155 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Türkler 154
- Tarih 69
- Osmanlı İmparatorluğu 32
- Osmanlı 30
- Türkiye 26
- Anadolu 24
- İslam 18
- Mustafa Kemal Atatürk 15
- Avrupa 14
- Turks 11
Kıbrıs Faciası
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 825-862
Özet
Tam Metin
Genellikle sanılır ki, Türkler 1571'de Kıbrıs'ı fethetmekle, onu Yunanlılardan "çalmışlardır". Halbuki bu tarihte, Bizans Rum İmparatorluğu sona ereli bir yüzyıldan fazla olmuş ve Kıbrıs da yaklaşık üç yüz yıldanberi Batı Avrupa'nın egemenliği altında yaşamakta idi (Önce Lusignan şövalyeleri ve sonra da Venedikliler). Bazan da, Kıbrıs Türklerinin, sonradan geldikleri için ada ile bağlantılarının kısa süreli olması sebebile, adayı bir vatan saymak için geçerli iddiaya sahip olmadıkları ileri sürülür. Keza, bugünkü Kıbrıs Türklerinin ataları, ilk İngiliz göçmenlerinin Kuzey Amerika'ya gelmelerinden çok önce, 1570 lerde yeni vatanlarına gelmişler ve dört yüz yıldan fazla bir süre adada yaşamışlardır. Kıbrıs, 1571'den, İngiltere'nin I. Dünya Savaşı başında, 1914 de, adayı resmen ilhak etmesine kadar Osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olarak kalmıştır. İlk Kıbrıs Türkleri, nüfusu az olan adayı refaha kavuşturmak için, Osmanlı Devleti'nin gönderdiği çiftçiler ve zanaatkârlardır.
Hittin'de Salâhaddîn'in Ordusu
Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 209 · Sayfa: 427-434
Özet
Tam Metin
Salahaddîn el-Eyyûbî devri Ortadoğu'da Müslümanların dış düşmanlara karşı birleştikleri nadir devirlerden biridir. Bu birlik Ortadoğu'da Haçlılar tarafından işgal edilen toprakları kurtardığı gibi, bölgeyi beşinci ve yedinci Haçlı seferlerinin tehdidine, Hülâgû zamanında Moğolların istilasına karşı korudu. Müslümanların, Haçlılarla Moğollar arasında kıskaca alındığı bu çok kritik dönemde liderlik rolünü Türkler-Araplar oynadılar.
Malazgirt Meydan Muharebesinin Diğer Meydan Muharebeleri Arasındaki Yeri ve Önemi
Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 206 · Sayfa: 375-380
Özet
Malazgirt Meydan Muharebesinin 918. yıldönümü münasebetiyle sizlere hitap etmekten kıvanç duyuyorum. Türk milleti uzun tarihi boyunca birçok mutlu günler yaşamıştır. Türkler bu mutlu günlerini büyük bir coşkunlukla kutlarlar. Türkler'in mutlu günlerinin başında kazandıkları zaferler gelir. Kutlamalarda büyük şenlikler yapılır, şölenler verilir, sazlı-sözlü toplantılar düzenlenir. Buralarda ozanlar kahramanların yiğitliklerini dile getirirler. Bunlar sonradan destan haline gelir. Oğuz destanı, Manas destanı, Dede Korkut hikayeleri gibi. Buna Türk milletinin hüzünlü ve sevinçli zamanlarını destan dili ile anlatan Orhun Kitabelerini de ilave edebiliriz. Bu kutlamalar, Türk milletinin kendine olan güvenini artırır; onu gerektiği zaman yeni zaferler kazanmaya teşvik eder. İşte bu sebeple, Gazi Mustafa Kemal'in sevk ve idare ettiği Başkumandanlık Meydan Muharebesi her yıl kutlanmaktadır. Bu mutlu günlerden biri de Malazgirt zaferinden sonra yaşandı. Üstün düşman güçlerine karşı kazanılan bu zaferden dolayı yalnız Türk dünyası değil, bütün İslam dünyası sevince gark oldu. Çünkü bu zafer Türklüğün olduğu kadar, İslâmlığın da zafere idi. Nitekim Bağdad Abbasi Halifesi Alp Arslan'ın zaferi için dua etmelerini İslam dünyasına emretmişti. Malazgirt Meydan Muharebesi, İstanbul'un fethi gibi, tarihin dönüm noktalarından biridir, bu bakımdan son derece önemlidir. Malazgirt Meydan Muharebesi, bilhassa Türk tarihi bakımından bir dönüm noktasıdır. Çünkü, bu savaş sonunda asıl vatan Orta-Asya'dan binlerce kilometre uzakta, Asya'nın batı ucunda yeni bir Türk vatanı meydana gelmiştir. XX. asırda Türklerin Anadolu'dan hürriyet içinde yaşadıkları başka vatanlarının olmayışı burasının önemini bir kat daha artırmaktadır.
