160 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Hacı Bedir Ağa’nın Millî Mücadeledeki Rolü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki Faaliyetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 415-448 · DOI: 10.33419/aamd.642373
Tam Metin
Bu çalışmanın amacı Hacı Bedir Ağa'nın Millî Mücadele'de ki rolünü ve TBMM'deki faaliyetlerini ortaya koymaktır. Kâhta merkez olmak üzere Adıyaman bölgesinde geniş arazilere ve büyük bir aşirete sahip olan Hacı Bedir Ağa Millî Mücadeleyi ve Mustafa Kemal Paşa'yı desteklemiştir. Sivas Kongresi'ni engellemeye çalışan Ali Galip ve arkadaşlarına engel olan Hacı Bedir Ağa Antep ve Urfa savunmalarına büyük katkı sağlamıştır. Bu mücadelelere bizzat katılan Hacı Bedir Ağa Antep savunmasında yaralanmıştır. Bu başarılarından dolayı İstiklal Madalyası alan Hacı Bedir Ağa üç dönem üst üste milletvekilliği yapmıştır. TBMM'nin birinci ve ikinci dönemlerinde Malatya milletvekilliği yapmıştır. TBMM'nin üçüncü döneminde ise Kars milletvekilliği yapmıştır. Meclis çalışmalarında da Mustafa Kemal Paşa'yı destekleyen Hacı Bedir Ağa 1927'de Tarsus'ta ölmüştür.

Azerbaycan’ın Latin Alfabesine Geçişinin Türkiye’deki Alfabe Tartışmalarına Etkisi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 479-504 · DOI: 10.33419/aamd.642401
Tam Metin
Azerbaycan'ın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne katılmasıyla Latin esasına dayanan alfabe 1922 yılından itibaren Arap alfabesi ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Azerbaycan'ın Latin Alfabesini uygulamaya başlaması Türkiye'nin alfabe değişikliğine örnek teşkiletmiştir. 1926 I. Bakü Türkoloji Kongresi'nde alınan "Tüm Türkler İçin Latin Alfabesine Geçme" kararı ile Türk devletleri arasında kültürel bağı güçlendirme düşüncesi Türkiye'de Latin alfabesinin kabulünde etkili olmuştur. Bu gelişmenin hemen ardından Türk kamuoyunda da alfabe tartışmaları yeniden canlanmıştır. Azerbaycan ve diğer Orta Asya Türk topluluklarının Latin alfabelerini benimsemeye başlaması Türkçü aydınlar ve Türk Ocağı gibi kuruluşların alfabe değişikliğine destek vermelerine yol açmıştır. Ayrıca Azerbaycanlı aydınlar da dönemin önemli gazete ve dergilerindeki yazılarıyla Türkiye'de alfabe değişikliğini desteklemişlerdir.
Azerbaycan'da Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi gereği üzerinden yapılan tartışmalar, Türkiye'de de benzer biçimde yaşanmış, alfabe değişikliği yapılmadan toplumun aydınlatılamayacağı, okuma yazma sorununun giderilemeyeceği, Arap alfabesinden Latin alfabesine geçilmesi halinde, diğer Türk halkları ile olan ilişkilerinin daha da güçleneceği ileri sürülmüştür. Azerbaycan'da gerçekleştirilen alfabe değişikliğinin Türkiye üzerindeki etkilerinin neler olduğunun saptanmasını hedefleyen bu çalışmada; nitel araştırma yöntemlerinden doküman inceleme tekniği kullanılmıştır. İncelemede alan yazınının dışında, arşiv kaynakları, süreli yayınlar ve tetkik eserlere başvurulmuştur. Elde edilen bulgular ışığında Azerbaycan'ın yaptığı alfabe değişikliğinin Türkiye'deki alfabe değişikliği üzerine yapılan tartışmalara etkileri irdelenecektir. Aynı zamanda Türkiye ve Azerbaycan'da Latin alfabesine kullanılmaya başlanmasıyla ortaya çıkan sonuçlar incelenerek bir mukayese yapılacaktır.

