7 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 10 yıl
  • tradition
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

Mehir’in Klasik Türk Şiir Evrenindeki Algısı

Erdem · 2022, Sayı 83 · Sayfa: 73-90 · DOI: 10.32704/erdem.2022.83.073
Sanat, tarihin hemen her döneminde, toplumun bütün kesimlerini kucaklamaya çalışır; kültürel değerleri yansıtma, paylaşma, taşıma ve aktarma görevini üstlenir. Gelenek farklı coğrafyaları birleştirirken inanç ve düşünce sistemleri de toplumu birbirine bağlar. Bununla bağlantılı olarak uygarlık dokusundan topluma zengin olay, olgu ve durumların sözlü ve yazılı ürünlere farklı tür ya da şekillerde aksetmesinin tespiti sıklıkla yapılmaktadır. Bu ortak değerlerin varlığı ve kullanım şekli, edebî eserlerin aracılığıyla en mühim taşıyıcılar olarak varlık gösterirler. Aileyi birleştiren ve huzur tesisine yardım eden maddî varlık, sermaye ve hak paylaşımının önemi, gelenekten modern dünyaya doğru gündemini korumaktadır. Edebî eserler de, kendine özgü dil ve kavram kullanımıyla farklı türlerle kültürel taşıyıcılığın çok yönlülüğünü yansıtır. Edebî eserlerin hemen her türünde, doğrudan veya dolaylı olarak evlilik kurumunun başlangıcından itibaren törenleri, eğlenceleri, gelenekleri, dinî ve hukukî yönü farklı olay ve olgular içinde ele alınabilmektedir. Evlenecek çiftler arasında kadına veya kadının ailesine verilen kalın, başlık parası veya mehir de edebî metinlerde yok sayılmaz; zamanı, şekli, azamî haddi gibi teknik bilgileri de içerecek şekilde yer alabilmektedir. Türk - İslam kültüründe mehir, evlenecek kadının malıdır ve onun inisiyatifinde dilediği tasarrufa da yetkisi vardır. Kendi içinde belli hukuksal kuralları ve yaptırımları olan mehirin klasik Türk edebiyatının bütün nazım şekillerinin anlatım özelliklerine uyum sağlayarak bilhassa kullanılması dikkat çeker. Klasik Türk edebiyatı metinlerinde kalın, başlık parası yerine, mehir ve kabin kavramlarının, İslamî hükümleri öne çıkararak değer bulması önemlidir. Klasik Türk edebiyatında mehir, evlenecek kadının müstakil ve şahsî bir hakkı olarak toplumsal yaptırım kadar, mecaza ve teşbihe dayalı kullanımıyla da öne çıkar. Gazellerde toplumsallığın yanında bireyin iç huzurunu yakalaması için mehir, mazmun olarak yüceltilir. Gazellerde mehir; dünyayı, insanı, aşkı, sevgiyi, şefkati anlatmak için kullanılır. Şairler mehirin evlilikte maddî bir getirisi olmasına rağmen, duygu ve düşünce arasında çelişkiye sebep olmadığını ispatlarlar. Mehir, mesnevilerde iki sevgilinin kavuşmasında, temel değerlerdendir. Bu durum mehiri, bir tabu olmaktan çıkarır, toplumun olağan işleyişiyle alakasını önceler. Mesnevilerde gerçek veya metafizik yaklaşımlar, mehirin kadın ve erkek arasındaki evlilik akdi münasebetiyle uygulanma hakikatini ve paylaşım düzeyini değiştirmez. Hukuksal bu olgunun aşk mesnevilerin varlığındaki süreklilik, mehirin toplum bilincini diri tutması açısından önem arz eder. Bu çalışmada toplumsal düzenden uzak olduğu düşünülen klasik Türk şairlerinin aile, kadın ve erkek arasında bir gereklilik olarak gördükleri mehire, insana ait bir değer olarak bakmaları gazel ve mesnevilerden örnekler açıklanmaktadır. Beyitlerle mehir konusunun kültürel değerlerin taşıyıcısı ve ailenin teşekkülü, devamlılığı için tabii olarak ele alınmasına da dikkat çekilmektedir.

