130 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Mustafa Kemal Atatürk 127
- Tarih 20
- Türkiye 19
- Türk Tarih Kurumu 15
- Türkler 15
Mustafa Kemal Büyük Taarruz Gününü Bütün Dünyadan Nasıl Gizli Tuttu?
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1990, Cilt VI, Sayı 17 · Sayfa: 381-390
Özet
26 Ağustos taarruzunun başarıya ulaşması, tasarlanan ve uygulanan bütün taktik ve stratejik hazırlıklara paralel olarak, Büyük Taarruz'un bütün dünyadan kesinlikle gizli tutulmasına da bağlıydı. taarruz hamlesini sınırlı birkaç kişi dışında dünyadan, özellikle İngiltere'den gizli tutmak taarruzun başarısı için kaçınılmaz bir zorunluk haline gelmişti. Öyle ki taarruz gününe kadar İngiltere'yi kuşkulandırmamak için barış dilenciliği yapmakla görevlendirilen Fethi (Okyar) Bey'in bu görevinden Garp Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa bile önceden haberdar olamamıştır. Aradan uzun yıllar geçtiği halde pek çok araştırmacı ve yazar, Fethi Bey'in bu özel görevinin gerçek sebebini öğrenememişler, onun, Mustafa Kemal Paşa tarafından bazı ödünler vererek barış şartları aramak için görevlendirildiğini sanmışlardır. Oysa, Atatürk'ün "Misak-ı Millî" den ödün vermesi düşünülemezdi. Müttefiklerin barış konusunda alacakları tavır ve ileri sürecekleri şartlar biliniyordu. Bu, Paris Barış Konferansı'nın 26 Mart oturumunda sunulan barış taslağı ile gün yüzüne çıkmıştı. Buna göre İzmir'in bize bırakılmasına karşılık Edirne Yunanistan'a terk edilecek, Sevr Antlaşması'nın Boğazlar'da ve ekonomik alanda Müttefiklere sağladığı yararlar da geçerliliğini koruyacaktı.
Kurtuluş Savaşı Günlerinde Mustafa Kemal-Enver Çatışması
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 381-402
Özet
Tam Metin
Birinci Dünya Savaşında yenilgiye uğratılan Osmanlı İmparatorluğu'nu ve yenen İtilaf Devletleri adına İngiltere'yi temsil eden murahhaslar arasında, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Bırakışması'nın aktinden dokuz gün sonra, yani 8/9 Kasım gecesi, Osmanlı İmparatorluğu'nu savaşa sürüklemekten sorumlu İttihat ve Terakki Derneği'nin üç önderi -Talat, Enver ve Cemal Paşalar- kimi yandaşlarıyla birlikte, U-67 sayılı Alman denizaltısıyla İstanbul'dan gizlice kaçıyorlardı. Kaçakların hedefi, İngiliz gizli belgelerine bakılacak olursa, Köstence, Türk kaynaklarına göre ise, Kırım kıyılarında, Sivastopol yakınlarında bir sahil kenti olan Gözleve (Evpatorya)'ydı.
Enver Paşa ve Orta Asya'da Başgösteren "Basmacı" Akımı
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1179-1208
Özet
Tam Metin
Mustafa Kemal başkanlığındaki Türk ulusalcılarının, 1921 yılı Eylül'ünde Yunan istilâ gücüne karşı Sakarya'da kazanmış olduğu zafer, Sovyet Rusya'nın, Türkiye'yi, Enver Paşa aracılığıyla Bolşevikleştirme planlarını altüst ediyordu. Ulusalcılar, başkentleri Ankara doğrultusunda ilerleyen Yunan ordusuyla boğuşurken, Sovyet önderleriyle işbirliği yapan Enver Paşa, Mustafa Kemal'i devirmek, Yunanlıları yenmek ve Anadolu'da kendi önderliği altında Bolşevizmin temellerini atmak amacıyla, Müslüman Bolşeviklerden oluşan bir ordunun başında Anadolu'ya girmeyi tasarlıyordu. Ama Kemalistlerin Sakarya'da sağlamış oldukları zafer, bu tasarıya büyük bir darbe indiriyordu. Bunun üzerine, Rus önderleri, 1921 Martı'nda bir dostluk antlaşması imzaladıkları Ankara yönetiminin dileği üzerine, Enver Paşa'yı Türk sahnesinden kaldırmaktan başka seçeneğe sahip olmadıklarını görüyor; esasen, onun, o sırada Anadolu'da kendilerine bir yararı kalmadığını anlıyorlardı.
