5 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Son 5 yıl
  • war
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Anahtar Kelimeler

I. Erzurum Antlaşmasının (1823) Meclis-i Mükâleme Mazbatası

Belgeler · 2024, Cilt XXXIX, Sayı 43 · Sayfa: 1-14 · DOI: 10.37879/belgeler.2024.1
Tam Metin
XIX. yüzyılın başından itibaren sınır, ticaret ve aşiretler gibi meseleler dolayısıyla anlaşmazlıklar yaşayan Osmanlı ve İran devletleri, 1820 yılının sonundan itibaren bu anlaşmazlıkları silahlı mücadeleyle çözme yoluna gitti. İran Devleti’nin Veliaht Şehzadesi Abbas Mirza’nın Kars ve Bayezid sınırından Osmanlı topraklarına gerçekleştirdiği saldırılar, iki ülkeyi kaçınılmaz bir savaşa itti. Yaklaşık üç yıl devam eden savaş, Şark ve Bağdat cephelerinde cereyan etti. Büyük oranda Osmanlı ve İran devletlerinin sınır hattında konargöçer olarak yaşayan Kürt aşiretlerinin kimin tebaası olduğu noktasında uzlaşamayan iki devleti tam barışa sevk eden gelişmeler ise, 1823 yılından itibaren başladı. İran’dan gelen elçiler, Osmanlı Devleti’ni, yapılacak barış antlaşmasıyla sorunların çözümüne ikna etmek ve savaş hâline son vermek için çabaladılar. Elçilerin masaya çekmeyi başardığı Osmanlı Devleti’nde antlaşma müzakerelerini yürütmek için Erzurum Valisi Rauf Paşa görevlendirildi. İran ise müzakereler için Muhammed Ali Aştiyani’yi tayin etti. İki devlet arasındaki savaşı bitiren ve barışı tesis eden 1823 I. Erzurum Antlaşması’nın maddelerini oluşturacak metnin müzakereleri, Erzurum’daki valilik sarayında 22 Temmuz 1823 tarihinde gerçekleşti ve görüşmeler neticesinde anlaşmaya varılan hususların maddeler hâline getirilmesine karar verildi. Bu çalışmada, Osmanlı ve İran devletlerini savaşa götüren süreç; savaş, iki ülke arasında barış için başlayan diplomatik çabalar ve müzakereler esnasında yaşanan tartışmalara yer veren bilgiler sunulduktan sonra, mükâleme mazbatasının transkripsiyonuna yer verilecektir.

Küçük Kaynarca Sonrası Osmanlı-Rus Müzakerelerinden Bir Kesit: 1776 Tarihli Mükâleme Belgesi

Belgeler · 2023, Cilt XXXVIII, Sayı 42 · Sayfa: 277-318 · DOI: 10.37879/belgeler.2023.277
Tam Metin
1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı, sonuçları açısından Osmanlı İmparatorluğu için bir dönüm noktasıdır. Çünkü 21 Temmuz 1774’te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Kırım’ın bağımsızlığı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş tazminatı ödemesi gibi ağır şartlar barındırmaktadır. Bu bağlamda Küçük Kaynarca Antlaşması, her ne kadar iki devlet arasındaki savaşı bitirmiş olsa da içerdiği belirsizliklerle yeni sorunların çıkmasına temel teşkil etmiştir. Zira Rusya, antlaşmayı gerekçe göstererek, İstanbul dışında konsolosluk açma, Karadeniz’de Osmanlı aleyhine ticari faaliyet yürütme, Kırım’ı ilhaka yönelme gibi çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bu nedenle iki devlet beynindeki sular, Küçük Kaynarca sonrasında bir türlü durulmamıştır. Bu da Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında Aynalıkavak Tenkihnamesi’ne kadar devam eden yoğun bir müzakere sürecine yol açmıştır. Burada neşrettiğimiz ve Osmanlı Arşivi’nde Yıldız Esas Evrakı tasnifi içinde 91/44 numara ile kayıtlı olan mükâleme belgesi de bu sürecin bir ürünüdür. Bu belge, Küçük Kaynarca Antlaşması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki ilişkiler açısından önem arz etmektedir. İlgili belge, Reisülküttap Raif İsmail Efendi’nin Rusya orta elçisi Aleksandr Stachieviç Stachiev’le Kuzguncuk’taki yalısında 7 Mayıs 1776’daki görüşmesinde yönelttiği on iki maddelik sorular temelinde şekillenmiştir. Bu sorular, reayanın durumu, kiliseler, tazminat ödemeleri, Tatarların durumu gibi konular hakkındadır. Fakat Stachiev devletine danışması gerektiğinden, Raif İsmail Efendi’ye hemen cevap verememiştir. Dolayısıyla Rusya’dan beklenen yanıt ancak 15 Eylül 1776’da gelmiştir.