Hikâyelerindeki Mizah Unsurları İzleğinde Anar ve “Molla Nasreddin” Geleneği

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2021, Sayı 51 · Sayfa: 261-282 · DOI: 10.24155/tdk.2021.166
Aristo'dan başlamak üzere İ. Kant, J. Beattie, A. Schopenhauer, W. Mc. Dougal gibi isimlerin çalışmalarından da yararlanılarak tanımlanmaya çalışılmış olan "gülme" kavramı konusunda günümüzde başlıca üç temel teori kabul görmektedir: "Üstünlük", "Uyumsuzluk (zıtlık)" ve "Rahatlama". Bu kavram, kültür ve edebiyat sahasındaki yerini ise daha çok mizah, satir, humor, hiciv, taşlama, yergi gibi türlerle almıştır. Oldukça dinamik ve etkin bir anlatım gücüne sahip olan mizahi üslup, tıpkı Molla Nasreddin dergisinde görüldüğü gibi edebî hayatı şekillendiren önemli kaynaklardan olmuştur. Azerbaycan'da yenilikçi fikirlerin yerleşmesinde öncü bir rol üstlenen Molla Nasreddin dergisi; Azerbaycan ile birlikte aralarında Türkiye, İran, Mısır, Taşkent, Kırım, Kazan, Ufa, Asthana, Orenburg gibi bölgelerin de yer aldığı geniş bir coğrafyada yoğun bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır. Çarlık ya da komünizm dönemlerinin totaliter yapısı altında ezilen Azerbaycan sanatçıları için mizah, toplumsal açmazlar karşısında yararlandıkları yegâne çözüm yolu olmuştur. Bu tarzı yayın politikası olarak benimsemiş Molla Nasreddin dergisi ise geleneği çağdaşa taşıma gayretindeki sanatçılar için önemli bir yol göstericidir. İşte bu isimlerden biri 1960'lar neslinin bireyin iç dünyasını yansıtmadaki maharetiyle öne çıkan yazarı Anar'dır. Yazar, Molla Nesreddin-66 ve Sizi Déyib Gelmişem (1984) adı altında bir araya getirdiği satirik hikâyeleri başta olmak üzere pek çok eserinde, sosyal problemleri ele alırken Molla Nasreddin ekolünden ilham almıştır. Bu şekilde geçmiş, hâl ve gelecek arasında bir kültür köprüsü inşa ederek, manevi ve millî varlığı yok sayan düzene ve zamaneye karşı eleştirisini mizah yolu ile ortaya koymayı tercih etmiştir. Bu çalışmada, Anar'ın Molla Nasreddin üslubunun gözlendiği mizahi hikâyeleri geleneksel edebî malzeme ve yöntemlerin çağdaş bir yaklaşımla yeniden değerlendirilişi açısından incelenerek temel alınmış kriterler tespit edilecektir.

SİVAS ŞARKIŞLA HALILARINDA TÜRK DÜĞÜMÜNÜN FARKLI BİR KULLANIMI

Arış · 2021, Sayı 19 · Sayfa: 130-145 · DOI: 10.34242/akmbaris.2021.158
Tam Metin
Gelenekli sanatlarımızdan olan halılar, Türk düğümü denilen çift düğüm sistemi ile dokunurlar. Bu sistemde yanyana iki çözgü teli, düğüm ipi ile birbirine bağlanarak dokuma gerçekleştirilir. Ancak yapılan araştırmalarda bazı halılarda Türk düğümünün hep aynı iki çözgü teli yerine alternatif çözgüler üzerine uygulandığı görülmüştür. Rus arkeolog Sir Aurel Stein’in Doğu Türkistan’da 1906 - 1908 tarihlerinde ele geçirdiği 3. ve 4. yüzyıllardan kalma halı parçaları arasında, baklava desenli bir parçada alternatif çözgüler üzerine düğümlenmiş Türk düğümü ile değişik bir tekniğin uygulandığı anlaşılmıştır. Orta Asya Türkmen halılarında da kullanılan bu teknik eski bir gelenek olarak Anadolu’da yaşatılmaktadır. İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesinde, İstanbul Vakıflar Halı Müzesinde, Ankara Vakıf Eserleri Müzesinde, Sivas Gök Medrese Vakıf Müzesinde, Stockholm National Museum’da, Berlin Dahlem Müzesinde, Rijks Museum ve Washington Textile Museum’da kaydırılmış Türk düğümünün uygulandığı halılar bulunmaktadır. Kaydırılmış düğüm daha çok çapraz ilerleyen hatların dokunmasında, üçgen, eşkenar dörtgen gibi şekillerde ve bunlar içinde kalan alanların doldurulmasında elverişli bir tekniktir. Türk düğümünün normal uygulamada yarattığı kademeli etkiden uzak, daha düzgün hatların oluşmasını ve halının daha sağlam olmasını sağlamaktadır. Türkmenistan’da Salur boyu tarafından dokunan halılarda uygulanan bu teknik, Anadolu’da da Salur boyunun yerleştiği Manisa, Konya, Sivas, Malatya, Erzurum gibi bölgelerde görülmektedir. Halılarda yer alan altıgen madalyonlar, Salur Türkmenlerinin göl motifiyle benzerlik göstermekte olup, teknik ve desen birliği Anadolu’da dokunan halılarla yaşatılmaktadır.

