327 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Osmanlı
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Amasya Protokolü Ve Osmanlı Hükümetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 43 · Sayfa: 229-234
1919-22 yıllan içine aldığı bütün olaylar ile Türk Millî Mücadelesini İfade etmektedir. Bu dönemin tamamım, hukukî ve fiilî anlamıyla bir harp hali olarak kabul etmek mümkün değildir. 1919 ve 1920 yıllanna damgasını vuran olaylar Müdafaa-İ Hukuk Cemiyeti ve kongreleriyle, Anadolu halkının teşkilatlandırılması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması ve bütün bu gelişmelere karşı girişilen hareketlerdir. Yukanda bahis kongrelerden ilki olan Erzurum Kongresinin başarı ile sonuçlanması, Mustafa Kemâl Paşa'nın görevine son verildiği halde millî hareketin gelişmeye devam etmesi, Mustafa Kemâl Paşa'nın tevkifine muvaffak olunamaması ve nihayet Sivas kongresi hazırlıkları, Osmanlı Hükümetini Anadolu olaylarını dikkatle izlemeye zorlamıştı. Paris'e barış konferansına gitmiş olan Sadrazam Damat Ferit Paşa da Ağustos'ta İstanbul'a dönmüş ve sadrazamın İstanbul'a dönmesiyle de İstanbul hükümetinin Anadolu'ya davranışı değişmişti. Hatta Damat Ferit hükümeti daha da ileri giderek Anadolu'da olup bitenleri "ihtilâlci hareket" olarak vasfılandınnıştı. Ancak ileride de görüşeceğimiz üzere, her şeyi kanun çerçevesinde yapmayı düşünen ve isteyen bir kişi nasıl ihtilâlci olabilir?

Osmanlı Genç Derneklerinden İnkılâp Gençleri Derneklerine

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 43 · Sayfa: 139-162
"Güçlü bir ordunun arkasında her an bir de sağlam bir gençlikten mürekkep bir ihtiyat ordusu mevcuttur" gibi bütün bir ulusu "millet-i mü- sellaha" haline sokmayı amaçlayan anlayış, 19. yüzyıldan itibaren hayat sahası arayan ve Dünya egemenliği peşinde koşan Alman siyasetini formüle etmektedir. Almanların bu politikaları, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ülkenin yönetimini ele geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından da benimsenmiştir. İttihatçılar, ülke genelinde kurdukları yarı askeri nitelikli gençlik örgütleriyle amaçlarını gerçekleştirmeye çalışmışlar ve ulusun önemli bir kesimini savaşa hazır biçimde tutmaya çalışmışlardır. Anılan gençlik örgütlenmeleri beden eğitiminin, spor faaliyetlerinin ve askeri eğitimin öğretildiği o dönemdeki adıyla keşşaftık bugünkü deyimiyle izcilik etkinlikleri etrafında yapılmıştır.

75 Yılda Neler Yapıldı, Neler Yapılmadı?

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 43 · Sayfa: 295-332
Dünya siyasi tarihihİn en hareketli bu yüzyılında, aynı ölçüde hareket kazanan model-sistem arayışları, bunların felsefi ve düşünsel arka planlarının kıyasıya rekabet ettiği bir dönemde bulunmaktayız. Bu yüzyılda yıkılan monarşiler, mutlakiyetçi rejimler, İmparatorluklar, hanedanlar; önceki yüzyıllardan intikal eden kolonizasyon -sömürgeleştirme hareketleri, milletlerin varolma mücadeleleri, devletler arası denge arayışları, insanların hürriyet, milletlerin istiklâl arayışlarının neredeyse insanlık tarihinin bugüne kadar katetmiş olduğu yol ve yaşadığı tarihsel birikimin özeti durumunda yüzlerce yeni devlet ve devletçik, onlarca aday devletler...

Cumhuriyetin Oluşumunda Atatürk Ve Sonrası

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1999, Cilt XV, Sayı 43 · Sayfa: 333-360
Her toplum, yapısı gereği, belirgin ya da belirsiz bir değişime uğrar. Yani toplum zamanla farklılaşır. Toplumsal hareketlilik adı verilen, sosyolojik olay, bazen ilerlemeyi, bazen de gerileyişi ifade eder. Bir toplumda, sosyal, kültürel ve ekonomik olmak üzere çeşitli alanlarda hareketlilik yaşanabilir. Toplumsal hareketlilik, kendiliğinden oluşabildiği gibi, çoğu zaman da grupları yöneten bir önder tarafından gerçekleşir.

19.yüzyılda Hıristiyan-Müslüman Eşitliğine Karşı Türklerin Tutumları

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 236 · Sayfa: 229-252
Tam Metin
Her modern toplum meydana geldiği çeşitli gruplar arasındaki eşitsizliklerden dolayı ortaya çıkan problemlerle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle 18. yüzyılda Amerika'da "her insanın eşit yaratıldığının" ilân edilmesinden ve Fransa'da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin hazırlanmasından beri, bu böyle olmuştur. Eşitsizliği yaratan farklılıklar çeşitlidir-(ekonomik, sosyal, ırksal, dilsel (linguistic), dinsel ve siyasal sebepler). Bu sebepler iç içe geçmiştir. Yakındoğu'da son zamanlara kadar, gruplar arasındaki başlıca ayırımlar (sınırlar) ve bu yüzden homojen topluma başlıca engeller din kaynaklı olmuştur. Bugün Yakındoğu toplumunda sosyal ve ekonomik eşitsizlikler/farklar, modern teknoloji ve malî durum satın almak ve harcamak için daha geniş imkânlar sundukça artsa da, milliyetçi görüş dinî görüşün önüne geçse de, hâlâ genellikle dinin, ayıran bir hat görevini gördüğü ve kişinin inancının onun ayırt edici vasfı olduğu doğrudur.