Büveyhiler Devrinde Türk Kumandanları I Sebüktekin
Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 207-208 · Sayfa: 607-636
Özet
Tam Metin
İslam tarihinin ilk dönemlerinde Arap yarımadasının dışına taşan fetih harekâtının önemli bir kısmı İran'da Sasani İmparatorluğu'na karşı başlayıp Türklerin Anayurdu Orta-Asya içlerine doğru yayılmıştı. Hemen hemen Hulefây-ı Râşidîn devrinden beri İslam, Türk dünyası topraklarına ulaşmış ve Türklerin İslam ile temasa geçmelerini sağlamıştır. Emeviler devrinde Buhara ve çevresinin fethiyle İslam ordularına bir miktar asker sağlanmış, İslam dünyasındaki iktidar mücadelesinde, Türklerden bir hayli istifade edilmiştir. Bu tarihlerde Muaviye'ye karşı hala devam etmekte olan muhalefetin bastırılmasında bu askerlerin etkisi olmuştu. Bu durum Abbasiler'de daha büyük boyutlara vardı ve iktidar mücadelelerinde Türk unsurunu yanına alan taraf hep galip geldi.
Urfa Haçlı Kontluğu Tarihine Bir Bakış (1098-1146)
Belleten · 1989, Cilt 53, Sayı 206 · Sayfa: 167-174 · DOI: 10.37879/belleten.1989.167
Özet
Tam Metin
Şanlıurfa'nın kaderinde, XI. yüzyıl sonunda başlayan haçlı seferleri önemli bir rol oynadı ve aynı yüzyılın ikinci yarısında başlamış olan bölgenin Türkleşmesi olayını, kısa bir zaman için durdurmuş görünmesine rağmen, gerçekte hızlandırdı. XI. yüzyıl ortalarında Anadolu sınırlarına ulaşmış bulunan Türk akınları karşısında ermeniler, topraklarını Bizans İmparatorluğuna satarak ülkenin içlerine çekilmiş, bu arada Güney-Doğu Anadolu bölgesine de girmişlerdi. 1071 Malazgirt zaferi Anadolu'yu Türklere açtı. Türkler kısa zamanda Marmara kıyılarına kadar yayıldılar. Bu sırada, Bizans'ın zayıf durumundan faydalanan ermeniler küçük küçük beylikler kurmak suretiyle bağımsızlıklarını sağlamaya çalışıyorlardı. Ancak Türklerin bölgeye gelişiyle üstünlük ve hâkimiyet iddialarını yavaş yavaş ve çoğu zaman da barışçı yollarla Türklere kaptırmaya başlamışlardı. Hâkimiyetin el değiştirmesi ile bölgedeki etnik yapı değişmiş sayılmazdı. Çünkü Türkler, hâkimiyetleri altındaki yabancı toplumlara karşı her zaman anlayış ve hoşgörü ile bakmışlardı. Bu defa da durum aynı idi. Haçlıların gelişine kadar bölgenin hıristiyan ahalisi Türklerle birlikte yaşamlarını sürdürmüşlerdi. Haçlıların gelişi bu düzeni bozdu. Şimdi Türk veya Bizans hâkimiyetinden haçlıların yardımı ile kurtulup bağımsızlıklarını sağlayabilirlerdi. Bu düşüncenin ışığında, haçlıları pek büyük bir sevinçle karşılamaları çok tabiiydi. Onları kurtarıcıları olarak görmüşlerdi. Fakat, ne büyük ölçüde yanıldıklarını kısa zamanda anlayacaklardı. Haçlıların niyeti, kendi mezheplerine aykırı inançta olan doğu hıristiyanlarını kurtarmaktan çok, kendi hâkimiyetlerini sağlamaktı. Olayların akışı bunu kısa zamanda gösterdi.
