9 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
  • modernization
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Demografik Bir İnkılap: Cumhuriyet Döneminde Doğum Ve Çocuk Bakımevleri (1925-1940)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2024, Cilt XL, Sayı 110 · Sayfa: 427-472 · DOI: 10.33419/aamd.1577660
Tam Metin
Cumhuriyet’in ilanı ile başlayan modernleşme sürecinde sağlık alanında önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. Cumhuriyet idaresi, Millî Mücadele sırasında ve sonrasında azalan nüfusun yerine ikame edeceği genç nesilleri sağlıklı ve güçlü kılmak istemiştir. Bu sebeple İdarenin askeri, siyasi, ekonomik ve toplumsal gücü oluşturmak amacıyla girişilen reformlar arasında doğum ve çocuk bakım evlerinin kurulması da yer almıştır. Kadın ve çocuk sağlığının korunması amacıyla kurulan ve belediyeler ve devlet iş birliğiyle Türkiye geneline yaygınlaştırılmaya çalışılan doğum ve çocuk bakım evleri, doğum öncesi ve sonrası ücretsiz muayene ve tedavi hizmetleri vermek, doğum sonrasında ise anne ve çocuğun bakım ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuştur. Ayrıca, doğum sonrası çocuk bakımı konusunda annelere eğitim desteği de sağlamıştır. Herhangi bir ayrım yapmaksızın kuruma başvuran tüm kadınlara ücretsiz hizmet vererek devletin sosyal kimliğini de şekillendiren bu kurumlar, toplumun genel refahını sağlamayı hedeflemesi açısından önem taşımışlardır. “Demografik Bir İnkılap: Cumhuriyet Döneminde Doğum ve Çocuk Bakım Evleri (1925- 1938)” başlıklı bu çalışma, doğum ve çocuk bakım evlerinin kurulması ve gelişimi üzerine odaklanmakta, doğum ve çocuk bakım evlerinin toplum sağlığına katkılarını incelemektedir. Çalışmada, bu tesislerin sayısal verileri ve hizmet kapasiteleri incelenerek, sağlık hizmetlerinin yaygınlaşmasının toplumsal etkileri değerlendirilmiştir. Veriler, sağlık hizmetlerine erişimi kolaylaştıran bu kurumların toplumsal ihtiyaçları azami düzeyde karşıladığı fikrini desteklemektedir. Sağlık alanında gerçekleştirilen reformlar kapsamında, bu kurumların var edilmesinin, azalan nüfus probleminin giderilmesi çabalarının önemli bir boyutunu oluşturduğu düşünülmektedir. Çalışmada, doğum ve çocuk bakım evlerinin kadrosunun çeşitli kurs ve seminerler ile yetiştirilen sağlık personeli ile oluşturulması çabaları ile bu kurumların sunduğu hizmetlerin kadınların sağlık koşullarını iyileştirerek toplumun genel refah düzeyine katkı sağladığına da vurgu yapılmıştır.

The Social Role of Women in the “Varna Postası” Weekly

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2024, Sayı 58 · Sayfa: 135-158 · DOI: 10.24155/tdk.2024.242
Tam Metin
One of the developments contributing to the modernization movements in the Ottoman Empire in the 19th century was the publication of Turkish newspapers. After the 1877-1878 Ottoman-Russian War, Bulgaria remained attached to the Ottoman Empire in the status of an autonomous principality until the Balkan Wars. In Bulgaria during that period, newspapers were published in Bulgarian, French, and Turkish. Turkish newspapers were mainly published for the Muslim population in Bulgaria to receive news, address their issues, and contribute to their education. Varna Postası (1887) newspaper is one of the periodicals published in Turkish in Varna, occasionally including columns in Bulgarian. The subject of this article is to examine the articles in Varna Postası regarding the education of Muslim women and the participation of women in modernization. Looking at Varna Postası, we see articles aimed at the education and general cultural development of children, teenagers, and adult girls from elementary to middle school levels. These articles address the educational situation in schools in cities such as Ruschuk, Varna, and Sofia, offering support for various subjects. Articles on literature, architecture, child rearing, and social life aim to develop the general culture, reading habits, and aesthetic tastes of boys and girls. Some articles emphasize the goal of raising knowledgeable, quality, and modern individuals who can adapt to modernization. Varna Postası only seemingly pointed to the enormous social role of women. The image emerging from published texts depicts a society where men remained in a socially stronger position. They were decision-makers, politicians, soldiers, etc. Even if women took advantage of the right to education and could have a chance to be educated for political roles, the possibility of pursuing such a profession was not offered to them. They were supposed to educate themselves for the roles of wives and mothers in order to “serve” men. Going beyond these boundaries was, in reality, impossible. This topic is examined in detail in this article.

