12 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Van
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

XVI. Yüzyılda Van, Muş ve Bitlis’te Zaviye Kökenli Köyler

Erdem · 2023, Sayı 85 · Sayfa: 1-38 · DOI: 10.32704/erdem.2023.85.001
Tam Metin
Dünya tarihinde derin izler bırakan devletlerin kuruluş ve gelişmelerini derinden etkileyen bazı müesseseler olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve özellikle Rumeli’ye doğru hızlı bir şekilde genişlemesinde zâviyelerin hayati bir rol oynadıkları bilinmektedir. Zâviyeler genellikle iskâna müsait bir havzayı tepeden gören bir zirvede veya önemli bir ticaret ya da bağlantı yolunun kilit mıntıkasında kurulmuşlardır. Böylece sessiz veya tahta kılıçlı fatihler olarak nitelendirilen dervişler, konargöçerlerin yerleşmelerine öncülük etmiş, gelip giden yolculara ise ışık olmuşlardır. Bu vasıflarının yanında zâviyelerde aynı zamanda bir derviş veya şeyh öncülüğünde tasavvufî eğitim sürdürülmüştür. Bu nedenle kuruldukları mıntıkaya göre büyüklükleri değişmekle birlikte zâviyeler ahır, mutfak, kütüphane, ambar, kiler, değirmen, sofa ve odalardan oluşmaktaydı. Ayrıca tüm bu birimlerin yer aldığı ana yapıyı çevreleyen bağ ve bahçeleri de bulunmaktaydı. Bu durumda kilerci, ambarcı, değirmenci, çerağcı, kapıcı ve aşçı gibi görevlilerin zâviyelerde varlığı kaçınılmaz olmuştur. Tüm bu birimler ve görevliler ile kuruluş maksatlarından kaynaklanan giderleri, vakıf sistemi sayesinde yereldeki gelirlerden karşılanmıştır. Böylece imparatorluk taşrasında merkezî hazineden bağımsız bir şekilde kendi kendine yeten bir dinî, sosyo-kültürel ve iktisadî bir ünite ortaya çıkmış ve asırlar boyunca devam etmiştir. XVI. yüzyılda Osmanlı’nın doğu sınırı Osmanlı-Safevî çekişmesinin merkezinde yer almaktaydı. Bölge demografisi genel olarak gayrimüslim nüfusun arasında temelleri çok daha eskilere dayanan önemli geçit ve yol güzergâhlarında kurulmuş zâviyeleri merkeze almış Türkmenler ile ekrad taifesinden oluşmaktaydı. Safevîler, sosyo-kültürel ve dinî politikalarının gereği olarak bölgede zâviyelerin kurulması ve devamı noktasında gayret göstermişlerdir. Buna karşılık Osmanlılar da aynı maksatla Doğuya doğru genişleyen sınırlarında kalan kadim zâviyeleri mevcut muafiyetleriyle kabul ve yenilerinin kurulmasını teşvik etmişlerdir. Hem bir tarımsal ünite hem de sosyo-kültürel ve dinî bir mahiyete malik zâviyelerin bölgede Osmanlı idaresinin tesisi noktasındaki katkısı yadsınamaz. Nitekim zâviyeler, doğudaki iskânın planlanması, oluşması ve kararlılığında merkezî rol oynamışlardır. Bunun en somut örneklerinden biri bölgede köye dönüşmüş zâviyelerin varlığıdır. Döneme ve bölgeye ait kaynakların tetkiki bu değişim ve dönüşümün mimarlarını çok daha yakından tanımamıza fırsat verecektir. Kurucu olmaları muhtemel kişiler veya onlara atfen başkalarınca kurulmuş olan zâviyeler bu bakımdan önem arz etmektedir. Öyle ki bazı örneklerinin XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla uzanan oldukça köklü mazileri ve isim kararlılıkları bulunmaktadır. Bunların bulundukları yerler, kurucuları, reâyasının demografisi, tarımsal ve ticarî potansiyelleri ile özellikle XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla değişen imparatorluk şartlarına direnç ya da uyumlarının ortaya konulması çalışmanın temel gayesini oluşturmaktadır.

