361 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Tarih
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Budin Beylerbeyi Mustafa Paşa (1566-1578)

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 649-664
Tam Metin
Profesör İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi isimli değerli yapıtında, Budin Beylerbeyliği'nin kuruluşu, 1541 yılındaki Macaristan seferinin tamamlanışı hakkında şöyle yazar: "İşte bu suretle Zapolya'nın elindeki Macaristan doğrudan doğruya Osmanlı topraklarına ilhak olunup on iki sancaklık Budin Beylerbeyliği teşkil edilmiş ve beylerbeyliğine Bağdat valisi olup aslen Macar olan Süleyman Paşa tayin olunarak, Macaristan'da arazi tahriri yapılmıştır".

Topkapı Sarayı Müzesi Osmanlı Saray Arşivi Kataloğu, Fermanlar (I. Fasikül), Hükümler-Beratlar (II. Fasikül). Hazırlayanlar: Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Em. Kur. Alb. İbrahim Baybura, Ülkü Altındağ, (yayına hazırlayan Ülkü Altındağ) Ankara 1985, 1988. XII + 105, II + 107-165. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 901-902
Tam Metin
Arşivler bir milletin tarihi için ne kadar önemli ise bunların istifadeye hazır hâle getirilmesi de o derece önemlidir. Birçok ülke arşivlerinin katoloklarını hazırlamış ve araştırmacıların istifadesine sunmuştur. Ülkemizde arşivlerin önemi geç anlaşılmış olmasına rağmen son zamanlarda yapılan atılımlar sevindirici olmuştur. Bu cümleden olarak Topkapı Sarayı Müzesi arşivinde Hazine-i Hümayun Evrakı üzerinde yıllardır yapılan çalışmalar meyvelerini vermeye başlamış bulunuyor. Nitekim yayınlanan iki fasikül bunu göstermektedir. Bilindiği gibi önemli belgeler, Hazine-i Hümâyûn'da muhafaza ediliyor ve itina ile korunuyordu. Hazinenin onarımı sırasında belgeler bu binanın bodrumuna nakledilmiş (1914), sonra da Saray Kütüphanesi'ne konmuştur (1925). Müteakip yıllarda Dârüssaade Ağası Dâiresi ile diğer bazı bölümlerdeki belgeler Hazine-i Hümâyûn Evrakı'na dahil edilmiştir. Saray mutfakları müştemilâtından olan arşivin bu günkü yeri, 1962 yılından beri kullanılmaktadır. Bugün müstakil bir bölüm halinde hizmet vermektedir.

FERİDUN M. EMECEN, XVI. Asırda Manisa Kazası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989, XXVI + 362 sayfa. [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 899-900
Tam Metin
[Doç.] Dr. Feridun M. Emecen'in Türk Tarih Kurumu yayınları arasında çıkan ve XVI. Asırda Manisa Kazası (Ankara 1989) adını taşıyan monografisi, çeşitli bakımlardan üzerinde durulması gereken bir eserdir. Yazar, ele aldığı konunun icâbı, her türlü belgeyi gözden geçirmeği ihmal etmemekle birlikte, Saruhan İli'nin yapısı hakkında en güvenilir bilgi ve ana kaynağı Tapu Tahrir Defteri'nin teşkil ettiğini söyleyerek, hareket noktasını doğru ve sağlam bir şekilde tespit etmiştir. Sayın Emecen, bu defterlerin nasıl tanzim edildiği hususunda gerekli malumâtı verdikten ve ilk tahrir defterlerinin bugün elde mevcut olmadığını belirttikten sonra, II. Bayezid devrindeki "Piyadegân Defteri" ile 1531 tarihli "Mufassal Defter" deki kayıtlardan faydalanarak, XVI. yüzyıldan önce Saruhan Sancağı'nın 5 defa tahriri yapıldığını ve ilk tahririn muhtemelen Hacı İvaz Bey tarafından gerçekleştirildiğini yazmaktadır. Müellif, bu zatın, Çelebi Mehmed ve II. Murad devri ümerasından olduğunu tahmin etmektedir. İkinci tahrir ise, Emecen'in hemen hemen kesin bir şekilde tespit ettiğine göre, II. Murad devri ümerasından Kassâb-oğlu tarafından gerçekleştirilmiştir. Yazar, sağlam karinelere dayanarak, elde bulunmayan diğer üç tahririn de yıllarını aşağı yukarı tespit etmeğe muvaffak olmuştur.

