62 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Türkiye 5
- Türkler 5
- Belleten 4
- Enver Ziya Karal 4
- Yazı İşleri Müdürü 4
Türk Tarih Kurumu'nun 50. Kuruluş Yıldönümü
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 179 · Sayfa: 333-349
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu'nun 50. kuruluş yılı 15 Nisan 1981 de Ankara'da Kurum merkezinde törenle kutlanmış ve bir kokteyl verilmiştir. Törende Türk Tarih Kurumu'nun kurucu üyelerinden hayatta kalan Prof. Dr. Afet İnan ve Dr. Hâmit Koşay'a bu münasebetle birer hatıra şildi sunulmuştur. Töreni bir konuşma ile Türk Tarih Kurumu Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal açmış, bundan sonra Türk Tarih Kurumu'nun bir numaralı kurucu üyesi Prof. Dr. Afet İnan anılarını anlatmıştır. Daha sonra Kurum'a kurulduğu günden beri sekreter, başsekreter ve Genel Müdür olarak 50 yıl emek vermiş olan Uluğ İğdemir, Kurum'un kuruluşu ve 50 yıllık çalışmaları hakkındaki raporunu okumuştur.
Kurumumuzun Binası 1980 Ağa Han Mimari Ödülünü Kazandı
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 178 · Sayfa: 204
Özet
Tam Metin
1980 yılında Ağa Han Vakfı'nca düzenlenen Ağa Han mimari ödülüne 200 proje katılmış, 15 proje ödüle layık görülmüştür. Bunlardan birisi de Kurumumuzun binasıdır. Dünyanın en ünlü mimar ve şehircilerinden oluşan Büyük Jüri "Tarihsel İçerikle Uyum Araştırması" başlığı altındaki kararında binamızı şöyle değerlendirmiştir: "Çağdaş yapı teknolojisini geleneksel fikir ve ilkelerle birleştiren bir mimari anlatım biçimine giden yolda bir aşama oluşturan Türk Tarih Kurumu binasına "Tarihsel İçerikle Uyum Araştırması" ödülünün verilmesi kararlaştırılmıştır. Binada bellibaşlı işlevsel hacimlerin bir merkezi avlu çevresinde toplanması, Osmanlı yapılarının içe dönük kişiliğini yansıtırken, İslami mimarinin bütünlüğü ilkesi de parçaların bütüne olan ilişkilerini belirtmekte bir düzenleme aracı olarak kullanılmıştır. 1930'lardan bu yana Ankara'da yapılan binaların belirgin ortak özelliği olan uluslararası üsluba bir tepki olan bina, geleneklerden neler öğrenilebileceğinin bir örneği ve daha geçerli bir mimari diline işaret eden bir ölçüdür."
Bir Bilim Adamımız Amerikan Felsefe Kurumuna Üye Seçildi
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 178 · Sayfa: 204Önsöz
Belleten · 1981, Cilt 45, Sayı 177 · Sayfa: 1-4
Özet
Tam Metin
Türk ulusu bugün büyük bir adamın 100'üncü doğum yılı sınırları içine girmiş bulunuyor. O, 1881'de Selanik'te doğduğu sıralarda dünya ve Türkiye büyük bir bunalım geçirmekte idi; Rusya'da ve Amerika'da devlet başkanları öldürülüyor, Güney Amerika'da iki devlet arasında savaş sürüyor, İngiltere ile İrlanda arasında yıllarca sürecek bir anlaşmazlık aşaması gelişiyordu. Bu olaylar yanında her ulusun kendi sınırları içinde bunalımları da vardı. Türkiye'ye gelince; tarihinin karanlık günlerini yaşamaya başlamıştı. İmparatorluk sarsılma devrinden çözülme devresine girmişti. İsyanlar ve savaşlar sonunda büyük eyaletler bağımsız devletler meydana getirmek için Osmanlı egemenliğinden ayrılmakta idi. Bu olaylarla Türk'ün onuru zedeleniyor, dünyada itibarı kırılıyordu. Hatta sonunun yakın olduğu konusunda da dünya basınında yazılara rastlanmakta idi; Bütün bu olaylar Türkleri, bir ruh hastalığına yakalanmış olarak kötümserliğe ve ümitsizliğe götürüyordu. Kurtuluş ve gelecek için tek güven bir kurtarıcının çıkmasına bağlanıyordu. Atatürk böyle bir atmosferde doğdu. Doğuşunda bir kurtarıcının dünyaya geldiğini işaret eden herhangi bir mucize belirmedi. 