Karadeniz Kemençesinin Yunanistan’daki İcra Geleneği

Erdem · 2020, Sayı 78 · Sayfa: 189-212 · DOI: 10.32704/erdem.749159
Yaylı çalgılar ailesine mensup olan Karadeniz kemençesi, şekil ve çalım özellikleri itibariyle Türkiye sınırları içerisindeki Kuzey Doğu Anadolu (Doğu Karadeniz) bölgesine özgü bir çalgıdır ve bu bölgedeki müzik geleneğinin en önemli temsilcisidir. Karadeniz kemençesi diğer yaylı enstrümanlardan ayırılan özgün bir çalım tarzına ve repertuara sahiptir. Bugün, Karadeniz kemençesi sadece Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde değil, 20. yüzyılın başlarında nüfus mübadelesi nedeniyle Yunanistan'a göç eden Karadenizli Rumlar tarafından da icra edilmektedir. Bu bağlamda Karadeniz kemençesi hem Türkiye'de hem de Yunanistan'da Karadenizli halkların en önemli ve sembolik çalgısı olarak karşımızı çıkmaktadır. Her ne kadar aynı ortak kültürel coğrafyadan geliyor olsalar ve birçok benzerliği hala barındırıyor olsalar da, aradan geçen neredeyse yüz yıllık bir zaman zarfından sonra, iki toplum arasında, gerek müzik, gerek dans, gerek diğer kültürel olgular açısından bir takım farklılıklar kaçınılmaz olarak ortaya çıkmıştır. Bu farklılıkların, özellikle mübadele ile birlikte farklı bir sosyo-kültürel ve politik çevreye yerleşmiş olan Karadenizli Rumların kemençe icra geleneklerine önemli ölçüde yansıdığı gözlemlenmektedir. Özellikle son 10-15 yıllık bir süreç içinde önemli bir popülerlik kazanan Karadeniz müziği, ana akım medya ve sosyal medya üzerinden daha geniş kitlelere ulaşmaktadır. Bu durum Karadeniz müziği icracılarında da bir artışa neden olmuş ve Karadeniz kemençesi icrası gençler arasında önemli düzeyde yaygınlaşmıştır. Buna ek olarak, kitle iletişim araçlarının ve internetin gelişmesiyle birlikte, Yunanistan'a göç eden Karadenizli Rumlar ve Türkiye'deki kemençe icracıları arasındaki iletişim ve etkileşim artmış, doğal olarak aynı kültürel geçmişten gelen bu insanların etkileşimi kemençe icralarına da yansımış, özellikle Türkiye'deki kemençe icracıları arasında, Yunanistan'daki Karadeniz göçmeni Rumlar arasındaki geleneksel icraya ilgi artmıştır. Yukarıda belirtilen etkenlere dayalı olarak Türkiye'deki kemençe icracıları arasında tanımlanan bir "Rum tavrı" söz konusu olmuştur. Bu makale, 2016-2018 yılları arasında Yunanistan'da gerçekleştirilen alan araştırmasının sağladığı veriler ışığında ve "Rum tavrı nedir?" sorusu bağlamında Yunanistan''daki geleneksel kemençe icra pratiğinin gelişim ve değişim sürecini, çalım tekniği ve repertuar açısından ele alıp analiz etmeyi amaçlamaktadır.

