327 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Osmanlı
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Gelibolu'da Ruslar

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 315-356 · DOI: 10.37879/belleten.1987.315
Tam Metin
"Gelibolu'da Ruslar" kitabı, 1923 yılında Berlin'de basılmıştır. 1920 Ekiminde, iç savaş sonunda Bolşeviklere yenik düşen ve Kırım'ı terketmek zorunda kalan Çar ordusunun bir bölümünü oluşturan 1. Kolordu'nun, Fransızlarca yerleştirildikleri Gelibolu'daki yaşamlarını konu alan bu kitap, burada bizzat yaşayanlar tarafından hazırlanmıştır. Kitapta, bir yıllık Gelibolu yaşamı tüm yönleriyle, ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Rusların Gelibolu'ya nasıl ve kimlerce yerleştirildiği, iaşelerinin nasıl temin edildiği, nasıl bir yaşam düzeni kurdukları bölümler halinde anlatılmıştır. Türklerle olan karşılıklı toplumsal ve dinsel ilişkilerin yanı sıra, Rus ordusunun Kemalist güçlerle ilişkileri de Türk tarihi açısından ilgi çekicidir. Özellikle Rusların Rum, Ermeni, Fransız gibi, o dönemde Gelibolu'da sayıca fazla olan ve kentin yaşamında etkin rol oynayan azınlıklara bakış açılarına ilişkin bazı izlenimler de edinilmektedir. Bunların yanı sıra, Rus kolordusunun yönetim, eğitim, spor, kültür, din, sağlık alanında yaptıkları etkinlikler de ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Kitabın son bölümünde ise Rusların Gelibolu'dan nasıl ve hangi koşullar altında ayrıldıkları anlatılmaktadır. Kitapta ayrıca, haritalar, komutanlıklar arasında geçen önemli yazışmaların ve bazı bildirilerin metinleri ve fotoğraflar yer almaktadır. Bu yazıda, kitap, ayrıntılı ve yakın tarihimizin bilinmeyen veya çok az bilinen bir olayına ışık tutacak bir biçimde, yorum katılmadan, yazarların görüşlerine bağlı kalınarak özetlenmiştir.

1274/1858 Tarihli Osmanlı Ceza Kanunnamesinin Hukuki Kaynakları, Tatbik Şekli ve Men'-i İrtikâb Kanunnamesi

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 153-192 · DOI: 10.37879/belleten.1987.153
Tam Metin
Osmanlı hukukçularına göre ceza hukuku, "insan toplumunun Allah tarafından irade edilen şekilde medeni olarak yaşayıp terakki edebilmesi için vaz' edilen kanun ve nizamların hükümlerini korumak amacıyla konulan kaidelerden" ibarettir. Kanun ve nizamların hükümlerini koruma görevi ceza hukukuna has değilse de, ceza hukuku sırf bu gaye için var olduğundan, bu fonksiyonu ile tarif edilmiştir. Yoksa protesto ve haciz gibi birtakım tedbirler de bu fonksiyonu icra için kabul edilen tedbirlerdir. Yapılan bu tarif temel anlam itibariyle günümüzdekinden farksızdır. Maksat aynı ama ifade ve üsluplar farklıdır. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti bir kamu hukuku dalı olan ceza hukuku alanında da, İslam hukukunun hükümlerini benimsemiştir. Onun müsaade ettiği ölçüde bazı ceza kurallarını kabul etmiş ve kanunname tarzında ortaya koymuştur. Bu sebeple Osmanlı hukukunda da ceza hukukuna İslam hukukunda olduğu gibi "Ukubat" denmekte ve Mecelle'de de "Ukubat", yaptığımız tarif doğrultusunda izah edilmektedir.

Sultan Abdülazîz'e Karşı Girişilen Bir Suikast Olayı ve Hüseyin Vasfi Paşa

Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 199 · Sayfa: 193-204 · DOI: 10.37879/belleten.1987.193
Tam Metin
Türkiye'de parlamenter rejimin kurulması yolunda ilk hareketler XIX. yüzyılın ikinci yarısında görülmeye başlar. XVIII. yüzyıl başlarından itibaren imparatorluğun başta askerî kurumları olmak üzere diğer teşkilâtında da görünmeye başlayan batı tesirleri giderek artarak Tanzimat döneminde Türk-Osmanlı tefekkür hayatını da iyice etkisi altına almıştır. Özellikle 1860'lı yılları takip eden dönemde büyük ve süratli bir gelişme gösteren basın faaliyetleri ile Avrupa siyasi tefekkürü kamuoyuna da intikal etmiş bulunuyor ve devrin hükümetlerinin icraatı bazı paşa konaklarıyla kahvehane ve diğer benzeri yerlerde açıkça konuşuluyor ve münakaşa ediliyordu. Bu münakaşaların ağırlık merkezini de Reşit ve Âli paşaların şahsî nüfuz ve gayretleriyle sarayın hükümet icraatına müdahalesinin önlenmesi dolayısıyla hükümetin murakabesiz icraatı teşkil ediyordu.

