505 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Türk Dil Kurumu
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

TÜRKÇE DEYİMLERİ RUSÇAYA ÇEVİRME PROBLEMLERİ VE STRATEJİLERİ

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2017, Cilt 65, Sayı 1 · Sayfa: 201-2016
Dil, insanların anlaşmalarını sağlayan en önemli araçtır. Bir toplumun kültürelyapısı, dünya görüşü, inançları, savaşları, örf ve âdetleri ve bu gibi özellikleri dileyansıyan unsurlardır. İnsanlar arasında iletişim sistemi olan dilin, tam ve mecazanlamları vardır. Tam anlam kelimelerin veya cümlelerin doğrudan, direkt anlamlarınaişaret ettiği hâlde, mecaz anlam hayalî betimleme, tasvir için kullanılmaktadır. Butür anlamlar metafor, benzetme, atasözü ve deyimler gibi kavramlarla karakterizeolunur. Deyimler dilin en önemli kısımlarıdır. Dilde en sık kullanılan söz öbeklerindenolan deyimler, kültürler arası iletişimde önemli rol oynarlar. Öğrenilme ve araştırılmabakımından her zaman dilbiliminin dikkatini çeken deyimlerle ilgili pek çok çalışmayapılmış, özellikle de dilciler, deyimleri anlam ve söz dizimi bakımından tanımlamayave açıklamaya çalışmışlardır. Bu çalışmada ise, Türkçe deyimlerin Rusçayaçevrilme stratejileri ve problemleri sunulmuştur. Bu yazı Türkçe ve Rusça üzerineörneklenmiştir. Rusça ve Türk devletlerinde tarih, kültür, coğrafi ortam, masal,gelenek, din ve düşünme tarzları arasında büyük farklar olduğu için Türkçe ve Rusçakonuşan halkların aynı olay için çeşitli düşünceleri var. Türkçe ve Rusçadaki kültürelayrıcalıklar çeviride büyük zorlukların ortaya çıkmasına neden olur. Bu makale ikiamaçla yazılmıştır. Birincisi, Türkçe-Rusça deyimlerin çevrilebilirlik boyutunu,problemlerini göstermektir. İkincisi, deyimlerin tercüme edilmesinde çevirmestratejilerini araştırmaktır. Bu çalışma çevirmenlerin tercüme esnasında karşılaştığıçeşitli zorluklara uygun stratejileri derinlemesine araştırmayı amaçlamıştır.

ANKARA PAPERS IN TURKISH AND TURKIC LINGUISTICS

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2017, Cilt 65, Sayı 1 · Sayfa: 225-227
Ankara Papers in Turkish and Turkic Linguistics, 18-21 Eylül 2012'de, ODTÜ'nün ev sahipliğinde gerçekleştirilen, 16. Uluslararası Türk Dil Bilim Kurultayı'nda sunulan 57 bildirinin gözden geçirilerek basılmış hâlidir. Kitap, Lars JOHENSON tarafından yönetilen Turcologica serisinin 103. cildi olarak basılmıştır. İçindekiler bölümünden sonra kitabı yayıma hazırlayanların, çalışma hakkında kısaca bilgi verdikleri ve teşekkürlerini sundukları İngilizce bir not bulunmaktadır. Bu notta; Uluslararası Türk Dil Bilim Kurultayı (ICTL) hakkında da kısa bilgi verilmekte ve ICTL'nin, Türkçe ve Türk dilleri üzerinde çalışan dil bilimcileri ve Türkologları bir araya getiren tek toplantı olduğu; bu durumun, betimleyici çalışmalardan açıklayıcı modellere kadar çeşitli ilgi alanları olan katılımcılara tartışma ortamı sağladığı belirtilmektedir. Ayrıca 57 bildirinin tamamının çift-kör hakem değerlendirmesinden geçtiği ve tüm yönleriyle kontrol edildiği kayda geçirilmektedir. Burada verilen bilgilere göre, bildiriler çeşitli teorik dil bilimsel duruşların yanı sıra, küçük ve büyük derlemlere, (çeviri yazı ile) çocuklardan, yetişkinlerden ve dil öğrenenlerden toplanan üretim verilerine ve konuşma verilerinin ses analizlerine dayalı deneysel araştırmaların bulgularına da yer vermektedir.