Sivas Düğünlerinde "Gelin Hamamı"na "Gelin Bohçası" Hazırlama Geleneği

Arış · 2018, Sayı 13 · Sayfa: 37-45 · DOI: 10.34242/akmbaris.2019.77
Tam Metin
Sivas yöresinde halkın "Beşik- Eşik- Keşik" yani doğum, evlenme, ölüm şeklinde ifade ettiği hayatın önemli dönüm noktaları, birbirinden farklı kurallar eşliğinde hazırlanan törenlerle karşılanır. Bu üç aşamadan biri olan evlilik ve düğün törenine hazırlanılırken de düğün öncesi, düğün esnasında ve düğün sonrası yerine getirilmesi gereken adetler olarak ayrı ayrı incelenebilir.Sivas ve çevresinde düğün aşamasında "Kına Hamamı", düğünden sonra da "Gelin Hamamı" olarak uygulanan gelenek kendine özel bir takım hazırlıkları zorunlu kılar. Hamamda kullanılmak üzere kız evinin emeklerine ek olarak bazı durumlarda kayınvalidenin de hediye yoluyla katkıda bulunmasıyla hazırlanan "Gelin Bohçası" içinde peştamal, havlu, tülbent, hamam yaygısı vb. kullanım eşyalarının yanı sıra ailelerin ekonomik durumuna göre gümüş, bakır veya daha farklı bir madenden imal hamam kazanı, hamam tası, kildan, nalın, tarak, mücevher sandığı gibi fonksiyonel kullanım eşyaları yer alır. Yörede yapılan alan araştırması ve ulaşılan kaynak kişilerin verdiği bilgiler ışığında "Kına Hamamı" ile "Gelin Hamamı" geleneğinin olmazsa olmazlarından olan "Gelin Bohçası" içinde yer alması gerekli görülen bir grup madeni eşyanın tanıtımı makaleye konu seçilmiştir.

Bahtiyar Vahabzade’nin 1980’li Yıllarda Yazdığı Edebî Tenkitler

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 95-106
Bahtiyar Vahabzade Azerbaycan'da millî uyanışın ve bağımsızlık fikrinin güçlenmeye başladığı 1980'li yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde edebî tenkitlerde bulunmuştur. Kaleme aldığı bu yazılarla Azerbaycan edebiyatında millî uyanışa rehberlik etmiştir. Vahabzade, edebiyatçının mutlaka sosyal sorumluluk sahibi olması gerektiğini belirtmiş, yazdıklarıyla toplumun sorunlarına ayna tutarak bunların çözümüne katkıda bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Vahabzade gelenek ve yenilik konusuna da temas etmiş, gelenekten faydalanmanın yanında yeniliğin önemine de değinmiştir. Ona göre bir edebiyatçının kendini tekrardan kurtarması ve günümüz okuyucusu ile buluşabilmesi yenilik arayışları ile mümkündür. Vahabzade, fikir ve ideoloji için şekilden feragatte bulunmaya karşıdır. Bununla birlikte edebiyatın sadece şekil ve estetik üzerine kurulmasını, fikrin önemsenmemesini de tenkit etmiştir. Vahabzade bütün yazı hayatı boyunca üzerinde hassaslıkla durduğu ana dil konusuna bu dönemde de değinmiş, Azerbaycan Türkçesinin doğru ve etkili kullanılması gerektiğini ifade etmiştir. Vahabzade edebî eserlerde, matbuatta, radyo ve televizyon yayınlarında doğal dilden uzak, yapmacık bir dilin kullanılmasına karşıdır. Ona göre edebî dil halkın konuştuğu Azerbaycan Türkçesi olmalıdır.

Tatar Halk Geleneklerinde ve Yerel Ağızlarında ‘Ekmek’ Sözünün Kullanımı (The Use of the Word ‘Bread’ in Tatar Folk Tradition and Local Dialects)

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2016, Sayı 41 · Sayfa: 7-11
'Ekmek', insan için bir gıdadan çok daha fazlasıdır. Özellikle tarım kültürlerininvazgeçilmezi olan 'ekmek', dilde ve halk kültüründe de büyük bir yere sahip olmuştur.Tatar halk kültüründe de çok çeşitli ekmek türleri olduğu görülmektedir. Bu türlerinçeşitliliği fonetik açıdan da Tatar diyalektleri içerisinde zenginlik kazanmıştır. Bununyanı sıra folklorik ürünlerde ve söylemlerde 'ekmek'le ilgili ritüellerin fazlalığı dadikkat çekicidir. Bu ritüeller ve ekmek türlerinin adlandırılmasında kullanılan sözlerinköken bakımından genel olarak Türk dili kaynaklı olduğu görülmektedir. AncakArap dilinden alıntı bilgilerin de anlam değişikliğine uğrayarak kullanıldığı tespitedilmektedir. Özellikle evlenme, doğum, ölüm ve ölüyü anma gibi ailevî âdetlerde'ekmek'le ilgili ifadeler ve pratikler önemli bir yere sahiptir.'Bread', for people, is more than food. 'Bread', indispensable part of agriculturalsocieties, has an important place in language and folk traditions. It is seen that thereare a number of bread types in Tatar folk culture. This variety is also rich in termsof phonetic in the local dialects. The variety of rituals regarding 'bread' in folkloricdiscourse is notable. The words used to name the types of bread and in the rituals aremostly Turkish origins. However, some Arabic origin words with changes in meaningare also used. In particular, expressions regarding 'bread' and the practices in the familial traditions concerning marriage, death/funeral have an important place.