Atatürk’ün Yetiştiği Ortam

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1986, Cilt II, Sayı 5 · Sayfa: 279-288
Atatürk'ün yetiştiği dönemde, 1877-1878 Türk-Rus Harbinin sonuçları ve Balkanlardan yüz binlerle göç eden, kitle halinde öldürülen Türklerin acı iniltileri henüz anılarda carili olarak yaşıyordu. Bu çöküntülerle birlikte, üstün özelliklerin kıvılcımı Plevne ve daha sonra 1897 Türk-Yunan Harbi, henüz her şeyin bitmediğinin işaretleri, hayat belirtileri olarak güç ve ümit veriyordu.

Ahmed-i Rıdvân

Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 73-126 · DOI: 10.37879/belleten.1986.73
Tam Metin
Klasik edebiyatımız, adını hiç duymadığımız, bazen de bilmem kaçıncı sınıf bir yazar diyerek bir yana bıraktığımız sayısız isimlerle doludur. Yazarı belli olmayan ya da yazarı hakkında etraflı bilgi edinilemeyen eserler de az değildir. Bu durumdaki yazarlar ve eserler üzerinde çalışmalar yapmak edebiyat tarihimize çeşitli yönlerden ışık tutabilir. Anadolu'da yedi yüzyıllık bir dönemi içine alan klasik edebiyatımızın birçok yazarı ve eseri yeterince tanınmamaktadır. Kaynaklarda adları geçtiği halde bugün bilinmeyen yazarlar kimlerdir? Yine bu kaynaklarda adlarını okuduğumuz, ancak kütüphanelerde bulamadığımız eserler hangileridir, bilemiyoruz. Bu yüzden konu üzerinde araştırma yapanların elinde bir "kayıplar listesi" bulunmasının, çalışmaları daha verimli kılacağı son derece açıktır. Öte yandan, bütün çalışmaları klasik edebiyatın önde gelen kişileri üzerinde yoğunlaştırmak yerine, bu edebiyatın yeterince tanınmayan yönleri üzerindeki çalışmalara öncelik vermek, Türk dili, Türk tarihi ve Türk toplum yaşayışıyla ilgili yeni bilgi ve belgeler ortaya çıkaracaktır. Bu inançla, aşağıdaki yazımızda XV-XVI. yüzyıllarda yaşayıp da yeterince tanınmamış bir şairi ve eserlerini tanıtmaya çalışacağız.

Bulgaristan'daki Osmanlı Anıtları

Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 291-314 · DOI: 10.37879/belleten.1986.291
Tam Metin
Bulgaristan, ülke topraklarının her tarafına yayılmış durumda olup, beş asırlık Osmanlı hâkimiyetinde gelişmiş olan ve günümüzde hâlâ daha izleri görünen bir doğu medeniyetinin inkâr edilemeyen kalıntılarını taşımaktadır. Gerçekten bu medeniyetin birçok anıtı Bulgaristan'da muhafaza edilmektedir. Bu anıtlar Osmanlıların her türden inşaat alanındaki faaliyetinin kanıtlarıdır: Şehircilik, bayındırlık eserleri, kaleler, mescitler, camiler, dini okullar -medreseler- kervansaraylar, halk hamamları, çeşmeler, köprüler v.s. gibi, Batılı ve Doğulu tarihçilerin sözünü ettikleri ve hatıralarına bazı seyahatnamelerde rastlanan anıtlar. Bu tarih mirasları, bir Bulgar şehrinin Türk hâkimiyetinde kalmış bir şehir olduğunu anlama ve bu hâkimiyete ait yapıların ve diğer anıtların genel görüntüsü hakkında bir fikir edinme imkânı sağlamaktadır. Bu görüntü, Bulgaristan'ın kurtuluşuna kadar birçok Bulgar şehri tarafından korunmuştur, fakat kurtuluştan hemen sonra Türk eserlerinin hızla ve sistemli bir şekilde tahribine başlanmış; ve birçok durumda bu eserler, kısmen de olsa, bir tasnife ve incelemeye tabi tutulamamış ya da korunmamıştır.

Şerefli Bir Tarih: Lozan

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1985, Cilt I, Sayı 3 · Sayfa: 805-812
Lozan Barış Andlaşması, Türklüğe karşı yapılan ağır ithamları, haksızlıkları mahkûm eden ve Türklüğün istiklâl ve hürriyet davasını belgeleyen bir vesikadır. Lozan Barışı, istiklâl Savaşma son veren ve onu milletlerarası ilişkilerde değerlendiren gerçekten büyük bir eserdir.