Basında Atatürk Orman Çiftliği (1925-1938)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 555-584 · DOI: 10.33419/aamd.642446
Tam Metin
Ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin ve modernleşmelerinin birçok değerlendirme unsurları vardır. Bu kriterlerden biri de o ülkelerin başkentlerinin gelişim düzeyidir. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin başkenti Ankara, ülkeye örnek bir şehir olma yolunda hızlı bir yapılanmaya tabi tutulmuştur. Bu yapılanmaların en önemlilerinden biri Atatürk Orman Çiftliği'dir. Çiftlik; Ankara'daki sıtma hastalığıyla mücadele etmek, çorak arazileri verimli hale getirmek, şehri güzelleştirmek, şehre sosyal hizmet sunmak, şehrin tarımsal üretimini arttırmak ve endüstri kuruluşlarla Ankara ekonomisine canlılık kazandırmak amacıyla kurulmuştur. Çiftlik, bu amaçları gerçekleştirirken ülkenin diğer şehirlerine de her alanda model de olmuştur.
Atatürk Orman Çiftliği'nin başkente çok güzel yansımaları ve olumlu etkileri olmuştur: Şehir, kısa sürede mimari yapısıyla, şehirleşme hızıyla, yeşil alanlarıyla örnek tarım kenti haline gelmesiyle Türkiye'nin örnek alınacak şehri olmuştur. Atatürk Orman Çiftliği, ülkeye hizmetlerine devam ederken bu büyük kuruluşa -Ulu Önder Atatürk'ün İş Bankası hesabından karşılanmak suretiyle- çiftlikler alınmış ve çiftlik içindeki yapılarda - Ulu Önder Atatürk'ün İş Bankası hesabından karşılanmak suretiyle- inşa edilmiştir. Çiftliğin mimari yapısı için yabancı bilim adamlarından faydalanılmıştır. Bu bilim adamları Ankara'yı yeniden inşa ederken: "Modernleşme sürecinde sabır ve para tükenmezse burada çok modern bir şehir kurulabilir." diye de eklemişlerdir. Yabancıların bu sözleri karşısında şehrin inşası üzerinden on yıl gibi kısa süre geçmeden Ankara evrensel gelişmişlik düzeyini yakalama konusunda ivme kazanmıştır.Bu çalışmada Atatürk dönemi faaliyetlerinden Ankara Atatürk Orman Çiftliği ve bu çiftliğin ülkenin modernleşme hamlesine etkileri, dönemin basınındaki makale ve haberleriyle desteklenerek ifade edilmeye çalışılacaktır.

Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Liman ve İskele Politikaları (1923-1960)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 505-554 · DOI: 10.33419/aamd.642423
Tam Metin
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1960 yılına kadar Türkiye'de liman ve iskele politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Konu, Cumhuriyetin ilk döneminde liman ve iskele politikaları (1923-1950); Demokrat Parti (DP) döneminde liman ve iskele politikaları (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem halinde ele alınmıştır. Türkiye'de liman ve iskele politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan katkıları sayısal veriler ışığında değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Cumhuriyet arşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete, istatistik yıllıkları ve ayın tarihinin yanı sıra dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, deniz ticaretinin geliştirilmesinde liman ve iskelelerin yaptığı katkılar göz önüne getirilerek gerekli değerlendirilmelerde bulunulmuştur. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yabancılar tarafından yürütülen liman hizmetleri 1925 yılında Türk sermayesi ile kurulan şirketlere devredilmiştir. 1939 yılında liman hizmetlerini devletin üstlenmesiyle Devlet Limanları İşletme Umum Müdürlüğü teşkil edilmiş, bu kurum 1944 yılında Devlet Denizyolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğüne dönüştürülmüştür. Ayrıca çıkarılan kanunlarla liman ve iskeleler konusunda yasal boşluklar giderilmiştir. DP döneminde ise liman ve iskelelerin iç ve dış finans kaynakları artırılıp yeniden inşa, ıslah ve genişletilme çalışmalarına girilmesi ve limanların donanımlı hale getirilmesiyle yükleme-boşaltma kapasiteleri artırılmıştır. Bu suretle Türkiye'nin dış ülkelerle yapılan deniz ticaret hacmi genişletilerek millî ekonomiye önemli katkılar sağlanmıştır.

