198 sonuç bulundu
Dergiler
- Belleten 136
- Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 53
- Erdem 6
- Belgeler 3
Yayınlayan Kurumlar
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Osmanlı Devleti 193
- Ottoman Empire 64
- Ottoman State 40
- Tarih 14
- Birinci Dünya Savaşı 12
- Türkiye 11
- İngiltere 10
- The Ottoman Empire 10
- Avrupa 8
- Anadolu 7
Balkan Savaşı Öncesinde İşkodra Ve Kosova Vilayetlerinin Durumuna Dair Çetine Sefiri Alfred Rüstem Bey’in Bir Raporu
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2012, Cilt XXVIII, Sayı 84 · Sayfa: 41-56
Özet
Tam Metin
Bilindiği üzere, Balkan savaşına yaklaşılan 1911 yılı başlarına gelindiğinde Balkan coğrafyasında ve özellikle Arnavutluk, İşkodra ve Kosova'da istikrarsızlık gittikçe artmaya başladı. Bu makalede, Yakın Türk tarihinin çok önemli siyasî şahsiyetlerinden olan ve o günlerde Çetine (Karadağ) sefiri bulunan Alfred Rüstem Bey'in İşkodra ve Kosova vilayetlerinin durumu hakkında Çetine'deki Almanya ve Rusya sefirleri ile yaptığı mülakatlarının ayrıntıları ve Arnavutluğun siyasi durumu ve orada ne gibi icraatta bulunmak lâzım geleceğine dair çok önemli tespitlerini içeren 7 Ocak 911 tarihli raporu, ilk kez literatüre sunularak analiz edilmiştir.
Mevleviler ve Devlet: Ankara Mevlevîhanesi Örneği (Ekonomik Statü, Vakıflar ve Yönetim)
Belleten · 2012, Cilt 76, Sayı 276 · Sayfa: 527-552
Özet
Anadolu Selçuklu Devleti'nin son yıllan ve Beylikler devrinde Mevlevîlerin devlet adamlarıyla kurmuş oldukları dostluklar, zamanla tarikatın büyümesinde, dergâhların inşa edilmesinde önemli bir etken olmuştur. Genel olarak söylenebilir ki; Anadolu Selçuklu Devleti'nden OsmanlI Devleti'ne kadar geçen sürede Mevlevîlerin padişah ve devlet adamlarıyla karşılıklı iyi niyetli yaklaşımları çerçevesinde gerek aynî ve gerekse Mevlevîhânelerin ihtiyacı olan nakdî yardımlar artarak sürmüştür. Bütün bu gelişmeler, tesis edilmiş olan iyi niyetli çabaların bir ürünüdür. Mevlevi tekkeleri, XIV. yüzyıldan beri Konya'da oturan ve Mevlana Celâleddîn-i Rûmî'nin soyundan gelen Çelebiler tarafından kurulmuş ve yönetilmiştir. Anadolu'da Mevlevîhânelerin ilk ortaya çıkışı, Mevlâna'nın vefatından sonra yerine geçen oğulları ve torunları zamanında olmuştur. Özellikle Ulu Arif Çelebi'nin devlet adamlarıyla kurduğu iyi ilişkiler, pek çok şehirde yeni tekkelerin açılmasına zemin hazırlamıştır. Osmanlı Devleti'nin kurulmasından sonraki dönemde ise Mevlevîhânelerin sayısı önce yetmişaltı, sonra da doksanikiye kadar ulaşmıştır. Mevlevîliğin şehirli bir tarikat olması nedeniyle kurulan tekkeler, genellikle büyük yerleşim sahalarında ortaya çıkmıştır. Elimizdeki kaynaklardan Ankara'da bir Mevlevîhânenin olduğu biliniyor olsa da bunun şehrin hangi kısmında olduğu, kimler tarafından idare edildiği, tekkenin fizikî yapısının nasıl olduğu ve bütün bu sorular içerisinde belki de en önemlisi tekkenin temel geçim kaynaklarının nelerden oluştuğu hiç bilinmemektedir. Bu yazı, gerek şer'iyye sicilleri ve gerekse Osmanlı Arşivi'nden elde edilen belgeler ışığında, Ankara Mevlevîhânesi'nin tarihi hakkında bazı bilgiler ortaya koymaya çalışacaktır.
