1321 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Ferit Edgü’nün Nijinski Öyküleri’nin Metinsel Özellikleri

Erdem · 2013, Sayı 65 (Küçürek Öykü Özel Sayısı) · Sayfa: 97-115
Tam Metin
nsanın varoluş problemi üzerinde yoğunlaşan küçürek öykü, az sayıda kelimeden kurulur. Dünya edebiyatında 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaygınlaşmaya başlar. Türk edebiyatında da özellikle 1990'ların başından itibaren çeşitli yazarların kaleminde gittikçe örneklerinin arttığı görülür. Türk edebiyatında küçürek öykünün öne çıkan yazarlarından biri Ferit Edgü'dür. Bu yazımızda, Edgü'nün ünlü dans ustası Vaslav Nijinski'nin 1919'da İsviçre'de tuttuğu günlüklerinden yola çıkarak kurguladığı Nijinski Öyküleri kitabındaki küçürek öykülerin yenidenyazma ve metinlerarasılık çerçevesinde metinsel özellikleri belirlenmeye çalışılmaktadır. Ayrıca kısa biçim olarak küçürek öykünün diğer kısa biçim metinler arasındaki yeri üzerinde durulacak, kimi belirlemelerde bulunulacaktır.

Ferit Edgü’nün “Çöl” Öyküsünde Yokluğun Felsefesi

Erdem · 2013, Sayı 65 (Küçürek Öykü Özel Sayısı) · Sayfa: 71-79
Tam Metin
Bu çalışmada edebiyatımızda yeni bir edebî tür/tarz olarak 1950'den sonra görülmeye başlayan ve dünya edebiyatında flash fiction, shortshort story, sudden fiction, fast fiction gibi adlarla anılan küçürek öykü örneklerinden birisi olan Ferit Edgü'nün "Çöl" öyküsü arka plan kültürü ile birlikte çözümlenmeye çalışılmıştır. Edebiyatımızda küçürek öykü türünün/tarzının önde gelen isimlerinden olan Edgü ile kuşağının minimal söyleme niçin yakınlaştıkları ve "Çöl" öyküsünde bu yakınlaşmanın izleri gösterilmeye çalışılmıştır.

Osman Cemal Kaygılı’nın Eserlerinde İstanbul

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 1-14
Tam Metin
Osman Cemal Kaygılı (1890-1945), bir İstanbul yazarıdır. Osman Ce mal'in öykülerinde ve romanlarında İstanbul'un tarihî ve kültürel doku sundan ziyade eğlence yerleri, kenar semtleri, karanlık sokakları anlatıl mıştır. Osman Cemal, İstanbul'un mahalle hayatını bütün canlılığıyla yansıtabilen sanatçılardan biridir. Osman Cemal'in kurmaca metinleri dışında dergi ve gazete yazılarında da Cumhuriyet öncesi İstanbul'una dair renkli, ilginç, şaşırtıcı gözlemleri dikkat çekmektedir. Yazar, İstan bul'da İkinci Meşrutiyet'ten sonra kaybolan semai kahveleri ve bu kah velerde canlı tutulan halk kültürünün de ilk araştırmacılarından biridir. Bu makalede Osman Cemal'in eserlerinde İstanbul'un nasıl yansıtıl dığı tespit edilmeye çalışılacak; incelemelerinde ve süreli yayınlarda yayımlanan yazılarında eski İstanbul'daki gündelik yaşamın ve İstanbul halk kültürünün izi sürülecektir.

Bir Kanon Başlatıcısı Olarak Yeni Lisan Hareketi

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 85-102
Bir milletin hikâyesini konu alan her türlü edebî anlatının toplamı ola rak tanımlanabilecek millî edebiyat kanonu, hem millî kimliği temsil eder hem de halka milliyetçiliğin değerlerini aşılayarak söz konusu kimliğin üretilmesini sağlar. Toplumların çözülüş zamanlarında ortaya çıkarak bazı ölçütler etrafında eser verilmesi gerektiğini ortaya koyan edebiyat kanonu, tarihî olayları ve kişilikleri, toplumların ortaya çıkış hikâyelerini yine topluma ait bir dille şimdiye taşıyarak, geçmişin gü cüyle geleceği inşa etmeye çalışır. Benzer bir sosyal ve siyasî zeminde filizlenen Yeni Lisan hareketi men suplarının sade bir dil, hece vezni ve millî içerikle yazdıkları edebî eser lerin, Türklüğün doğuş hikâyelerini, Türk tarihini yücelten olay ve ki şileri anımsatarak yeni belleklere taşıması, uyandırılmak istenen millî kimlik aracılığıyla toplumun sürekliliğini sağlamaya yöneliktir. Yeni Lisan hareketinin, 1911'de başlayan etkisini 1930'ların sonuna kadar sürdürmüş olması - ve söz konusu ölçütlere uymayan sanatçıların da bu etki çemberine girmeleri - hareketin edebiyatımızda çok güçlü ve uzun bir kanon başlattığının en büyük kanıtıdır. Kanon'un bu özelliği açısından da bakıldığında, Yeni Lisan hareketinin oluşturduğu kanonik sürecin ve yapının kapsam genişliği çok daha net görülebilmektedir.

