223 sonuç bulundu
Yayınlayan Kurumlar
- Türk Dil Kurumu 223
Yazarlar
Anahtar Kelimeler
- Eski Türkçe 8
- söz varlığı 8
- vocabulary 8
- edebiyat 7
- etymology 7
- literature 7
- Dede Korkut 6
- etimoloji 6
- Turkish 6
- Altay 5
Kitâbü’l-Gunya Üzerine Yeni Bir Değerlendirme
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 1-20 · DOI: 10.32925/tday.2025.126
Özet
Bir fıkıh kitabı olan Kitâbü’l-Gunya, Eski Anadolu Türkçesinin önemli eserlerinden biridir. Eserin ilmî neşri Bursa Eski Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi 4006 numarada kayıtlı tek nüshasından hareketle Muzaffer Akkuş tarafından 1995 yılında yapılmıştır. Akkuş incelemesinde eserin dil özelliklerinde birtakım arkaik unsurlar tespit etmiş ve eseri Anadolu Türkçesinin kuruluş devrinde Eski Türk yazı dili ile Oğuz-Kıpçak özelliklerinin bir arada görüldüğü karışık lehçe özellikli metinlerden saymıştır. Ancak Tezcan (1995), eser üzerinde yaptığı ayrıntılı dil incelemesinden elde ettiği bulgular neticesinde eserin Harezm Türkçesi ile yazılmış bir kaynaktan Eski Anadolu Türkçesine aktarıldığını belirtmiştir. Bu çalışmanın amacı ise Semih Tezcan tarafından öne sürülen varsayımı hem somut kanıtlarıyla temellendirmek hem de Tezcan’ın kullandığı dil ölçütlerini farklı bakış açısıyla değerlendirerek ve yeni kanıtlar ekleyerek daha ileri bir öngörüye ulaşmaktır. Önce eserin Harezm Türkçesi ile yazılı bir nüshasına ait gün yüzüne çıkarılan iki sayfasının çeviri yazısı ile Eski Anadolu Türkçesine aktarılmış nüshasına denk gelen kısım karşılaştırmalı verilmiştir. Bu karşılaştırmada metin üzerinde dikkat çeken özelliklerden bahsedilmiştir. Daha sonra Tezcan’ın eseri Harezm Türkçesiyle ilişkilendirdiği dil verileri yeniden değerlendirilmiş ve bu verilere yeni kanıtlar da eklenerek eserin doğrudan Harezm Türkçesinden aktarılmadığı ve eserin başka bir tarihî Türk yazı dili ile yazılmış nüshasının olması gerektiği öne sürülmüştür.
Mükemmeli Adlandırma Yöntemi Olarak Türkçede Paragonlar: Tanım, Şekillenme Özellikleri ve İşlevleri
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 149-172 · DOI: 10.32925/tday.2025.132
Özet
Paragonlar, bir türün/kategorinin en mükemmel, en kusursuz veya en ideal ya da bunların tam aksine en kötü örneklerini temsil eden dil unsurlarıdır. Bu mükemmelliği veya en kötü olma durumunu, diğer bir ifadeyle, uçlara konumlandırılmış bulunmayı ifade etme işlevi yüklenen yapılar olarak dilde kullanım alanı bulurlar. Varlıklar, kavramlar veya olgular arasında çeşitli karşılaştırmalar yapmak ve bir varlığı, kavramı veya olguyu başka bir varlık, kavram veya olguyla mukayese ederek tanımlama noktasında paragonlardan faydalanılabilir. Daha çok metaforik/metonimik kullanımlar içerisinde değerlendirilen paragonlar genellikle kişi adları, marka/model adları, yer adları gibi özel adlardan oluşturulsa da önemli tarihler veya en üst makam, mevki veya ünvan ifade eden genel adlar da paragonlaştırılabilir. Paragonlaştırılan bir unsur aynı veya farklı kategorilerden üyelerin veya olguların mukayese