3 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 3
Yayınlayan Kurumlar
Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Siyasi Propaganda Aracı Olarak Sigara Paketleri ve Kâğıtlarının Kullanımı
Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 315 · Sayfa: 641-682 · DOI: 10.37879/belleten.2025.641
Özet
Tam Metin
Propaganda, kitle düşüncelerinin değiştirilmesi ve eyleme geçirilmesi amacıyla, bilinçli olarak icra edilen faaliyetleri ifade eder. Özellikle 19. yüzyıldan itibaren seçimle gelen hükûmetlerin iktidarlarını korumak ve sürdürebilmek amacıyla propagandanın gücünden faydalanmaları, kavramın anlamını ve kapsamını genişletmiştir. Aynı yüzyılda ulusçuluk düşüncesine paralel olarak artan ayrılıkçı hareketler de faaliyetlerini propagandayla iç içe gerçekleştirmişlerdir. Görsel ve yazı içermesi bakımından sigara kâğıtları da propaganda aracı olarak kullanılabilecek enstrümanlardan bir tanesidir. Osmanlı Devleti özelinde propaganda amaçlı sigara kâğıtları, 19. yüzyılın sonlarından itibaren keşfedilmiştir. Sigara kâğıtları kimi zaman komitelere gelir elde etmek amacıyla kimi zaman da millî kimliğin inşasında siyasi amaçlarla kullanılmıştır. II. Abdülhamid dönemine damga vuran sansür ise propagandayla mücadelede devletin refleksini de belirlemiştir. Bu bakımdan sigara kâğıtlarındaki propaganda aynı zamanda propaganda algısı ile de doğrudan bağlantılıdır.
Osmanlı Devleti’nde sigara paket ve kâğıtlarının propaganda yönünü inceleyen bu çalışma, Osmanlı arşiv kaynakları ışığında propagandanın ölçeğini, şeklini ve hedeflerini incelemeyi amaçlamaktadır. Sigara kâğıdının siyasi propaganda amacıyla ne şekilde kullanıldıkları, hangi kitleleri hedef aldıkları çalışmanın ana sorusunu oluşturmaktadır. Ayrıca Osmanlı idarecilerinin sigara paket ve kâğıtlarını hangi ölçekte propaganda olarak algıladıkları ve bu mamul özelinde hangi karşı tedbirlerin aldıkları incelenmiştir.
Rum Melkitlerin Katolik Propagandasına Maruz Kalması (1724-1856)
Belleten · 2019, Cilt 83, Sayı 298 · Sayfa: 957-1002 · DOI: 10.37879/belleten.2019.957
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa karşısında hemen her alanda gerilemeye başlamıştır. Bu gerilemenin bir sonucu olarak Osmanlı ülkelerinde yaşayan çeşitli dinden ve ırktan milletler de Avrupa'nın müdahale ve istismarına açık hale gelmişlerdir. Vatikan ve Fransa'nın öncülüğünde kurulan Katolik Cizvit, Kapuçin ve Fransisken misyoner teşkilatları, yüzyılın başlarından itibaren Doğu Akdeniz'e gelerek öncelikle Hıristiyanlığın doğduğu ve geliştiği ilk şehirlerden olan Kudüs, Antakya ve İskenderiye'de yaşayan Müslümanlardan ve Yahudilerden cemaat devşirmek istemişlerdi. Ancak bunda başarılı olamayınca daha çok Ermenilerden, Rumlardan ve Araplardan oluşan Ortodoks cemaat içinde, Katolik misyonerlerden en çok etkilenen ilk topluluk Ermeniler olmuştur. Osmanlı Devleti, Ermeni Gregoryen ve Fener Rum Ortodoks Patriklerinin ısrarıyla bazı tedbirler almasına ve hatta gayrimüslimlerin mezhep değiştirmelerini yasaklayan bir de kanun çıkarmasına rağmen