155 sonuç bulundu
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Türkler 154
- Tarih 69
- Osmanlı İmparatorluğu 32
- Osmanlı 30
- Türkiye 26
- Anadolu 24
- İslam 18
- Mustafa Kemal Atatürk 15
- Avrupa 14
- Turks 11
Türkiye Selçuklu Sultanı Siyavuş (Cimri)'un Sikkeleri*
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 475-484
Özet
Tam Metin
Türk tarihinde pek mühim rolü olan Karaman-oğullarının, Moğol hakimiyetinde olan Selçuklu idaresine isyan ederek, başlarında I. Mehmed Bey olduğu halde Konya'yı elde ettikten sonra Türkiye Selçuklu tahtına çıkardıkları Siyavuş'un, kendi adına kestirttiği dinar ve dirhemler, Anadolu Selçuklu meskûkâtının pek nadir sikkelerinden sayılırlar.
XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Doğu Akdeniz'de Ticaret, Deniz Korsanlığı ve Gemiler Kafileleri*
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 685-696
Özet
Tam Metin
Doğu Akdeniz ticaretinin varlığı ve gelişmesi, Osmanlı İmparatorluğu ve Avrupa'daki siyasal şartların yarattığı ittifak yada çatışmaların kolaylaştırdığı ya da önlediği batılı güçlerin ekonomik etkinliklerine bağlıdır. Bu ticaretin varlığı ve gelişmesi, aynı zamanda bir yandan Osmanlı İmparatorluğu'nun Akdeniz'deki üstünlüğüne son vererek Türk topraklarına sayısı gittikçe artan mal sevk eden bu güçlerin deniz ticaretleri ve sanayilerinin gelişmesine bağlıdır. Bu ticarette batılıların lehine işleyen önemli bir faktör ise, Türklerin kendi imkânları ile bulamayacakları ve imal edemiyecekleri ya da tedarik edemiyecekleri ürünlere olan ihtiyaçlarıdır.
Osmanlı Ulaşım Ağında Irmak Kenarı Bir Yerleşme : Osmancık
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 535-570
Özet
Çorum ve çevresi, Anadolu'nun İ.Ö. 5000-4000 yıllarına kadar uzanan eski yerleşme bölgelerinden biri olmaktadır. Boğazköy, Alacahöyük gibi Anadolu'nun tarihsel eski yerleşmelerinde yapılan çeşitli arkeolojik kazılarla, geçmiş uygarlıkların verilen gün ışığına çıkarken, günümüze kadar ulaşabilen çeşitli devirlerden gelen yapılar da önem kazanmaktadır. Hititlerden Romalılara dek uzanan egemenliklerden sonra, Bizansın yenilgisiyle de Türklerin eline geçen Çorum ve çevresi, bundan böyle Türkleşmeye başlar. Yazımız, tüm Çorum-il, ilçe ve köylerindeki -Türk eserlerinin tanıtılması ve Türk mimarisindeki yerinin belirtilerek, değerlendirilmesine yönelik geniş bir çalışmanın parçası olmaktadır. Biz burada, Çorum'un kuzeyinde bulunan Osmancık'daki Türk devri yapılarından bazılarını tanıtmaya çalışacağız.
Deliorman Türklerinin kökeni
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 697-716
Özet
Tam Metin
Proto-Bulgarların kökeni üzerindeki Türk-Tatar ya da Turan kuramı (teorisi) önemli bir ilerleme gösterdi. Bundan önceki kuramlardan Slav kuramını tutan Raiç, Venelin ve İ. D. İlovayskiy ile Fin kuramını tutan Şafarik, Drinov, Jreçek'in (İreçek okunur), tarih bakımından da daha esaslı gibi görünen en yeni Turan kuramının şiddetli baskısı önünde kesinlikle teslim oldukları görülmektedir. Gerçekte, tarih ve arkeoloji bilgilerinin güçlüce yardımlarını gören Turan kuramı da, bakış açısını bu alandan da inandırıcı bir biçimde açıklamak için etnografya ve dilbilm tanıtları (delil) kadar, yaşamakta olan etnik (kavmi) tanıtlarda pek çok başarılı olmuş sayılamaz. Hiç olmazsa, şimdiye kadar yapılan denemeler pek başarılı değildir; çünkü, kuram taraflılarının çevirdirleri Türk-Tatar kökenli sözlerin pek çoğunu bile göz önüne alsak, gene büyük ölçüde açık kalan bir soruya varmaktayız: Bu sözler, Bulgarcaya ne vakit, hangi kavimle girmiştir? Acaba, Asparuh'un alayı ile mi, yoksa Avarlar, Kumanlar, Tatarlar, Peçenekler vb. gibi daha sonraları gelip Slav-Bulgar öğesi (unsuru) ile ilişkiye giren kavimlerle mi?
