devleti ile bir ittifak anlaşması imzalayarak Tuna'nın kuzeyindeki mücadeleye dâhil olmuştur. Savaş yıllarında Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında kurulan bu yakın siyasi ilişki sayesinde Rusya'nın savaşı devam ettirmek için Avrupa'da müttefik bulma imkânı ortadan kalkmış ve Rusya neredeyse tüm Avrupa ile ya savaş meydanında ya da diplomasi masasında mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca iki ülke arasında imzalanan 14 Haziran 1854 tarihli antlaşma ile savaşın ilk gününden itibaren Rus işgali altına giren Osmanlı Devleti'ne bağlı özerk Eflak ve Boğdan prenslikleri, Rus askerlerinin çekilmesinin ardından Avusturya birlikleri tarafından savaşın sonuna kadar denetim altına alınmıştır. İlaveten Viyana, Kırım Harbi müddetince taraflar arasında yapılan müzakerelerde diplomasi masasının merkezi olmuş, gerek 1853 yılı Temmuz ayında gerekse 1855 yılı Mart ayında mütareke görüşmeleri düzenlenmiştir. Nitekim çatışmalara son verilen 1 Şubat 1856 tarihli protokol de Viyana'da imza edilmiştir. Tüm bu gelişmeler Kırım Harbi süresince Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki açıktan veya dolaylı siyasi birlikteliğin ana hatları olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu çalışma Kırım Harbi yıllarında Osmanlı Devleti ile Avusturya arasındaki ilişkileri ele almaktadır. Bu kapsamda Avusturya yönetiminin Osmanlı-Rus Savaşı'nın başlaması karşısında takınmış olduğu tutum, savaşın sona erdirilmesi adına yapılan girişimler ve Viyana'daki diplomatik temaslar, Tuna'nın kuzeyinde Rus işgaline uğrayan Rumen prensliklerinin kurtarılması adına imzalanan 13 Haziran 1854 tarihli Osmanlı-Avusturya Antlaşması ve bu antlaşmaya bağlı olarak yaşanan gelişmelere değinilmektedir.

Tanzimât Döneminde Osmanlı Devleti’nin Bosna Hersek Ormanlarını Korumaya Yönelik Çabaları

Belleten · 2016, Cilt 80, Sayı 288 · Sayfa: 547-572 · DOI: 10.37879/belleten.2016.547
Tam Metin
Osmanlı Devleti Tanzimat Dönemi'nde ülkenin zenginliklerini değerlendirmeye yönelik bir dizi faaliyete girişti. Bu çalışmalar birkaça aşamadan oluşmaktaydı. Evvela yer altı ve yer üstü kaynaklar tespit ediliyor, ardından ne şekilde değerlendirileceği tespit edilmekteydi. Osmanlı Devleti'ni dönemin diğer devletlerinden ayıran en önemli fark bu aşamadan sonra ortaya çıkar. Osmanlı Hükümeti yer altı ve yer üstü kaynaklarını sadece değerlendirmekle kalmaz, bu kaynakları korumak için de tedbirler alır. Avrupa'nın Afrika ve Güney Amerika'da yaptığı yağmaya varan tahribat düşünüldüğünde koruma faaliyetinin önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Osmanlı idaresinin tespit, değerlendirme ve koruma çalışmalarının tespit edilebildiği yerlerden biri de Bosna Hersek'tir. Bosna Hersek'te Tanzimat'a kadar sadece kâr maksadıyla Avusturya tarafından yağma edilen ormanlar, devlet kontrolü altına alınarak derhal bölgenin orman potansiyeli tespit edilmiştir. Ardından Bosna ormanlarından yararlanma kesin kurallara bağlanmış ve orman yağmasının önüne geçilmiştir. Özellikle Orman Memuru Artin Efendi Bosna Hersek'in orman varlığını tespitte oldukça önemli hizmetlerde bulunmuştur. Bugün zengin orman kaynaklarına sahip Bosna Hersek'in bu zenginliğinin kaynağının Osmanlı idaresi döneminde yapılan koruma faaliyetleri olduğunu iddia etmek kesinlikle abartı olmayacaktır.