edilmesinde ve tanımlanmasında kullanılarak dinleyici/okur üzerinde daha etkili ve kalıcı bir aktarım işlevini yerini getirir. Genellikle [bir şey(ler)in X’i] formülüyle kullanım şeması şekillenen ancak bu şema dışında farklı yapılanmalarla da gerek yazılı gerek sözlü dilde ortaya çıkabilen paragonlu ifadeler iletişimde çeşitli işlevleri yerine getirirler. Bu çalışmada öncelikle, Türkçe ve Türk dil bilimi araştırmaları kapsamında yeni bir terim olma niteliği taşıyan paragon tanımlanıp açıklandıktan sonra ad bilimindeki yerine değinilmiş, Türkçede yer alan örneklerden hareketle paragonların nasıl şekillendikleri, dilde ve iletişimde ne gibi işlevleri yerine getirdikleri, yapısal ve anlamsal özellikleri, sınıflandırmalarının nasıl yapılacağı gibi hususlar irdelenmiştir. Bunların yanı sıra paragonlaştırılmaya elverişli unsurların neler olduğu ve bunların hangi etkenlere göre belirlendikleri, kalıcılıkları, değişebilirlikleri, bilinirlikleri, derecelendirilmeleri gibi konulara da değinilmiş, çeşitli örneklerle birlikte paragonların veya paragonlaştırılan unsurların karakteristikleri aktarılmaya çalışılmıştır.
Kosova’daki Türkçe Söz Varlığının Tamamlayıcısı Olarak Karadağ
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 113-130 · DOI: 10.32925/tday.2025.130
Özet
Türkiye Türkçesinin tarihine veya bugününe yönelik araştırmalar için Batı Rumeli ağızlarının önemli katkıları vardır. Türkiye Türkçesi incelemelerine genel olarak sunulan katkıların yanında, Batı Rumeli içinde yer alan komşu alt bölgelerin karşılaştırılması, Batı Rumeli bölgesinin tarihî rekonstrüksiyonunda ve tamamlanmasında kullanılabilir. Bölgenin kendi içinde de doğu komşusu Kosova’daki Türk ağızları için Karadağ’ın tamamlayıcı olmasından söz edilebilir. Karadağ Türk ağızlarının dil özellikleri, Batı Rumeli’nin anlaşılmasına fayda sağlayabileceğini göstermiştir. Bu çalışmada bir dilin ağızlarının söz varlığını anlamada birbirine komşu ağızların yardımcı olabileceği düşüncesinden hareketle komşu iki devlet olan Karadağ ve Kosova’da bulunan Türk ağızlarının birbirini tamamlayabileceği anlatılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın kapsamı çerçevesinde konuya söz varlığı açısından bakılmıştır. İnceleme Karadağ’dan Kosova’ya doğru bir seyirde yapılmıştır. Araştırma yerlerini somutlaştırmak için Karadağ’dan Eski Bar ağzı, Kosova’dan da Prizren ağzı örnek olarak alınmıştır. Tarama ve inceleme neticesinde iki Türk ağzından bazı sonuçlar ortaya çıkarılmıştır. Elde edilen sonuçlar üç grupta sınıflandırılmıştır. Birinci grupla saha tecrübeleri ve taramalar neticesinde Karadağ’da derlenen bazı sözlerin Kosova’da kullanımda olmadığı anlaşılmıştır. Söz varlığı açısından geçişi de göstermesi bakımından önemli olan ikinci grupta Kosova’da kısmen farklı olan sözler yer almıştır. Üçüncü grup ise Karadağ’da derlenen ancak Kosova’da kullanım sıklığı yüksek ve düşük olan sözleri içermiştir. Böyle bir çalışma ile ağızların tarihî veya çağdaş döneminin değerlendirilmesinin mümkün olabileceği ortaya konmuştur.
