200 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Osmanlı devleti
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Bilecik ve Çevresinde Yunan Mezalimi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1994, Cilt X, Sayı 28 · Sayfa: 19-48
1830 yılında Osmanlı Devleti'nden bağımsızlığını kazanan Yunanistan'ın, bir türlü tatmin edilmeyen, özellikle Anadolu'ya yönelik istekleri vardı. Bu yüzden Yunanlılar, her fırsatta Osmanlı Devleti'nin en zayıf zamanlarında bu isteklerini gündeme getirmeyi hatta imparatorluğun bu zayıflılık anını kollamayı milli bir görev saymışlardı. Onların bu politikalarının sebebi: bir ayağı Asya'da bir ayağı da Avrupa'da olan büyük Yunanistan'ı kurma gibi tarihi bir ideale sahip olmalarıdır. Mégalo İdea olarak bilinen bu ideale göre Yunanistan'ın sınırları doğuda Anadolu ortalarından, kuzeyde Karadeniz'in Kırım'ı da içine alan kuzey kısımlarından ve Karpat dağlarıyla Tuna nehrine kadar uzanıyordu. Batı ve güney sınırları ise, Adriyatik ve Akdeniz'den geçiyordu. Belirtilen tarihi idealini gerçekleştirmek gayesiyle, her siyasi buhrandan faydalanmasını bilen Yunanistan için I. Dünya savaşı iyi bir fırsattı. Zaten savaşın devam ettiği günlerde İtilaf devletlerinin de Yunan ordusuna olan ihtiyaçları artmıştı. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakam Lord E. Edward Grey 11 Ocak 1915 tarihinde Yunanistan yöneticilerine bir teklifte bulundu. İngiliz Bakan bu teklifinde, Sırbistan'a yardım şartıyla Anadolu kıyılarından hatırı sayılır bir kısmın Yunanistan'a bağışlanabileceğini söz verdi. İngiltere 12 Nisan'da da müttefikleri adına "Yunanistan'a Türkler'e karşı savaşa katılma bedeli olarak Ocak'ta vaadedilen Aydın vilayeti dahilindeki araziyi garanti etmeye hazır olduklarını'' bildirdi.

Akbaş Baskını (Olayı) ve Baskınları

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1993, Cilt IX, Sayı 26 · Sayfa: 417-442
Bilindiği gibi Osmanlı Devleti 30 Ekim 1918'de Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayarak I. Dünya Savaşandan çekildi. Ateşkes Antlaşması 24 maddeden oluşuyordu ve çok ağır hükümleri ihtiva etmekteydi . Antlaşma istismara da çok müsait idi. özellikle bazı maddeler Osmanlı Devletini tamamen savunmasız hale düşürüyor ve müttefikler suni sebeplerle çıkartılacak karışıklıklarla emniyetlerinin bozulduğunu İleri sürerek ülkenin önemli stratejik mevkilerini işgal etme hakkını elde ediyorlardı. Nitekim Ateşkes Antlaşmasından sonra İtilâf Devletleri Antlaşmayı istismar ederek, daha önce aralarında yaptıkları gizli antlaşmalardaki nüfuz bölgelerini işgal etmeye başladılar. Diğer taraftan Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasından evvel 400.000'i aşan Türk Ordusu, Antlaşma' nın tatbikatından sonra bu sayı iyice düşerek birlikler kadro haline gelmişti.

Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Devrinde Rumeli'de Uyguladığı İskân Siyâseti ve Neticeleri

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 89-112
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin kuruluş devrinde yayılışı ve yerleşmesini açıklayan tarihî gerçeklerden biri, bunun bilhassa ekonomik-demografik bir baskı neticesi olduğu ve yoğun bir Türk göç ve iskân hareketi ile birlikte yürüdüğüdür. Bu vâkıanın en ilginç örneklerini Rumeli fütûhâtı sırasında görmekteyiz.