Sodes "İplerle Dile Gelen Duygular" Projesi Üzerine Bir Değerlendirme

Arış · 2018, Sayı 13 · Sayfa: 26-36 · DOI: 10.34242/akmbaris.2019.76
Tam Metin
İş gücü piyasasına yeterince katılamama nedeniyle dezavantajlı olarak adlandırılan bölgelerde, istihdam yaratarak insan gücünü arttırmak ve bu çevrelerde yaşayan bireylerin kültürel ve sanatsal aktivitelerle topluma entegre olmalarını sağlamak gibi amaçlarla Türkiye Cumhuriyeti Kalkınma Bakanlığı tarafından 2008 yılında kısaca SODES olarak adlandırılan Sosyal Destek Programı başlatılmıştır. İl valiliklerinin koordinasyonunda, yerel yöneticilerin geniş çapta yetkilendirildiği, insan odaklı ve proje temelli olan bu girişim, mahalli dinamiklerin üretmiş oldukları ve topluma bu yönlerden katkı sağlayacak fikirleri hayata geçirerek; göç, yoksulluk, çarpık kentleşme sonucunda meydana gelebilecek sorunların en aza indirgenmesini amaç edinmiştir. Bu çerçevede hazırlanmış olan projelerden biri de yürütücülüğü Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü ve koordinatörlüğü tarafımızdan yapılan "İplerle Dile Gelen Duygular" isimli çalışmadır.Projenin amacı, göçle yöreye gelerek, sosyo-ekonomik yönden gelir düzeyi düşük bölgelerde yaşamaya başlayan, 18-29 yaş aralığında, eğitim düzeyi düşük kadınların, aile bütçesine katkıda bulunabilecekleri bir meslek edinmeleri ve böylelikle toplumda daha iyi pozisyonlara ulaşmalarıdır. Bu çerçevede hazırlanan çalışma da, Van'ın geleneksel el sanatları arasında yer alan ve kaybolmaya yüz tutmuş olan kilim dokumacılığı, hem bu sanatı yeniden canlandırmak hem de kadınların üretime katılarak, ekonomik açıdan kendilerine yetebilmelerini sağlamak amacıyla değerlendirilmiştir. Bu kapsamda yörenin üretime katılamayan kısımlarında yaşayan eğitim seviyesi düşük, düzenli geliri olmayan ev işçisi konumundaki dezavantajlı kadınlara kilim dokumacılığı öğretilerek, üretime katılmaları, bu sayede hem ekonomik güç elde ederek kendilerine yetebilmeleri hem de topluma kanalize olmaları hedeflenmiştir. Bu bağlamda Kalkınma Bakanlığı ile Van Valiliği Sodes Birimi tarafından 2013-065-0224 numaralı proje kapsamında, kadınların kilim dokuma eğitimi alacakları bir atölye kurulmuştur. Atölyede yüz yirmi beş kadın dönüşümlü olarak eğitim almış, bunlar arasında eğitime ara vermeden devam edenlere, proje sonunda birer dokuma sertifikası verilerek, Van yöresi geleneksel dokumacılığının sürdürülmesini sağlayacak yeni dokuma ustalarının topluma kazandırılması sağlanmıştır.

Van – Hakkâri Yörelerinde Sine Olarak Bilinen Kilimler

Arış · 2012, Sayı 8 (Türk Dünyasında Halı ve Düz Dokuma Sempozyumu Özel Sayısı - 4) · Sayfa: 122-131 · DOI: 10.34242/akmbaris.2019.43
Tam Metin
İnsanoğlu ihtiyaçlarını karşılamak ve kendilerini soğuktan korumak gibi nedenlerden dolayı dokumalar üretmişlerdir. Bilindiği gibi dokumalar, düz ve havlı dokumalar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadırlar. Düz dokumalar da dokunuş tekniklerinden dolayı kilim, cicim, zili, sumak olmak üzere dört gruba ayrılmaktadırlar. Bu düz dokumalar içerisinde de kilimler önemli bir grubu oluşturmaktadır. Kilimler isimlerini bölge, aşiret ve üzerinde kullanılan motiflerden almaktadır. Sine kilimleri de adını İran'ın Senah bölgesinden alan kilimlerdir ve bu kilimler, Van - Hakkâri yörelerinde de dokunmaktadırlar. Bu makalede Sine Kilimleri kullanılan teknik, malzeme, renk, motif ve kullanılan kompozisyon özelliklerine göre tanıtılmaktadır.

