497 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Bir Halk Bilimci Olarak Zeki Velidi Togan

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 35-55
Zeki Velidi Togan, Türkoloji'nin özellikle Türk tarihi ve Türk sanat tarihi şubelerinde birçok araştırmaya imza atmış, çok yönlü bir araştırmacı olarak bilinmektedir. Bununla birlikte Türk halk bilimine ilişkin araştırmaları da onun Türkolojiye sağladığı önemli katkılardandır. Geleneksel Türk halk mimarisi, giyim, halk hekimliği, halk ekonomisi, geleneksel inanç ve kutlamalar ve halk edebiyatı örnekleri, bunların arasında yer alır. Yaşadığı zamanın çevresel, sosyal ve siyasî koşullarında Türk kültür mirasının araştırılması, tespiti, derlenmesi ve yazılması Zeki Velidi Togan için kolay olmamıştır. Onun halk bilimine sağladığı katkılardan bugün bile istifade edilmesi, çalışmalarındaki bilimsel titizliğin de ayrı bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada Zeki Velidi Togan'ın yaptığı araştırmalardan ve yazdığı eserlerinden yola çıkılarak Türk halk bilimine sağladığı katkılar sistemli bir şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır. Togan, zamanın yer adlarını orijinalleriyle birlikte kullanmış, eski Türklerdeki şamanların uyguladığı sağıltım seanslarına bizzat katılmış, geleneksel geçim kaynakları, halk kültürü ve edebiyatına ilişkin gözlemler yapmış ve bu faaliyetleri de millî bir vazife olarak görmüştür. Sonuçta Zeki Velidi Togan'ın yaptığı çalışmalarla aynı zamanda bir Türk halk bilimcisi olduğu dikkat çekmektedir

Sarı Uygurcadaki Ses Değişmeleri Üzerine

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 121-158
Sarı Uygurlar Çin Halk Cumhuriyeti'nde yaşayan 55 azınlığın içindeki 9 Türk halkından biridir. Bu dokuz Türk halkı Çin'in dört ayrı eyaletine dağılmış olup konuştukları Türk dilleri şunlardır: Uygurca, Kazakça, Kırgızca, Salırca, Tatarca, Tuvaca, Sarı Uygurca, Özbekçe ve Fuyü Kırgızcası. Bu dillerden bazıları hem Çin'de hem yurt dışında konuşulurken (Uygurca, Kazakça, Tatarca, Tuvaca vb.); bazıları sadece Çin'de konuşulur (Salırca, Sarı Uygurca ve Fuyü Kırgızcası vb.); yine bazıları ise yurt dışında daha çok konuşulur (Özbekçe). Eski Uygurların torunlarından biri sayılan Sarı Uygurlar'ın büyük çoğunluğu Çin'in Gansu eyaletinde yaşamlarını sürdürmektedir. 2010 yılındaki nüfus sayımına göre toplam Sarı Uygur nüfusu 14.378 kişidir. Sarı Uygurlar üç çeşit dil konuşurlar, bunlar Doğu Sarı Uygurca (Moğolca), Batı Sarı Uygurca ve Çincedir. Sarı Uygurca yazı dili olmadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır; ayrıca resmî dil olarak Çinceyi kullandıklarından dolayı Sarı Uygurcayı konuşanların sayısı gitgide azalmaktadır. Bu yazıda önce Sarı Uygurlar ve Sarı Uygurca hakkında kısa bilgi verilip söz varlığı üzerinde durulduktan sonra ünlü ve ünsüz değişmeleri örnekleriyle birlikte sunulup ardından kısa metin örnekleri verilecektir.