Sözcük Ölümü ve Erinç Edatı Üzerine
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 173-188 · DOI: 10.32925/tday.2025.133
Özet
Bir dilde eş anlamlı sözlerin uzun süre bir arada yaşaması çok karşılaşılan bir durum değildir. Dillerde sözlerin kullanımdan düşmesinin çeşitli nedenleri vardır. Nedenlerden bir kısmıyla bütün dillerde karşılaşılır, bir kısmı ise dillerin kendi tarihiyle ilgilidir. Söz ölümü genellikle bir sözün anlam alanına dilin kendi kaynağından ya da başka bir dilden bir sözün girmesi nedeniyle olur. Ana yurttan ya da ana kitleden uzaklaşan kitlelerin dilinde zaman içinde değişmeler görülmeye başlanır ve bu durum lehçe oluşumlarının da asıl nedeni olur. Türk dili, sözcükleri öncelikle ad ve eylem olarak iki ana bölüme ayırır. Sıfat, zarf, zamir; sözcüklerin cümle içinde yüklendikleri görev adlarıdır. Türk dilinin yapısında edatın olmadığı, bu sözcük çeşidinin sonradan adlardan ya da eylemlerden türetildiği dilcilerin benimsediği bir görüştür. Edatlar, kalıplaşmış ve kendi başlarına anlam yükü olmayan ancak cümlenin anlamına katkısı olan sözlerdir. Erinç, Türk dilinin ana yardımcı eylemlerinden biri olan er- eyleminden türemiş, Bengü Taşlarda, Uygur ve Hakanlı metinlerinde karşılaşılan bir sözcüktür. Bu sözcüğün cümleye katkısı, anlama kesinlik ya da olasılık katmaktır. Hakanlı metinlerinden sonra yazı dilinde karşılaşılmayan bu sözcük yerini er- ve özellikle tur-eyleminin geniş zaman çekimli biçimlerine bırakmıştır. Bugünkü Türk yazı dillerinde de erinç sözünün cümleye kattığı işlevle turur biçiminden gelen -dIr bildirme ya da kuvvetlendirme eki kullanılmaktadır.
Çin’de Türk Dilleri ve Türk Dilleriyle İlişkili Dil ve Dil Çeşitlerine İlişkin Son Belgeler
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 83-112 · DOI: 10.32925/tday.2025.129
Özet
Bu makale, Prof. Dr. Lars Johanson’un ufuk açıcı kitabı Discoveries on the Turkic Linguistic Map’in (2001) yayımlanmasından bu yana Çinli ve başka ülkelerden akademisyenler tarafından Çin’de dil bilim alanına yapılan en önemli katkıların bir incelemesini sunmaktadır. Yazının odak noktası, son yirmi beş yılda Çin’de yürütülen Türk dilleri ve onlarla ilişkili dillerin alan dil bilimsel araştırması ve dokümantasyonu olacaktır. Son otuz yılda Kuzeybatı Çin’de Türk dilleri ve varyantları üzerine yapılan dil bilimsel alan çalışmalarının sayısı göz önüne alındığında, bu alan çalışmalarına dayanan önemli bir bilimsel külliyatın olması şaşırtıcı değildir. Ancak buna rağmen, en önemli belgeleme çalışmalarını kapsayan bütüncül bir değerlendirme hâlâ eksiktir. Malzemenin çokluğu sebebiyle, bütün bu çalışmalara kapsamlı bir genel bakış sunmak mümkün değildir. Bu sebeple, bu çalışma kapsamlı bir literatür taraması sunmak yerine, yöntem ve sonuçları açısından seçilmiş proje ve yayınları öne çıkarmaktadır. Aşağıda, öncelikle “Çince Dil Kaynaklarını Koruma Projesi”ne kısa bir genel bakış sunacak ardından Salar, Cungar Tuvası ve Eynu ile ilgili bazı önemli belgeleme projelerine ve yayınlara kısa bir giriş yapacağım. Netice itibarıyla makale, Çin’deki Türk dilleriyle ilişkili önemli dil belgeleme çalışmalarından Türkologları haberdar etmektedir. Makalenin özgünlüğü de buradan, son yıllarda Çin’de yürütülen Türkoloji araştırmalarını bütüncül bir bakışla ele alan kapsamlı bir çalışma eksikliğini gidermesinden kaynaklanmaktadır.