20 inci yüzyıl akılcılık devri idi; üstelik Atatürk mütevazi bir ailenin çocuğu idi. Ailesi ne bir servete ne de bir şöhrete sahipti. O, bir düzeye kadar kendi geleceğini kurmak durumunda bulunuyordu. İlkokulda öğretmeninden bir tokat yemesi üzerine ruhundaki ateş bütün benliğini sardı, isyan etti. Okulu bıraktı. Bundan sonra Onu bu ruh haliyle yaşam kavgasında görüyoruz. Babası ölmüştü. Annesinin karşı koymasına rağmen asker okuluna girdi. Yurdun bütün tehlikelerinden, acılarından, sefaletlerinden kendisini sorumlu tutmaya başladı. Askerlik eğitimi kademelerinin birinden diğerine yükseldikçe sorumluluk duygusu da arttı. Eğitimi bitip ordu saflarına katıldığı gün, kurtuluş için muhtaç olduğu manevi gücü, ölüm tehlikesini kendileri ile paylaştığı Mehmetçiğin davranışında buldu.
M. Kemal Atatürk'ün Doğumunun 100. Yıldönümü (19 Mayıs 1981) Türk Tarih Kurumu'nun Kuruluşunun 50. Yıldönümü (15 Nisan 1981)
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 176 · Sayfa: 629-642 · DOI: 10.37879/belleten.1980.629
Özet
Tam Metin
Yıl 1918. Birinci Cihan Savaşı, Osmanlı Devletinin katıldığı müttefik grubunun mağlubiyeti kabul etmesi ile sonuçlanmıştı. Mondros Mütarekesinin imzası ile Türk yurdunun hemen her bölgesi istilaya uğruyordu. 25 maddelik bu belge, her bakımdan bir devletin henüz sulh antlaşması yapılmadan egemenliğinin ortadan kalkması idi. Özellikle 7. maddeye göre "İtilaf devletleri emniyetlerini tehdit edecek bir durum karşısında herhangi bir sevkulceyş (stratejik) noktayı işgal hakkını haiz olacaklardır". Bu madde çok geniş yorumlara ve uygulamalara neden olmuştur. Osmanlı hükümeti acz içinde idi. Padişah Kanun-i Esasinin (Anayasa) 7. maddesinin kendisine tanıdığı hakka dayanarak Meclisi Mebusanı feshetmiş, (21.XII.1918) ancak yine kanuna göre yeni seçimlerin 4 ay içinde yapılması ve bunun da ilânı gerektiği halde bu dikkate alınmamıştır. Böylece meşruti idare Osmanlı devlet bünyesinden süresiz olarak kalkmış bulunuyordu.
Türk Tarih Kurumu'nun Genel Kurul Toplantısı
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 175 · Sayfa: 591-628
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu'nun 1980 yılı Genel Kurul toplantısı 19 Nisan 1980 Cumartesi günü saat 10 da Kurum merkezinde yapıldı. Kurum üyeleri saat 9,30 da Kurumun kurucusu Atatürk'ün Anıtkabrini ziyaret ederek saygı duruşunda bulundular ve bir çelenk koydular. Kurum Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal şeref defterine şunları yazdı : "Atatürk, Kurmuş olduğun Türk Tarih Kurumu'nun üyeleri olan bizler, her yıl yaptığımız gibi bu yıl da sana olan şükranlarımızı sunmak ve bağlılık duygularımızı tekrarlamak için geldik." Saat onda Kurum merkezine dönen üyeler Genel Kurul toplantısına katıldılar. Yoklama yapıldı. 30 üyenin hazır bulunduğu anlaşıldığından başkan oturumu açtı. İki toplantı arasında kaybettiğimiz asıl üyelerimizden Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan ve Ord. Prof. Hikmet Bayur için iki dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Yeni üyeler bulunmadığı için gündemin dördüncü maddesi geçilerek beşinci madde uyarınca Genel Kurul konuşmalarını idare etmek üzere başkanlığa Prof. Dr. Coşkun Üçok, ikinci başkan Prof. Dr. Fikret Işıltan, yazmanlıklara da Prof. Dr. Jale inan ve Prof. Dr. Yaşar Yücel seçildiler.