ENDANGERED LANGUAGES OF THE CAUCASUS AND BEYOND

Türk Dili Araştırmaları Yıllığı - Belleten · 2017, Cilt 65, Sayı 1 · Sayfa: 229-232
UNESCO tarafından belirlenen dokuz ölçüte göre, dünyada konuşulan dillerin %43'ü tehlike altındaki diller sınıfına girmektedir. Dili konuşanların net sayısı, kuşaklar arası dil aktarımı, dil kullanım alanındaki değişimler ve dilin medyada kullanımı gibi ölçütlere göre "açıkça", "ciddi biçimde" ve "kritik seviyede" tehlike altında olarak tanımlanan bu dillerden 230'u 1950'den beri konuşuru olmadığından "ölü dil" sınıfına girmiştir

Teleütlerin Tasavvuruna Göre Ruh ve Özellikleri

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 19-34
Teleütlerin çoğunluğu Kamlık (Şamanizm) inancına mensuptur ve inanışlarına göre insan ruhu yedi özelliğe sahiptir: Kut, yula, tın, üzüt, süne, sür ve yel-salkın. "Kut", iki şekilde anlaşılır: İnsanın varlığının başladığı döllenmiş yumurta (embriyo) ve insanın var oluşunu destekleyen güçtür. Teleütlerde çocuğun doğumunu 'kut'un gelişi, çocuk olmamasını da 'kut'un olmaması şeklinde açıklanmaktadır. "Tın", insan, sığır, yabani hayvan, kuşlar, sürüngenler, ot ve ormana has olan ruhsal bir varlıktır. İnsanla ilgili "tın" farklı şekillerde anlaşılır. Ölüm sırasında "tın" insandan çıkmaktadır. İnsan öldükten sonra insanın kötü işleri için "tın" ıstıraba dönüşür. "Sür", bir nesnenin suretidir. Şaman tefi üzerindeki resim, portre ve fotoğrafı Teleütler "sür" diye adlandırırlar. İnsanın ve sığırın böyle sureti vardır. Sığırın 'sür'ü ölüm esnasında ayrılır ve ahirete yerleşir. "Üzüt", sadece bir kişiye özgü olan ölüm sonrası var oluştur. Kişinin ölümünden sonra ölenin 'üzüt'ü mezarlıkta kırk güne kadar yaşar. Bazen eve gelir ve varlığını evdekilere hissettirir. "Süne", insanın ruhudur ve ölüm esnasında bedenden ayrılır, gömülene kadar ölen kişinin evinde kalır. 'Süne'nin varlığı sayesinde ceset, kendi etrafında olup bitenleri duymaya ve anlamaya devam eder. Bunun temelinde akrabalarının üzüntüleri ve ölen kişi için söyleyecekleri iyi şeyleri öğrenmek vardır. İyi insan, hava gibi varlık olan 'yel-salkın'a dönüşür ve ahiretteki Kündüs-Kan'ın dünyasında yaşar. İyi insanların ahiretteki yaşamları bu dünyada yaşayan insanların yaşamına benzemektedir. Bu onların cennetidir. Teleütlerin dinî şuurları ölmüş kan bağı akrabalarının şamanlar ve kadın şamanların adlarıyla yakından ilişkili içinde olup her boy kendi kan bağı atalarını sayar

Nâbî’nin “Hayriyye”sinde Aile

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 57-82
Urfalı Yûsuf Nâbî, hikemî tarzın öncüsü olan 17. yüzyıl Osmanlı sahası divan şairidir. Nâbî, hamisi Mustafa Paşa'nın ölümünden sonra henüz bilinmeyen sebeplerle İstanbul'dan uzaklaşıp Halep'e yerleşmiş, burada yaşadığı dönemlerde sekiz yaşındaki oğlu Ebu'l-Hayr için divan edebiyatının önde gelen pend-name örneklerinden biri olan "Hayri-name" -ya da halk arasında bilinen ismiyle "Hayriye"- adlı eserini kaleme almıştır. Söz konusu eser, sekiz yaşındaki bir çocuğun anlayabileceği üsluptan ve içerikten oldukça uzak, sosyal ve siyasal eleştiriler barındıran bir kitaptır. Mesnevide oğluna, hayatta karşılaşacağı hemen her konuda öğütler veren Nâbî, aile konusunda da tavsiyelerde bulunmuş; evlilik, eş seçimi, aile hayatı, cariye ve çocuk sahibi olmak gibi meselelere oldukça geniş bir yer ayırmıştır. Makalemizde Nâbî'nin aile ile ilgili fikirlerini tespit ve tahlil etmeyi amaçladık. Ulaşacağımız sonuçların 17. Yüzyıl Osmanlısında Müslüman aile yapısını tespit etmede küçük de olsa bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. Makale boyunca "Hayriye" adlı mesnevinin fikir yönünü inceleyip estetik boyutlarına değinmekten olabildiğince kaçınacağız. Nâbî'nin aile konusunda ne düşündüğünü tespit etmek için metinden ilgili beyitleri fişleyip gruplandıracak, her gruptaki beyti tek tek inceleyip genel bir sonuca ulaşmaya çalışacağız. Çalışmamız boyunca daima iki soruyu göz önünde bulunduracağız: Nâbî bu konuda "ne" düşünüyor? Nâbî bu konuda "neden" böyle düşünüyor? Makalemizde Nâbî'nin fikirleri temel olarak üç başlık altında incelenecektir: 1) Evlilik, 2) Neslin Devamı, 3) Aile Fertleri.