Batı Etkisinde Türk Edebiyatı Batı Şiiri Etkisinde Türk Şiiri

Erdem · 2024, Sayı 86 · Sayfa: 141-156 · DOI: 10.32704/erdem.2024.86.141
Tam Metin
Türk modernleşmesi tarihinde yeni Türk edebiyatının inşası ve Türk şiirinin modernleşmesi meseleleri çok önemli bir yer tutar. Modern Türk edebiyatının Avrupa merkezli Batı “medeniyeti” etkisinde doğduğunu söylemekle Batı “edebiyatı” etkisinde bir Türk edebiyatından bahsetmek birbirinden farklı iki düşüncenin dile getirilmesi demektir. Yine Batı “edebiyatı” tesirinde bir Türk şiirinden bahsetmekle Batı “şiiri” etkisinde bir Türk şiirinden bahsetmek de farklı olacaktır. Bu sebeple “Batı medeniyeti” ve “Batı edebiyatı” tamlamalarının farklı içerikleri isimlendirip farklı tesir alanlarına işaret ettiklerini ve edebiyat şiir ayrımını yapmanın zaruri olduğunu söylemek gerekmektedir. Batı sanatı / şiiri, aynı zamanda Batı medeniyetine karşı söz konusu medeniyetin kendi içinde doğmuş güçlü bir eleştiri anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Batı “şiiri” etkisinde gelişmiş bir Türk şiiri için yapılan ‘Batı etkisinde gelişmiş Türk şiiri’ isimlendirmesi eksik ve yanıltıcıdır. Bu konuda Batı veya Batı medeniyetinin etkisinden değil Batı sanatı ve şiirinin etkisinden bahsetmek daha doğru olacaktır. Yapılacak bir edebiyat ve şiir ayrımı ise meselenin daha açıklıkla kavranmasını sağlayacaktır. Ayrıca modern Türk şiirinin en belirgin vasfının Batı şiiri etkisinde kaldığını iddia etmek de yanıltıcı olmuştur. Türk şiiri, modernleşmesini gerçekleştirirken kendine mahsus bir şiir düşüncesi geliştirmeyi başarmıştır. Poíêsis düşüncesiyle tanışmak Türk şairlerin modern Türk şiirine mahsus bir poíêsis üretmelerine sebebiyet vermiştir. Modern Türk şiirinin ilk dönem sanatçıları kökünü Yunan felsefesinde bulan Türk şiirine mahsus bu poíêsis düşüncesiyle edebiyatın ve şiirin (sanatın) halkın hizmetinde olması gerektiği düşüncesini savunmuşlardır. Böylelikle şiir, Türk kültür varlığının modern dünya içinde yer alıp mevcudiyetini devam ettirme imkânlarını yoklamak işini uhdesine alarak doğrudan bir amaç (kátharsis) edinmiştir. Sonraki dönem sanatçıları ise “sanat sanat içindir” iddiasında olmakla beraber şiirlerinin arkasında Türk duygusunun olduğunu, edebiyatların ait oldukları milletlerin karakterine sahip olmaları gerektiğini dile getirmişlerdir. “Sanat için sanat” düşüncesini savunan Servet-i Fünûn şair ve yazarları dahi bir millete mahsus edebiyatın en büyük üstünlüğünün milliyetinin seciyesine maruz olması, zevahiri ne olursa olsun akan kanının ait olduğu ırkın kanı olması gerektiği hususunda hemfikirdiler. Bu düşünceyle nesir ve şiir, Türk kültür varlığının modern dünya içinde var oluş mücadelesinin imkânlarını yoklama işine hasredilmiştir. Bununla birlikte çok eski bir geleneğe sahip Türk şiirinin modernleşmesi roman, deneme, tiyatro gibi türlerin ilk örneklerinin verilmesinden ve Türk edebiyatının modernleşmesinden farklıdır. Türkçede roman, tiyatro gibi türlerin oluşması klasik Türk şiirinin olanca kazanımlarının ve olanaklarının devreye sokulması suretiyle başarılmıştır. Türk şiirinin modernleşmesi, Türk modernleşmesi içinde Türk romanı, hikâyesi, tiyatrosundan müstakil olarak değerlendirilmelidir. Bu makalede yukarıda özetlenen değerlendirmeler eşliğinde şu problemlere odaklanmak istenilmiştir: 1- “Batı” etkisindeki bir Türk şiirinden / edebiyatından bahsetmekle “Batı şiiri / sanatı etkisindeki” bir Türk şiirinden / edebiyatından bahsetmek aynı şey midir? 2- Şiir de roman, hikâye ve diğer nesir türleri gibi edebiyatın bir alt şubesi midir? 3- Köklü bir geleneğe sahip Türk şiirinin modernleşmesi, modern Türk nesrini oluşturan roman, tiyatro gibi Türk edebiyatında daha önceden örnekleri olmayan türlerin ortaya çıkması meselesiyle aynı değerlendirilebilir mi? Bu sorular (özellikle bir ve ikinci sorular) yeni Türk edebiyatı alanında yeni bir hususa işaret ederek Türk Batılılaşması ve/veya modernleşmesi içinde Türk şiirinin modernleşmesinin biricikliğine dikkatleri çekmeyi, Batı etkisinde Türk edebiyatı gibi isimlendirmelerin modern Türk şiirini sınıflandırmada yetersiz kaldığını göstermeyi hedeflemiştir. Makalenin konusu 19. asır ile sınırlandırılmıştır.