Türkçede Zarf-Fiillerin Görünüş Değerleri

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 15-30
Tam Metin
Bu makale, Türkçede zarf-fiillerin görünüş değerlerini eşzamanlı bakış açısıyla ele alan betimsel bir çalışmadır. Zarf-fiiller, müstakil eklerce (-(y)Xp gibi) ya da birleşik biçimlerce (-(X)rken -DXğX için gibi) bir üst yapıya/cümleye altasıralı olarak bağlanan ve genelde belirteç işlevinde kullanılan yapılar olarak tarif edilmektedir. Sözdizimsel açıdan bağımlı olan bu yapıların zamansal işlevleri, tıpkı temel cümlelerde olduğu gibi, hep öne çıkarılmakta, ancak onların görünüş değerlerinden pek söz edilmemektedir. Dilbilgisel bir kategori olarak görünüş, olayların belli bir noktadan hareketle gözlemlenmesine imkan veren öznel bakış açılarını ifade eden bir kavramdır. İşte biz bu çalışmada, Johanson'un görünüş modelini temel alarak zarf-fiillerin görünüş değerlerini bir bütünsellik içinde betimlemek istedik. Türkçeden hareketle geliştirilen bu görünüş modeline göre, Türkçede üç değişik bakış açısı vardır: a) olayı iki sınırı arasında gösteren intraterminal bakış açısı, b) olayı kritik sınır aşıldıktan sonraki safhada yansıtan postterminal bakış açısı ve c) olayı kritik sınırı ulaşıldığında yakalayan adterminal bakış açısı. Bu çalışma, görünüş değerlerinin sadece bitimli cümleler bağlamında değil, aynı zamanda zarf-fiil cümlelerinde de söz konusu olabildiğini göstermektedir

Kirkitli Dokumalarda Boy İsimlerinin Önem

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 70-84
Türkler; Orta Asya'dan başlayıp günümüz Türkiyesine kadar gelen sü reçte, kültür varlıklarından (dil, din, sanat,) vs. ödün vermeden yaşa maya devam eden özel insan topluluğudur. Konargöçer dönemlerinde geçtikleri yol boyunda bulunan kayalar üzerine tamkalarını kazımış lardır. Yerleşik kaldıkları süre içinde, kirkitli dokuma, keçe, gibi görsel malzemeler üzerine de bu tamkaları işleyerek pekiştirmişlerdir. Adına im bezeme, yanış dedikleri görselleri günümüze kadar devam ettirerek gençlerine büyük miraslar bırakmışlardır. Onlara, biz buralardan geçtik şurada yaşadık demişlerdir. Anadolu'nun her köşesine dağılmış 7-8 bin olduğu söylenen Türk boyları dokuma yapmaya devam etmektedir. Her boyun halısı, kilimi, cicimi sumağı, üzerinde taşıdığı tasarım bakımından farklıdır. Bakıl dığında, "Bektik, Çayan, Alayuntlu, vs." olduğu bilinir. Bu durum doku yucular adına da çok önemlidir. Konu ile ilgilenen bilim insanlarının, yukarıda anlatılan sebepler ne deniyle buldukları her dokumanın hangi boy'a ait olduğunu yazma ları Türk geleneğine duydukları saygının yanı sıra aidiyet duygusunu da önemsetecektir. Kültürümüzün devamlılığı bu yolla da sağlanabi lir. Kültürü olmayan toplum; ailesi ve okuma yazması olmayan insana benzer. Dünya üzerindeki varlığı tartışmalıdır. Her bilim çalışanı bu durumu göz önünde bulundurmalıdır. Geçmişine ve geleceğine borçlu olduğunu unutmamalıdır