Rum-Ermeni-Hoybun İşbirliği ve Anadolu'daki Toplu Mezarlar

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 218 · Sayfa: 241-248
Tam Metin
Tarihte azınlıklara, kendi dininden, ırkından, kültüründen olmayanlara, kendi dilini konuşmayanlara Türkler kadar müsamahalı davranan tek bir millet gösterilemez. Bunun biri, Orta Asya'dan beri çeşitli iklimler ve zaman dilimleri içinde gelen, diğeri de İslâmiyetle kazanılan, mükemmelleşen iki ana kaynağı vardır. İster 1020, ister 1071, isterse 1461 veya 1571 olsun, bu hoşgörüyü Kafkaslar'da, Anadolu'da Kıbrıs'ta görmek, yaklaşık bin yıllık dönem içinde müşahede etmek, tavsik etmek mümkündür. Hatta, yine hiçbir millette görülemeyecek derecede, bu toleransın taştığını ve azınlıkların Türklerden çok daha fazla haklara sahip olduklarını, çoğaldıklarını, zenginleştiklerini, müreffehleştiklerini bile söylemek bir mübalağa olmayacaktır. Osmanlı Devleti'nin son ikiyüz yıl içindeki durumu buna bir örnek teşkil etmektedir.

JAN SCHMIDT, Through the Legation Window, 1876-1926. İstanbul, Nederlands Historisch-Archeologisch Institut, 1992. 222 sayfa. 223-227 Bibliyografya, 229-250 Index. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 219 · Sayfa: 637-640
Tam Metin
Eser 4 bölümden meydana gelmektedir. Birinci Bölüm, Batı Anadolu'daki haydutluk ve eşkiyalık olaylarının bu bölgedeki Hollanda toplumu üzerindeki etkilerini, İkinci Bölüm, Ermeni meselesi ve Hollanda ilişkisini, Üçüncü Bölüm, "Pan-İslamizm" ve bunun özellikle Java Müslümanları üzerindeki etkilerini ve Osmanlı Devletinin bu konudaki ilgisini, ve Dördüncü Bölüm de, Hollanda savaş gemilerinin çeşitli tarihlerde Osmanlı limanlarına ziyaretlerini ve bu limanlardaki "kuvvet gösterileri"ni (showing the flag) ele almaktadır.

XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Yukarı Fırat Havzasında Eşkıyalık Hareketleri

Belleten · 1993, Cilt 57, Sayı 220 · Sayfa: 751-780
Tam Metin
XVIII. yüzyıl, klasik Osmanlı toplumu için önceki dönemlerden daha farklı karakterler arzeden ve değişik muhteviyatta olayların yaşanmaya başladığı bir yüzyıl olmuştur. Bu hususta ilk göze çarpan unsurun, devletin uluslararası siyasetteki yerinde meydana gelmeye başlayan değişim olduğu görülmektedir. Çünkü Osmanlı Devleti belirtilen yüzyıla girerken artık, daha önceki dönemlerde olduğu gibi, ezeli rakibi olan batı Hıristiyan dünyasına karşı taarruz pozisyonunda değildir, aksine savunma pozisyonuna geçmiştir.

Karadeniz Olayı ve Birinci Dünya Harbine Girişimiz

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1991, Cilt VIII, Sayı 22 · Sayfa: 175-182
Osmanlı İmparatorluğu'nu harbe sürekleyen olayları şöyle özetleyebiliriz: İtilâf Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu'nu tarafsız tutmaya çalışmış fakat ittifaka yanaşmamışlardı. Çünkü her birinin Türkiye üzerinde başka başka emelleri vardı. Rusya Boğazlara resmen egemen olmak, ayrıca Doğu Anadolu'yu elde ederek İskenderun'a inmek istiyordu. İngiltere Basra Körfezini, Şattülarap'ı, Hindistan'ın bir parçası olarak kabul ediyor, Hint yolu ve Süveyş Kanalı'nın güvenliği bakımından da Filistin'e el atmak istiyordu. Fransa, Suriye ve Kilikya'ya göz koymuştu. Kesin sonuç yeri olan Avrupa Cephesinin aleyhine, Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli yerlerinde, cepheler açmak zorunda kaldı. Türkler tarafından Boğazların kapatılması, Rusya'yı her türlü müttefik yardımından yoksun bıraktı. Bu nedenle kesin sonucun elde edilmesi gecikti. Bu gecikme Rusya'nın içten çökmesine sebep olmakla kalmadı, müttefiklerine de pahalıya mal oldu.