Attila İlhan’ın Çözümlemelerinde Kültürel Emperyalizmin Sosyolojik Temelleri

Erdem · 2024, Sayı 86 · Sayfa: 117-139 · DOI: 10.32704/erdem.2024.86.117
Tam Metin
Bu çalışmada Attila İlhan’ın kültürel emperyalizm çözümlemesi ele alınmıştır. Kültürel emperyalizm olgusunun İlhan’ın düşünsel dünyasında nasıl bir yere sahip olduğu ve konuya dair hangi temalar üzerinden bir tartışma yürüttüğü bu çalışmanın cevap aradığı temel sorulardır. Bu sorular doğrultusunda İlhan’ın kaleme aldığı köşe yazıları ve kitaplarından yola çıkılarak bir değerlendirme yapılmıştır. Düşünce hayatı boyunca Türkiye’de ulusal bir kültür inşa etme meselesi üzerine yazan İlhan, bu inşa sürecindeki en büyük engeli kültürel emperyalizm olarak görür. Bu sebeple kültürel emperyalizm konusu onun üzerinde düşündüğü ve tartıştığı temel konuların başında gelir. Attila İlhan’ın kültürel emperyalizm çözümlemesinin küreselleşme, ulusal kültür, çağdaşlaşma ve aydın olmak üzere dört tema üzerinden ilerlediği görülür. Küreselleşme sürecini dünya emperyalist sisteminin yeni bir adlandırması olarak yorumlayan İlhan, bu sistemin egemenleri ve sömürülenleri olduğu gerçeğinden hareketle bir analiz yapar. Attila İlhan’ın ister kültürel emperyalizm konusunda ister kültürel tartışmaların diğer alanlarında olsun, üzerinde durduğu ilk nokta toplumların kendine özgü kültürel birikimlerinin toplumsal hayattaki değeridir. Bütün toplumların özgül tarihsel ve toplumsal koşullara sahip olduğu savunusu çözümlemesinin merkezinde yer alır. Kültürel emperyalizm konusunda toplumlar arasında bir karşılaştırma yapan Attila İlhan, Türkiye’nin Batı kültürü karşısındaki konumuna bakar. Ona göre bir yanda Batı’nın kültürel birikimi diğer yanda Türkiye’nin kültürel birikimi söz konusudur ve bu iki kültürel birikim önemli farklılıklar gösterir. İlhan’a göre Türkiye’nin kültürel birikiminden bihaber olmak, tersine Batı kültürü ile kaynaşmış olmak, kültürel emperyalizmi anlamak için başlangıç noktasıdır. Ona göre Türkiye özelinde kültürel emperyalizm, asıl amacın çağdaşlaşmak olduğunu unutup amacın batılılaşmak olduğunu sanan zihniyetin ürünüdür. İlhan bu zihniyet sebebiyle bireyler arasında kendi kültürel dünyalarını hor görme sonucunun ortaya çıktığını ve bireylerin içinde bulunduğu toplumun kültürel hayatından soyutlanarak başka bir kültürün aktarıcıları olduğunu savunur. Buradan hareketle Türkiye’deki kültür kaynaklarının küçümsenmesinin kültür emperyalizmine kapı açtığını ifade eder. İlhan’ın düşüncelerinde ulusal kültür, savunulması, korunması, geliştirilmesi gereken bir kültürel dünyaya karşılık gelir. Ona göre ulusal kültürün diğer ülkelerin saldırısından korunması gerekir. Bu saldırı biçimini emperyalizmin kültürel boyutu, yani kültürel emperyalizm olarak tanımlar. Çözümü ise ulusal kültür sentezine ulaşmak olarak ortaya koyar. Dolayısıyla Attila İlhan’ın küreselleşme, ulusal kültür, çağdaşlaşma, aydın gibi farklı boyutlarla inşa ettiği düşünceleri kültürel emperyalizm literatürüne önemli bir katkı sağlar. Bu yönüyle Türk düşünce hayatında önemli bir boşluğu doldurur.

