155 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Türkler 154
- Tarih 69
- Osmanlı İmparatorluğu 32
- Osmanlı 30
- Türkiye 26
- Anadolu 24
- İslam 18
- Mustafa Kemal Atatürk 15
- Avrupa 14
- Turks 11
Bulgaristan'daki Osmanlı Anıtları
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 291-314 · DOI: 10.37879/belleten.1986.291
Özet
Tam Metin
Bulgaristan, ülke topraklarının her tarafına yayılmış durumda olup, beş asırlık Osmanlı hâkimiyetinde gelişmiş olan ve günümüzde hâlâ daha izleri görünen bir doğu medeniyetinin inkâr edilemeyen kalıntılarını taşımaktadır. Gerçekten bu medeniyetin birçok anıtı Bulgaristan'da muhafaza edilmektedir. Bu anıtlar Osmanlıların her türden inşaat alanındaki faaliyetinin kanıtlarıdır: Şehircilik, bayındırlık eserleri, kaleler, mescitler, camiler, dini okullar -medreseler- kervansaraylar, halk hamamları, çeşmeler, köprüler v.s. gibi, Batılı ve Doğulu tarihçilerin sözünü ettikleri ve hatıralarına bazı seyahatnamelerde rastlanan anıtlar. Bu tarih mirasları, bir Bulgar şehrinin Türk hâkimiyetinde kalmış bir şehir olduğunu anlama ve bu hâkimiyete ait yapıların ve diğer anıtların genel görüntüsü hakkında bir fikir edinme imkânı sağlamaktadır. Bu görüntü, Bulgaristan'ın kurtuluşuna kadar birçok Bulgar şehri tarafından korunmuştur, fakat kurtuluştan hemen sonra Türk eserlerinin hızla ve sistemli bir şekilde tahribine başlanmış; ve birçok durumda bu eserler, kısmen de olsa, bir tasnife ve incelemeye tabi tutulamamış ya da korunmamıştır.
Osmanlı Tarihi'nin Yabancı Kaynaklarından: İngilizce Kaynaklar
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 261-278
Özet
Tam Metin
Osmanlı Tarihi'nin yabancı kaynakları, bu imparatorluğun üç büyük kıtada yayılmış olması dolayısıyla, bugüne kadar gerek Türk, gerek yabancı tarihçilerce bilinen ve kullanıla gelmiş olanların çok ötesindedir. Biz burada Osmanlı Tarihi'nin çeşitli yabancı kaynaklarından sadece İngilizce yazılmış olanları üzerinde durmak istiyoruz. İngilizce yazılmış kaynaklar tabirini burada özellikle kullanıyoruz. Zira Osmanlı Tarihi'nin İngilizce yazılmış kaynakları demekle yalnız İngiliz veya Amerikalı yazarlar tarafından bu dilde yazılmış, yayımlanmış veya yazma olarak kalmış eserleri değil başka milletlere mensup kimselerce hatta Türk müelliflerce kaleme alınmış olan İngilizce kitap ve makaleleri de kastediyoruz. Ancak böyle bir makalede bu dilde yazılmış kaynak ve araştırmaların herbirinden ayrı ayrı bahsetmek, bunların mahiyet ve değerleri üzerinde fikir yürütmek mümkün değildir. Ancak ele alacağımız bazı eserler ve bunlarda verilen bilgiler hakkında yer yer yapacağımız mukayeseler, bahis konusu kaynakların nasıl ihmal edilmiş olduğunu açıkça gösterecektir. Sıkı bir tenkit süzgecinden geçirilmek şartıyla bu cins kitaplarda bulunan bilgilerin, layıkıyla değerlendirildiği takdirde Osmanlı Tarihi çalışmalarında nekadar yararlı olabileceğini çeşitli misallerle belirtmeye çalışacağız.
Osmanlılardan Önceki Anadolu Türklerinin Politik ve Kültür Bakımından Dünya Tarihindeki Önemi
Belleten · 1986, Cilt 50, Sayı 196 · Sayfa: 279-290 · DOI: 10.37879/belleten.1986.279
Özet
Tam Metin
26 Ağustos 1071 tarihinde, Selçuklu Hükümdarı Alp Arslan'la Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes'in orduları, Anadolu'nun doğusunda Van Gölü'nün kuzeyinde bulunan Malazgirt mevkiinde, karşı karşıya gelmişlerdi. O günün akşamında batan güneş, yalnız Türklerin kesin zaferine değil, aynı zamanda, Bizans ordusunun imhasına ve imparatorlarının da esaretine şahit olmuştu. Türk akıncıları Ege denizine kadar ilerlediler. Malazgirt Meydan Savaşı'nın cihan tarihinde büyük bir önemi vardır. Zira, bu zafer Anadolu'nun kapılarını ardına kadar Türklere açmış ve zamanla Türklükte eriyen bu yarımada "Ebedi Türkiye" olmuştur. İşte bu oluş, Anadolu'nun, bugüne kadar devam eden durumunu ve bugünden sonraki geleceğini ta o zamandan çizmiştir.
