12 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • peace
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Unutulan Bir Gün: Lozan Sulh Günü/Bayramı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 585-618 · DOI: 10.33419/aamd.1195899
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son 10 yılı savaşlarla geçmiştir. 1911’de başlayan Trablusgarp Savaşı, devamında Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı ve en nihayetinde Anadolu’nun bağımsızlık savaşı. İttihat ve Terakki, Almanya ile ittifak hâlinde girdiği savaşta İtilaf bloğuna yenilmiştir. Savaşı bitiren Mondros Mütarekesi ise imparatorluğa aradığı barışı getirmekten çok İtilaf Devletleri’nin yeni işgallerine zemin hazırlamış ve durum aynı zamanda Anadolu’da bir direnişin başlamasına sebep olmuştur. Başta Mustafa Kemal olmak üzere diğer Millî Mücadele liderleri yıllardır savaşan bir toplumu içeride İstanbul hükûmetine, dışarıda ise emperyalizme karşı örgütlemek gibi oldukça zor bir görevle karşı karşıya kalmışlardır. Kongreler sürecinde şekillenen Misakımillî’nin Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilmesi 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Ankara’da yeni bir meclis kurulmuş ve bu meclis Misakımillî sınırları içerisinde tam bağımsız bir ülke için her türlü mücadeleyi göze almıştır. Mudanya Mütarekesi; Millî Mücadele’nin askerî safhasını sona erdirmiş, Sevr Antlaşması’nın yerine geçecek yeni bir antlaşmanın imzalanmasına giden süreci başlatmıştır. Cephede olduğu gibi müzakere masasında da işler İsmet Paşa liderliğinde Türk heyeti için çok zorlu geçmiştir. Galip devletler kaybedilen bir savaşı diplomatik manevralarla kazanmak için çok çaba sarf etmiştir. Türk heyeti de bağımsızlığına gölge düşürecek her görüş ve öneriye şiddetle karşı çıkınca Lozan görüşmeleri bir çıkmaza girmiş ve taraflar masadan kalmak zorunda kalmışlardır. İkinci kez toplanan konferans sonunda Türkiye, nihayet Misakımillî’yi büyük ölçüde gerçekleştirdiği bir barış antlaşması imzalamayı başarmıştır. Lozan Sulh Muahedesi ile sadece Anadolu’nun bağımsızlığı onaylanmamış aynı zamanda 10 yıldır devam eden bir savaş ortamına da son verilmiştir. Bu nedenle 24 Temmuz günü Lozan Sulh Günü/Bayramı olarak uzun süre kutlanmıştır. Kutlamaların konjonktüre göre değişim göstermiş olduğu ve en nihayetinde artık unutulduğu görülmektedir. Bu çalışma unutulan bir günü/bayramı tekrar hatırlamak niyeti taşımakla birlikte ayrıca 24 Temmuz’un unutuluşunu konjonktürel olarak da ele almayı amaçlamıştır.

Lozan Barış Antlaşması ve Türk Kamuoyu

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2006, Cilt XXII, Sayı 64-65-66 · Sayfa: 215-244
Tam Metin
Bu çalışmada; "Şark Meselesi'ni yada Doğu Sorunu"nu Türk milletinin lehine sonuçlandırmış olan Lozan Barış Antlaşması'nın ortaya çıkış süreci hakkında çok kısa bilgi verildikten sonra, Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde onaylanması sırasında ve sonrasında Türk basınındaki yansımaları, Türk kamuoyunun tutumu ortaya konulmuştur. Bu bağlamda; Lozan Barış Antlaşması hakkında, dönemin Hâkimiyet-i Millîye, Vakit, Tanin, İkdâm, İleri, Akşam, Tevhid-i Efkâr, Tan gibi, Türk basınındaki tepkiler, Türk milletinin Lozan Barış Antlaşması'ndan önceki ve sonrasındaki tutumu, azınlıkların tepkileri, bazı resmî kurumların düşünceleri ve o günün şartlarında var olan sivil toplum örgütlerinin Lozan Barış Antlaşması hakkındaki düşünce ve tepkileri ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Atatürkçü Düşünce ve Turizm

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2005, Cilt XXI, Sayı 61 · Sayfa: 347-366
Atatürkçü düşünce, bugüne kadar yapılan çalışmalarda, farklı bakış açı-larıyla ele alınmıştır. Bu çalışmada amaç, Atatürkçü düşünce sistemini tu¬rizm açısından ele almaktır. Çalışmada Atatürk'ün'Söylev ve Demeçleri ile Atatürkçü Düşünce adlı kitap kaynak olarak kullanılmış ve Atatürkçü dü¬şünce sistemi içinde turizm olayının rahatça gelişebilme imkâmna sahip ol¬duğu görülmüştür. Atatürkçü düşünce-turizm açısından incelendiğinde, "Yurtta Barış, Dünyada Barış" ilkesi, "Yurtta Turizm, Dünyada Turizm" ifadesiyle eş anlamlıdır. Atatürkçü düşüncenin diğer bileşenleri ile birlik¬te düşünüldüğünde, aynı ilke, Türkiye'nin barışçı imajına olumlu katkıda bulunacaktır. Bu nedenle Türk turizminin bir sloganı da "Atatürk'ün Ülke¬sine Hoş Geldiniz" olmalıdır. Atatürkçü düşünce sisteminde gençlik ve kültür turizmi ile ekoturizm ön plâna çıkan turizm şekil ve çeşitlerindendir.