Van Kalecik (Urartu) Toplumuna Ait Calcaneuslarda Artiküler Faset (Facies Articularis Talaris) Tipleri

Belleten · 2009, Cilt 73, Sayı 268 · Sayfa: 619-634 · DOI: 10.37879/belleten.2009.619
Tam Metin
Ayak bileği yedi kemikten oluşur ve tarsal kemikler olarak adlandırılır. Bilek kısmında yer alan ayak topuğuna calcaneus denir. Topuk kemiği, vücut yükünden gelen ağırlığın büyük bir kısmını taşıyan ayak bileğinin en büyük ve sağlam kemiğidir(1). Topuk kemiğinin üst yüzeyinde (superior) üç ayrı eklem yüzeyi görülür. Bunlar sırasıyla facies artikularis posterior, facies artikularis medial ve facies artikularis anteriordur(2).

İKİ MASALDA VAN AĞZININ GENEL SES ÖZELLİKLERİ-I

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2006, Cilt 54, Sayı 2 · Sayfa: 109-126
Bu makalede Ahmet Caferoğlu tarafından 1948 yılında, biri Van'da diğeriEdremit'te (Van) derlenen iki masalın ses bilgisi incelemeleri yapılmıştır.

OKTAY BELLİ, Anzaf Kaleleri ve Urartu Tanrıları, Arkeoloji Sanat Yayınları, İstanbul 1998, 104 sayfa, 1 harita, XXXII levhada 97 resim, 46 çizim [Kitap Tanıtımı]

Belleten · 2000, Cilt 64, Sayı 240 · Sayfa: 663-666
Tam Metin
Prof. Dr. Oktay Belli başkanlığındaki bir ekibin, Urartu başkenti Tuşpa (Van) dan 11 km kadar kuzeydoğudaki Aşağı ve Yukarı Anzaf kalelerinde yürüttüğü kazı çalışmalarının ilk kitabı olarak değerlendirilebilecek eser, Sunuş, Aşağı Anzaf Kalesi, Yukarı Anzaf Kalesi, Meher Kapısı ve Bronz Kalkan Parçası başlıklarını taşıyan 5 bölüm olarak düzenlenmiş, ayrıca metnin sonunda bibliyografya ve dizin verilmiştir.

Van-Karagündüz Höyüğü Kazıları (1997 Yılı Çalışmaları)

Belleten · 1999, Cilt 63, Sayı 238 · Sayfa: 847-868
Tam Metin
Van Gölü'nün doğu, batı ve kuzey kıyısındaki bereketli kıyı ovalarının prehistorik dönemlerden beri yerleşmelere sahne olduğu bilinmektedir. Sayıları çok olmamakla birlikte, Van Ovası'nda Tilkitepe, Van Kalesi Höyüğü; Hoşap Çayı Vadisi'nde Dilkaya, İremir; kuzeye doğru, Adır Adası karşısındaki Adır Höyüğü; Muradiye Ovası'nda Ovapınar, Erciş Ovası'nda Çelebibağ ve son olarak da batı kıyıdaki Adilcevaz-Kümbethöyük höyükleri bölgenin tabakalaşma veren belli başlı yerleşme yerleri arasındadır. Havzadaki bereketli ovalardan biri de Erçek Gölü'nün doğusunda uzanan, içinden Memedik Çayı'nın aktığı Erçek Düzü'dür. Bunun kuzeybatı ve güneybatı köşelerinde Karagündüz ve Hino (Baklatepe), doğu ucunda da, Özalp ilçe merkezi yakınlarındaki Aşağı Mollahasan yörenin prehistorik geçmişine tanıklık eden en dikkat çekici yerleşme yerleridir.