Karabük’te Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Planlama Alanı Dışında Gelişen Yerleşme: Bayır Mahallesi

Erdem · 2023, Sayı 85 · Sayfa: 119-150 · DOI: 10.32704/erdem.2023.85.119
Tam Metin
Erken Cumhuriyet Dönemi’nde yapılan konutların sayıları her geçen gün azalmaktadır. Konut tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğu ve her sosyolojik değişimle birlikte konutun da işlevsel ve yapısal olarak değiştiği düşünüldüğünde, bir dönemin değişen yaşam şeklini yansıtan Erken Cumhuriyet Dönemi konutlarının incelenmesi önem arz etmektedir. Bu kapsamda Cumhuriyetle birlikte kurulan ve “Cumhuriyet Kenti” olarak anılan Karabük ilinde inşa edilmiş bu dönem yapılarının da araştırma konusu olması önemli görülmüştür. Konut tarihi, her dönemde her bölgede merak edilen, araştırılan bir kavram olmuştur. Konutun oluşumuyla birlikte gelişimi, dönüşümü, kullanımı da ayrı birer araştırma konusu olacak kadar geniş ve ilgi uyandıracak alanlardır. 1937 yılında Karabük Demir-Çelik Fabrikası’nın temellerinin atılmasıyla ilk belirgin nüfus artışını yaşayan Karabük, idari yapının değişmesi, şehirleşme, fabrikanın büyümesi, ulaşım olanaklarının artması, ticaretin artması gibi etkenlerin artış göstermesine bağlı olarak sürekli gelişme, büyüme ve nüfus yoğunluğu yaşayan bir merkez olmuştur. Karabük’ün gelişimindeki önemli etkenlerden bir diğeri de Sümerbank tarafından inşa edilen, günümüzde hala Yenişehir Mahallesi olarak varlığını sürdüren ve konut bölgesi olmaya devam eden, sanayiye bağlı konut üretiminin gerçekleştirilmiş olmasıdır. Şehir planlama ve kentleşme Türkiye Cumhuriyeti dönemine ait modern bir düşünce olarak planlamaya ve uygulamaya alınmıştır. Bu dönemde başkent Ankara ile birlikte içinde yerli ve yabancı uzmanların olduğu birçok ekibe raporlama ve kent planı yaptırılmıştır. 1937 yılında İstanbul’dan sonra (o yıllarda Zonguldak iline bağlı olan) Karabük’e gelerek planlı bir büyüme öngörüsü ile mimar Martin Wagner’in görüşleri alınmış ve mimar/şehir plancı Henri Prost’a Kısmi İmar Planı hazırlatılmıştır. Bu çalışmada, plansız gelişim göstermesine rağmen Yenişehir Mahallesi’nden etkilenerek konut üretiminin gerçekleştirildiği Bayır Mahallesi sınırlarında da Erken Cumhuriyet Dönemi konut mimarisi özelliklerine benzer yapıların olduğu tespit edilmiştir. Bayır Mahallesi’nde bulunan yapıların bina girişleri, cephe özellikleri ve yerleşimleri bakımından çağdaşlarını yakaladığı söylenebilmektedir. Cumhuriyet ideolojisi olan modernleşme fikrinin, halk tarafından da benimsendiği ve yapılarının inşa süreçlerine yansıtmış oldukları gözlemlenmiştir. Planlama alanı dışında gelişen ve konut ihtiyacını karşılama hedefiyle kurulan bu mahallede tasarım kaygılarının gözetilmiş olması, bu bölgenin dönemin modern ve eğitimli insanları tarafından şekillendirildiğini düşündürtmektedir. Bu sayede Bayır Mahallesi’ni konu alan çalışmamız bir ilki teşkil etmektedir.