Bir Amerikalı Gazeteci Gözüyle Ermeni Macerası
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 569-578 · DOI: 10.37879/belleten.1985.569
Özet
Tam Metin
Konuya Ermeni hadiselerini araştıranların pek fazla dikkat etmedikleri bir hususu açıklamakla başlamak istiyoruz. XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu'nda ortaya çıkan veya çıkarılan Ermeni hadisesi nedir ve bundan ne anlamak gerekir? Kanaatimize göre bu sorunun cevabı çok önem arzetmektedir. Zira, bu soruya verilecek cevaba göre Ermeni hadisesi incelenip, yorumlanabilir. O halde, her şeyden evvel Ermeni hadisesinin ne olduğu ve kime göre neyi ifade ettiği muhakkak açıklığa kavuşturulmalıdır. Evvela, Ermeni hadisesi nedir? derken arkasından üç soru daha akla gelmektedir. Şöyle ki, Ermeni hadisesi "siyasî bir mesele midir"? "siyasî bir macera mıdır"? "siyasî bir isyan mıdır"? Ayrıca, kimin için "mesele", kimin için "macera" ve nihayet kimin için "isyan" olduğu hususu da önem kazanmaktadır. Çünkü, taraflara göre konunun mahiyeti değişir. Şimdi bu hususlar üzerinde biraz durmayı faydalı görüyoruz.
ELIZABETH A. ZACHARIADOU, Romania and the Turks, (c. 1300-c.1500), London, 1985. Variorum reprints, XXVII + 304 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 697-698
Özet
Tam Metin
Onbirinci yüzyılın hemen başlarında, Anadolu'yu yurt edinmeye başlayan Türkler, karşılarında sürekli gerilemek durumunda kalan Bizans'ı bulmuşlardır. Türkiye Selçukluları, Beylikler ve nihayet Osmanlılar kimi zaman savaş yoluyla, kimi zaman da müttefikleri olarak Bizans topraklarını ele geçirmişlerdir. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından İstanbul'un feth edilmesiyle Bizans son bulurken, Osmanlıların Balkanlar'daki ve Anadolu'daki toprakları merkezi bir yönetim altında birleştirilerek İmparatorluğun kuruluş dönemi tamamlanmış oluyordu. Ondördüncü yüzyılın başında Türklerin karşısına Bizans'tan başka Venedik ve Ceneviz gibi Latin Devletleri çıkmışlardır. Anadolu'da İlhanlı egemenliğinin çökmeye başlaması ve Bizans'ın da zaafından yararlanan Türkmen uç Beyleri fethettikleri bölgelerde birer Beylik kurmuşlardır. Batı Anadolu'da Menteşe ve Aydın-oğulları Beylikleri'nin kurulmasından sonra, bu Beyliklerden gaziler Romania'ya (Ege havzasındaki topraklar) akınlarda bulunmaya başladılar. Romania'nın büyük ölçüde görünümünü değiştirecek olan bu akınlar, Venedik ve Ceneviz'in tepkisi ile karşılaştı. Bir yandan Türklere karşı Haçlı Seferleri düzenlenirken diğer yandan-zaman zaman kesintiye uğramakla beraber-ticari ilişkiler sürdürüldü. Türklerin Anadolu, Balkanlar ve Romania'da yayılmaları incelenirken, ilişkide bulunduğu Bizans ve Lâtin Devletlerin kaynaklarına başvurmak kaçınılmazdır. Burada tanıtmaya çalışacağımız kitap, başlıca bu iki kaynak grubuna dayanılarak hazırlanmıştır. "Romania and the Turks" başlığını taşıyan eser, E. Zachariadou'nun çeşitli makalelerinin Variorum yayınevi tarafından bir araya getirilmesiyle meydana gelmiştir.
Türk Filozofu Farabi ve Düşüncesi
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 273-286 · DOI: 10.37879/belleten.1985.273
Özet
Tam Metin
Farabi'nin dedesinin adı Uzluk, babasının adı Tarhan'dır. Ayrıca O, Türklerin oturduğu bölgede dünyaya gelmiştir. Kaynaklarda kendisinden, al-Feylesof at-Türkî diye söz edilir. Maveraünnehir'de Farab ilinin Vesic köyünde H. 257 / M. 870 yılında doğmuştur. Bir süre Merv'de tahsil görmüştür. Daha sonra Bağdat'ta, Harran'da ve Şam'da dolaşmıştır. Felsefe öğrenimini Bağdat'ta iken Ebu Bişr Metta b. Yunus'tan ders alarak geliştirmiştir. Ayrıca Harran'da Yuhanna b. Haylan'dan mantık ve felsefe dersi aldı. Daha sonra Halep ve Şam dolaylarının Sultanı olan Seyf ad-Devle'nin çağrısı üzerine Şam'a yerleşti. Birçok dil biliyordu. Çok zeki ve çalışkan bir insandı. Zamanında felsefe, mantık, psikoloji, musiki, matematik ve tıpta büyük bir bilgin olarak tanındı.