14-15. Yüzyıllarda Osmanlı Fetihleri Sırasında Avrupa'nın Siyasî ve İktisâdî Durumu
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 202 · Sayfa: 101-114
Özet
Tam Metin
Osmanlıların Avrupa'ya ayak bastıkları ve arkasından süratle ilerleyerek Balkanlar'da ve Orta Avrupa'da İmparatorluğun temellerini attıkları bir sırada Avrupa'da siyasi, iktisadi ve sosyal durum ne idi sorusuna cevap verecek bir araştırmaya bu güne kadar rastlayamadık. Hammer, Zinkeisen, Jorga gibi Osmanlı tarihlerinde, Türklerin fetihleri sırasında karşılaştıkları ülkeleri, onların siyasi ve sosyal durumlarını dağınık bahislerde ele alarak kısım kısım açıklamalara rastlanır. Zinkeisen bu konuda daha da faydalı olmaktadır. Ayrıca Delaville-Leroulx, Alexandrescu-Dersca, Gibbons, Elekes, Babinger ve Werner gibi araştırıcılar da konularıyla ilgili olarak Osmanlılarla temas halindeki devletlerin durumlarını izaha çalışırlar. Fakat mozaik şeklinde verilen ve birbirinden ayrı bütün bu açıklamalar, okuyanı aydınlatmakta fazla yardımcı olmamaktadır. Özellikle bu devirde Avrupa toplumuna hâkim bulunan fikirleri bir kül olarak anlamamıza yaramıyorlar. Bu sebeble, yıllarca evvel bu konuda başladığımız bir araştırmanın burada sadece bir özetini veriyoruz.
Hoço Harebelerinde Bulunan Bir Mani Metni ve Türk Tarihi Bakımından Önemi
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 202 · Sayfa: 77-86
Özet
Bilindiği gibi asrımızın başlarında Orta Asya araştırmaları çok hızlı bir seyir takip etmekte, ilim heyetleri birbiri ardından Turfan'a gitmekte ve zengin vesika koleksiyonları ile dönmekte idiler. Bunlar arasında, İngiliz ve Fransız araştırıcıların yanı sıra Alman sefer heyetinden A. von le Coq da önemli sayılabilecek dini metinlerle dönmüştü. Çoğu mani dinine ait olan bu metinleri Kâşifi (A. von le Coq, Türkische Manichaica aus Chotscho, APAW, I, Berlin 1912; II, 1919; III, 1922) neşretti. Turfan şehri yakınlarındaki Hoço (İdukut şehri) da mani harabelerinden bir kubbe altında bulunan dört levha halindeki on bir metin yazarının ifadesiyle -deneme niteliğindeki bir tercüme ile- ilk defa 1912 de tanıtıldılar.
Selçuklu Ordusu
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 202 · Sayfa: 91-100
Özet
Tam Metin
Aslında bütün Türk orduları ortak özelliklere sahip olduklarından, mesela bir Gök Türk ordusu, Karahanlı ordusu, bir Selçuklu ordusu söz konusu olmamak gerekir. Ancak, aralarında yapı bakımından olmasa bile, fonksiyonları bakımından büyük farklar vardır. Bir kısım Türk orduları o zamanın bilinen üç kıtasında imparatorluklar kurarken, bir kısmı yurt kurmuşlar, bir kısmı kurulan yurtları korumuşlar ve yurdu tabii sınırlarına ulaştırmışlardır. Bir Türk ordusu da kurulan yurdu kurtarmıştır. İşte biz bu yazımızda Anadolu'da Büyük Selçuklu İmparatorluğu orduları tarafından kurulan Anadolu yurdunu koruyan ve genişleten Anadolu Selçukluları ordusundan söz edeceğiz.