Rumeli Vilayetlerinde Mülkiye Müfettişliği (1896-1902)

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 1059-1082 · DOI: 10.37879/belleten.2023.1059
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nde teftiş uygulaması modern anlamda Tanzimat Dönemi ile başlamıştır. Mülkiye müfettişliği ise 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra imzalanan Berlin Antlaşması’nın hükümlerinin yerine getirilmesi için yapılan Rumeli Islahatları çerçevesinde 1896 yılında oluşturulmuştur. Mülkiye müfettişlerinin vazifeleri ile görev tanımını belirlemek için aynı yıl bir talimatname yayınlanmıştır. Bu talimatnameye göre mülkiye müfettişleri en geniş anlamıyla mülkiye memurlarının kanun ve yasalara uygun hareket edip etmediklerini teftiş edeceklerdi. Mülkiye müfettişliğinin bu ilk uygulamasında Anadolu dışarıda kalmış ve sadece altı Rumeli vilayeti kapsam dâhiline alınmıştır. Bunun önemli sebeplerinden biri Osmanlı’nın son döneminde krizin eksik olmadığı Rumeli’de asayiş ve güvenliğin sağlanması hedefiydi. Bu doğrultuda 1896 yılından 1902 yılına kadar altı yıl boyunca mülkiye müfettişleri Rumeli vilayetlerinde görevleri icabı teftişlerde bulunmuşlardır. Merkezi yönetim ve bilhassa II. Abdülhamid mülkiye müfettişlerine büyük önem verse de başta valiler olmak üzere yerel makamlar ile mülkiye müfettişleri arasında başlangıcından itibaren bazen birbirlerini merkeze şikâyet edecek boyutlara ulaşan problemler ve anlaşmazlıklar meydana gelince nihayet 1902 yılında bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşiv belgeleri kullanılarak 1896-1902 yılları arasında mülkiye müfettişliği teşkilatının kurulması, müfettişlik talimatnamesinin değerlendirilmesi, müfettişlerin atanma süreçleri ile görev yerlerinde karşılaştıkları sorunların ele alınması hedeflenmiştir. Çalışmanın temel gayesi Osmanlı Devleti’ndeki bu ilk mülkiye müfettişliği tecrübesinin analiz edilmesidir.