Doğu Anadolu Bölgesi Ağızlarında Kapalı /ė/
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 21-62 · DOI: 10.32925/tday.2025.127
Özet
Batıda Rumeli’den doğuda Irak topraklarına kadar çok geniş bir coğrafyada konuşulan Türkiye Türkçesi ağızları, Türk dilinin birçok arkaik özelliğini koruması ve yaşatması bakımından son derece önemlidir. Bu bağlamda ağızlar, âdeta Türk dilinin geçmişine açılan bir kapı niteliğindedir ve Türk dili üzerine yapılan neredeyse her çalışmada başvurulması gereken eşsiz bir kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Türkçesi ağızlarında yaşatılan arkaik özelliklerden biri de Orhun Türkçesinin çözülme aşamasından itibaren varlığı her zaman tartışma konusu olan kapalı /ė/’dir. Kapalı /ė/’nin bugüne kadar yazılan bazı metinler dışında özel bir işaretle gösterilmemesi; yer, el gibi bazı sözcüklerin Köktürk harfli metinlerde bazen /i/ bazense /e/’li yazılması araştırmacıları yeni bir sesin olduğunu düşünmeye itmiş ve günümüze kadar devam eden bir tartışmayı doğurmuştur. Bu çalışmada, Karahan’ın editörlüğünü yaptığı, Ağız Atlası Kılavuz Kitabı Türkiye Türkçesi Ağız Atlasına Hazırlık adlı eserde bir ses bilgisi ölçütü olarak ilk sırada verilen kapalı /ė/’nin, Doğu Anadolu Bölgesi ağızlarındaki durumu incelenmiştir. Çalışmanın verileri yayımlanmış eserler, yüksek lisans ve doktora tezlerindeki metinlerden alınmıştır. Metinlerdeki kapalı /ė/ bulunduran kelimeler cümleleri ile birlikte fişlenmiş ve bunlar tasnif edilerek incelenmiştir. Ayrıca, kapalı /ė/’nin Doğu Anadolu Bölgesi ağızlarındaki dağılımı haritalarla gösterilmiştir. Bu sayede çalışmanın, hazırlanacak olan Türkiye Türkçesi Ağız Atlası çalışmalarına da katkıda bulunması beklenmektedir.
Türkçe Dil Bilgisi Kaynaklarındaki Belgisiz Sıfat Kategorisi Üzerine: Sıfat mı Belirleyici mi?
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 131-148 · DOI: 10.32925/tday.2025.131
Özet
Sözcük türlerinin sınıflanmasında, sözcüklerin biçim bilimsel, söz dizimsel ve anlam bilimsel özelliklerine bağlı olarak kimi ölçütler kullanılmaktadır. Bazı sözcükler için ve bazı dillerde bu ayrımların her zaman belirgin bir şekilde yapılamamasına karşın, sıfatlar için kabul edilen evrensel nitelikli ayrım ölçütleri bulunmaktadır. Bir sözlüksel kategoriyi tanımlayan ve onu diğer kategorilerden ayıran ölçütler, ilgili kategorinin tüm alt kategorileri için de geçerli olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkçe dil bilgisi kaynaklarında sıfatların bir alt türü olarak sınıflanan belgisiz sıfatların, sıfatları karakterize eden temel özellikleri sahip olmadıkları görülmektedir. Bu çalışmada, belgisiz sıfat olarak sınıflanan sözcüklerin, dil biliminde belirleyici adı verilen işlevsel bir kategoriye ait oldukları, ayırt edici özellikler ve ölçütler aracılığıyla gösterilmektedir. Belirleyiciler, sözlük birimleri olan adların, cümle düzleminde, dünyadaki gerçek bir varlığa gönderim yapabilmesi için gerekli olan dil bilgisel ve anlam bilimsel bir kategoriyi oluşturur. Temel kurucuları özne ve yüklem olan cümleler, öznenin gönderimde bulunduğu varlığa yüklemin gönderimde bulunduğu bir özelliğin atanması yoluyla biçimlenir. Bu noktada belirleyiciler, yüklemin gönderimde bulunduğu özellik kümesine, hangi varlıkların ne oranda dâhil olduklarını belirleme işlevindedir. Türkçedeki bütün, her, her bir, bazı, hiçbir, çoğu gibi sözcükler, doğal dillerin bu zorunlu belirleme işlevini yerine getiren sözcüklerdir. Belirleyiciler sadece bu tür sözcüklerle sınırlı olmayıp, farklı sözlük birimler ve yapısal özellikler de bu işlevi yerine getirebilmektedir.
