3 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Anahtar Kelimeler
- Middle East 3
- Ortadoğu 3
- Osmanlı Devleti 2
- Border 1
- Fransız Mandası 1
- French Mandate 1
- I. Dünya Harbi 1
- Jerusalem 1
- Kudüs 1
- Manda Yönetimi 1
Gizli Antlaşmalar Çerçevesinde San Remo Konferansı’nda Ortadoğu’yu Şekillendirme Çabaları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2020, Cilt XXXVI, Sayı 101 · Sayfa: 29-70 · DOI: 10.33419/aamd.732722
Özet
Tam Metin
Ortadoğu toprakları tarih boyunca insanlık için kıymetli bir coğrafya olmuştur. Osmanlı Devleti hâkimiyetinde uzun yıllar barış ve huzurun egemen olduğu Ortadoğu toprakları Osmanlı Devleti'nin eski gücünü kaybetmesi, Sanayi İnkılabı ile Avrupa'nın emperyalist ihtiyacının artması sonucu dünya devletleri için odak noktası olmuştur. Her büyük gücün hâkim olmak istediği Ortadoğu, Birinci Dünya Savaşı'nda mücadelenin merkezi hâline gelmiştir. İtilaf Devletleri savaştan sonra birbirleriyle mücadele etmemek için Osmanlı Devleti'nin Ortadoğu topraklarını İstanbul, Londra, Sykes-Picot, Saint Jean De Maurienne Antlaşmaları ile paylaşmışlardır. Ancak savaştan sonra bu antlaşmalar bazı değişikliklere uğramış San Remo Konferansı öncesi Paris ve Londra Konferansları ile nüfuz bölgeleri yeniden düzenlenmiştir. San Remo Konferansı ile İtilaf Devletleri'nin Ortadoğu ve Anadolu'da kurmak istediği sisteme ABD'nin dâhil olmayacağı ortaya çıkmıştır. Ermeniler için vaat edilen Ermenistan devletinin sadece kâğıt üzerinde olabileceği netleşmiştir. İngiltere'nin Kürt devleti kurma planının üstü örtülmüştür. İtalya'ya rağmen Trakya'nın ve İzmir'in yönetimlerinin Yunanistan'a bırakılması ise İngiltere'nin Ege'de sınırları geniş bir Yunan devletini çıkarlarına uygun gördüğünün kanıtıdır. San Remo Konferansı kararları İtilaf Devletleri tarafından Ortadoğu ve Anadolu toprakları için nihai bir son olarak kabul edilmiştir. San Remo Konferansı'nda aralarındaki anlaşmazlığı çözen Müttefikler Anadolu için Sevr Antlaşması'nı uygulamayı, Arap toprakları için ise manda yönetimleri kurmayı kararlaştırmışlardır. Çalışmada Ortadoğu'nun gizli antlaşmalar ile çizilen sınırlarına San Remo Konferansı'nın etkisi üzerinde durulmuştur.
Fransız Diplomatik Belgelerinde Türkiye-Suriye Sınır Sorunu (1918-1940)
Belleten · 2018, Cilt 82, Sayı 295 · Sayfa: 1153-1174 · DOI: 10.37879/belleten.2018.1153
Özet
Tam Metin
Orta Doğu'daki Osmanlı topraklarını paylaştıran 1916 tarihli Sykes-Picot Antlaşması ve 1918 Mondros Mütarekesi'nin ardından; Fransız kuvvetleri Suriye ve Güney Anadolu'nun bir bölümünü işgal etmiş, ancak ulusal güçlerin direnişi ile karşılaşmışlardı. Sonunda Fransa ile Türkiye arasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşması ile, Türkiye-Suriye sınırı kararlaştırılmıştı. Bu anlaşma ile Sancak bölgesi Türkiye sınırları dışında kalmış ve daha sonra Lozan'da da bu durumu teyit edilmişti. Bununla birlikte, sınırla ilgili sorunlar bitmemiştir. 1926 Mart ayında da İskenderun Sancağı'nın bağımsızlığı ilan edilmiş, daha sonra 30 Mayıs 1926'da Fransa ile bir Antlaşma imzalanmıştır. Ancak Cizre-Nusaybin sınırının tespiti meselesi, 1930 yılına kadar sürüncemede kalmıştır. Uzun süre Fransa ile Türkiye arasında sorun olan Suriye sınırı konusu Hatay'ın bağımsız bir devlet olmasından sonra, Türkiye ile Fransa arasında 23 Haziran 1939'da Suriye ile Türkiye arasındaki antlaşma ile çözümlenmiştir.. Aynı gün Paris'te "Karşılıklı Yardım Bildirisi" imzalanmış; Hatay Devleti'nin kesin sınırları ile ilgili hükümler bu bildiride yer almıştır. 30 Mart 1940 tarihinde, Türkiye ve Suriye arasında Dostluk ve İyi Komşuluk Antlaşması imzalanarak sınır müzarekeleri tamamlanmıştır. Bu çalışmada Fransız Diplomatik belgelerinden yararlanarak, meydana gelen gelişmelerle sürecin nasıl tamamlandığı incelenecektir.
II. Meşrutiyet Döneminde Kudüs ve Medine’de İki Eğitim Kurumu: Medrese-i Külliye ve Selahaddin Eyyubî Külliye-i İslamiyesi
Belleten · 2017, Cilt 81, Sayı 291 · Sayfa: 589-618 · DOI: 10.37879/belleten.2017.589
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin idare, maliye, hukuk ve eğitim alanlarındaki yenileşme çalışmaları özellikle Tanzimat döneminden itibaren kararlı ve düzenli biçimde sürdürülmüştür. Tanzimat sonrası, birçok iç ve dış problemin yaşandığı, aynı zamanda devletin siyasi birlik ve devamını sağlamaya çalıştığı oldukça buhranlı bir dönem olmuştur. Böyle bir ortamda Osmanlı modernleşmesinin bir parçası olan eğitimde yenileşme ve eğitimi yaygınlaştırma çalışmaları, aynı zamanda milli birliği sağlayan bir araç olarak görülmüştür. Arap nüfusun yoğun olduğu Ortadoğu bölgesinde de XIX. yüzyıldan itibaren siyasi ayrılık talep ve girişimleri olmuştur. Batılılar tarafından bu bölgede açılan okullar ve misyonerlik faaliyetleri de bu taleplerin gelişmesini etkilemiştir. II. Abdülhamit ve II. Meşrutiyet yıllarında dönemlerinde izlenen politikalar ve eğitim alanında yapılan çalışmalar ile hem bölgenin eğitim açısından gelişmesi hem de Arap nüfusun kültürel taleplerine karşılık verilerek, imparatorluk çatısı altında tutulması hedeflenmiştir. Medine'de açılması planlanan Medrese-i Külliye ile Kudüs'te açılan Selahaddin Eyyubi Külliye-i İslamiyesi bu amaçları gerçekleştirmeyi hedefleyen kurumlardır. Orta ve yüksek dereceli bu kurumların amaçları, öğretim programları ve idari yapısı II. Meşrutiyet yıllarında medreselerde yapılan ıslah çalışmaları ile benzerlikler taşımaktadır. Diğer taraftan bu kurumların açılması, Osmanlı hükümetinin I. Dünya Harbi sırasında Ortadoğu'da izlediği politikalarla ilgili birtakım değerlendirmelerin tekrar gözden geçirilmesini gerektirecek öneme sahiptir.