Kıbrıs’ta Modern Belediye Teşkilatının Doğuşu (1868-1876)

Belleten · 2020, Cilt 84, Sayı 301 · Sayfa: 1115-1142 · DOI: 10.37879/belleten.2020.1115
Tam Metin
1850’lere kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki beledî işler Kadı, Muhtesip ve İhtisap Ağası gibi yerel yetkililer tarafından yerine getirildi. Belediye terimi Tanzimat döneninde ortaya çıktı ve günümüzdeki anlamını kazandı. 1857 yılında Altıncı Daire-i Belediye Nizâmâtı ve 1858 yılında Nizâm-ı Umûmî’nin yürürlüğe konulması ile belediye teşkilatı meydana getirmek için ilk adım imparatorluğun başkentinde atıldı ve Galata ve Beyoğlu Belediyesi kuruldu. 1867 yılı Vilayâtta Devâir-i Belediye Meclislerinin Vezâif-i Umûmiyyesi Hakkında Talimat adlı yeni bir nizamnameye tanık oldu ve bu düzenleme Osmanlı eyaletlerinde belediye teşkilatının vücut bulmasını beraberinde getirdi. Kıbrıs Tanzimat döneminde modern belediyelerin teşekkül ettiği ilk yerlerden biriydi. Şu halde bu çalışmanın amacı ilk belediyelerin Kıbrıs’ta nasıl ve ne zaman kurulduğunu ortaya koymak ve Tanzimat dönemi çalışmaları ile Osmanlı İmparatorluğu’ndaki belediyeler tarihine katkıda bulunmaktır.

Osmanlı İmparatorluğunda Ermeniler: Osmanlı Türkçesi İle Eserler Yazan Ermeni Entelektüeller (1800-1923)

Erdem · 2020, Sayı 79 · Sayfa: 97-128 · DOI: 10.32704/erdem.838432
Bu çalışmada genel hatlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’nda 1800 ile 1923 yılları arasında yaşamış ve Osmanlı Türkçesi ile eserler kaleme almış olan Ermeni entelektüellerin hayatı ve eserleri incelenmiştir. Çalışma kapsamında öncelikle Ermeni modernleşme sürecinde Ermeni entelijansiyanın oluşumundaki faktörlere yer verilmiştir. Bu çerçevede ilk etapta Ermeni modernleşme sürecine dair bazı bilgilere yer verilerek ardından XIX. Yüzyılda Ermeni entelijansiya kapsamında hangi isimlerin ön planda olduğu üzerinde durulmuştur. Söz konusu entelektüellerin hangi alanlarda eserler ürettikleri hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra özellikle Osmanlı Türkçesi kullanarak hangi alanlarda Ermeni entelektüellerinin eserler ürettikleri ve bu eserlerin söz konusu dönem içerisindeki yeri incelenmiştir. Osmanlı Türkçesi ile eserler kaleme alan Ermeni entelektüellerin hayatı, eserleri ve Osmanlı modernleşmesindeki rolüne de dikkat çekilerek bu eserlerin söz konusu dönemde hangi alanlarda kullanıldığı ve toplum üzerindeki etkileri hakkında da bilgi verilmiştir. Makale kapsamında ilk etapta Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni entelektüel dünyasını şekillendiren unsurlar tespit edilmiştir. Daha sonra Ermeni entelektüel dünyasının oluşumunda Tanzimat ve Islahat döneminin etkilerine yer verilerek, tıp, ekonomi, hukuk, tiyatro, eğitim, ziraat, filoloji, muhasebe konularında yurtdışında eğitim alan Ermeni öğrencilerin kimler olduğu üzerinde durulmuştur. Bu alanlarda kimlerin ön plana çıktığı bilgilerine de yer verilerek özellikle bu alanlarda üretilen eserlerin toplumdaki yeri ve etkilerine dikkat çekilmiştir. Bu eserlerin hangi Osmanlı eğitim kurumlarında kullanıldıkları ve günümüzdeki önemine dair bilgilere de yer veren bu çalışmayla birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni entelektüellerinin sadece sosyal bilimler alanında değil mühendislik, mimarlık, tıp, hukuk, ziraat vb. alanlarda da eserler kaleme aldıkları ve bu eserlerin toplumun modernleşme sürecindeki etkileri anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada genel hatlarıyla çok fazla gün yüzüne çıkmamış olan Ermeni münevverlerinin kaleme almış olduğu eserlere de yer verilecektir. Böylece Ermenilerin Batılı kaynaklardan Osmanlı Türkçesine çevirdikleri eserler aracılığıyla devletin modernleşme ve batılılaşma yolunda atmış oldukları adımlarda nasıl bir rol oynadıkları hususuna açıklık getirilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışma ayrıca Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşayan gayrimüslimlerin devlete olan aidiyetlerinin entelektüel seviyedeki konumunu göstermesi açısından da önemlidir. Makalede ayrıca söz konusu dönemde imparatorluk sınırları içerisinde yaşayan Ermenilerin büyük bir kısmının yurtdışından aldıkları eğitimler neticesinde elde etmiş oldukları bilgi ve birikimleri ülkeye döndüklerinde nasıl toplumun hemen hemen tüm alanlarına gerek çeviri gerekse telif eserler kaleme alarak yaydıklarına da açıklık getirmeye çalışmaktadır. Bu birikimin hem dönemin Türk ve Ermeni entelektüelleri hem de iki toplumun genç kuşakları üzerindeki etkilerine de dikkat çekilecektir.