İsmet İnönü
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt V, Sayı 15 · Sayfa: 625-638
Özet
İsmet İnönü, yetenekli bir asker, muharebe meydanlarının başarılı bir komutanı ve büyük bir devlet adamı olarak tarihe geçmiştir. O, yaşamına bir asker olarak başlamış, yakın tarihimizdeki harplerin hemen hepsinde görev almış ve bu görevler, O'nu askerlikte, sevk ve idarede yetiştirmiştir. O, bir subay ve komutan olarak Yemen'de, Balkan Harbi'nde, Birinci Dünya Harbi'nde başarılı görevler yapmış ve 2'nci Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa'dan (Atatürk), bir kolordu komutanına verilebilecek en iyi sicili almıştı. Mustafa Kemal Paşa, çok yakın bir arkadaşlık duygusu ve geleceğe uzanan realist bakışlarıyla Albay İsmet Bey'in hangi görev ve hizmetlerde başarılı olacağını daha o dönemde sezinlemiştir. Milli Mücadele'nin ölüm kalım günlerinde en büyük askerî görevleri, daha sonra da yüce devlet görevlerini İsmet Paşa'ya vermiştir. Türk Bağımsızlık Mücadelesi'ni bir süre İstanbul'dan destekleyen Al¬bay İsmet Bey önce izinli olarak, sonra temelli Ankara'ya geldi ve Büyük Millet Meclisi'nin açılış hazırlıklarına katıldı. Edime Milletvekili olarak Meclis'te, Genelkurmay Başkanı olarak da hükümette görev aldı. Cephe Komutanı sıfatıyla İnönü Muharebeleri'ni kazandı ve Büyük Millet Meclisi Başkanı tarafından unutulmaz ve askerî edebiyat açısından şaheser bir mesajla tebrik ve takdir edildi. Bu muharebelerin kazanılması, Türk mille¬tinin varlığını savunmada ne kadar azimli olduğunu kanıtladı. "Milletin makûs talihini"de bu muharebelerle yendi.
Gazi Nazrûl İslâm
Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 853-882
Özet
Tam Metin
Atatürk, (Mustafa Kemâl Paşa) olarak dünyâya yaygın büyük ününü, kuşkusuz, Çanakkale savaşlarında yarattığı (Anafartalar Destanı) ile kazanmışdır. Târihin en büyük kahramanlık destanlarına beşiklik etmiş bulunan Anadolu'ya, Türklerin bin yıllık yurduna saldıran Avrupa emperyalistlerine karşı (Mustafa Kemâl Paşa)'nın elinde yükselen meş'ale, sömürgecilik çizmesi altında inleyen Asya'lı ve Afrika'lı birçok milletlere kurtuluş yollarını aydınlatan ilâhi bir ışık olmuştur. Mevlânâ Abdul Bahri ve Mevlânâ Muhammed Ali-Şevket Ali Kardeşler başta, pekçok Müslüman mücâhid gibi, Hindistan'ın en ünlü evlâtları Rabindranath Tagore (7 Mayıs 1861-7 Ağustos 1941), Mahatma K. Gandhi (2 Ekim 1869-30 Ocak 1948), Pandid Cevâhir-i-lâl Nehrû (14 Kasım 1889-27 Mayıs 1964) ve Bengalli büyük kadın şâir Sarojini Naidu (13 Şubat 1879-3 Mart 1949)'nun da dâhil bulundukları yüzlerce seçkin Hindû lider, her türlü İngiliz baskı ve terörünü hiçe sayarak, Anafartalar'da destanlaşan Mustafa Kemâl Paşa ile O'nun büyük milletini Anadolu'da sömürgecilere karşı savaş verdikleri sırada desteklemişlerdir. Şahsen tanımak mutluluğuna erdiğim Nehrû'nun 14 Kasım 1963 Perşembe günü, Yeni Delhi'deki -bugün Nehrû Müzesi bulunan- mâlikânelerinde bana bizzat söylediklerine göre, bütün bu Hindli İstiklâl Mücâdelecileri'nin yüreklerine (SEMBOL KAHRAMAN) diye yerleşmiş (Mustafa Kemâl Paşa)'ya duyulan sevgi ve tutkuyu onlara ilk üfleyen, aşılayan değerli şâir: Gazi Nazrûl İslâm olmuşdur.
Devlet Kurucusu Atatürk
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 777-794
Özet
Tam Metin
"Türk Tarih Kurumu"muzun Büyük Atatürk için tertiplediği konferans serilerinden birincisini benim konferansımla açmayı tensip etmesini alicenap bir teveccüh sayıyorum. Sayın Türk Tarih Kurumu Başkanımızın Genel Müdürle beraber lütfettikleri daveti eksiklerime bakmaksızın cesaretle kabul ettim, o vazife ile huzurunuzdayım. Sayın Başkanımıza teşekkür ödevimi yerine getirdikten sonra başlıyacağım. Atatürk'ün bütün hayatında askeri kudretini, kumandan olarak büyük değerini dikkatle takip etmişimdir ve büyük bir kumandanın bilgi olarak ve karakter olarak vasıflarını Atatürk'te daima bulmuşumdur. Muharebelerde ve harita başında Atatürk'ün büyük kumandan olarak müdahalelerini, icraatını muhtelif vesilelerle dile getirmişimdir; anladığım ve duyduğum gibi. Bunun gibi, Atatürk'ün büyük kumandan olarak vasıflarını takdir ettiğim gibi, siyasi kudretini, siyasi vasıflarını kumandanlığının da üstünde gördüğümü daima belirtmiştim. Bu kanaatle bu konferansa başlıyorum. Atatürk'ün bugün size kumandan olarak büyük vasıflarını, memlekete büyük tesirlerini ve hizmetlerini dile getirmiyeceğim, devlet kurucusu olarak siyasi vasıflarını anlatmağa çalışacağım.