ALİ AKYILDIZ, Sürgün Sefir Sadullah Paşa Hayatı, İntiharı, Yazıları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2011, 488 s. [Kitap Tanıtımı]
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 953-958
Özet
Tarihçi Ali Akyıldız, Sürgün Sefir Sadullah Paşa Hayatı, İntiharı, Yazıları adlı kitabıyla önemli bir Tanzimat paşasının birinci elden malzemeye dayanarak biyografisini yazmıştır. On dokuzuncu yüzyılın en karışık dönemlerinde bürokrasinin içinde bulunan bir yandan sarayda padişahın yakınında çalışırken bir yandan da Genç Osmanlılara yakınlık duyan, bir ikilemi yaşayan Sadullah Paşa Lamartine'den manzum olarak çevirdiği "Göl" şiiri ve on dokuzuncu yüzyıla kasidesi olan "On Dokuzuncu Asır" şiiri ile edebiyat araştırıcılarının hiçbir zaman ihmal edemedikleri bir şahsiyet olmuştur. Ancak onun hakkında bilinenler fazla değildir. 18 Kasım 1838'de babasının görevli olduğu Erzurum'da doğan, 18 Ocak 1891'de Viyana'da ölen Sadullah Paşa sadece bir bürokrat değildi. Edebiyatla da uğraşan bu bürokratın az çok bilinen hayatının sakladığı trajik olayları zamanla öğrendikçe, çok az sayıdaki yazısıyla edebiyat tarihine girmeyi başaran bu şahsiyete karşı duyduğum ilgi artmış ve bir ara üzerinde çalışmak istemiştim. Paşanın intihar' ile, İstanbul'daki Sadullah Paşa yalısında onu hasretle bekleyen eşinin çıldırmasına rağmen onu beklemeye devam etmesi, oğlunun intihar, hayatının kendi şahsıyla ilgili trajik olaylarıydı ve bunlar batı; sürecindeki Osmanlı Devleti'nde vuku buluyordu Zaman zaman önünden geçtiğimiz, bir ara sanat faaliyetlerine açılan bahçesinde konser dinlediğimiz, içini gezdiğim bu yalıda, kim bilir neler geçmiş olduğunu, Boğaziçi'nin dillere destan mehtap alemlerinde burada ne tür çilelerin doldurulduğunu hep hayal etmiştim. Emel Esin, Münevver Ayaşlı'da belgeler olabileceğini söylediğinde kendisi aramış ve bu belgelerin artık onda olmadığını öğrenmiştim. Belgelerin korunması konusunda kurumlaşamamanın zararları, meslek hayatımın sonraki yıllarında, her adımda karşıma çıkmıştı.
Osmanlı Devleti Zamanında Kocaeli Ormanları
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 274 · Sayfa: 769-782 · DOI: 10.37879/belleten.2011.769
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti döneminde Kocaeli ekonomisinin gelişmesine etki eden amillerden bir tanesi de sahibi olduğu zengin ormanları idi. Ormanların bol miktarda bulunması Kocaeli'ni ekonomik açıdan önemli kıldığı gibi stratejik önemini de arttırmıştır. Bu ormanlar ticari açıdan değerlendirilmiş ve önemli gelirler elde edilmiştir. Osmanlı Devleti, Kocaeli ormanlarına özel bir önem vermiştir. Devletin başkenti olan İstanbul halkının yakacak ihtiyacı, devletin tophane ve tersane gibi kurumlarında genellikle Kocaeli ormanlarından kesilen keresteler kullanılmıştır. Zamanla bu ormanlar bölge nüfusunun çoğalmasıyla yer yer azalmıştır.