Atatürk Devrinde Türkiye’nin Balkan Politikası

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2004, Cilt XX, Sayı 59 · Sayfa: 335-367 · DOI: 10.33419/aamd.702761
Balkanlarda, Arnavutluk, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya, Yunanistan ve Türkiye'nin topraklar: bulunmaktadır. Balkan topraklarında Macar, Dalmaçyalı, Slav, Sırp, Romen, Bulgar, Makedon, Karadağlı, Rum ve Türkler yaşamaktadır. Bölge siyasî ve stratejik Özelliği nedeniyle Avrupa büyük devletlerinin çıkar çatışmalarına sahne olmuştur. Osmanlı Devleti'nin güçlü olduğu devirler dışında Balkanlar coğrafî, tarihî, etnik ve dinî nedenlerle parçalanmış şekilde kalmıştır. Bu özelliğinden istifade edilen Balkanlarda, I.Dünya Savaşı çıktığı esnada çatışmalar ve ayaklanmalar çıkarıldı, Büyük devletlerin peşinde I,Dünya Savaşı'na katılan Balkan devletleri savaş sonrası parçalanmış olarak ortaya çıktı. Lozan Antlaşması'ndan sonra Yunanistan'la Türkiye arasındaki ilişkiler, nüfus mübadelesi, Ortodoks patriğinin seçimleri nedeniyle düzelmemişti. İki ülke arasındaki gerginlik 1929'a kadar devam etti. 1930 dan sonra Türk Yunan ilişkileri düzeldi. Öyle ki Venizelos, 12 Ocak 1934'te Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na müracaat ederek Atatürk'e barış ödülü verilmesini teklif etti. Türkiye'nin Balkanlarda statükocu bir siyaset izlemesi nedeniyle RomanyaTürkiye'ye yaklaştı. 1933'te Romanya ile Türkiye arasında dostluk antlaşması imzalandı. 1938'te Ro-manya Kralı Il.Carol İstanbul'a gelerek Atatürk'ü ziyaret etti. Balkanlarda barış politikası izleyen Türkiye 1925'te Yugoslavya ile dostluk antlaşması imzaladı. İstanbul'a gelen Yugoslavya kralı Aiexandre ile Atatürk, Balkanlarda barış ve işbirliği konusunda görüşme yaptı. Bu İlişkiler karşılıklı olarak gelişti. Başbakan İnönü 1937'de Belgrad'ı ziyaret etti. Ziyaret sırasında yapılan görüşmelerde Balkan birliği üzerinde duruldu. Balkan Savaşları sırasında Osmanlı Devleti İle Bulgarlar arasındaki ilişkiler bozulmuş¬tu. Fakat I.Diinya Savaşı*nda ikisi de müttefik devletler içinde yer aldı. Savaştan sonra Bul-garistan Türkiye ile barış içinde yaşamak istedi. 1925'te Tiirk-Bulgar Dostluk Antlaşması yapıldı, Bulgaristan, Balkan devletleriyle saldırmazlık konusunda anlaşırken kuvvete baş vurmamayı da kabul etti. Türkiye 1926'da Balkan Devletleri arasında güvenlik sisteminin kurulması yolunda gi-rişimde bulundu. Mussoünİ, Mart 1934'te İtalya'nın geleceğinin Afrika ve Asya'da olduğunu ifade etti. İtalya'nın bu sömürgeci yaklaşımından Türkiye aşırı derecede rahatsız oldu. Türkiye'nin girişimleri sonunda 9 Şubat 1934'te Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında Balkan Paktı kuruldu ve bu ülkeler arasında güvenlik hükümlerini içeren pakt taraflarca İmzalandı. Bu paktın amacı Balkan ülkelerinin sınırlarını tehdit eden güçlere karşı birlik içinde olmaktı. Bu sırada Balkan Paktı'mn dört üyesi ortaklaşa savunmada anlaştı. Pakta göre taraflar sınırlarını karşılıklı olarak güvence akma almayı kabul etti. Taraf¬larca imzalanan Balkan Paktı, II.Dtinya Savaşı'na kadar Balkanlarda barışın garantisi oldu.

