327 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Mondros Mütarekesi Sonrası Bursa Bölgesindeki Milli Mücadele Hazırlıkları Ve Kuva-Yı Millîyenin Teşkili
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 450-476
Özet
Anadolu'daki paylaşma bölgelerine daha çok yaklaşmak için diğer müttefik ülkelerle daha önce ateşkes imzalayan İtilâf Devletleri, Osmanlı Devleti'nin ateşkes isteğini sürekli ertelemişler, ancak hedeflerine yaklaştıktan sonra, ateşkes anlaşmasını imzalamaya yanaşmışlar. Bu yüzden Osmanlı Devleti ile imzalanan ateşkes andlaşması, ekim ayının sonuna doğru gerçekleşmiştir. Bu sırada Osmanlı Devleti, Rusya ile imzalanan Brest-Litovsk andlaşması ile Doğu Anadolu'da kendi lehine bir durum meydana getirdikten sonra, İtilâf kuvvetlerinin Trakya'dan İstanbul'a doğru ilerlemesi üzerine, artık ateşkesten başka bir yol olmadığını gördü.İstanbul'da bulunan ve Kütü'l-Amare'de Türklere esir düşmüş olan General Townshend'in aracılığı ile İtilâf Devletleri ile temas kuran Osmanlı Devleti, nihayet başta İngiltere olmak üzere, düşmanlarını Limni Adası'nın Mondros Limam'nda ateşkes anlaşması imzalamaya razı etti. Türk heyeti Bahriye Nazırı Rauf Hariciye Müsteşarı Reşat Hikmet ve Kurmay yarbay Selahattin Beylerden oluşmakta idi. Heyet katipliğine ise Âli Bey getirilmişti.
I. Dünya Savaşı Sonunda Nahçıvan'da Yapılan Millî Mücadele Ve Bugünkü Nahçıvanın Statüsünün Oluşumu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 522-546
Özet
Gürcistan'ı ele geçirdikten sonra Kuzey Kafkasya ve Güney Kafkasya'ya tamamen hakim olmak isteyen Ruslar, daha 1827-28'de İran'la yapılan savaşdan önce, Azeri Nahçıvan ve Revan hanlıkları dışındaki bütün Kuzey Azerbaycan'ı ele geçirmişlerdi. Bu hedefleri doğrultusunda, Rusîran Savaşı'nm başlarında Ruslar, Revam ve Nahçıvan'a hücum etmişlerdi. Rusya'nın Kafkas Orduları Başkomutanı General Paskieviç, Tebriz'e 72 km uzaklıkta stratejik önemi çok büyük olan Nahçıvan Hanlığı'nı işgale yönelmişti. Zira, bu sayede, Abbas Mirza'nm başkentini tehdid edecek ve kuşatma altında tutulan Revan'a gönderilecek her türlü yardımı engelliyecekti.
Birinci Dünya Savaşı'nda Türeler Ve İnsan Hakları
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 41 · Sayfa: 548-555
Özet
Türk kültüründe hoşgörü ve insan sevgisinin çok önemli bir yeri olduğu herkesin malûmudur. Ben burada uzun uzun Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bektaş... vb. Türk düşünürlerinin bu konudaki görüşlerini aktaracak değilim. Yine Yahudi, Rum, Ermeni, Süryani ve diğer gayri müslimlere Selçuklular'dan beri gösterilen hoşgörü ve Fatih'in verdiği haklardan da bahsetmeyeceğim. Bu konularda geniş bilgi sahibi olmak isteyenler Atatürk Kültür Merkezi yayını olan Erdem Dergisi'nin Türklerde Hoşgörü I, II, III özel sayılarına müracaat edebilirler.
Hoybun Cemiyeti Ve Türkiye'ye Karşı Faaliyetleri
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1998, Cilt XIV, Sayı 40 · Sayfa: 208-244
Özet
Günümüzde toplumların geleceği açısından iki zıt akım görmekteyiz. Bir yanda bilgi, iletişim ve ulaşım teknolojilerinin büyük bir hızla gelişmesi sayesinde ortaya çıkan ve küreselleşme diye adlandırılan bütünleşmeye yönelik gelişmeler, diğer yandan SSCB'nin dağılmasıyla dünyanın her yerinde yaygınlaşan mikro-milliyetçilik denen etnik bölünme hareketlerine tanık olunmaktadır. Bu bağlamda bir taraftan AB ile bütünleşme - AB'nin karşı çıkmasına rağmen-çabası içinde olan Türkiye, diğer taraftan dış destekli ayrılıkçı PKK terörü ile mücadele etmektedir.
YUZO NAGATA, Tarihte Âyânlar. Karaosmanoğulları Üzerinde Bir İnceleme, Türk Tarih Kurumu yayını VII. Dizi-Sa. 176, XXV+329 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 233 · Sayfa: 233-236
Özet
Tam Metin
Müesseseler, Osmanlı Tarihinin bütününü aydınlatmak üzere yapılacak çalışmalarda dikkatle incelenmesi gereken konuların başında gelir. Devlet çarkını işleten kuramların çalışma esaslarının neler olduğunu ortaya çıkarmak, bu kurumlar çevresinde gelişen sosyo-ekonomik olayların anlaşılmasına da yardımcı olacaktır. Özellikle Osmanlı Devleti'nin büyüdüğü ve devlet çarkının gelişerek içinden yeni kurumlar çıkardığı XVIII. yüzyıldan itibaren ortaya çıkan gelişmelerin takibi, üzerinde durulması gereken konulardandır. Bu kuramların temelde örneklenerek değerlendirilmesi ise yüzyılın daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Dolayısıyla âyânlar devri olarak nitelenen bu asrın tam olarak anlaşılması aynı zamanda bu kurumun ayrıntılarıyla değerlendirilmesine de bağlıdır.