Anadolu Türklerinin Ekonomik Yaşamları Üzerine Gözlemler (Bu Alanda Ahiliğin Etkileri)
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 485-500
Özet
Tam Metin
X. yüzyıl başlarından beri batı Türkistan'da ve İran'da yoğunlaşan Oğuz Türkleri, 23 Mayıs 1040 günü Gazneliler Türk Devleti'ne karşı kazandıkları Dandanakan Meydan Savaşı'ndan sonra bugünkü Tahran'ın bir mahallesi olan Rey Şehrini kendilerine başkent yaparak Büyük Selçuklular Devleti'ni kurdular. Anadolu'yu Bizans'ın elinden almayı tasarlayan Selçuklular, 1048 yılında Pasinler'e (Hasankale), 1054 de Muradiye'ye, 1059 da Sivas'a girdiler. 1064 de Kars'ı aldılar. Anadolu'nun kesin olarak Türklerin eline geçmesinin başlangıcı olan 26 Ağustos 1071 gününden 1225 yıllarına kadar Anadolu'ya büyük dalgalar halinde giren Türk toplulukları genellikle göçebe idiler. 1220 lerde Moğolların, Harezmşahlar Türk Devleti'ni ortadan kaldırmalarından sonra, Maveraünnehr ve Türkistan'daki Türk şehirlerinin tüccar ve sanatkâr halkı, dükkanlarını, tezgahlarını bırakıp Anadolu'ya geldiler. Bu ikinci büyük grupta gelenler, öncekilerin tersine, şehirli idiler ve W. Barthold'un dediği gibi, Orta Asya ticaret ve sanatında çok ileri idiler; ticari ortaklıklar kurmuş, çek kullanmış, daha o zamanlar, kâğıt paraya bir geçiş niteliğinde bulunan ipek kumaş parçalarını damgalayarak "akça" adıyla para olarak tedavüle koymuşlardı. Anadolu'ya gelen bu tüccar ve esnaf Türk birlikleri 1240 lı yıllarda bu yeni yurtlarında, Orta Asya'dan getirdikleri kuşkusuz olan "ahi örgütü" nü kurdular. Ahi örgütüne, esnaflar, sanatkârlar, bilginler yani, meslek, sanat, ticaret ve devlet yönetimiyle uğraşanlar girebilirlerdi. Selçuklu, Osmanlı halk sınıflarının hepsini içine alan ahilik, o çağdaki Anadolu Türk halkının sosyo-ekonomik hatta bir ölçüde politik yaşamına yön vermiş bir kuruluştur. Bu nedenle biz "Anadolu Türklerinin ekonomik yaşamları üzerinde gözlemler "başlığı" altında, ahiliği bu niteliğinden söz edeceğiz.
Selçukluların Anadolu'ya Gelişlerinden Haçlı Seferlerinin Başlangıcına Kadar Urfa'nın Durumu
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 461-474
Özet
Tam Metin
Anadolu'ya ilk Selçuklu akınının 1016-1021 tarihleri arasında Çağrı Bey tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Çağrı Bey idaresindeki bu akın Doğu Anadolu'da kalmış, Urfa'ya kadar gelmemişti. Bu sırada Urfa h. 416/1025-26'ya kadar Müslümanlardan Benû Numeyr Kabilesi'nden Utayr'a aitti. Onun Urfa'daki nâibi ise Ahmed b. Muhammed adında bir şahıs idi. Utayr'ın câhil ve kötü kişiliğine mukabil, Ahmed iyi idaresiyle Urfa'da kendini sevdirmişti. Bu durum Utayr'ın Ahmed'i kıskanmasına ve onu öldürmesine sebep oldu. Urfalılar ise Diyarbekir(Âmid) Mervanî emîri Nasr üd-Devle Ahmed (1011-1061)'e mektup yazıp şehri teslim almak üzere gelmesini istediler. Nasr üd-Devle de Zengi adındaki, muhtemelen bir Türk, kumandanı Urfa'yı teslim almak üzere gönderdi. Zengi şehri teslim alarak bir grup askerle oraya yerleşti. Utayr ise daha sonra Nasr üd-Devle'nin huzuruna çıkarak Urfa'nın yarısının idaresini ele geçirmeye muvaffak oldu. Ancak Zengi, Ahmed b. Muhammed'in oğlunu teşvik ederek Utayr'ı öldürttü. Bu olaydan sonra harekete geçen Benû Numeyr kabilesi mensupları ile meydana gelen savaşta Zengi de öldürüldü (h. 418 yılı başı/Şubat 1027). Böylece Urfa tamamen Nasr üd-Devle'nin hâkimiyeti altına girdi. Fakat Mirdasîler'den Sâbık b. Mirdas'ın aracılığı ile Nasr bu kerre şehri Utayr'ın oğlu ile yine Benû Numeyr kabilesinden Şıbl ed-Devle'nin oğlu arasında paylaştırdı. Utayr'ın oğluna şehirdeki büyük burcun, Şibl ed-Devle'nin oğluna ise küçük burcun idaresi verilmişti.