4 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
  • death
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Orta Çağ İslam Dünyasında Ağıtçı Kadınlar

Belleten · 2025, Cilt 89, Sayı 314 · Sayfa: 131-153 · DOI: 10.37879/belleten.2025.131
Tam Metin
Bu çalışmamızda kadim bir olgu olan ağıtçı kadınlar geleneğinin Orta Çağ İslam dünyasındaki macerası ele alınmıştır. İslam’ın ilk dönemlerinden başlamak üzere Emevîler, Abbâsîler, Fâtımîler, Büveyhîler ve Selçuklular dönemini kapsamaktadır. Dönemin tarihî, edebî, biyografik vb. eserleri esas alınarak tespit edilen örnekler çerçevesinde söz konusu geleneğin pratik yönü işlenmiştir. Orta Çağ İslam dünyasında matem merasimlerini yürüten ve ağıtları yakan kadınlar ekseriyetle müteveffanın annesi, eşi, kızı, kız kardeşi, cariyesi, yakın akrabası veya bu işi meslek edinmiş profesyonel ağıtçı kadınlardan oluşmaktaydı. Özellikle belli bir ücret mukabilinde ağıt yakan profesyonel ağıtçı kadınlar, ağıt merasimi sırasında hem sözlü hem de eylemsel performans sergilemekteydiler. Bu özellikleriyle cenaze merasimlerine önem verilen İslam toplumunda, rağbet görmüş ve cenaze alaylarının müdavimi olmuşlardır. Söz gelimi Sellâme, Haleb/Hilb, Sükeyna ve Hüsrevân bunların meşhurlarıdır. Ölünün yakınları veya profesyonel ağıtçı kadınlar tarafından yakılan ağıtlara çeşitli görsel eylemler de eşlik etmiştir. Buna göre ağıt ile birlikte en sık sergilenen davranış ağlamadır. Bundan dolayı ağlayan ağıtçı kadın tabiri bu dönemde sıklıkla kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra İslam’ın men etmesine karşın saçların dağıtılıp yolunması, üst başın yırtılması, yüzün tokatlanması, ellerin çırpılması, dövünmek, yüzlerin siyaha boyanması gibi eylemler de sergilenmiştir. Ağıtçı kadınların İslami usule uymayan bu tutumları, onları zaman zaman devlet ve toplum ile karşı karşıya getirmiştir. Bununla beraber ağıtçı kadın geleneği bütün bu muamelelere rağmen hem İslami hem de ona muhalif yönüyle Orta Çağ İslam toplumunda benimsenmiş ve varlığını devam ettirmiştir.

ÖLÜ VE ÖLÜMLE İLGİLİ ANLATILAR KATALOĞU: XV

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2019, Sayı 47 · Sayfa: 103-135
Deyimler, şiirler, halk şarkıları ve efsaneler; Türk halk edebiyatının değerli verileri oldukları kadar Türk dilinin de zenginliğidir. İnsanların çoğunun köylerden kentlere göç etmiş olmasına rağmen, bu anlatılar ve edebî metinler halk arasında hâlâ söylenegelmekte ve onlara inanılmaktadır. Bütün bu halk edebiyatı içinde kabul edilen türler ile ilgili bugüne kadar herhangi bir katalog hazırlanmamış veya yayımlanmamıştır. Benim amacım özellikle "ölü" ve "ölüm" ile ilgili anlatıların kataloğunu hazırlamaktır. Böyle bir kataloğa örnek eser olarak Motif-Index of Folk-Literature adlı eseri seçtim. Bugüne kadar yaklaşık dört bin anlatıdan oluşan bir arşivim var. Bunlar arasında; ölü (ölüm), tabu ve din konularında hem benzer olanlar, hem de farklılık gösterenler vardır. Bununla ilgili on dört ayrı makaleyi değişik yerlerde yayımladım. Buradaki makalemde, "Ölü ve Ölümle İlgili Anlatılar Katalogu" içinde yer alan ölüm ve ölülerle ilgili bazı anlatı örneklerini veriyorum. Bu anlatıları ayrı ayrı konularına göre ayırdığım gibi, başka bir insanın rüyasında gördükleri veya ecelin gelişi, ölünün tehlikeli olması ile hayalî ölü vb. anlatıları tasnif ettim. Ancak bunlarla ilgili yazımın başında güncel gazete haberleri içinde geçen ölü ve ölüm haberlerini de ekledim.