Uşak’ta Vatan Cephesi (12 Ekim 1958-27 Mayıs 1960)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 621-646 · DOI: 10.33419/aamd.642480
Tam Metin
1957 milletvekili seçimlerinden sonra, iktidar-muhalefet ilişkilerinde cepheleşme eğilimleri baş göstermiştir. Muhalefet partileri Güç Birliği adında siyasi bir yapılanma oluştururken Adnan Menderes, 12 Ekim 1958 tarihinde Manisa mitinginde yaptığı konuşmasında muhalefetin yıkıcı faaliyetlerine karşı tüm vatandaşları kapsayacak bir Vatan Cephesi kurulacağını belirtmiş ve herkesin Vatan Cephesi çatısı altında birleşmesini istemiştir. Bu açıklamanın ardından Uşak Demokrat Parti il ve ilçe teşkilatlarının etkili çalışmaları ve muhalefet partilerinin yönetim teşkilatlarından gelen istifalar ile Uşak'ta DP'ye 1958-1959 yılları arasında yoğun katılımlar meydana gelmiştir. Uşak'ta sadece muhalefet partileri değil aynı zamanda dernekler, esnaf teşkilatları, Uşak'ın önde gelen aileleri ve bireysel katılımlarla binlerce kişi Vatan Cephesi'nin birer üyesi haline gelmiştir. Özellikle DP'nin çalışmalarından duyulan memnuniyet ve Adnan Menderes'in şahsı katılımları olumlu yönde etkilemiştir. Vatan Cephesi ve DP'ye yönelik katılımların hepsi dönemin yerel basınında isim listesi halinde DP'ye iltihaklar başlığı altında yerini almıştır. 1960 yılında Uşak'ta Vatan Cephesi'ne katılımlarda belirgin bir düşüş yaşanmış ancak yeni ocaklar açılmaya devam etmiştir. Bu makalede 12 Ekim 1958 tarihinde oluşum süreci başlayan ve 27 Mayıs askerî müdahalesi ile sona eren Vatan Cephesi'nin Uşak'taki durumu, DP'ye katılımlarla ilgili Başbakan Adnan Menderes'e gönderilen telgraflar göz önünde bulundurularak başta T.C Cumhurbaşkanlığı Cumhuriyet Arşivi'nden edindiğimiz belgeler olmak üzere dönemin yerel basınının ışığında detaylı bir şekilde incelenmiştir.

Cumhuriyet Dönemi’nde Hayvancılığın Sanayiye Tatbikine Bir Örnek: Merinos Yetiştiriciliği

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2019, Cilt XXXV, Sayı 100 · Sayfa: 585-620 · DOI: 10.33419/aamd.642459
Tam Metin
Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren bir ziraat ülkesi olan Türkiye'nin kalkınması için çalışmalar yapılmaya başlandı. Bu maksatla tarım ve hayvancılık konusuna ayrı bir önem verildi. Türkiye'deki hayvancılık faaliyetleri genel itibarıyla geleneksel yöntemlerle ve her ailenin geçimini temin edecek bir düzeyde yapılmaktaydı. Hayvancılıktaki ürün verimini ve kalitesini yükselterek refahı kişiden bölgeye ve bölgeden ülkeye yaymak için özellikle 1930'lu yıllardan itibaren devlet çeşitli yöntemler uygulamaya başladı. Bu noktada Türkiye'deki hayvancılığın gelişiminde merinos yetiştiriciliği öncü bir rol oynadı.Almanya ve Macaristan'dan getirilen merinoslar ağırlıklı olarak Bursa, Balıkesir ve Çanakkale'de bulunan çiftliklerde ıslah edilerek melezleme yoluyla çoğaltıldı. Böylece yün ve et verimi yüksek "Türk tipi merinos" koyunu elde edildi. Bunlar Anadolu'nun iklim bakımından elverişli bölgelerine gönderildi. Zamanla sayılarında önemli bir artış meydana geldi. Bu durum ülke hayvancılığının gelişimine ve ekonomisinin ek kaynak elde etmesine önemli bir katkı sağlamaktaydı. Bu çalışma ile özellikle Türkiye'de gerçekleştirilen merinos yetiştirme faaliyetleri ve bunun ülke hayvancılığına, ekonomisine ve sanayisine yansıması ele alınmıştır.

