327 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Tunus Milli Arşivi ve Arşivin Türkçe Belgeler Açısından Değerlendirilmesi
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 234 · Sayfa: 551-566
Özet
Tam Metin
Tunus Milli Arşivi (Les Archives Nationales de Tunusie=El-Arşîf El-Vatanî Et-Tunisi), bugün XVII. yüzyılın ilk yarısında Tunus'taki yeniçeriler arasında kıvrak zekâsı ve sıcaklığı sayesinde sivrilerek dayı seçilip Tunus'un idaresinde önemli rol oynayan, Sinop'ta da "Alaeddin Camii (Cami-i Kebîr=Ulucami) Su Yolu Vakfı"nın kurucusu bulunan Sinop asıllı Ahmed Hoca (idaresi: 1050 - 1057 H./1640-1647 M.)nın türbesi ve türbenin iki tarafından bitişik Tunus Beylik Sarayı'nın (Dar el-Bey) bir kısım ek yapılarında hizmet vermektedir.
XIV.-XVI. Asırlarda, Avrupa Ateşli Silah Teknolojisinin Osmanlılara Aktarılmasında Rol Oynayan Avrupalı Teknisyenler (Tâife-i Efrenciyân)
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 779-830
Özet
Tam Metin
Bulundukları coğrafi yapı, itibariyle farklı milletlere mensup insanlarla birlikte yaşama durumunda bulunan Osmanlılar, asırlarca süren bu birlikteliği karşılıklı huzur, menfaat ve fayda esasına göre tesis ederek, gayr-i müslim insanlarla uyumlu birtakım ilişkilere girmişlerdir. Ne var ki bu ilişkilerin Osmanlıların kuruluş yıllarındaki cereyanı hususunda mevcut kaynaklar bize yeterli bilgi vermediğinden, bu ilişkilerin boyutlarım tesbit etmek oldukça güçtür. Ayrıca, tâife-i efrenciyanın, Avrupa'da gelişen ateşli silahlarla ilgili yeni teknolojilerin Osmanlılara geçmesindeki rolleriyle, saray teşkilâtında bunlara verilen vazifelerin neler olduğu konuları da şimdiye kadar incelenmemiştir. 'Efrenc' tâbiriyle kasdedilen bu Avrupa asıllı kişilerin Osmanlı Devleti'nde bir meslek grubu haline gelmeleri ve devlet kadrosunda düzenli ücret almalarının ne zaman ve nasıl gerçekleştiği meselesi de tam olarak bilinmemektedir. Makalede bu soruların cevabini oluşturacak taife-i efrenciyânın Osmanlı Devleti'ndeki konumu ve hakkındaki yeni bilgiler, arşiv belgeleri ve seyahatnâmelerin ışığı altında incelenecektir.
Tanzimat'ın Harput Eyaleti'nde Uygulanması ve Karşılaşılan Güçlükler
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 851-862
Özet
Tam Metin
Osmanlı öncesi bir çok devlet ve beyliğin hâkimiyeti altında bulunan ve Doğu Anadolu'nun önemli stratejik bölgelerinden biri olan Harput, Yavuz Sultan Selim döneminde (1516 baharında) Osmanlı hâkimiyeti altına girmiştir. Harput Osmanlı hâkimiyeti altına alındıktan sonra Diyarbekir Eyaleti'ne bağlı bir sancak haline getirilmiş ve bu idari statüsü 1845 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra 20 Eylül 1845 tarihli bir fermandan, anlaşıldığına göre, Harput'a bağlı bütün kazalar ve Maden-i Hümâyûn'un bazı kazaları Diyarbekir Eyaleti'nden ifraz edilerek ayrı bir mutasarrıflık haline getirilmiştir. Bu tarihten kısa bir müddet sonra 1 Nisan 1846 tarihinde Harput müstakil bir eyalet haline getirilerek, valiliğine Yakup Paşa tayin edilmiştir. Harput'un idarî yapısında meydana gelen bu değişikliğin en büyük sebebi Tanzimat'ın ilanıyla birlikte eyaletlerin sınırlarında da değişiklikler yapılmaya başlanmasıdır.