XVIII. Yüzyılda Antakya ve Çevresinde Eşkiyalık Olayları

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 963-992
Tam Metin
XVIII. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı imparatorluğunun kuruluş ve yükseliş dönemlerindeki askeri, siyasi ve iktisadi gücünden çok şey kaybettiği, hatta bir durgunluk ve bocalama dönemine girdiği görülür. Artık fetihler durmuş, devlet statükoyu koruma endişesine düşmüştür. Zira bu yüzyılda Osmanlı imparatorluğunun karşısındaki Avrupa, XIV veya XV. yüzyıllardaki Avrupa değil, Rönesans ve Reform hareketlerini idrak eden, yaptığı coğrafi keşifler sayesinde denizaşırı sömürge imparatorlukları kuran ve bu sayede gelişen, güçlenen ve savunmadan saldırıya geçen bir Avrupa vardı. Buna karşı Osmanlı imparatorluğu ise Avrupa'daki gelişmelerden çok XVII. yüzyıl boyunca Anadolu'da meydana gelen karışıklıklarla uğraşmak zorunda kalmıştı. Bu karışıklıklar, tabii olarak iktisadi ve sosyal düzeni sarsmış, devlet ileri gelenleri de bu kötü gidişin çarelerini aramağa başlamışlardı. Bazı padişah veya sadrazamların şahsi gayretleriyle yapılan bazı düzenlemeler, geçici bir ferahlık getiriyor idiyse de, bu, kalıcı ve uzun ömürlü olamıyordu.

İnsan ve İnsanlık Dostu, Büyük Hoca Prof. John Selwyn Bromley'i Anarken

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 210 · Sayfa: 903-908
Tam Metin
Gerçek bir İngiliz beyefendisi olan Prof. Bromley 1913 yılında Oxford yakınlarında dünyaya geldi ve ünlü Bedford School'da orta öğrenimini gördükten sonra Oxford Üniversitesi New College'de Yakınçağ Tarihi eğitimini tamamladı. 1939 yılında ilk kez Liverpool Üniversitesi'nde, Avrupa Yeniçağ Tarihi dersini vermeye başladı ve aynı Üniversite'de İngiliz Edebiyatı dalında ders veren Jean Roberston'la evlendi. Savaş yıllarında, Hazine Bakanlığı'nın hizmetinde çalıştıktan sonra 1947-1960 yılları arasında öğrenim gördüğü Oxford Üniversitesi'ne dönerek, Keble College'de tarih dersi vermeye başladı. Bu arada 1950-1975 yılları arasında E.H. Kossman'la birlikte editörlüğünü yaptığı 5 ciltlik "Britain and the Netherlands" adlı kitabı yayınlandı. 1960-1977 yılları arasında Southampton Üniversitesi'nin The Faculty of Arts'ın Tarih departmanına Yakınçağ Tarihi Profesörü olarak atandı. Atanmış olduğu Üniversite'nin "The Faculty of Arts"ın da uzun yıllar Dekanlığını ve aynı zamanda Tarih Bölümünün de Başkanlığını üstlendi.

Çin İmparatorluğu'nun Batı Ülkeleri'ne Karşı Tesis Ettiği Askerî Hat (Dört Garnizon)

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 921-934
Tam Metin
Batı Türk boyları olan On-oklar, Karluklar, Tch'ou-yue'ler, Tch'oumi'ler, I-ou'lar vb. üzerinde çalışırken özellikle On-oklar'dan Türgişler'in kurduğu Sarı ve Kara Türgiş Devletleri kağanlarının Kuça başta olmak üzere, Tokmak, Kaşgar ve Karaşar şehirlerine taarruzları dikkatimizi çekti. Tanrı Dağları'nın güneyinde yer alan bu şehirlerde Çin garnizonları vardı. Büyük çölün kuzey batısında ve Çin'den çok uzakta bulunan bu askeri hattın tesis olunmasının sebepleri neler olabilirdi? Bu askeri hat Batı Türk boylarına ne gibi zararlar verdi ve nasıl ortadan kaldırıldı? Bu sorulara cevap vermeden önce Dört Garnizon'un kısa bir tarihini vermeyi uygun buluyoruz.