Yurtta Barış Cihanda Barış

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1992, Cilt IX, Sayı 25 · Sayfa: 9-26
Sonuna yaklaşmakta olduğumuz XX. yüzyıl içinde iki dünya savaşının acısını yaşayan ve bugün çok daha büyük yıkıma yol açabilecek nükleer savaş tehlikesiyle her an karşı karşıya bulunan insanlık, barışın erdemine artan bir inanç duymaktadır. Uluslararası alanda, barışın önemini vurgulayan çabalar yoğunlaşmaktadır. Kitle haberleşme ağının yaygınlaşması ve toplumlararası ilişkiler çerçevesinin geniş boyutlara ulaşmasıyla, bugün dünyamız, insanlığın ortak değerlerinin barış içinde korunması gereğini daha iyi kavramaktadır. Hızlı nüfus hareketleri ve teknolojik gelişmelerle giderek küçülen dünyamızda, barış fikri yücelerek yaygınlaşmaktadır. "Yurtta barış, cihanda barış" ilkesi işte bu olguyu dile getirmektedir. Üstelik, dünyada barışın önemini belirtmenin ötesinde, bu hedefe varmanın yolunu da göstermektedir: Dünyada barış için, önce her ülkenin kendi içinde barış kurulmalıdır, Böylece, refah ve huzur, yani barış ortamında yaşayan milletlerden oluşan uluslararası toplum da barış ve sükûn içinde olacaktır. Ferdî sorumluluğa dayalı bir toplum düzeni anlayışını dile getirmektedir. İyi bir bütün, ancak teker teker iyi durumdaki parçalardan oluşabilecektir."Yurtta barış, cihanda barış" ilkesinin anlamı, bir başka ifadeyle şudur: "Dışarıdaki güvensizlik, içeride güvensizliği, içteki güvensizlik de dıştaki güvensizliği besler".

Atatürk'te Ulusal ve Kavramsal Boyutlarıyla "Barış" Kavramı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1989, Cilt VI, Sayı 16 · Sayfa: 153-162
İnsan varoluşu ile birlikte, kendisini savaş içinde bulmuştur. İlk kez doğaya sonra çevresine karşı verdiği bu savaş, özde yaşamını, özlemini duyduğu en ideal biçimde sürdürmeye yönelikti. "Savaş"ı da "barış"ı da başlatıp bitiren "insan"dır noktasından hare¬ketle : "Savaş insanların fikirlerinde başlamaktadır. Bu nedenle "barış"ın savunması da insanların fikirlerinde inşa edilmelidir" yaklaşımıyla "barış" gerçekleşmesinde eğitimin kaçınılmazlığına yasasında yer veren UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim-Bilim-Kültür Kurumunuzdan çok önceleri Atatürk 1937 yılında dünya barışının sağlanmasının temel ögelerini ve bunda "eğitim"in rolünü şöyle vurgulamaktaydı : "...eğer devamlı barış isteniyorsa insanların, insan kütlelerinin durumlarını iyileştirecek uluslararası önlemler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak biçimde eğitilmelidirler.

Atatürk ve Lozan Barış Konferansının İlk Devresi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1988, Cilt IV, Sayı 11 · Sayfa: 417-436
Büyük Zafer kazanılmıştı, asıl mesele barışın da kazanılması idi, bunun için de Lozan'a kuvvetli bir Türk heyetinin gitmesi gerekiyordu. Delegasyonumuz Lozan Konferansının ikinci devresine gitmiş ve büyük bir diplomatik zafer olan Lozan Antlaşması'nın imzalanmasını sağlamıştır. Fakat hiç şüphe yoktur ki Lozan'ın baş mimarı şüphesiz başdelegeden itibaren andlaşmanın en ince ayrıntısına kadar düşünen büyük Atatürk'tür.

Atatürk ve Barış

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1987, Cilt III, Sayı 9 · Sayfa: 537-550
Ünlü Fransız devlet adamı Clemanceau der ki: "Savaş, sadece askerlere bırakılamayacak kadar önemli bir iştir." Ya barış? Acaba onun kıymetini askerler, sivillerden daha mı iyi biliyorlar?

Atatürk, Barış ve Eğitim

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1987, Cilt III, Sayı 8 · Sayfa: 421-424
Barış konusunda eğitimin temel görev ve sorunlarından biri, çatışmayı küçümsemeden, karmaşıklığı azaltmak ve böylece sarsılmaz bir devlet yapısını sağlamaktır. Bu gerçeği sözlendiren Atatürk, bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli ve sağlam olursa, dış siyaset ve saygınlığının da, aynı oranda güçlü ve yüksek olacağını ifade etmiştir .

Atatürk ve Barış

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 1986, Cilt II, Sayı 6 · Sayfa: 607-613
Atatürk sadece büyük ve muzaffer bir komutan değil, çok başarılı bir barışçı politikanın izleyicisi de olan büyük bir devlet adamıdır. Diğer tarafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 1986 yılını (Dünya Barış Yılı) olarak ilân ettiğini görüyoruz. Atatürkçülüğü karakterize eden ilkelerden birisi de "Yurtta Sulh Cihanda Sulh"tur. Zira O, Türk ulusuna ana hedef olarak gösterdiği "Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma"nın ön koşulunu yurtta ve cihanda barışta görmüştür.