Kırgız Atasözlerinde Yönelim Metaforu Kullanımı

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 9-17
Kavramlar yoluyla, bir şeyi başka bir şeyle düşünme şekli olan metafor, gündelik konuşmalardan felsefî metinlere varana kadar geniş bir alanı, daha doğrusu, söyleyene bağlı bir yapı olarak düşünüldüğünde, dile ait her ifadeyi, metaforik bir anlamla, bize aktaran yapıdır. Ontolojik metafor, yönelim metaforu, konvansiyonel metafor, poetik metafor, kavram metaforu, kompleks metafor/karma metafor ve iç içe girmiş metafor gibi türleri olan metaforlar, atasözlerinde de karşımıza çıkar. Az sözle çok şey söyleyen ve metaforik bir anlatımla bize farklı bir düşünüş alanı oluşturan atasözleri, her millette olduğu gibi, bizde de geleneği, kültürü ve mantaliteyi taşıyan özlü ifadeler olmuştur. Kırgız atalar sözü, çalışmada yönelim metaforları bakımından incelenecektir. Bugüne kadar az sayıda Türkçe çalışmaya konu olan yönelim metaforları, Kırgız Türklerinin yönlere ait kelimelere yüklediği metaforik anlamlar bağlamında, aşağı-yukarı, uzak-yakın, ön-arka, ileri-geri, geniş-dar, öte-beri ve iç-dış yönelimli metaforlar alt başlıkları altında ele alınacaktır. Çalışmada Kırgız atasözlerinin seçilmesi, Türk lehçelerinden bir örneklem oluşturması maksadını taşımaktadır. Türk lehçelerinde kullanılan atasözlerinin metaforik yapılarının bugüne kadar yeterince incelenmeyişi, çalışmayı özgün kılan nitelikler arasındadır. Söz konusu örneklemle birlikte, diğer Türk lehçelerindeki atasözlerinde kullanılan metafor yapılarının araştırılması için bir başlangıç oluşturmuş olacaktır.

Tarihî Konulu Kırgız Romanlarında Şecere Unsuru ve Çeşitli Motiflerin Tespiti Üzerine

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 83-93
Şecere, bir milletin geçmişi hakkında önemli bilgiler barındırır. Türk soylu halkların tamamında olduğu gibi Kırgız kültüründe de şecere önemli bir role sahiptir. Şecere için Kırgız Türkçesinde sancıra kelimesi kullanılır. Şecere, millî şuuru idrak etmede bir başvuru kaynağı olarak vazife görür. Kırgız tarihî romanlarında şecere, Kırgızların insana verdiği değerin bir ölçütü olarak da kullanılır. Kırgız tarihî romanlarında şecere önemli bir işlevi yerine getirirken yazarların şecere ile birlikte çeşitli folklorik motifleri kullandıkları da görülür. Bu motiflerin içinde düş görme motifi tarihî romanlarda dikkat çekecek derecede yer almaktadır. Özellikle tarihî-biyografik romanlarda dikkat çeken motif han ilan etme motifidir. Vasiyet, tarihî romanlarda geçmiş olayların meydana getirdiği tecrübe temelinde etik değerleri gelecek nesillere aktarmanın bir yoludur. Aş verme sıkça karşımıza çıkan bir motiftir ve Kırgız halk yaşantısıyla ilgili birçok ayrıntıyı bünyesinde barındırır.

Abdullah Zühdî ve “Rehgüzâr-ı Matbuatta” Adlı Eseri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 159-172
Abdullah Zühdî 1869-1925 yılları arasında yaşamış edebiyatçı bir gazetecidir. Roman, hikâye, popüler tarih, sohbet-hatırat gibi türlerde eserler vermiştir. Saadet gazetesinde gazetecilik hayatına başlamış, daha sonra Sabah, Tercüman-ı Hakikat, İkdam gazetelerinde çalışmıştır. Fakat adı daha çok Yeni Gazete ile anılmaktadır. Yazarın Rehgüzâr-ı Matbuatta (1314/1898) adlı eseri,hatırat-sohbet türüne dâhil edilebilirse de yer yer hikâye özelliği de göstermektedir. Bu hâliyle birkaç edebî türü bünyesinde barındırdığı söylenebilir. Eser, 1884 ile 1898 tarihleri arasında yazılmış yirmi beş parçadan oluşmaktadır. Her parçanın sonunda, yazılış tarihi belirtilmiştir. Parçalar, daha çok, tahkiye yeteneğini konuşturan bir gazetecinin, gündelik hayattan devşirdiği gözlemlerinin kâğıt üzerine aktarılmış hâli gibidir.