Türk Yüksek Öğretim Tarihine Genel Bakış

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1209-1220
Tam Metin
Günümüzdeki yüksek öğretimin içerdiği konulara girmeden önce, bu öğretim kolunun dünyada ve bizde nasıl bir gelişme izlediğine kısaca değinmek istiyorum: Bilindiği gibi yüksek öğretim, lise veya meslek liselerinde sona eren orta öğretimin bir uzantısıdır. Bugünki anlamıyla yüksek öğretim, yurttaş eğitiminin bir devlet görevi olarak ele alınıp örgütlenmesinden sonra rasyonel bir gelişme göstermiştir. Bizde ve öteki ülkelerde yurttaş eğitiminin bir devlet görevi olarak ele alınması yani devletin, yurttaşın eğitilmesini kendi görevi sayması, uygarlık tarihinin beşbin yıla varan uzun süresi içinde çok yenidir. Bu gerçek, yani yurttaşın develt eliyle eğitilmesi gereği bizde, sultan ikini Mahmut tarafından duyulmuş, onun zamanında uygulanmaya başlanmıştır; çünkü o, kaynağını din ayırımından ve cehaletten, bağnazlıktan alan ve tarihi düşmanlıklarını üzerimizde odaklaştıran Avrupa devletlerinin kötü emellerini önlemenin, ancak yurttaşın eğitilmesi, bilime ve tekniğe yöneltilmesi sayesinde mümkün olacağını anlamıştı. İnsan yaşamında ve toplulukların yönetiminde din kurallarının egemen olduğu çağlarda insana dünyada ve âhirette mutluluk getirecek olan bilime ve eğitime en büyük önemi, kuşkusuz islam dini vermiştir. Onun kutsal kitabında yani Kur'an'da insanlığa ilk seslenişi (alak sûresinde) "oku" olan bu din mensupları, bilimde ve teknikte elde ettikleri gelişmelerin yardımıyla kısa sürede üç kıta üzerinde geniş bölgelere yayılmış, oralarda, medrese denen yüksek düzeyde bilim, eğitim ve öğretim kurumlarını yekseltmişlerdi. Bağdad'da, Basra'da, Şam'da, Kahire'de, kuzey Afrika şehirlerinde ve Endülüs İspanyasında, özellikle bu son ülkenin Kurtuba, Gırnata, Tuleytula (Toledo) ve İşbilye şehirlerinde açılan bu bilim kuruluşları, yüzlerce yıl insanlığa ışık saçtı, uygarlık ve mutluluk kaynağı oldu.