Trabzon’un Rus Donanmasınca Bombardımanı ve Bombardımanın Trabzon’a Etkileri (1914-1916)
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2011, Cilt XXVII, Sayı 81 · Sayfa: 545-576
Özet
Tam Metin
I. Dünya Savaşı sırasında, Trabzon'un stratejik bir konumda bulunması ve Rusların buradaki geçiş bölgelerini elde tutmak istemesi, Trabzon'u hedef haline getirmişti. Aynı zamanda bu bölge, Doğu Anadolu'nun kontrolü için büyük önem taşımıştı. Rus donanması bu nedenlerden ötürü bölge üzerinde yoğunlaşmaya karar verdi ve Trabzon'u yoğun şekilde vurdu. Civar bölgelere de büyük hasar veren bu olaylar, Rus kara ordusunun ilerlemesini sağladı. Eğer Rus donanması bombardımanda başarılı olamasaydı, Rus kara orduları o an bulundukları konumda olamayacaktı. Bombardımanın yıkıp geçtiği Trabzon, ekonomik ve sosyal açıdan geriledi. Burada yaşanan olaylar, Trabzon'un güncel yaşamında da kötü sonuçlar doğurdu. Halk, Trabzon'u terk ederek daha güvenli yerlere göç etmek zorunda kaldı.
Bir Ayan Ailesi: Tavaslızadeler
Belleten · 2011, Cilt 75, Sayı 273 · Sayfa: 447-470
Özet
Tam Metin
Devlet otoritesinin zayıflamaya başladığı XVII. yüzyıldan itibaren taşrada bazı şahıs ve ailelerin sivrilmeye başladığı görülür. Ayan adı verilen bu zümre, özellikle iltizam usulünde yapılan değişiklikten sonra daha da güçlenmeye başlar. Bunlar, voyvodalık ve mütesellimlik gibi vazifeleri yürütürken görevlerini kötüye kullanarak servet sahibi oluyorlardı. Bu ayanların, Anadolu'nun birçok yerinde olduğu gibi Rumeli'de de devleti uğraştırdığı görülmektedir. Menteşe Sancağında da ayanlar vardı. Bunlardan Tavas Kazasında bir aile Tavaslızadeler olarak anılmaktaydı. Tavaslızadeler, bugün artık Tavas'da yaşamamakla beraber, günümüze kadar ulaşan ailelerdendir. Bu makalede ailenin tarihi, devletle ilişkileri ve siyasi, içtimai ve iktisadi faaliyetleri ele alınmaktadır.
İngiltere'nin Musul Politikası Karşısında Osmanlı Devleti ve Bölge Aşiretleri (1918-1920)
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 789-832 · DOI: 10.37879/belleten.2010.789
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'na dahil olunca İngilizler bu devlet içerisindeki farklı unsurları kullanarak üstünlük elde etmek istemişlerdi. Bu unsurlardan biri de İran, Irak ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki aşiretlerdi. Rusya'da 1917 yılındaki Ekim ihtilalinden sonra İran'da meydana gelen boşluk Osmanlı birlikleri tarafından doldurulmuş, fakat savaş Osmanlı Devleti aleyhine sonuçlanınca bu birlikleri İran ve Irak'tan çekmek zorunda kalmıştı. İngilizler Ortadoğu'da istedikleri düzeni kurabilmek için harekete geçmişler, özellikle Irak ve Güneydoğu Anadolu'yu içerisine alan bir "Kürdistan" kurmak için çalışmalara başlamışlardı. Osmanlı Devleti ve daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu İngiliz planını sonuçsuz bırakmak için çeşitli tedbirler düşünmüş ve uygulamıştı. Bunlardan birisi, bölgede bulunan aşiretleri Türk Hükümeti safına çekebilmekti. Bunu için VI. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa ve Van Valisi Haydar Bey aşiretlerle irtibata geçmişlerdi. Biz bu çalışmamızda 1919'da Van Valisi ve 1922'de Van Meb'usu Haydar Bey'in İran, Irak ve Güneydoğu Anadolu aşiretleri ile ilgili çalışmalarını arşiv belgeleri ve çeşitli kaynaklar ışığında inceleyeceğiz.