Mütareke Kabineleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1991, Cilt VII, Sayı 21 · Sayfa: 391-405 · DOI: 10.33419/aamd.701604
Osmanlı devleti ile İtiliaf devletleri arasında imzalanan antlaşmadır. 30 Ekim 1918'de imzalanmıştır.

Osmanlı Devleti'nde Mevleviler

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 351-358
Tam Metin
Türk fikir ve kültür hayatına eserleri ile büyük hizmetlerde bulunan Abdülbaki GÖLPINARLI Mevlânâ'dan sonra Mevlevîlik'e yazdığı "Ön-Söz"de "Mevlevilik, Mevlânâ'dan sonra ve derhal menâsikiyle teessüs etmediği için tarîkat hakkında yazılan risaleler, çok muahhar devirlere ait. Kaldı ki, onlar da tarîkatin öz hüviyetini vermekten ziyade yazarlarının düşüncelerini ve tesiri altında kaldıkları müesseselerin karakterini tesbit etmekte ve yazarları, tarîkati bilfiil kuranların fikriyatından tamamiyle uzak kalmakta. Hatta Mevlevîler ve Mevlânâ muhibleri, işi o kadar Mevlânâ'dan ayırmışlar ve o kadar kendilerine mal etmişler ki Mesnevî'yi şerh edenler bile onun diğer eserleriyle hakkında yazılmış ana kaynakları, hele Şems'in Makaalât'ını okumak lüzumunu duymuyorlar ve tasavvufta, hatta dinde bir reform eri olan Mevlânâ'nın, kalıplaşmış tasavvufa verdiği insânî ve reel karakteri düşünmüyorlar, onu, onun ve sohbet dostu Şems'in yoluna aykırı bir yolun mümessili olan İbn-i Arabî'ye dayanarak şerh ediyorlar" der. GÖLPINARLI, bu şartlar altında Mevlevîlik Tarihi'ni yazmanın çok güç olduğuna değinir,eğer Sakıp Dede'ye inansa, söylenenleri tekrarlamaktan başka bir şey yapamıyacağını belirtir, XVI. yüzyıl ortalarında vefat eden Muğlalı derviş ve mutasavvıf şâir ŞÂHİDÎ'nin Gülşen-i Esrâr'ını bulmasaydı, mevlevîliğin köylere kadar yayıldığını, Anadolu'da mevlevî köyleri bulunduğunu öğrenemeyeceğini söyler. Konya'da bir süre bulunuşu, ona Mevlânâ Müzesi'ndeki yazmalardan faydalanmak imkanını sağlamış, Rüsuhî BAYKARA da kendisine Başbakanlık Arşivi'ndeki memuriyeti sırasında görüp kopya ettiği bir kısım belge suretlerini vermiş, böylece eseri "yalnız bir tarîkatin hal tercümesi değil, bir yandan da vesikalar topluluğu" olmuştur.

Amerikan Belgelerinde Lozan Konferansı ve Amerika

Belleten · 1991, Cilt 55, Sayı 213 · Sayfa: 483-528
Tam Metin
Yeni Türkiye'nin milletlerarası hayata katılmasının belgesini teşkil eden Lozan Antlaşması'nın hazırlanmış olduğu Lozan Konferansı, Türk-Amerikan münasebetlerinin de ilginç bir safhasına sahne olmuştur. Konferans'ta, bir çok meselelerin tartışma ve görüşmelerinde Amerika'nın ileri sürdüğü görüşlerin, bugün aynı nitelikteki meselelerde Amerika'nın almakta olduğu tutumlarla benzerliği, dikkat çekici niteliktedir. Bu benzerliği gözönünde tutunca, bugün aynı meselelerde Amerika'nın takip ettiği politikayı anlamak daha kolay olmaktadır. Belirtilmesi gereken bir diğer nokta da, ne Amerika Osmanlı Devleti'ne ve ne de Osmanlı Devleti Amerika'ya savaş ilan etmediği için ve sadece Osmanlı Devleti Amerika ile diplomatik münasebetlerini kesmekle yetindiğinden, Lozan Konferansı'na gözlemci olarak katıldığı halde, Konferans görüşmeleri esnasında Amerika'nın, zaman zaman gözlemciliğin çok ötesine giden tutumlar içine girip, "aktif" rol oynamasıdır.