Basında Atatürk Orman Çiftliği (1925-1938)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 555-584 · DOI: 10.33419/aamd.642446
Tam Metin
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin ve modernleşmelerinin birçok değerlendirme unsurları vardır. Bu kriterlerden biri de o ülkelerin başkentlerinin gelişim düzeyidir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başkenti Ankara, ülkeye örnek bir şehir olma yolunda hızlı bir yapılanmaya tabi tutulmuştur. Bu yapılanmaların en önemlilerinden biri Atatürk Orman Çiftliği'dir. Çiftlik; Ankara'daki sıtma hastalığıyla mücadele etmek, çorak arazileri verimli hale getirmek, şehri güzelleştirmek, şehre sosyal hizmet sunmak, şehrin tarımsal üretimini arttırmak ve endüstri kuruluşlarla Ankara ekonomisine canlılık kazandırmak amacıyla kurulmuştur. Çiftlik, bu amaçları gerçekleştirirken ülkenin diğer şehirlerine de her alanda model de olmuştur.
Atatürk Orman Çiftliği'nin başkente çok güzel yansımaları ve olumlu etkileri olmuştur: Şehir, kısa sürede mimari yapısıyla, şehirleşme hızıyla, yeşil alanlarıyla örnek tarım kenti haline gelmesiyle Türkiye'nin örnek alınacak şehri olmuştur. Atatürk Orman Çiftliği, ülkeye hizmetlerine devam ederken bu büyük kuruluşa -Ulu Önder Atatürk'ün İş Bankası hesabından karşılanmak suretiyle- çiftlikler alınmış ve çiftlik içindeki yapılarda - Ulu Önder Atatürk'ün İş Bankası hesabından karşılanmak suretiyle- inşa edilmiştir. Çiftliğin mimari yapısı için yabancı bilim adamlarından faydalanılmıştır. Bu bilim adamları Ankara'yı yeniden inşa ederken: "Modernleşme sürecinde sabır ve para tükenmezse burada çok modern bir şehir kurulabilir." diye de eklemişlerdir. Yabancıların bu sözleri karşısında şehrin inşası üzerinden on yıl gibi kısa süre geçmeden Ankara evrensel gelişmişlik düzeyini yakalama konusunda ivme kazanmıştır.Bu çalışmada Atatürk dönemi faaliyetlerinden Ankara Atatürk Orman Çiftliği ve bu çiftliğin ülkenin modernleşme hamlesine etkileri, dönemin basınındaki makale ve haberleriyle desteklenerek ifade edilmeye çalışılacaktır.