Metal Military Equipment from Tepecik Settlement at Patara

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 310 · Sayfa: 733-792 · DOI: 10.37879/belleten.2023.733
Tam Metin
The subject matter of this work is the metal military equipment that was found in the military settlement of Tepecik, situated on a natural rock north of the Patara city center and east of the inner harbor. Construction activities for defense purposes can be traced back to the 6th century B.C. in the settlement. During the excavations conducted in recent years, a garrison was unearthed, that had been built in the middle of the 4th century B.C. and remained in use until the end of the 3rd century B.C. with some architectural transformation. The metal military equipment comprises a pilum, arrowheads, bolt-heads / spear butts, javelin heads, a catapult trigger mechanism part, sling bullets and a dagger. A limited number of metal military tools are dated to the 6th/5th century B.C. Apart from these, the great majority of the weapons pertain to the period to the middle of the 4th century B.C. and the 3rd century B.C. with a few other examples dating to the 2nd century B.C. All the metal equipment accords well with the history of Patara and strengthens the data on various architectural phases detected in the Tepecik settlement. Furthermore, we can say that certain weapons found among the military equipment stand out as rarely seen specimens: A pilum and a curved dagger which are known to have very few examples in Anatolia. A lead sling bullet inscribed with the names of Philip II of Macedon and Alexander the Great is the one and only example of this specimen in Anatolia. The trigger claw of a catapult is also of capital importance since it provides evidence for a much-debated mechanism.

Mithradates-Roma Savaşları ve Kurul Kalesi’nden Roma Silahları

Höyük · 2023, Sayı 12 · Sayfa: 79-113 · DOI: 10.37879/hoyuk.2023.2.079
Tam Metin
Bu çalışmada Ordu-Kurul Kalesi’nde 2010-2021 yılları arasında yürütülen kazı çalışmalarında ele geçen Roma özellikli silahlar ele alınmıştır. Kurul Kalesi, Pontos Krallığı’nın en önemli kralı VI. Mithradates Eupator Dionysos (MÖ 120-63) tarafından Orta ve Doğu Karadeniz coğrafyalarında inşa ettirilmiş olan çok sayıdaki kaleden biridir. VI. Mithradates ve Roma arasında üç büyük savaş gerçekleşmiştir. Mithradates-Roma savaşları olarak bilinen bu savaşlardan sonuncusu (MÖ 74-63) büyük oranda Karadeniz coğrafyasında yaşanmıştır. Pontos coğrafyası bu son savaş sırasında önce Lucullus, sonrasında ise Pompeius’un komutasında gerçekleştirilen iki büyük Roma istilasına maruz kalmıştır. VI. Mithradates’in müstahkem kalelerine ilk darbe Lucullus’un seferi sırasında indirilmiş olsa bile asıl yıkım Pompeius’un seferi sonucunda oluşmuştur. Pompeius’un komuta ettiği Roma ordusu VI. Mithradates Eupotor Dionysos’un tüm kalelerini yıkarak onları kullanılamaz duruma getirmiştir. Kurul Kalesi bu yıkımın izlerini bünyesinde barındıran en önemli yerleşmelerden biridir. Son Roma istilasından sonra bir daha yerleşim görmeyen Kurul Kalesi’nde ele geçen çok sayıda silah ve mühimmat o dönemde yaşananlarla ilgili birer kanıt niteliğindedir. Kurul Kalesi kazılarında çeşitli sektörlerde ele geçen silah ve mühimmatların büyük bir kısmı Pompeius’un istilasına denk gelen son mimari evreyle ilişkilidir. Silahlar arasındaki pilum demirleri, cirit uçları ve mızrak-orak (falx muralis) gibi geleneksel Roma silahlarının varlığı ise Kurul Kalesi’ndeki yıkımın faillerine işaret eden en önemli askerî teknolojilerdir.

Osmanlı Savaş Hukukunda Sivillere Yönelik Benimsenen Genel Siyaset (1853-1920)

Belleten · 2023, Cilt 87, Sayı 309 · Sayfa: 595-634 · DOI: 10.37879/belleten.2023.595
Tam Metin
Osmanlı Devleti, yönetim anlayışında İslam dini ve hukuk sistemini esas almıştır. İslam dininin meşruiyet nedenleri itibarıyla haklı; gözettiği hukuki ve ahlaki ilkeler ile adil bir savaş yaklaşımı, Osmanlı savaş hukukuna da yansımıştır. Buna göre savaş, gerekçeleri gibi gerçekleştiriliş biçimi bakımından da meşruiyet taşımalıdır. Savaşın tüm safhalarında insani, hukuki, ahlaki açıdan belli prensiplere uyulması gerekmektedir. İtidale riayet, haddi aşmayı, ve aşırılığa yönelmeyi reddetmektedir. İslam dininin ve Türk devlet geleneğinin en önemli uygulayıcılarından biri olan Osmanlı Devleti, hüküm sürdüğü dönem boyunca yüzlerce savaşın içinde yer almıştır. Kuruluş Devrinde iştirak ettiği savaşlardan genel olarak galip veya belirleyici taraf olarak ayrılan Osmanlı Devleti, özellikle incelediğimiz XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bölgesel savaşlar dışında büyük savaşların tamamına yakınını kaybetmiştir. Ancak Osmanlı Devleti, her şeye rağmen savaşta insani, ahlaki ve hukuki ilkeleri gözetme hususunda azami gayret göstermiştir. Bilhassa savaş esnasında ve sonrasında kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin, gayrı muharip unsurların haklarının korunması amacıyla mütemadiyen düzenlemelere gitmiştir. Savaş meydanında ve sonrasında bu ilkeleri gözetmeye çalışırken zaman zaman kendi yetkililerini uyaran, hatta aksine davrananları cezalandıran bir siyaset izlemiştir. Öte yandan karşı karşıya geldiği herhangi bir devletle dinî ve ırkî bağları olan Osmanlı vatandaşlarının da güvenliğini sağlamaya çabalamıştır. Arşiv belgeleri tetkik edildiğinde Osmanlı Devleti’nin, kazanma gayretleri ile insani değerler arasında bir denge kurmaya çalıştığı görülmektedir.