MICHEL BALIVET, Islam Mystique et Révolution Armée dans les Balkans Ottomans: Vie du Cheikh Bedreddîn "le Hallâj des Turcs" (1358/59-1416) [Osmanlı Balkanlarında Tasavvufî İslâm ve Silahlı İhtilal: Türkler'in Hallâc'ı Şeyh Bedreddîn'in Hayatı (1358/59-1416), Cahier du Bosphore: XII, Les Éditions Isis, İstanbul 1995, VI=175 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 921-924
Özet
Tam Metin
Bilindiği gibi Şeyh Bedreddîn, 1402 Ankara Savaşı'nın ve onu takip eden Fetret Devri'nin yarattığı siyasal ve toplumsal buhran ortamında filizlenen büyük bir sosyal hareketin kahramanı olarak Osmanlı tarihinde ortaya çıkan mühim bir şahsiyettir. Şeyh Bedreddîn ve hareketi, Türkiye'de özellikle 1960'lardan sonra yükselen entelektüel ve bilhassa militan sol çevrelerin üstlendiği marksist toplumcu tarih yaklaşımınca en çok ilgi gösterilen, bu sebeple de sık sık ele alınan bir konu olarak ileri çıktı. Osmanlı tarihinde bir çok toplumsal ayaklanma olayı meydana geldiği halde, bunların hiç birinin lideri, hatta Pir Sultan Abdal bile şimdiye kadar Şeyh Bedreddîn ölçüsünde ilgiye mazhar olmamıştır. Bununla beraber Şeyh Bedreddîn, gerek şahsiyet yapısı, gerekse öncüsü olduğu toplumsal hareketin mahiyetinin daha tam olarak aydınlığa kavuşturulmaması sebebiyle, Türkiye tarihinin henüz çözülememiş bir problemi olarak güncelliğini korumaktadır. Bu yüzden özellikle Türkiye'deki amatör tarihçi çevrelerinde bugüne kadar hakkında oldukça yayın yapılmıştır.
NEJAT GÖYÜNÇ - WOLF DIETER HÜTTEROTH, Land an der Grenze, Osmanische verwaltung im heutigen türkisch-syrisch-irakischen Grenzgebiet im 16. Jahrhundert, Eren Yayıncılık, İstanbul 1997, 312 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 929-930
Özet
Tam Metin
Son onbeş yıldır Tahrir defterleri esas alınarak yapılan bölge tarihi çalışmalarında büyük bir artış gözlenmektedir. Bilhassa Anadolu'nun hemen hemen bütün bölgeleri hakkında seri halde yapılan yüksek lisans ve doktora tezleri vasıtasıyla görülen bu adedî artış, kemiyet itibarıyla sevindirici olmakla beraber, keyfiyet bakımından umumiyetle zayıf ve metodsuz, birbirini biteviye tekrar eden birer bilgi hamulesi durumundadır. Birçok önemli bölgeler ve merkezler üzerinde yapılan çalışmalarda görülen muhteva ve değerlendirme zaafları, metodolojik eksiklikler, bilgileri olduğu gibi, sistematik olmayan bir tarzda aktarmadan ibaret anlayış, söz konusu bölgeler ve merkezler hakkında yeni incelemeleri zaruri kılmaktadır.