Tanzimat Dönemi Türk Romanında Kadın Üzerine Tematik Bir İnceleme

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 49-69
Tam Metin
Türk romanında kadın önemli bir unsur olarak karşımıza çıkar. Vaka içinde kadının rolü değişken olmakla beraber, hemen her romanda ka dına ehemmiyet verilir. Ayrıca, roman okuyucularının çoğunluğunu ka dınların oluşturması da bu tür içinde kadınlara daha çok yer verilmesini sağlar. Osmanlı kadınının toplum içerisindeki görünümü 19. yüzyıldan itibaren değişir. Okur-yazar oranının artmasıyla kadının kimlik arayı şı da hızlanır. Tanzimat dönemi Türk roman yazarları, özellikle Ahmet Mithat Efendi, romanlarında kadının eğitiminden hak ve hürriyetlerine kadar kadının toplumdaki yerini işler. Tanzimat döneminde Türk top lumunun sosyal hayatında önemli değişmeler görülür. Dönemin aile yapısında ve kadına bakışta farklılıklar dikkat çeker. Türk kadını ve erke ği, sosyal hayattaki rolleri bakımından tezat teşkil ederler. Türk erkeği, genel olarak dış dünyaya yönelik ve serbest bir yaşama sahiptir. Buna karşın kadın ise aile ile beraber anılmakta, yani evine bağlı kalmaktadır. Anahtar Kelimeler: Tanzimat edebiyatı, roman, sosyal değişme, Türk kadın

Anadolu’ da Antik Dönemden Cumhuriyete Uzanan Bir Yerleşim: Selçikler

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 133-182
Çalışmamızda öncelikle kasabanın tarihsel süreç içerisinde fiziksel dokusunun oluşumuna yer verilmiştir. Bu bağlamda yerleşimin, topografik ve coğrafi konumu üzerinde durulmuş ve ayrıca İlk Tunç ve Kalkolitik dönemden başlayarak; Bizans, Selçuklu ve Osmanlı yerleşim sahalarını içine alacak şekilde fiziksel gelişimi tarihsel süreç içerisinde ele alınmıştır. Devamında, bölgedeki tümülüsler ve kiliselerde yapılan kazı çalışmaları ile nekropol alanında yapılan yüzey araştırmalarına değinilmiş ve bu alanların; İzmir II. Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun 21.01.1983 tarih ve A-4049 sayılı kararı ile 1 ve 3. derece arkeolojik sit alanı ilan edilmesi neticesinde, tescilli ve tescile değer tarihi anıtlar, kendi içlerinde sınıflandırılarak incelenmiştir. Son bölümde İzmir II. Numaralı Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'nun almış olduğu kararlar doğrultusunda 1/5000 ve 1/1000 ölçekli koruma amaçlı imar planı kapsamında tarihi anıtların korunması için öneriler dile getirilmiştir.

İtibarî Tarih Anlatıcısı Olarak Mekân (Turan Oflazoğlu’nun Topkapı Piyesi Örneği)

Erdem · 2013, Sayı 64 · Sayfa: 123-132
İtibarî metinlerde anlatıcı çok önemli bir unsurdur. İtibarî dünyaya ait olan bu unsurlar, zaman zaman farklı kimliklerle karşımıza çıkar. Bazen bir kuş, bazen bir eşya veya soyut bir varlıktır. Turan Oflazoğlu'nun Topkapı isimli oyunu, tarihî bir mekânın tarih anlatıcısı olduğu ender ör neklerden biridir. İstanbul'un Fethi'nden Dolmabahçe Sarayı'nın yapıl dığı tarihe kadar Osmanlı devletinin idarî mekânı olan Topkapı Sarayı, bu eserde hem merkezî şahıstır, hem de yaşanan her şeye şahit olması itibariyle yaşının ve tecrübesinin kendine verdiği avantajlarla, anlatıcı rolünü üstlenir. Bu sürede şahit olduklarını ve yaşananları sorgular. Yaşanılan bütün olayların merkezinde olan ve her şeye şahit olan bir mekânın anlatıcılığı, diğer tarih anlatıcılarından her şeyden önce öznel bir dil kullanması itibariyle çok farklıdır. Çalışmamızda Topkapı isimli oyun, bu noktadan hareketle değerlendirilecektir.