Dilsel Veriler Işığında Bismil Türkmen Topluluğu ve Ağzını Oluşturan Tarihsel Katmanlar

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 215-235
Türklüğün en önemli unsurlarından olan Türk dilinin Anadolu'nun doğusunda Meyyafârikîn (Silvan), Hısn-Keyfa (Hasankeyf) ve Âmid (Diyarbakır) yörelerinde yerleşme süreci İnaloğulları, Nisanoğulları ve Artuklu ailesinin çabalarıyla başarıya ulaşmış, Akkoyunlu ve Safevî hanedanları eliyle de Oğuz Türkçesi burada kök salmıştır. Fakat Osmanlı-Safevî çekişmesi neticesinde Anadolu'nun doğusundan İran'a doğru gerçekleşen göçler, en büyük zararı, 16. yüzyıl itibarıyla sahanın en itibarlı ve en yaygın dili olan Oğuz Türkçesine vermiştir. Bu çalışmada; taşıdığı Moğolca, Arapça, Doğu Türkçesi ve Oğuzca unsurların ışığında tarihsel arka planına değineceğimiz Bismil Türkmen ağzının konuşurları, işte Oğuz Türkçesinin sahadaki bu gerileyişi karşısında dillerini beş asır boyunca büyük bir titizlik ve mücadele ile korumuş ve günümüzde yalnız Oğuz Türkçesinin değil Türkçenin daha eski tarihî devirlerinin de izlerini taşıyan dilsel ögeleri ile birlikte Anadolu'nun doğusunda Türk dilinin en kıymetli numunelerinden birini meydana getirmiştir. Dillerini koruma hususunda bu denli başarı gösteren bu Oğuz-Türkmen topluluğunun tarihi de müstakil bir çalışma ile ayrıntılı olarak işlenmeye değerdir. Bu çalışmada, Döger Boyu mensuplarının temellerini attığı ve Bayındır Boyu'na mensup Bekteş Obası merkezli Musullu Oymağı'nın şekillendirdiği anlaşılan Bismil Türkmen topluluğu ve ağzının bu tarihsel katmanlarına değinilmiş, ayrıca bu topluluk ve ağzın oluşum ve irtibatlarına daha derinlemesine bir tarihsel perspektiften bakabilmek için de Azerbaycan sahasına müracaat edilmiştir.

Eski Türk Yazıtının Fenomenolojik Yapısı Hakkında

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 237-249
Neden Eski Türkçe yazısı günümüzde kullanılmıyor? Bunun nedenini fenomenolojide aramak mümkündür. Fenomenoloji, kavram ile hadisenin anlamsal yapısı ve psikolojik görev sayesinde gerçekleşir. Fenomenoloji Eski Türk yazıtlarını öğrenimde metot görevini üstelenebilir. Dil ve yazı da fenomonolojik hadiselerdendir. Fenomenoloji şahıs ile halkın dille olan ilişkisini incelemektedir. Yani, Eski Türk yazıtlarını inceleyebilmek için millî şuurun derinliklerini incelemek gerekir ki, ancak o zaman fenomenolojik anlamı açıklık kazanır. Dilin fenomenolojik özelliğini algılayan şuur onun ekolojik korumaya ihtiyaç duyduğunu anlar. Dil ve yazısının simgesel özelliklerinin varlığı aşikârdır. Bu da semosferlerden biridir. Semosfer ise, gezegenlik düşünce, noosferin değişmez bir parçası, sabit bir bölüğüdür. Ne yazık ki bunun dağılmasını siyaset veya dilsel sınırlar engelleyemez. Herhangi bir ülkedeki kelimelerin bozulması biyolojik dünyayı bozar. Doğanın bozulması da kelimelerin bozulmasıyla ilgilidir. Bozulan doğa kelimelerden öcünü onları silerek alır. Kelime hazinesi olmayan dünya boştur. Eski Türk yazıları kendi genom özelliklerini kaybetmiştir. Semosfere Eski Türk yazıtı hareketli şekilde eklenmelidir. Onun için Eski Türk yazısını birleştirerek günümüz yazı sistemine eklemeliyiz. Eski Türkçedeki sözcükler belli bir uyum içerisindedir. Eğer Eski Türk yazısını tekrar canlandırdığımız takdirde, manevi uyum geri dönecektir kanısındayız.