1880'de Kayseri Sancağı'nın Sosyal, Ekonomik ve İdari Durumu: İngiltere'nin Anadolu Konsolos Yardımcısı Lieutenant Ferdinant Bennet'in Raporu (Ekim 1880)
Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 235 · Sayfa: 881-912
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti 19. yüzyılda derin sosyal ve ekonomik değişikliklere katlanmak zorunda kaldı. Şimdilik büyük bir bölümü için, bu değişiklikler tarafsız ve evrensel boyutlarda araştırılmadı, yorumlanmadı ve değerlendirilmedi. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin tarihi üzerine yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğu, politik ve kültürel nitelikli araştırmalardan oluşmaktadır. Bu araştırmalar, görünüşte Osmanlı Hükümeti tarafından temsil edilmiş olan Doğu gelenekçiliği ve tutuculuk ile üstün Batı toplumu ve onun sistemi arasındaki mücadele ve çatışmalar fikri üzerine dayanmaktadır.
Lozan Türk Yurdu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1997, Cilt XIII, Sayı 37 · Sayfa: 31-75
Özet
İkinci Meşrutiyetin ilânını meteakip Kanun-i Esasi'de yapılan değişiklikler neticesinde, tarihimizde en fazla sayıda siyasî cemiyet ve partilerin bu dönemde kurulduğu görülüyor. Bu dönem fikrî ve siyasî bakımdan en canlı dönemdir. Osmanlı Devleti'nin çöküş döneminde, "Türkiye nasıl kurtulur?" Sorusunun cevabı olarak ortaya atılan çeşitli görüşler, bu dönem Osmanlı aydınları arasında yer bulmuş, II. Meşrutiyet sonrası da bu görüşler özellikle cemiyet, parti ve basın organları ismiyle siyasî kimliğe kavuşmuşlardı.
Türkler ve Balkan Milletleri Arasında Kültürel İlişkiler - Sorunlar
Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 230 · Sayfa: 121-132
Özet
Tam Metin
Değişik adlar altında Türk topluluklarının Balkanlar ile ilişkisi erken Ortaçağlardan itibaren görülür. Avarlar, 670'lerde Tuna Bulgar Devleti'ni kuranlar, Peçenekler, Kumanlar Karadeniz kuzeyinden Balkanlar'a gelenlerdir. Tuna Bulgarları IX. yüzyılın ikinci yarısında Ortodoks kilisesine bağlanmışlar, zamanla Slavlaşmışlardır. Avarların da Bizans harp donanımına tesir ettikleri belirtilir: Onların yuvarlak çadırları, rüzgâra karşı daha dayanıklı olduğundan, Roma zamanından beri kullanılan, gelenekleşmiş dört köşe çadırlara tercih edilmiş, üzengi ve dizgini Avarlardan öğrenmişler, Avarların atlarının göğsündeki zırhlar da Bizans'a örnek teşkil etmiştir.
Takîyüddîn'in Cebir Risalesi
Belleten · 1997, Cilt 61, Sayı 231 · Sayfa: 301-320
Özet
Tam Metin
16. yüzyılda yaşamış meşhur Osmanlı bilim adamlarından Muhammed İbn Ma'ruf İbn Ahmed Takîyüddîn'in doğum yeri ve yılı hakkında çeşitli bilgiler mevcuttur. Onun genellikle 1525 veya 1526 yıllarında Kahire'de doğduğu kabul edilir. Ancak, 1521'de Şam'da doğduğunu bildiren yayınlar da vardır. Şurası kesin olarak bilinmektedir ki, Takîyüddîn İstanbul'a gelmeden önce Kahire'de yetişmiş, eğitimini İstanbul'da tamamlamıştır. Onun İstanbul'da Çivizâde, Ebusuûd, Kutbeddinzâde ve Saçlı Emir gibi kimselerden dersler aldığı bilinmektedir. Daha sonra İstanbul ve Kahire'deki çeşitli medreselerde hocalık yapmış, 1571 yılında müneccimbaşı Mustafa Çelebi'nin ölümüyle Padişah II. Selim tarafından müneccimbaşılığa atanmıştır. 1577 yılında III. Murad'ın fermanıyla Tophane sırtlarında bir rasathane kurmuş ve burada astronomi gözlemleri yapmıştır.