misyoner faaliyetler durmamıştır. Bu süreç 1724'ten 1916 yılına kadar devam ederek uluslararası aktörlerin de açıktan taraf oldukları bir çeşit mezhepler arası savaşa dönüşmüştür. Osmanlı Devleti, Fransa'nın baskısıyla 1830'da Ermeni Katolik Patrikliğini tanımak zorunda kalmıştır. Ortodoksluktan Katolikliğe geçen ve M. 451 yılında Kadıköy Konsili ile aforoz edilerek resmi kilise anlayışına bağlı kaldıkları için Mısır ve Suriye'ye göçen kolonilerin oluşturduğu Rum Melkitler de kısa bir süre sonra yeni kurulan Ermeni Katolik Patrikliğine bağlanmışlardı. Ancak Rum Melkitler, bu patriklikten 1848'de bağımsızlıklarını almayı başardılar ve aynı yıl müstakil Rum Melkit Katolik Patrikliği'ni kurdular. Buna rağmen Avrupalıların bu cemaatler üzerinden sürdürdükleri misyoner faaliyetleri ve politikalar hiçbir zaman son bulmamıştır. Fransa Rum Melkitleri, Rusya ise diğer Rum ve Arap Ortodoksları kullanarak yeni politik manevralar geliştirmişlerdir ve bu cemaatler vasıtasıyla Osmanlının iç işlerine müdahale ederek birtakım tavizler koparmaya çalışmışlardır. Cemaatler arası bir mücadele olarak başlayan ve 1856'dan sonra uluslararası strateji savaşlarına dönüşen bu faaliyetlerin, 1724-1856 ve 1856-1916 yılları arasında olmak üzere iki ayrı bölümde incelenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Çalışmanın 1724-1856 yılları arasını kapsayan bu ilk bölümünde, Vatikan ve Fransa ekseninde teşkilatlanan ve Osmanlı millet sisteminin parçalanmasına yönelik misyonerler faaliyetler üzerinde durulmuştur. Çalışmanın 1856-1916 yılları arasını kapsayan ikinci kısmı ise ayrı bir makale konusu olarak ele alınıp incelenmiştir.
Kudüs Rum Patrikhanesi
Belleten · 2015, Cilt 79, Sayı 285 · Sayfa: 675-712 · DOI: 10.37879/belleten.2015.675
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nde en eski ve bağımsız Rum patrikhaneleri olarak İstanbul, İskenderiye, Antakya ve Kudüs Patrikhaneleri bulunmaktadır. Bu dört patrikhane içinde Kudüs Rum Patrikhanesi, Filistin'in en eski ve en büyük kilisesi olarak Kudüs patrikleri arasında en yüksek statüye sahiptir. Havarilerin günlüklerinde, patrikhanenin geçmişi Hz. İsa'ya kadar geri gitmektedir. Doğu Roma, 451 yılındaki Kadıköy Konsili'nde, Doğu Kiliseleri'nin yerel hiyerarşisinde Kudüs Piskoposluğu'nu müstakil bir patriklik statüsüne getirdi. Böylece Kudüs Rum Patrikhanesi kurulmuş oldu. Kudüs Rum Patrikhanesi, Hz. İsa'nın öğrenildiği, onun acı çektiği ve göğe yükseldiği kutsal yer üzerinde kurulduğu kabul edildiğinden dolayı her zaman evrensel Hristiyan imajında farklı bir sembolik etkiye ve öneme sahip olmuştur. Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı hâkimiyetine giren patrikhaneye, birçok imtiyaz ve muafiyetler tanınmıştır. Bu muafiyet ve imtiyazlar devletin yıkılışına kadar devam etmiştir. 1856 Islahat Fermanı'nın getirdiği yeniliklerden patrikhane de nasibini almış ve 1875 yılında Kudüs Rum Patrikhanesi Nizamnamesi hazırlanmıştır. Bu çalışmada, Kudüs Rum Patrikhanesi'nin kuruluşu, genel yapısı ve 1875 yılındaki nizamnamesi ele alınacaktır.