{-(y)IsAr} Ekinin Kökeni Üzerine
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2025, Sayı 79 · Sayfa: 63-82 · DOI: 10.32925/tday.2025.128
Özet
Batı Türkçesinin ilk evresini oluşturan ve XIII ile XV. yüzyıllar arasındaki dönemi ifade eden Eski Anadolu Türkçesi, karakteristik özellikleriyle Türk dilinin en dikkat çekici tarihî evrelerinden birisidir. Belirtilen evre, Türk dilinin tarihî gelişimi açısından kritik bir öneme sahip olmasının yanı sıra dil bilimsel araştırmalarda da önemli bir çalışma alanı sunmaktadır. Bununla birlikte çeşitli dil bilgisi yapılarının çözümlenmesi ve tarihsel süreçteki oluşumunu ortaya koyması bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Öte yandan Eski Anadolu Türkçesine has eklerden biri olan ve ilgili dönemde gelecek zaman işaretleyen {-(y) IsAr} eki; iki heceli oluşu, modern Türk dillerinde tanıklanmayışı, çeşitli kiplik işlevleri ve yazı dilinde kullanımının zamanla sona ermesi gibi nedenlerle pek çok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Bahsi geçen ekin kökeni üzerine farklı görüşler bulunmaktadır. Bunun sebebi, yapı bakımından birden fazla ekin kaynaşmasından oluşması ve Eski Anadolu Türkçesi metinlerine oluşumunu tamamlayarak girmiş olmasından kaynaklanmaktadır. İlgili duruma istinaden bu çalışmada, öncelikle konuya ilişkin fikir öne süren araştırmacıların görüşleri eleştirel bir değerlendirmeye tabi tutulacak, ardından art zamanlı yaklaşım esas alınarak ilgili ekin kökenine yönelik görüş ve düşüncelerimiz ifade edilecektir.
İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” Adlı Hikâyesi ve Sovyetler Birliği’nin Yeryüzünde Yarattığı Cehennem: Gulag Kampları
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 53-82 · DOI: 10.24155/tdk.2025.247
Özet
Tam Metin
Almanya’daki Nazi hükûmetinin 1933’ten itibaren siyasi muhaliflerini hapsetmek için kullandığı toplama kampları, milyonlarca insanı sistematik olarak öldürmek için tasarlanan yerlerdir. Sovyetler Birliği’nde özellikle Stalin hükûmeti tarafından cezalandırılan kişilerin gönderilmesi için oluşturulan Gulag sistemi, Nazi Almanya’sının toplama kamplarıyla benzer özellikler gösterir. “Yeryüzündeki cehennem” olarak tabir edilen Gulag kampları; Sovyetler Birliği’nde savaş esirleri, siyasi ve sıradan suçluların sürgüne gönderilerek ölüme terkedildiği çalışma kamplarıdır. Yüzlerce Türk aydını, çoğu zaman gerekçe gösterilmeden bu ölüm kamplarına gönderilerek ağır şartlar altında çalışmak zorunda bırakılmış ve birçoğu kamptayken zorlu koşullara dayanamayarak hayatını kaybetmiştir. Kırım’da 1944 yılında gerçekleştirilen etnik temizlikle halk geçersiz sebeplerle sürgüne gönderilirken aydın şahsiyetler “işgalci Nazi askerleriyle iş birliği yapma” gibi suçlamalarla “halk düşmanı” ilan edilerek Gulag çalışma ve esir kamplarına sürgün edilmiştir. Kırım Tatarı yazar İbraim Paşi’nin 1998 yılında yayımlanan Canlı Nişan romanının sonunda yer verdiği “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesinde bu toplama kampları ele alınarak dönemin karanlık panoraması çizilmektedir. Hikâyede, Sovyet rejiminin insanların hayatında açmış olduğu ve doldurulması imkânsız boşluklara, suçsuz olmasına rağmen rejim tarafından katledilen aydınların mücadelelerine değinilmiştir. Anlatıdaki önemli olgulardan birisi de yazarın hayatındaki belirli dönem ve olayların esere yansıtılmasıdır. Bu çalışmada İbraim Paşi’nin “Şeytan Esirliğinde” adlı hikâyesi yazar-eser ilişkisi açısından ele alınarak incelenmiş, eser içerisinde tarihe kaynaklık eden ve bahsedilen dönemleri aydınlatan önemli olgular çözümlenmiştir.
Folklorik Tarih ve Edebiyat İlişkisi Bağlamında Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) Hikâyesi
Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2025, Sayı 59 · Sayfa: 1-32 · DOI: 10.24155/tdk.2025.245
Özet
Tam Metin
Modern Altay edebiyatının beslendiği en önemli kaynaklardan biri Altay folklorudur. Bu edebiyatın teşekkül ve gelişme dönemlerinde şair ve yazarlar, folklorun hemen her türünden sıklıkla faydalanmışlardır. Halk edebiyatı metinlerinin modern edebiyata uyarlanması konusunda en başarılı örneklerden biri, Cıbaş Kainçin’in “Baaludañ Baalu” (En Değerli) adlı hikâyesidir. Kainçin, bu eserinde birkaç varyantı bulunan bir efsaneyi çağdaş bir tarzda ele alıp modern edebiyata taşımıştır. Kainçin’in hikâyesine kaynaklık eden efsanelerin ana motifi olan kesik baş motifi, bu efsanelerin ortak Türk folkloruyla bağının kurulmasına yardımcı olacaktır. Dolayısıyla bu makalede bir yandan folklorun ve folklorik tarihin modern Altay edebiyatına etkileri Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi bağlamında ele alınıp incelenirken diğer yandan bu hikâyeye kaynaklık eden efsaneleri genel Türk folkloru içinde değerlendirme yoluna gidilmiştir. Araştırmacılar, Anadolu ve Balkanlarda teşekkül etmiş kesik başla ilgili efsanelerle genellikle 11. yüzyılda karşılaşıldığı ve bu efsanelerin 14. yüzyılda yazıya geçirildiği konusunda hemfikirlerdir. Makale içinde kesik başla ilgili metinleri verilen Altay efsanelerinin teşekkül tarihi ise 18. yüzyılın ikinci yarısıdır. Adı geçen yüzyılda Cungarya’nın dağılmasıyla birlikte üç egemen güç (Rus, Moğol ve Çin), bölgeye hâkim olma mücadelesi içine girmiştir. Ortaya çıkan savaşlar ve karışıklık durumu 1756’da Altay bölgesinin Ruslara bağlanmasıyla tamamlanmış olsa da yaşananlar, dönemle ilgili efsane metinlerinin ve folklorik tarihin oluşmasını sağlamıştır. Makalenin özünü de bu efsaneler ve folklorik tarih ile birlikte onların kaynak olarak kullanıldığı Kainçin’in “Baaludañ Baalu” hikâyesi oluşturmaktadır.