Atatürk İlkeleri
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 807-824
Özet
Tam Metin
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu ve yaptığı siyasal, sosyal ve kültürel inkılâplarla Türk ve Dünya tarihlerinin akışına yeni yön vermiş olan Büyük Kurtarıcımız Atatürk'ün, ölümününün 50. yıldönümünü milletçe anmaktayız. Bizce bu anma yılı gerçek anlamı ile Atatürkçülüğe dönüşe yeni bir başlangıçtır. Daha açık bir deyişle O'nun Türk toplumuna kazandırdığı değerlerle, ileri uygarlık anlayışı ve insanlığa yönelik fikir gücü ile, Türk toplumuna sunulan insanlık modeli olan Atatürkçülüğün anlamını tanımak ve tanıtmaktaki zorunluluğun belirtilmesi için fırsattır. İşte bu düşünce iledir ki, bu konuşmamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, Türk milleti için tek yol gösterici Atatürk'ün ilkelerinin bütününden söz edeceğim. Ancak burada bir noktayı belirtmekte yarar görüyorum. O da kısıtlı zaman için her biri üzerinde uzun uzun durulabilecek nitelikteki ilkelerin, bu konuşmamda genel çizgileri ile sizlere aktarılmaya çalışılacağıdır.
Önsöz
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 775-776
Özet
Tam Metin
Ulusça varlığımızı, Türk Tarih Kurumu olarak da bilim dünyasındaki seçkin yerimizi Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'e borçluyuz. Ulusal ve çağdaş devletimizin her kurumu gibi Türk Tarih Kurumu da O'nun elleriyle dikilmiş, yeşermiş ve gelişmesi için çaba harcanmış bir fidandır. Bu çabanın bilinciyle görevini sürdürmekte olan Türk Tarih Kurumu, adını, 1937 yılında kendisinin verdiği Belleten dergisinin 204. sayısını O'nun ölümünün 50. yılı anısına ayırmıştır.
Türkiye'de Laikliği Gerektiren Nedenler
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 913-938
Özet
Tam Metin
Sayın Başkan, Türk Tarih Kurumu'nun Sayın Yöneticileri, Sayın Dinleyicilerim Huzurlarınızda bugün Sayın Başkanımızın buyurdukları gibi çok çetin; fakat çok konuşulmuş, tartışılmış bir konu üzerinde durmaktan sevinç duyuyorum. Özellikle böyle karakışın müstesna bir gününde her türlü güçlüklere katlanarak teşrifinizden ötürü son derece duyguluyum. Ve sizlere en içten şükranlarımı sunarım. Bu konferansın konusunun bugüne değin çeşitli yönlerden işlendiğini biliyorum. Bu konuda yazılmış pek çok yazıların, yapıtların, çalışmaların bulunduğunun da farkındayım. Fakat bugün devrimlerimizin üzerinden elli yıl geçmiş olmasına karşın, hala bu konularda çeşitli anlayış ve yorumların bulunması, beni böyle bir konuşmaya zorlamış bulunmaktadır. Bugüne değin çevremden aldığım izlenimler, okuduğum yazılar, bu konunun her zaman üzerinde durulmayı gerektiren, ciddi ve ulusumuz ve ülkemiz için hayati bir önem taşıdığına beni inandırmıştır. Hayatidir; çünkü Türkiye'nin varlığı ya da yokluğu, uygar bir ulus olması ya da olmaması, bu konunun anlaşılmasına ve uygulanmasına bağlıdır.
Hukuk Devriminin Nedenleri
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1003-1012
Özet
Tam Metin
Bugünkü konuşmanın konusu olarak hukuk devriminin nedenlerini seçmiş bulunuyorum. Aslında cumhuriyetten sonra Atatürk devrimleri dediğimiz devrimleri bir tek devrime indirgemek bence olanak içinde. O da lâikliğin kabulü. Zaten hukuk devrimine baktığımız zaman da aynı şeyi görüyoruz: Hukukta laikleşme. Hepimiz biliyoruz, 1926 yılında ceza Kanununu İtalya'dan, Ticaret Kanununu Almanya'dan, Medeni Kanunu ve Borçlar Kanununu İsviçre'den ve Hukuk Yargılama Usulü Kanununu da yine İsviçre'nin bir kantonu olan Nöşatel'den aldık. Ancak, bunların içinde yeni olan, devrim niteliği taşıyan yalnız Medeni Kanundur. Çünkü daha önce diğer saydığım alanlarda, Osmanlı İmparatorluğu zamanında da, yabancı hukuk, resepsiyon yoluyla alınmış bulunuyordu.