ÖZER ERGENÇ, Osmanlı Klâsik Dönemi Kent Tarihçiliğine Katkı. XVI. Yüzyılda Ankara ve Konya, Ankara Enstitüsü Vakfı Yayınları: 1, Ankara 1995, 247 s. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 236 · Sayfa: 253-256
Tam Metin
Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan Türk tarihi çalışmaları arasında özellikle Anadolu'daki yerleşim birimleri monografilerinin sayıca fazlalığı ve bu konulara ilginin yoğunluğu dikkati çekerken. sonraki yıllarda bu tür çalışmaların azaldığı da gözden kaçmamaktadır. Ancak arşivlerimizin araştırmacıların hizmetine girmesi ve üniversitelerimizde bu sahalarla ilgili tezlerin yapılması şehir tarihi çalışmalarına eski önemini kazandırmıştır.

İzmir Temettü Sayımları ve Yabancı Tebaa

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 238 · Sayfa: 755-774
Tam Metin
Tanzimat devrinde maliye alanında yapılan değişiklikler arasında farklı adlarla alınan vergilerin tek bir kaleme indirilmesi de vardır. Bu yeni vergi için bütün hane reislerinin mal, mülk ve gelirlerinin tesbit edilmesi gerekmiştir. Onun için de bu sayımlar "temettü" sayımları olarak adlandırılmıştır. İlk defa 1256'da başlanan temettü sayımlarına, biraz değişikliğe uğratılarak 1261 (1845)'de devam edilmiştir. Müslim ve gayr-i müslim bütün tebaa yanında yabancı tabiiyetinde bulunanlar da sayım kapsamı içine alınmıştır. Osmanlı tebaası köy köy, mahalle mahalle yazılırken yabancı tebaa tâbi oldukları devletlere göre ayrı ayrı kayd edilmişlerdir. Bu sayımlarda "an cemaatin" vergi de denilen "vergi-i mahsûs" mıkdarlarının tesbiti yanında cizye mükellefi oldukları halde bir şekilde saklanmayı başaranların tesbiti de hedeflenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı Yıllarında Canik'in İaşe Durumu (1914-1918)

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 238 · Sayfa: 775-812
Tam Metin
İaşe, kelime olarak beslenme, yedirip içirip geçindirme anlamlarına gelmektedir. İaşe buhranı ise çeşitli nedenlerden ötürü ortaya çıkan iktisadi darlıkta temel geçim maddelerinin bulunamaması veya aşırı fiyat yükselmesinin tüketiciye yansımasıdır. Tarih boyunca oluşan iaşe buhranlarının sebepleri çok çeşitlidir. Fakat, toplumları derinden sarsan, siyasi ve sosyal bir takım sonuçlar doğuran bu buhranın temel sebepleri her zaman aynı olmuştur. Toplumu iaşe kıtlığına götüren gelişmelerin başlıcaları nüfus tehâcümü, para kıymetinin düşmesi ve maliyetin yüksek oluşudur.

Sefâret-nâmehâ-yı İrân (Gozârişhâ-yı Musâfiret ve Memûriyyet-i Sefîrân-ı Osmânî Der İrân), Tedvîn ü Tahkîk ü Telîf: Dr. Muhammed Emîn-i Riyâhî, Tahran 1368/1989. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 237 · Sayfa: 627-628
Tam Metin
Ankara'da yıllarca İran'ın Kültür Müsteşarlığı görevini liyâkatla yürüten, İran'da yıllar yılı pekçok kültür kurumunda üst düzey yöneticilik yapan, üniversitelerde ders veren ve nihayet bir süre de Kültür Bakanlığı yaptıktan sonra emekliye ayrılarak kendini tamamen ilmi araştırma ve kitap telifine vakfeden değerli araştırmacı ve ilim adamı Dr. Muhammed Emîn-i Riyâhî, birçok eserinin yanısıra 1989 yılında Sefâret-nâmehâ-yı İrân adlı bir eser yayımlamıştır.

Türk Minyatürlerinde Hil'at Merasimleri

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 238 · Sayfa: 745-754
Tam Metin
Osmanlı padişahlarının ve sadrazamlarının yabancı elçileri, devlet erkânını ve memurlarını çeşitli vesilelerle onurlandırmak ve taltif etmek amacıyla, bir tür hediye olarak giydirdikleri kaftan veya kürke, genel bir tanımlama ile hil'at denilmektedir. Arapça bir kelime olan hil'at "üste giyilen elbise, kaftan" anlamındadır, "resmen giydirilen elbise, teşrifat kaftanı, halâ-ı fâhire" şeklinde de açıklanmıştır.