IV. Uluslararası Güney-Doğu Avrupa Incelemeleri Kongresi
Belleten · 1980, Cilt 44, Sayı 173 · Sayfa: 245-248
Özet
Tam Metin
V. Uluslararası Güney - Doğu Avrupa İncelemeleri Kongresi 13-18 Ağustos 1979 tarihlerinde Ankara'da Cumhurbaşkanımız Sayın Fahri Korutürk'ün koruyucu başkanlığında toplanmıştır. Kongre'ye 326'sı yabancı olmak üzere 380 delege katılmış, 19 rapor, 110 co-rapor, 213 bildiri sunulmuştur. Yuvarlak Masa'ya ise 20 konuşmacı katılmıştır. 13 Ağustos 1979 Pazartesi günü saat 9.30'da Türk Tarih Kurumu Merkezinde toplanan Kongre üyeleri Atatürk'ün Anıtkabrini ziyaret ederek saygı duruşunda bulunmuşlardır. Türk Tarih Kurumu ve Kongre Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal Anıtkabir'deki özel deftere şu sözleri yazmıştır: Atatürk: Türkiye'nin üyesi bulunduğu Güney - Doğu Avrupa İncelemeleri Milletlerarası 4. Kongresi üyeleri saygı ile huzurunda eğildik. Bir zamanlar "Türkler bütün dünya uluslarının dostlarıdır" ve "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" ilkelerini bütün bir yaşam için ve herkes için bir kılavuz olarak göstermiştin. Bugünkü ziyaret, bu ilkelerin canlılığını ve ölmezliğini kanıtlıyor.
Türk Tarih Kurumu'nun Genel Kurul Toplantısı (1 Nisan 1979)
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 172 · Sayfa: 859-899
Özet
Türk Tarih Kurumu'nun 1979 yılı olağan Genel Kurul toplantısı 1 Nisan 1979 Pazar günü saat 10 da Kurum merkezinde yapıldı . Kurum üyeleri saat 9,30 da Kurum'un kurucusu Atatürk'ün Anıtkabrini ziyaret ederek saygı duruşunda bulundular ve bir çelenk koydular. Kurum Başkanı Ord. Prof. Enver Ziya Karal şeref defterine şunları yazdı : "Atatürk! Düşüncelerin, duyguların ve ilkelerin dünyada yayılmaya devam ediyor. Geçen Kasım'da Paris'te toplanan 144 ulusun temsilcileri doğumunun 100. yıldönümünü kutlamaya karar verdiler. Bizler, kurmuş olduğun Türk Tarih Kurumu'nun üyeleri, sana bu haberi iletmeye ve bağlılık duygularımızı tekrarlamaya geldik". Saat 10 da Kurum merkezine dönen üyeler Genel Kurul toplantısına katıldılar. Oturuma 31 üye katıldı . Başkan çoğunluğun bulunduğunu söyleyerek kısa bir konuşma ile oturumu açtı. Geçen yıl asıl üyeliğe üç kişi seçilmişti. Bunlar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Profesörü Dr. Suat Sinanoğlu, muhabir üyelerimizden Lahey Büyükelçiliği Müsteşarı Bilâl Şimşir ve muhabir üyelerimizden Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Dekanı, Tarih Profesörü Dr. Yaşar Yücel idi.