Kumanova’daki Müslüman Mezarlığı ve Roman Mezarları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 281-295
Adını daha önce bölgeye yerleşen Kuman Türklerinden alan Kumanova, I. Murat Dönemi'nde 1371 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Balkan Savaşlarına kadar yaklaşık 570 yıl Osmanlı sınırları içinde yer alan Kumanova'da bu süre zarfında Türkler, Müslüman Arnavutlar, Makedonlar, Romanlar, Sırplar… yaşamışlardır. Türklerin ve Romanların önemli bir kısmı özellikle 17. yüzyılın sonunda bölgedeki Hristiyan ahalinin çıkardığı isyanlar, XIX. yüzyılın başındaki Sırp İsyanı, Balkan Savaşları ve I.-II. Dünya Savaşları nedeniyle Kumanova'dan Anadolu'ya göç etmek zorunda kalmışlardır. Osmanlı Dönemi'nde genellikle %45-60 oranında Müslüman'ın yaşadığı Kumanova'da günümüzde Müslümanların oranı %22,4'e düşmüştür. Bu oranın da çoğunluğunu Arnavutlar oluşturmakta; ikinci sırada Romanlar, üçüncü sırada da Türkler yer almaktadır. Türk mezar geleneğini büyük oranda koruyan Kumanova Müslümanlarının Osmanlı Dönemi'ndeki mezar taşları Anadolu'daki çağdaşları ile aynıyken, daha sonra bölgedeki siyasi gelişmelere paralel olarak mezar taşlarının Kiril ve Latin alfabeleriyle yazıldığı; teknolojik gelişmelere bağlı olarak da son zamanlarda özellikle Romanlara ait mezar taşlarına ölen kişilerin fotoğrafıyla birlikte ay-yıldızın da işlendiği görülmektedir. "Kumanova'daki Müslüman Mezarlığı ve Roman Mezarları" başlıklı bu çalışmada Kumanova'nın tarihi, Kumanova Romanları ve Kumanova'nın geçirdiği siyasi değişimlerin mezar taşlarına yansımaları görüntülerle de desteklenerek ilgililerin dikkatlerine sunulmuştur

Batı Kaynaklı Alıntılara Başkurt ve Tatar Lehçelerinden Öneriler

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 207-213
Cumhuriyet dönemi içerisinde dil bahsinde önemli adımlar atılmıştır. Devlet eli ile sadeleşmenin başladığı bu dönemde dildeki Arapça ve Farsça alıntı unsurlara karşı Türkçe kaynaklı karşılıklar belirlenmiştir. Karşılıkların tespitinde çeşitli yollara başvurulmuştur. Bu yollardan biri de lehçelerin söz varlıklarından yararlanmak olmuştur. 20. yüzyılın başlarından itibaren yeni Türk devletinin şekillenmesinde büyük katkı sağlayan Y. Akçura, S. Maksudi, H. Zübeyir, R. Rahmeti gibi isimlerdir. Bu isimlerin ortak yönü ise, İdil-Ural bölgesinden olmalarıdır. Bu nedenle İdil-Ural bölgesi Türk lehçeleri, Arapça ve Farsça alıntılara karşılık belirlemede başvurulan ilk kaynak olmuştur. Günümüzde İdil-Ural Türk lehçeleri ile birlikte diğer lehçelerin de söz varlığından yararlanma imkânı bulunmaktadır. Bu çalışmada kaynak olarak yine İdil-Ural Türk lehçelerinden karşılıklar teklif edilmiştir. Ancak bu karşılıklar Batı kaynaklı alıntılara yöneliktir.

Karaman Mader-i Mevlana (Aktekke) Camisi Haziresinde Bulunan Mezar Taşları

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 297-343
İçinde, Hz. Mevlana'nın annesi Mümine Hatun'un, kardeşi Alaeddin Bey'in ve bir kısım çelebinin mezarları bulunan Karaman Aktekke Camisi'nin haziresinde 34 tanesi kitabeli olmak üzere, toplam 82 mezar taşı bulunmaktadır. Bu makalenin amacı bu kültür mirasının okunup değerlendirilmesidir. Bazıları kırık veya yıpranmış durumda olan 82 mezar taşı yerinde görülmüş, okunmuş ve fotoğrafları çekilmiştir. Mader-i Mevlana (Aktekke) Camisi haziresinde bulunan en eski tarihli mezar taşı, hicri 775 (m. 1374.) yılana aittir. Mezar taşlarından 5 tanesi, tam tarihlidir. 6 adet mezar taşında her hangi bir tarih kaydı yoktur. 25 mezar taşının kitabesi sülüs, 8 mezar taşının kitabesi talik ve bir mezar taşının kitabesi rik'a ve Latin alfabesi ile yazılmıştır. Haziredeki mezar taşlarının 5 tanesinde dil Arapça, 29 tanesinde Türkçedir.