Büyük Devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu Parçalama Çabalarında Hıristiyan Azınlıkların Rolü
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 195 · Sayfa: 647-656
Özet
Tam Metin
Türkler, Müslümanlığı dinleri olarak kabul ettikleri gün, İslâmı kendi varlığı için büyük bir tehlike sayan Hıristiyanlık dünyasınca damgalı bir halk olarak görülmeye başlanmışlardı. Papa II. Pius'un çabalarına karşın, Türklerin Hıristiyanlığı kabullenmemeleri; siyasî ve dinî sahada büyük ölçüde bir çatışma niteliğinde olan Haçlı seferlerinde İslâm davasına (sav) katkıda bulunmaları, onları Batı Hıristiyanlarına hiç de sevdirmemişti. Din uğrundaki bu savaşlar, Müslümanlık ve Hıristiyanlık arasında yüzyıllarca süren kin, nefret ve düşmanlık yaratmıştı. Hıristiyanlık, İslâmı bir sapıklık, bir umacı olarak görüyor, onun, İsa'nın verasetini ortadan kaldırmak amacı güttüğüne inanıyordu; dolayısıyla, halifeliği üstlenerek (deruhte) İslâmın davasını benimseyen Osmanlı Türkleri, Hıristiyanlığın bu nefret ve düşmanlığına hedef olmuşlardı.
Ölümünün 1250. Yıldönümü Münasebetiyle Bilge Kagan
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 261-272 · DOI: 10.37879/belleten.1985.261
Özet
Tam Metin
Gök (Kök)-Türkler, bilindiği üzere, Türk milletine ad veren bir Türk zümresi olarak tarihimizde şerefli bir mevkie sahiptir. Kendilerine ve devletlerine Türk ( = güç-lü, kuvvet-li) diyen bu kütle milâddan önceki yüzyıllardan beri Asya'nın hâkimleri Hunlar soyundan olup, başbuğ Bumın'ın 552 senesinde Ötüken yaylasında (Baykal gölü'nün güneybatısında: 47. enlem, 101. boylam. Orhun ırmağının kaynak bölgesi) tahta çıkması ile, yukarı Çin sınırlarından Karadenize kadar uzanan sahada büyük bir hakanlık kurmuşlardı. Bu geniş sahada devlet doğu ve batı olmak üzere ikili teşkilat halinde idi.
XV. Yüzyılda Osmanlı Devleti-Milano Duka'lığı İlişkileri
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 373-390 · DOI: 10.37879/belleten.1985.373
Özet
Tam Metin
Bu konuda benim tek selefim olan Giacinto Romano, yetmiş yıl kadar önce Archivio Storico Lombardo dergisinde çok yararlı ve ilgi çekici araştırmalar yayınlamıştı. Çalışmasının hemen başında XV. yüzyılda İtalyan devletlerinin siyasetine Türklerin yaptıkları etkiyi incelemek önemden uzak değildir der. Bu düşüncesine ek olarak, çok eskiden beri yaygın olan bir kanıya göre, bu devirde İtalyan devletlerinin Türklerle olan ilişkilerinin daima sistemli bir düşmanlıkla şekillendiğine dikkati çeker. Bilhassa İstanbul'un 1453 yılında Türklerin eline geçmesinden sonra, birçoklarının kabul ettiğine göre, hristiyanlık düşmanlarının tehdit edici hücumlarını önlemek için aralarında gizli bir anlaşma yapmış olmaları olasılığı bulunmaktadır. Adı geçen tarihçinin vardığı sonuca göre, Türklerin girişimleri böyle bir sonucu sağlıyamadı. O zamandan beri geçen yetmiş yıl zarfında İtalyan yarımadası üzerindeki devletlerin siyasetine Türklerin yaptığı etkiye dair bir monografi yazılmasına girişilmedi.
Atatürk ve Devletçilik
Belleten · 1985, Cilt 49, Sayı 194 · Sayfa: 357-372
Özet
Tam Metin
Devletçilik, Türkiye'nin toplumsal ihtiyaçlarına cevap veren, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasına ve gelişmesine olanak kazandıran bir politik uygulamadır. Devletçilik bir politik uygulama ve yöntem olarak Türk toplumunun gerçeği üzerine inşa edilmiştir. Bu binanın temelinde uzak görüşü, fikir ve ideali ile Atatürk vardır. Atatürk, Türk inkılâbının yaratıcısı, başı ve mimarı olduğu kadar ileri fikirlerin, topluma yeni değerler katan ideallerinde güç kaynağıdır. Daha 1922 yıllarında devletçiliği ilke olarak dile getiren, millî ihtiyaçların zorunlu kıldığı hallerde, devleti vazife ve hizmete davet eden, çağıran Atatürk olmuştur. Atatürk, fikirleri ve uyguladığı politikası ile Türk devletçilik anlayışına yön vermiştir. İncelememizin başlığının, "Atatürk ve Devletçilik" şeklinde belirlenmesi, devletçilik ilkesinin ancak Atatürk fikir ve ideali içinde birlikte birarada değerlendirilmesindendir.