Prof. Dr. TALÂT TEKİN, Tuna Bulgarları ve Dilleri, Türk Dil Kurumu Yayınları 530, Ankara 1987. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 203 · Sayfa: 723-726Atatürk Devrimlerinin Amaçları ve Esprisi
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 993-1002
Özet
Tam Metin
Büyük adamları, içinden çıktıkları ülkenin, ulusun tarihi zorunlulukları, çekilen ızdıraplar, sıkıntılar yoğurur yetiştirir. Rahmetli yüce Atatürk de böyle bir ortamda ve Türk ulusunun çok sıkıntılı günlerinde ortaya çıkmıştır. Zaten doğduğu, çocukluk ve ilk delikanlılık çağlarının geçtiği bölge ona tarihi görevini her an hatırlatan bir atmosferde idi. Kendisinin doğup büyüdüğü Selanik ve çevresi bir çok milletin bağımsızlık çabasına kışkırtıldığı, itildiği Balkan Yarımadası'nda idi. Avrupanın uyanmış ve gelişmiş devletleri, Osmanlı uyruğu bu Balkan halklarını milli duygular bakımından bilinçlendirmeye, örgütlendirmeye çalışıyorlardı. O sıralarda dünyada ve çevremizde gelişen olaylar, Türk ulusunun ve ülkesinin ayakta durabilmesi ve benliğini koruyabilmesi için vakit geçirmeden bir şeyler yapması gereğini bütün şiddeti ile duyurur nitelikte idi. Avrupa'da filizlenen fikir akımlarının geliştirtiği reformlar, matbaanın, pusulanın bulunuşu, buharın mekanik güç olarak kullanılması, teknolojinin ve sanayiin gelişmesi, makinanın icadı ile ortaya çıkan ağır sanayiin ham maddeye ve paraya ihtiyaç göstermesi, sömürgecilik ve kuzey, güney Amerika devletleri gibi yeni devletlerin dünya politika alanına atılması oluşuyordu. Pek tabii ki bu gelişmeler dünyamıza yeni bir yaşantı anlayışı getiriyordu.
Atatürk ve Türk Sanatları
Belleten · 1988, Cilt 52, Sayı 204 · Sayfa: 1119-1132
Özet
Türk sanatlarına dair etüdlere XIX. yüzyılın sonlarına doğru başlanılmış olduğu ve bazı yabancı alimler tarafından ele alınan bu konunun "İslam Sanatı" başlığı altında incelendiği görülmektedir. Halbuki Çin'den tâ İspanya'ya kadar yayılmış olan milyonlarca İslâmların asırlar boyu devam eden çeşitli sanatlarını bir din birliğine bağlamağa imkân var mıdır? Böyle bir etüd imkânı olsa idi, bütün dünya sanatlarını dini zümrelere, yani birkaç gruba ayırmakla mesele halledilmiş oluverirdi.
15 Mayıs 1919 İzmir’de Yunan Mezalimi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1987, Cilt III, Sayı 8 · Sayfa: 461-472
Özet
Paris Konferansında, Dörtler Kurulunca, 12 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal kararı verilmiştir. Amiral Calthorpe'un, işgal kararını Türklere takriben 10 saat kadar önce haber vermesi de, bu kurulca alman karar dolayısıyladır. Kararın Türklere geç tebliğinin sebebi de, Türklere az zaman bırakmak ve muhtemel bir karşı koymanın önlenmesidir.
Orta Asya Mahalli Türk Hükümdar ve Aristokratları Arasında İslâmiyet: İlk Müslüman Türk Hükümdarları (Emevîler Devri)
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 201 · Sayfa: 1139-1208 · DOI: 10.37879/belleten.1987.1139
Özet
Müslüman olan Türk hükümdarlarından bahsederken akla herhalde ilk gelen sima büyük Karahanlı hükümdarlarından Abdü'l-Kerim Satuk Buğra Han'dır (901-955). A. S. Buğra Han'ın İslam dinini kabul ve onu Türk Hakanlığının resmî dini olarak ilan etmesi Türk milleti ve tarihi için adeta bir dönüm noktası olmuştur. Artık bundan sonra Doğuda İç Asya'nın yayla ve bozkırlarında esmeye başlayan bu ilahi fırtınanın cezbesine kapılan göçebe Türk boyları, büyük kitleler halinde yeni dine girmişler ve çok kısa bir zaman sonra da İslam dünyasının siyasî ve askerî nizamına hakim olmuşlardır.
Türklerin Anadolu'ya İlk Girişi
Belleten · 1987, Cilt 51, Sayı 201 · Sayfa: 1375-1432 · DOI: 10.37879/belleten.1987.1375
Özet
Türklerin Batı Asya'ya girişi, dünya tarihinde, Müslümanlar için olduğu kadar Hıristiyanlar için de çok önemli bir yer tutar. Ancak, derinliğine bir inceleme yapılmamış olan bu konu üzerinde çalışmalara yeni yeni başlanmaktadır. Çok uzun süre Türk tarihi, kamuoyunu ve hatta bilim adamlarını ancak Avrupa tarihiyle münasebetleri ölçüsünde ilgilendirmiştir. Netice itibariyle, batılı kaynaklardan istifade edildiğinden bu konuda Avrupalıların bakış açılarına bağlı kalınmıştır. Şüphesiz, İslam araştırıcıları, Türklere yolları üzerinde rastladılar, fakat bir taraftan Arapça ve Farsça kaynaklarının Hıristiyan kaynaklarına nazaran daha az araştırılmış olması, diğer taraftan İslam tarihçilerinin Türk tarihini kendi bütünlüğü içinde ayrı tutmaya pek titizlik göstermemeleri ve yeniçağ Osmanlı İmparatorluğu üzerinde çalışan bazı tarihçilerin, ortaçağ Türklerinin menşelerine inmek için büyük bir meraka sahip olmamaları gibi sebepler yüzünden bugün hâlâ gerçeklere uygun,mükemmel bir Türk tarihi mevcut değildir. Osmanlıların menşeleri tarihinde, Moğol sonrası dönem kesin bir devreyi teşkil ederse de, şurası da bir gerçektir ki, Türk iskânının, toplumunun ve müesseselerinin ilk tecrübesi, XI. yüzyılın ikinci yarısından XIII. yüzyılın ortalarına kadar süren Selçuklular döneminde vuku bulmuştur. İşte, bu deneme, söz konusu dönemin başlangıcını incelemeye hasredilmiştir.