Alaköy Kalesi ve Kale'de Bulunan Urartu Heykelleri

Belleten · 1998, Cilt 62, Sayı 233 · Sayfa: 15-24
Tam Metin
Alaköy Van il merkezinin 28 km. kuzeybatısında, Merkez ilçeye bağlı bir köydür. Bunun 1 km. kuzeyinde, köylülerce "Garibin Tepe" olarak adlandırılan bir kaleye ait kalıntılar bulunmaktadır. Alaköy-Ağartı (Ayanıs) arasındaki eski dağ yolunun hemen doğusundaki kale, haritalarda "Yumru Tepe" olarak gösterilmiştir. Deniz seviyesinden 1867 m. yüksekte bulunmasına rağmen, yerleşim alanının çevresindeki rakımın 1800-1850 m. civarında olması kalenin alçak bir tepe gibi görünmesine neden olmaktadır. Alaköy'ü Ayanıs'a bağlayan yeni yola 150 m. uzaklıkta olmasına karşın uzun yıllar fark edilmemiştir. Bunun nedeni sur duvarlarının anakaya seviyesine kadar sökülmüş olmasıdır. 1993 yılında yaptığımız bir yüzey araştırmasında, köylülerin "fil heykeli" çıktığını söyledikleri yüzeyi bazalt parçaları ile kaplı yerleşim alanının küçük boyutlu bir Urartu Kalesi olduğu anlaşılmıştır.

Van/Karagündüz Erken Demir Çağı Nekropolü

Belleten · 1996, Cilt 60, Sayı 227 · Sayfa: 1-20
Tam Metin
Van Gölü havzasındaki arkeolojik kazıların XIX. yüzyılın ortalarına değin uzanan köklü bir geçmişi olmasına ve son 30 yıldır yapılan birçok arkeolojik çalışmaya karşın Urartu Krallığı öncesi dönem hakkında bildiklerimiz hâlâ oldukça sınırlıdır. Assur kral yıllıkları, İ.Ö. XIII. yüzyıldan beri bu yörede Ur(u)atri ve Nairi adlarıyla bir takım halkların yaşadığından ve çok sayıda kral ve krallığın varlığından söz etmekle birlikte, bugüne değin bunlarla ilişkiye sokulabilecek yeterli sayıda arkeolojik kalıntıya rastlanabilmiş değildir.

Giyimli (Hırkanis) Adak Levhalarından Örnekler

Belleten · 1978, Cilt 42, Sayı 166 · Sayfa: 201-220 · DOI: 10.37879/belleten.1978.201
Tam Metin
Van ili Gürpınar ilçesinin 10 km. kadar batısındaki "Giyimli" (Hırkanis) köyünün yaklaşık olarak 250 m. güney batısında ve yerli halk tarafından "Serbartepe" olarak adlandırılan mevkide, 1971 yazında köylüler tarafından köy camisi inşaatına taş temin etmek maksadıyla bir Urartu mekânında kazılar yapılmıştır. Bu yıkım sırasında, Urartu çağına tarihlenen ve üzerlerinde kabartma ya da kazıma tekniği ile yapılmış figürler bulunan büyük bir grup bronz levha bulunmuştur. Bundan bir yıl sonra 1972 yılı yazında, burada Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığındaki kazı kurulu tarafından bir mevsim yürütülen kazı ve araştırmalar, Giyimli Urartu bronz definesiyle ilgili pek çok bilinmezi gün ışığına çıkarmıştır. Çoğunlukla adak levhalar', kemer ve okdanlık parçaları, pandantifler, at alınlıkları vs. gibi Urartu çağı bronz levha işçiliği ihtiva eden ve öğrenildiği kadarıyla toplam olarak 2000 parça kadar eserden oluşan Giyimli Urartu bronzlarından halen 250 kadarı Adana Bölge Müzesindedir. Aynı gruptan Van Bölge, Ankara Anadolu Medeniyetleri, İstanbul Arkeoloji, Konya Karaman, Gaziantep ve Kahramanmaraş Müzelerine de toplam olarak 150 parça kadar eser intikal etmiştir. Ancak bu bronzların büyük çoğunluğunun Türkiye dışına çıkarılmış olduğu da bilinmektedir. Örneğin "Budin" koleksiyonundaki Urartu hiyeroglifli adak levhasının Giyimli Urartu bronzlarından olması kuvvetle muhtemeldir.