Felsefi Bir Söylem Biçimi Olarak Susku

Erdem · 2016, Sayı 70 · Sayfa: 75-84 · DOI: 10.32704/erdem.536838
Tam Metin
Felsefe, hep söylemek eylemi üzerine kendini inşa eder, söylemek eyleminde kendini gerçekleştirir. Söylemeyen, söylemeye eğilim duymayan bir felsefe düşünemeyiz bile. Susku hali, zaman zaman felsefenin gündemine girmiştir. Bunun en ileri örnekleri Kant, Kierkegaard ve Wittgenstein'da görülebilir. Bunlar öylesine anlamlı suskulardır ki, adeta felsefenin temel soruları karşısında verilmiş en sahih cevaplardır. Özellikle metafizik konular söz konusu olduğunda -ki buna ölüm de dâhildir- felsefenin, derin susku sularına gömüldüğü görülebilir. Sorun şudur: Susku, sözü bitirir mi yoksa yeni bir konuşma mı başlatır? Susmak, gerçekten susmak mıdır, yoksa Rilke'nin dediği gibi "yeni bir başlangıç, yeni bir işaret ve yeni bir değişim" midir? Sustuğumuz zaman, konuşmayı bitirmiş mi oluruz, yoksa asıl konuşma o zaman mı başlar? Eğer susku da bir konuşma tarzıysa, felsefi bir söylem biçimi olarak ortaya çıkma durumu söz konusu olabilir. Bu bağlamda sorulabilecek bir başka soru da şudur: Ölümün getirdiği ebedi susku, felsefi değerde midir?

‘Yunus Emre Divanı’nda Ölümü Güzelleştiren İfadeler (Expressions that Beautify Death in ‘Yunus Emre’s Diwan’)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2016, Sayı 41 · Sayfa: 131-149
Türk dilinin büyük ustası Yunus Emre'nin şiirlerinde ölüm teması, farklı, zarifve çarpıcı ifadelerle örtülü bir şekilde işlenmiştir. Soğuk ve benimsenmesi zor olanölüm, Yunus'un diliyle belki de en güzel ifade biçimlerine kavuşmuştur. Öyle ki ecelşerbetiyle tatlandırılan ve sevgili olan Allah'a kavuşmak için bir aracı niteliğindekiölüm, ona göre hiç de korkulacak bir olgu değildir. Şiirlerini ölüm gerçeğinin bilinciyleören Yunus, kullandığı güzel ve ilgi çekici ifadelerle ölümü âdeta sevdirir. YunusEmre'nin din anlayışı ve ölüme bakışı, onun ölümü ifade biçimlerini belirleyen temelhususlardır. Bütün çıplaklığıyla ölümü anlatırken başvurduğu örtülü söz ve sözcükler,ölüm kavramı ile ilgili Türkçeye kazandırılan ölümsüz ifadelerdir.Hem biçimsel hem anlamsal olarak zenginlik arz eden bu örtmeceler, Yunus'unşiirlerini ebedî yapan etkili bir anlatım tarzıdır. Büyük çoğunluğunun Türkçe olmasıda bu ifadelerin değerini ortaya koyan en önemli özelliklerindendir.Anahtar kelimeler: Yunus Emre, şiir, tasavvuf, ölüm, dil, örtmece.In Yunus Emre's poetry, the grand master of the Turkish language the theme ofdeath was treated in a disguised manner with elegant and dramatic expression. Theconcept of death which is cold and hard to adopt gained perhaps the most beautifulexpression within the language of Yunus Emre. For him death is not a phenomenonthat should be feared by, it is a sorbet flavored means by which a human being reachesthe real beloved God. Yunus who weaves his poetry with the awareness of the realityof death makes death seem beautiful by using appealing phrases. Predominantly the concept of religion and perception of death in his mind define the expression styleof death in his poetry. All the straightforward and unambiguous words he uses explainingdeath are immortal phrases that are donated to the Turkish language relateddeath. The euphemisms which encompass both formal and semantic richness is aneffective narrative style of poetry that makes Yunus eternal. The fact that majorityof his works are in Turkish is another important feature showing the richness of theexpressions.