Hamilcar ve Hannibal

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1221-1232
Cornelius Nepos, Catullus'un, Vergilius'un, Livius'un ve Plinius'un doğduğu topraklarda-Gallia Cisalpina-doğmuştur. Doğum yerinin Ticinum olduğu sanılmaktadır. Doğum ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, İ.Ö. 99-24 yılları arasında yaşamış olsa gerektir. Nepos, gençliğinde Roma'ya yerleşmiş, yaşamının büyük bölümünü orada geçirmiştir. Politikaya ilgi duymamıştır. Çağının ünlü kişilerinden Cicero'yla ve onun can dostu Atticus'la yazışmıştır. Ozan Catullus'un övgüsünü kazanmıştır. Nepos'un günümüze kalan en önemli kitabı, De Excellentibus Ducibus Exterarum Gentium'dur (Yabancı Halkların Seçkin Komutanları). Bu kitap, De Viris Illustribus (Ünlü Kişiler) adlı onaltı kitaplık yapıtının bir bölümü olsa gerektir. Yazarın, De Historicis Latinis (Latin Tarihçileri) adlı yapıtından günümüze yalnızca iki yaşamöyküsü kalmıştır. Üç kitaplık bir dünya tarihi olan Chronica'dan, beş kitaplık kısa öyküleri içeren Exempla'dan, sevgi şiirlerinden, coğrafya yazılarıdan günümüze hiç bir şey kalmamıştır. Nepos'un dili yalındır, düşüncelerini genellikle kısa tümcelerle anlatmaya çalışır. Pek özgün ve başarılı bir tarih yazarı olarak tanınmayan Nepos'un yapıtları kişileri yüceltici niteliktedir. Buna karşılık, Comelius Nepos yazıları günümüze değin gelen ilk yaşamöyküsü yazarı olması açısından önemlidir. Roma'nın siyasal ve ekonomik yaşamını etkileyen Kartaca Savaşlarının iki ünlü komutanı, Hamilcar ve Hannibal'i de yazılarına konu eden Nepos'un yazıları henüz Türkçe'ye çevrilmemiştir. Hamilcar ve Hannibal'in yaşamöyküsünü çevirirken büyük ölçüde Calonne'nin kullandığı Latince metinden yararlandım. Bu çeviriyi yaparken yardımlarına başvurduğum Latin Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi Haydar Dönmez'e teşekkürlerimi sunarım.

İkinci Sultan Mahmud'a Dair Ermeni Harfli Türkçe Dört Manzum Methiye

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1053-1072
Tam Metin
Osmanlı padişahları arasında, Hristiyanlara karşı en fazla sempati besleyen üç hükümdardan ilki, İkinci Sultan Mahmud olmuştur. Bilhassa Ermenilere çok iyi nazarla bakmıştır. Kanaatimizce, bunda akıl hocası ve Darphane emini Kazaz Artin'in (nam-ı diğer Harutyun Amira Bezciyan) (1771-1834) de büyük etkisi vardır. Asıl mevzuya geçmeden önce, tarihçi ve müderris Avedis Berberyan'ın (1798-1873), 1871'de İstanbul'da, ilk Ermeni kadın sahne sanatkârı Arusyak Papazyan-Bezirciyan'ın (1841-1907) ve kocası ressam Sopon Bezirciyan'ın (1839-1920'den sonra) maddi yardımı ile basılan, Badmutyun Hayotz (Ermeniler Tarihi) adlı çok önemli eserinin sonunda bulunan, Kronoloji kısmından istifade ederek, İkinci Sultan Mahmud'un şahsi ile ilgili, biyografik kısa bilgiler vermek istiyoruz. Çünkü muhtemelen Türkçe kaynaklarda bunlardan bazıları ya meçhuldür, veyahut günü gününe tarihleri belli değildir. Berberyan, Milâdi tarihlerle birlikte, umumiyetle Hicri tarihleri de kaydetmiştir. Vakayinamesi 1769-1860 yıllarını kapsamaktadır.

Atatürk'ün Toplanmamış Yazıları

Belleten · 1990, Cilt 54, Sayı 211 · Sayfa: 1167-1178
Tam Metin
Birçok aydınların Türkiye için tek çıkar-yol diye İngiliz, Amerikan veyâ Fransız Mandası'nı düşündükleri dönemde, şair Mehmed Akif (Ersoy), 21 Ağustos 1335 (1919) günkü 437-438 numaralı Sebilürreşad dergisinde (Manda Mes'elesi ) başlıklı yazısında şunları yazıyordu: "... Türkler'in yirmibeş asırdan beri istiklallerini muhafaza etmiş bir millet oldukları tarihen müsbet bir hakikattir. Halbuki Avrupa'da bile mebde-i istiklali bu kadar eski zamandan başlayan bir millet yoktur. Türk için istiklalsiz hayat müstahildir (imkansızdır). Tarih de gösteriyor ki Türk, istiklâlsiz yaşayamamıştır!" Daha sonra 6 Şubat 1920'de Balıkesir'e gelerek burada oluşturulan ilk milli direniş cephesini "büyük bir gaza" kabul eden Mehmed Akif, Zağanos Paşa Câmii'ni doldurup taşan cemaate: "Zafer yolu bu yoldur!" diyerek Balıkesirlilerin ümit ve imanlarını artırmıştır.