Yunan Ayaklanması Günlerinde Mora'daki Türkler Nasıl Yok Edildiler?
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 233 · Sayfa: 107-120
Özet
Tam Metin
"Peloponez (Peloponisos)" adıyla da anılan Mora Yarımadası, ilkin Sultan Beyazıt I tarafından 1397'de Bizanslılardan alınarak kısmen Osmanlı İmparatorluğu'na bağlanıyor; Yunanistan'ın her yanında, Katolik Lâtinlerin zulmü altında inleyen Ortodoks Hıristiyan Grekler, 1460'da Mora'yı tümüyle fetheden Sultan II. Mehmet'i bir kurtarıcı olarak karşılıyorlardı. 1698'de imzalanan Karlofça Antlaşması'yla, Osmanlılar, Mora'yı Venediklilere vermek zorunda kalıyor; ama 1718'de aktedilen Pasarofça Antlaşması'ndan sonra, Mora, yeniden Osmanlı egemenliğine geçiyordu.
Tepedelenli Ali Paşa'nın Çiftlikleri Üzerine Bir Araştırma
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 233 · Sayfa: 75-106PROF. DR. ABDÜLKADİR ÖZCAN (Hazırlayan), Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât, Tahlil ve Metin (1066-1116/1656-1704), Türk Tarih Kurumu Yayınları, III. Dizi-Sa.11, Ankara 1995, I-XCVIII-907. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 233 · Sayfa: 237-240
Özet
Tam Metin
Doktora tezi olarak hazırlanmış bulunan Zübde-i Vekayiât, bu kabil eserlerin yayımlanmasında uzman ve yol gösterici merhum Prof.Dr. Bekir Kütükoğlu'na ithaf edilmiştir. Bu sûretle Osmanlı tarihine ait yazma kaynak eserler birer birer kütüphane raflarından indirilerek araştırıcıların istifadesine sunulmaktadır. Elimizdeki bu eser, bahsedilen kaynak eserlerin en kıymetlilerindendir. Nitekim ilk olarak Vakanüvis Râşid 5 ciltlik tarihinin ilk iki cildini yazarken Zübde-i Vekayiât'tan geniş şekilde istifade etmiştir. Hammer de bu eserin önemini ilk anlayıp kullananlardandır. İşte bu önemli eserin tahlilini ve ilmî edisyonunu yapan Prof. Özcan tarih literatürümüze katkıda bulunmuştur.
HALİL İNALCIK, The Customs Register of Caffa, 1487-1490, Ukrainian Research Institute, Harvard University: Sources and Studies on the Ottoman Black Sea, Vol. 1, ed. Victor Ostapchuk, 1996, I-XI + 1-203 s. ve I-XIII Facs. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 234 · Sayfa: 601-602
Özet
Tam Metin
Harvard Üniversitesi, Ukrayna Araştırmaları Enstitüsü tarafından başlatılan "Ukrayna ve Karadeniz Ülkelerine İlişkin Osmanlı Belgeleri Üzerinde Araştırmalar" başlıklı serinin ikinci kitabının ilk cildi, Osmanlı tarihçiliğinin büyük üstadı Prof. Dr. Halil İnalcık tarafından hazırlanan "Kefe Gümrük Bakaya Defteri (1487-1490)"nin neşri ve bununla ilgili araştırmaya ayrılmış bulunmaktadır. Öncelikle enstitünün Karadeniz'in kuzey bölgesi ile ilgili yaptığı bu araştırma serisinin takdirle karşılanacak bir faaliyet olduğunu belirtmeliyiz. Bu serinin ilk kitabı Berindei, Mihnei ve G. Veinstein tarafından hazırlanan L'Empire Ottoman et les Pays Roumanis 1544-1545 başlığını taşımakta olup üçüncü kitap ise, Kamaniçe Eyaleti Mufassal Defteri'nin neşrini esas almıştır (D. Kolodziejczyk, The Ottoman Survey Registers of Podolia, ca 1681, 1997).
Tanzimat ve Sosyal Eşitlik
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 234 · Sayfa: 577-588
Özet
Tam Metin
İslamiyetin eşitlikten yana bir din olduğundan sık sık söz edilir. Bu iddiada gerçek payı çoktur. İslamiyetin gelişi, etrafını saran ülkelere göre karşılaştırılacak olursa, -Doğusunda katmanlaşmış İran feodalizmi ve Hindistan'daki kast sistemi, Batısında hem Bizans, hem de Latin Avrupa'nın ayrıcalıkları soylular sınıfı - İslami düzenin, gerçekten beraberinde bir eşitlik mesajı getirdiği görülür. Peygamberin söz ve eylemleriyle birlikte, geleneksel olarak korunduğu kadarıyla İslamiyetin ilk yöneticilerinin tutumlarıyla ilgili saygın örnekler, soydan, soptan, konumdan, servetten ve ırktan ileri gelen ayrıcalığa bile son derece karşı olunduğunu, konum ve saygınlığın sadece dindarlığa göre belirleneceğini ve bunların ısrarla İslamiyette değer bulacağını gösterirler. Bununla birlikte, fetih ve İmparatorluğun gerçekleri, kaçınılmaz olarak yeni seçkinler tabakasını yaratmış ve olayların doğal akışı içerisinde, söz konusu kimseler, arkalarından gelenlere, kendi kazanmış oldukları haklardan yararlandırma yollarını aramışlardır.