Mustafa Kemal ve “İttihat ve Terakki”

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1984, Cilt I, Sayı 1 · Sayfa: 236-266
Bu yazının maksadı; Avrupa'da gelişmeye başlayan hürriyet cereyanları ve milliyetçilik hareketleri ile parçalanma arifesindeki Osmanlı İmparatorluğunu kurtarma çabaları... Her çareyi meşrutiyetin İlânı'nmda arayışın zorladığı kuruluşlar... Özellikle İttihat ve Terakki Cenıiyeti'ni oluşturan düşünceler... Bu oluşta Mustafa Kemal'in girişimleri, fikirleri, görüşleri...Ve nihayet, İttihat ve Terakki'nİn 23 Temmuz 1908 Meşrutiyet İdaresi'ni yeniden kurma hareketinde, seçkin ve aydın genç subaylar arasında Mustafa Kemal'in etkin rolü ile unutturulma çabaları üzerinde, yeteri ve gereği gibi durmak...

Atatürk’ün Eğitim ve Üniversitelere Bakış Açısı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1984, Cilt I, Sayı 1 · Sayfa: 267-276
Osmanlılar döneminden itibaren zaman zaman eğitim sistemimizin düzeltilmesi için çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Hatta bu dönemde eğitimin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulabilmesi için eğitim kuramlarında millî eğitim politikasının hâkim kılınması istenmiş ve bu tarihlere kadar Osmanlı toplumunda görülen "halk, medreseliler ve mektepliler" zümrelerinin birleşmedikçe hakiki bir millet olmamızın mümkün olamayacağı cereyanı kuvvet kazanmaya başlamıştır. 18. yüzyılda, Batıyla olan temasların sonucu, III. Selim zamanında reform hareketleri başlamıştır. Reformlar ilk planda askerî alanda ele alınmış ve daha sonra tıp ve teknik alanlarda gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Eğitim alanında III. Selim'den ziyade büyük ölçüde II. Mahmud döneminde ilk büyük eğitim reformları için adımlar atılmıştır. II. Mahmud, daha ziyade askerî ve sivil idarenin yeniden düzenlenmesinin zarureti karşısında ilk önce yüksek okul düzeyinde bu reformları yapmayı gerekli bulmuştur.

Ortaçağları Araştıran Türk Tarihçilerinin Yeni Eserleri

Belleten · 1983, Cilt 47, Sayı 185 · Sayfa: 87-94 · DOI: 10.37879/belleten.1983.87
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu'nun 8. kongresi (Ekim 1976) memlekette en eski bu meşhur bilimsel teşkilatın elli yıllık faaliyetini sonuçladı . Kemal Atatürk tarafından kurulan ve kendisinin önerdiği programa dayanarak çalışmalarına başlayan Kurum Türkiye'de tarih biliminin gelişiminde büyük rol oynamıştır ve kendi üyelerinin eserleriyle dünya şarkiyatına önemli katkıda bulunmuştur. Kurum'un bilimsel faaliyeti üstüne Genel' Müdür Uluğ iğdemir'in yayımladığı hesap raporu Türk halkları ve tüm doğu halklarının tarihi üstüne birçok sorunlar, kaynaklar ve belgelerin yayımlanması, kitaplıkların ve arşivlerin işi, Kurum'un uluslararası ilişkileri üstüne monografi araştırmalar hakkında bilgi vermektedir. İlginç şurasıdır ki, yabancı bilginlerin Türkçeye çevrilen eserleri listesinde (topyekûn 1-43) 47 eser Sovyet bilginlerine ilişkindir. Bartold'un hemen hemen tüm eserleri, Yakubofski, Gordlefski, Kraçkofski, Okladnikof, Bernştam, Denike, Gryaznof, Melioranski, Kiselyof ve başkalarının birçok eserleri çevrilmiştir. Doğu memleketlerinin Ortaçağ tarihi sorunları Türk tarihçilerinin eserlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Maalesef, bu eserler Sovyet tarihçilerine hemen hiç malum değildir, bunun içindir ki, bunlardan bazıları üzerinde mufassalan durmak gerektir. Ortaçağları araştıran Türk tarihçilerinin araştırma faaliyeti genellikle iki yönde sürdürülmektedir. Ortaçağ yazılı kaynakların çevrilmesi yönünde (Arap, Fars, Ermeni, Suriye ve Moğol dillerinden) ve metin ve kaynaklar faksimillerinin basılması yönünde (Arap, Fars ve Eski Türk). Genel Türk problemlerine, hilafete, Selçuklulara, Osmanlılara, her türlü Türk hanedanı veya devletlerine, keza şimdi Türkiye Cumhuriyeti terkibinde veya sınırlannda bulunan topraklarda vuku bulan hareketlere münasebeti olan kaynaklar araştırmalara alınmıştır.