Gümülcine Ayanı Tokadcıklı Süleyman 1761(?)-1804
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 271 · Sayfa: 707-768 · DOI: 10.37879/belleten.2010.707
Özet
Tam Metin
Osmanlı Devleti'nin siyasi ve askeri zaaf içerisinde bulunduğu, devlet idaresinde adem-i merkezci eğilimlerin kök saldığı bir dönemde Batı Trakya gibi en azından iktisadi şartların elverişli olduğu bir coğrafyada idarecilik yapma şansını elde eden Tokadcıklı Süleyman, ayanlığı süresince edindiği servet ve itibarını devlet idaresi geleneğinin üstünde tutarak; çevresine ve devlete karşı denge siyaseti izlemede yetersiz kalarak hayatı gibi, kazanımlarını da kaybetmiştir.
Türk-Arap İlişkilerinin Son Kırılma Noktası: Medine’nin Tahliyesi
Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2010, Cilt XXVI, Sayı 78 · Sayfa: 425-460
Özet
Tam Metin
Hicaz'da Osmanlı hâkimiyeti dört asır kadar sürmüştür. Osmanlı Devleti kutsal mekânların koruyucusu olmuştur. Bu durum Şerif Hüseyin isyanı ile ortaya çıkan dünya savaşı yıllarında bile devam etmiştir. Osmanlı Devleti bu isyana rağmen Medine'den çekilmemiş aksine burayı tarihte eşine az rastlanır bir şekilde savunmuş ve Medine'yi hiçbir tahribata uğratmadan Araplara teslim etmiştir.
Osmanlı Yurdu Olan Bosna Hersek'te XIX. Yüzyıldaki Siyasi Olaylar
Belleten · 2010, Cilt 74, Sayı 270 · Sayfa: 421-476
Özet
Tam Metin
XIX. yüzyıl İlber Ortaylı'nın nitelediği gibi gerçekten de uzun bir yüzyıl oldu. Yüzyıla ardı arkası kesilmeyen ıslahatlar ve milliyetçi isyanlar damgasını vurdu. Bilhassa Balkanlar, çok milliyetçi yapısı ve Düvel-i Muazzama denen İngiltere, Rusya, Fransa, Avusturya-Macaristan ve daha sonra Prusya'nın hedef sahasını oluşturması sebebiyle bölgede kargaşa dinmek bilmedi. Kargaşadan en fazla etkilenen yerlerin başında da Bosna Hersek yer almaktaydı. Özellikle Avusturya-Macaristan, Sırp, Karadağ ve Hırvatların nüfuz alanı içindeydi. Hükümet bu saldırılardan korunmak ve modern çağa ayak uydurmak için yüzyılın başından itibaren bir dizi yeniliklere girişti. Yenilikler başka milletlerin işine yaradığı gerekçesiyle Boşnaklar'ın tepkisini çekti. Onlar Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'daki gelişmelere bakarak aynı şeyin kendi başlarına gelmesinden korkarak katı bir muhafazakarlık geliştirdiler. Ne devlet onları ne de onlar devleti anladı. Yüzyılın ilk yarısı iki tarafın çatışmasıyla geçti. 1857'de bu kez Hıristiyanlar ortaya çıktı. Devlet yaklaşık 30 yıl da onlarla uğraştı ve nihayet 1878'de eyalet kaybedildi. Bu kez Boşnaklar 200 yıllık kabuslarıyla yaşamaya başladılar. Yüzyılın sonuna doğru siyası olarak örgütlendiler ve diğer milletlerle eşdeğer bir milli benlik gelişti. XX. yüzyıla bu şartlar altında girildi. Fakat Avusturya işgal ve ilhakı boyunca (1878-1918) Boşnaklar, Osmanlı Devleti'nin kendilerini kurtaracağına olan inançlarını hiçbir zaman yitirmediler. Osmanlı Devleti belki onları kurtaramadı ama onlar için daima güvenli bir barınak oldu. Aynı mirası Türkiye Cumhuriyeti de benimsedi. Türk-Boşnak kardeşliği günümüze kadar geldi.