Birinci Dünya Savaşında 12. Osmanlı Otomobil Kolu’na Ait “Efrad Künye Defteri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 98 · Sayfa: 41-126

Aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen Birinci Dünya Savaşı yeterince incelenmiş değildir. Bu araştırmada Haziran 1333 (1917) tarihinden savaş sonuna kadar Musul bölgesinde faaliyet gösteren 12. Osmanlı Otomobil Kolu'na ait Efrad Künye Defteri'nin transkiripsiyonu yapılarak buradaki bilgiler analiz edilecektir. Zabit Vekili Hasan Necib oğlu Bahaeddin tarafından tutulan Efrad Künye Defteri'nin orijinali özel kütüphanemizdedir. Avusturya-Osmanlı Otomobil Kolları bünyesinde faaliyet gösteren 12. Osmanlı Otomobil Kolu'nda zaman zaman değişiklik göstermekle birlikte şoför ve muâvin olmak üzere 40 civarında asker bulunmaktadır. Künyelerinden anlaşıldığı üzere bu askerler arasında gayr-i müslimler çoktur.

Künye Defteri ve içindeki diğer kayıt ve perakende notlardan;

1- Askerin; memleketi, yaşı, etnik durumu bilgileri,

2- Askere verilen malzeme,

3- Otomobil kolunun hareket alanı ve faaliyetleri,

4- Disiplin durumu, bazı suç ve cezalar,

5- Osmanlı kuvvetlerinin Musul bölgesindeki askeri durumu gibi pek çok alanda bazı yeni bilgiler elde etmek mümkün olmuştur.

Nizamnamelerine Göre II.Meşrutiyet Döneminde Muallim Örgütlenmeleri (1908-1919)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 98 · Sayfa: 1-40
Tam Metin

Cemiyet ya da dernek diye nitelenen sivil toplum kuruluşlarının temellerini Aristo'ya (M.Ö. 385-322) kadar geri götürmek mümkündür. Yine Roma döneminde çıkarılan "12 Levha Kanunları" da sivil toplum kuruluşlarının temelleri açısından önem arz etmektedir. Modern anlamda dernekleşme/cemiyetleşme faaliyetleri ise 17. yüzyıldan itibaren Batı'da ortaya çıkmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde alanında uzmanlaşmış pek çok meslek cemiyetlerinin kurulduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti'nde ise bu süreç 19. yüzyılda ilan edilen Tanzimat Fermanı ile başlamıştır. Islahat Fermanı ve I. Meşrutiyet'in getirdiği özgürlük ortamı da bu açıdan önem arz etmektedir. Resmî olarak cemiyet/dernek kurma özgürlüğü ise II. Meşrutiyet'le birlikte çıkarılan "Cemiyetler Kanunu" ile başlamıştır. Tanzimat devrinden gelen altyapı ve Cemiyetler Kanunu'nun getirdiği yasal serbestlik neticesinde muallimler de diğer meslek mensupları gibi dernekleşme faaliyetlerine girişmişlerdir.

Bu doğrultuda ilk teşekkül eden muallim örgütü Encümen-i Muallimîndir. Söz konusu encümen ile başlayan bu örgütlenme "Muhafaza-ı Hukuk-i Muallimîn", "Cemiyet-i Muallimîn", "Neşr-i Maarif ve Teavün-i Muallimîn", "Konferans Cemiyeti", "Millî Talim ve Terbiye Cemiyeti", "Terakki-i Maarif ve İttihad-ı Muallimîn Cemiyeti", "Mahfel-i Muallimîn", "Muallimler Yurdu", "Muallimler Cemiyeti", "Mekatib-i İbtidaiye Muallimleri Cemiyeti" ve "Dârülmuallimîn Mezunları Cemiyeti" ile "Dârülmuallimîn ve Dârülmuallimât Mezunları Cemiyeti" şeklinde devam etmiştir. 1908-1919 yılları arasında teşkil edilen muallim cemiyetleri sayı bakımında çok olsa da faaliyet açısından zayıf kalmışlardır. Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı'nın getirdiği yıkım ortamı ise her alanda olduğu gibi muallim örgütlenmeleri üzerinde de olumsuz neticeler oluşturmuştur.

Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele Döneminde Türk Deniz Havacılığı Faaliyetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 98 · Sayfa: 127-180
Tam Metin

Dünyada uçağın bir savaş aracı olarak kullanılması 1911 Trablusgarp Savaşı ile başlar. Yüzyılın başında adından sıkça söz ettirmeye başlayan uçak, dönemin gelişmiş ülkelerinin asker ve sivil otoriteleri tarafından ciddi bir savaş aracı olarak ilgi görmemiştir.

Yüzyılın başında savaş aracı olarak görülmeyen uçaklar, Fransız Mareşal Ferdinand Foch'un deyimiyle "Şahane oyuncaklardı ama ne yazık ki askeri anlamda bir gelecekleri olduğu söylenemezdi." Ancak Foch'un yanıldığı bu konuşmanın, birkaç yıl sonra ispatı Dünya Savaşı sırasında görülecektir.

Birinci Dünya Savaşı, uçakların etkin olarak kullanıldığı ilk askeri mücadele olması açısından önemlidir. Deniz havacılığı ise, bu anlamda dünya üzerinde oldukça farklı bir stratejik öneme sahip savaş aracıdır. Osmanlı Devleti, deniz havacılığı konusunda yine kara havacılığında olduğu gibi ilk adımı atan devletlerdendi ve gelişmeleri yakından takip etmekteydi. Dünya üzerinde denize inebilen ilk uçak 1912'de havalanmışken, Osmanlı Devleti bu uçağın benzerini 1913 yılında envanterine almıştır.

Deniz havacılığı, Osmanlı Devleti'ne Birinci Dünya Savaşı sırasında oldukça destek olmuştur. Almanlarla yapılan iş birliği sonucunda ülkeye etkin deniz uçakları getirilmiş, deniz uçağı istasyonları kurulmuş, askeri bölükler teşkil edilmiştir. Ancak savaş sırasında yaşanan personel (pilot, teknisyen, rasat) ve parça sıkıntıları deniz havacılığını zorlayan en önemli hususlardan olmuştur.

Cumhuriyet Türkiyesinde Elektrik Enerjisi Üretimi ve Enerji Politikaları (1923-1960)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2018, Cilt XXXIV, Sayı 98 · Sayfa: 227-280
Tam Metin

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren 1960 yılına kadar Türkiye'de elektrik enerjisi üretimi çalışmaları ve enerji politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan yansımaları, çalışmanın konusunu teşkil etmektedir. Konu, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) döneminde elektrik üretimi (1923-1950); Demokrat Parti (DP) döneminde elektrik üretimi (1950-1960) ile sınırlandırılarak iki dönem dâhilinde ele alınmıştır. Türkiye'de elektrik üretimi çalışmaları ve enerji politikaları ile bu politikaların ekonomiye olan katkıları sayısal veriler üzerinde değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Cumhuriyet arşivi belgeleri, resmi yayınlardan; zabıt ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, resmi gazete, istatistik yıllıkları, ayın tarihi ve dönemin süreli yayınları arasında bulunan ekonomi dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Konu incelenirken, dönemin Türkiye'si ile Dünyanın elektrik üretimi alanında yaşanan gelişmeleri göz önüne alınarak gerekli değerlendirilmeler yapılmıştır. Çalışmada elde edilen sonuç şudur: Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren CHP Hükümetleri zamanında elektrik üretimi faaliyetleri yabancı sermayeli imtiyazlı ortaklıklar şeklinde yürütülmüş, 1930'lu yıllara gelindiğinde yabancı sermayenin elinde bulunan imtiyazlar Devlet tarafından satın alınmaya başlanmıştır. 14 Haziran 1935 tarihinde Etibank ve Elektrik İşleri Etüt İdaresinin (EİEİ) kurulması ile elektrik enerjisinin üretimi ve dağıtımı bu kurumların uhdesine alınmıştır. DP hükümetinin iktidara gelmesi akabinde, 18 Aralık 1953 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün kurulması ve enerji üretimine daha da önem verilmesi ile beş büyük hidroelektrik santrallerinin yanı sıra orta ölçekte birçok santraller kurulmuştur. Bu suretle 1950 yılında 789.5 milyon kilovat saat olan enerji üretimi 1960 yılında 2 milyar 815 milyon kilovat saatin üzerine çıkarak ülke ekonomisine önemli katkılar sağlamıştır.