Doğumunun 80. Yıldönümünde Uluğ İğdemir
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 251-254 · DOI: 10.37879/belleten.1979.251
Özet
Tam Metin
Türk Tarih Kurumu, Kurum Genel Müdürü Uluğ İğdemir'in 80 yaşına girmesi nedeniyle "Belleten"in bu sayısını ona armağan etmeği kararlaştırmıştır. Seksen yaşına erişmek kuşku yok ki, bir mutluluktur. Türk Tarih Kurumu, Genel Müdürünü bu mutluluğundan dolayı kutlarken kendisine teşekkür borcu olduğunu da kabul etmektedir: İğdemir'in seksen yıllık yaşamından 48 yılı Kurum hizmetinde geçmiştir. Öyle ki onun hizmeti Türk Tarih Kurumu'nun kuruluşu ile başlamış, gelişmesi ile devam etmiş ve bugün de devam etmektedir. İğdemir 1900 yılında Çanakkale'nin Lapseki ilçesine bağlı Çardak bucağında doğmuştur. İlk öğreniminden sonra, orta öğrenimini Çanakkale Lisesiyle Çanakkale Öğretmen Okulunda yapmıştır. Yüksek öğrenimini ise Ankara'da Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinde Yeni ve Yakın Çağlar tarihini bitirmek suretiyle tamamlamıştır. İğdemir'in ilk mesleği o devirde gençlerimizin çoğunun mesleği olan öğretmenliktir. 1919 da Biga'da ilkokul öğretmenliğine atanır. Ne var ki, yurdumuz bu yılda koyu bir bunalıma gömülmeğe başlar. Yurt toprakları yer yer düşman istilâsına uğrar. Bu arada düşman saldırıları Biga'ya da yönelir. Bunun üzerine İğdemir babasiyle birlikte ve gönüllü olarak Kurtuluş Savaşına katılır. 1921 yılında, Antalya'da tekrar öğretmenliğe başlar. Buradan Adana'ya gider ve öğretmenliği orada sürdürür. Aynı zamanda bu kentte gazeteciliğe başlar. İlkin Yeni Adana gazetesinin Yazıişleri Müdürlüğünü yapar. 1924 de Ferit Celâ1 Güven'le birlikte Türksözü gazetesini kurar. İğdemir 1926 yılında Ankara'da Türk Ocakları Merkez Heyeti Başkatipliğine getirilmiştir. Bu görev yanında Türk yurdu dergisi'nin Müdürlüğünü de üstlenmiştir. 1931 yılında Türk Ocaklarının kapanması üzerine aynı yılda kurulan Türk Tarih Kurumu Sekreterliğine atanmıştır. Bu atanma onun yaşamında bir dönüm noktasıdır.
Doğumunun 80. Yıldönümünde Sayın Uluğ İğdemir'e
Belleten · 1979, Cilt 43, Sayı 170 · Sayfa: 257-258 · DOI: 10.37879/belleten.1979.257
Özet
Tam Metin
Atatürkcü, görev, heyecan ve atılım adamı değerli dostum Sayın Uluğ İğdemir'le Türk Tarih Kurumu'nda yarım yüzyıla yaklaşan arkadaşlığımızın özü: sevgi, hayranlık ve takdir duygularım olacaktır. Atatürk'ün kurduğu ve Türk kuşaklarını, insanlığı kucaklayan O'nun eseri büyük, manevi, ulusal ve evrensel yaptın atmosferi içinde Sayın Kardeşim Uluğ İğdemir'e sağlıklı, başarılı ve verimli daha nice yıllar dilerken ağabeyim Nafi Atuf Kansu ile ilgili bir anıyı da belirtmek isterim. Ağabeyim Mülkiyeyi bitirdikten sonra ilk memuriyeti olan Edirne valisi Hacı Adil Beyin maiyet memurluğu sırasında İttihat ve Terakki Partisince kurulan "Nimet-i Hürriyet" ilkokulunun da müdürlüğünü yapmakta ve birkaç arkadaşı ile birlikte "Sây ve Tetebbu" adında bir fikir dergisi çıkarmakta idi. Balkan Savaşının çıkması ve Edirne'nin kuşatılması üzerine esir olan Kansu bir müddet sonra kaçarak İstanbul'a gelmiş, oradan da Biga'ya giderek kaynı Avukat Ali Niyazi (Sarıdal)ın Terakki İlkokulunda öğretmenlik yapmıştı. Uluğ İğdemir o tarihte bu okulun öğrencisi imiş. Kendisinden dinlediğime göre ağabeyim bütün öğrencilere birer Türk adı verirken küçük adı Mustafa olan İğdemir'e de Uluğ adını vermiş. O tarihten sonra Mustafa adı unutulmuş, Uluğ adı asıl ad yerine geçmiş. Bu tatlı anımı da böylece saptamak benim için güzel bir vesile oldu.