Bahtiyar Vahabzade’nin 1980’li Yıllarda Yazdığı Edebî Tenkitler

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 95-106
Bahtiyar Vahabzade Azerbaycan'da millî uyanışın ve bağımsızlık fikrinin güçlenmeye başladığı 1980'li yıllarda çeşitli gazete ve dergilerde edebî tenkitlerde bulunmuştur. Kaleme aldığı bu yazılarla Azerbaycan edebiyatında millî uyanışa rehberlik etmiştir. Vahabzade, edebiyatçının mutlaka sosyal sorumluluk sahibi olması gerektiğini belirtmiş, yazdıklarıyla toplumun sorunlarına ayna tutarak bunların çözümüne katkıda bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Vahabzade gelenek ve yenilik konusuna da temas etmiş, gelenekten faydalanmanın yanında yeniliğin önemine de değinmiştir. Ona göre bir edebiyatçının kendini tekrardan kurtarması ve günümüz okuyucusu ile buluşabilmesi yenilik arayışları ile mümkündür. Vahabzade, fikir ve ideoloji için şekilden feragatte bulunmaya karşıdır. Bununla birlikte edebiyatın sadece şekil ve estetik üzerine kurulmasını, fikrin önemsenmemesini de tenkit etmiştir. Vahabzade bütün yazı hayatı boyunca üzerinde hassaslıkla durduğu ana dil konusuna bu dönemde de değinmiş, Azerbaycan Türkçesinin doğru ve etkili kullanılması gerektiğini ifade etmiştir. Vahabzade edebî eserlerde, matbuatta, radyo ve televizyon yayınlarında doğal dilden uzak, yapmacık bir dilin kullanılmasına karşıdır. Ona göre edebî dil halkın konuştuğu Azerbaycan Türkçesi olmalıdır.

“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 95-106
Azerbaycan edebiyatında "millî-ictimaî" devir olarak adlandırılan XX. yüzyılın ilk çeyreğinde, gerek ferdî, gerek sosyal, gerekse siyasi ve tarihî çalışmaları ile romantik söylemin en yetkin örneklerini vermiş isimlerden birisi de Hüseyin Cavid'dir. Hüseyin Cavid'in, Sovyet yıllarında uzun süreli bir çalışmanın ürünü olarak kaleme aldığı "Azer" poeması, hem şekil, hem de muhteva açılarından, diğer çalışmalarından farklılık arz eder. Cavid'in 1920'lerde başlayarak, 1937'ye kadar, uzun bir süre üzerinde çalıştığı eser, Azerbaycan edebiyatında modern-manzum bir destan örneği olarak kabul edilmektedir. Eserde şekil açısından dikkatleri çeken ilk husus, poemanın, çoğu müstakil bölümler halinde düşünülmüş olmakla birlikte, bir bütünün parçaları olarak sıralanmış küçük hikâyelerden teşekkül ettirilmiş olmasıdır. Şair böylelikle aruz ve hece vezinlerini, bunların farklı kalıplarını karışık olarak kullanabilme imkânı bulmuştur. Bu yöntem diğer taraftan şaire vurguyu alt başlıklar hâlinde öne çıkarma ve hayata dair farklı konulardaki görüşlerini dile getirebilme imkânı tanımıştır. "Garba Seyahat", "Yurdsuz Çocuklar", "Mescidde", "Yaşamak ve Yaşatmak" gibi ara başlık ve bölümler halinde pek çok konunun güncellendiği eserde, hemen bütün boyutları ile Cavid'in hayat felsefesini bulmak mümkündür.

Bir Halk Bilimci Olarak Zeki Velidi Togan

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 35-55
Zeki Velidi Togan, Türkoloji'nin özellikle Türk tarihi ve Türk sanat tarihi şubelerinde birçok araştırmaya imza atmış, çok yönlü bir araştırmacı olarak bilinmektedir. Bununla birlikte Türk halk bilimine ilişkin araştırmaları da onun Türkolojiye sağladığı önemli katkılardandır. Geleneksel Türk halk mimarisi, giyim, halk hekimliği, halk ekonomisi, geleneksel inanç ve kutlamalar ve halk edebiyatı örnekleri, bunların arasında yer alır. Yaşadığı zamanın çevresel, sosyal ve siyasî koşullarında Türk kültür mirasının araştırılması, tespiti, derlenmesi ve yazılması Zeki Velidi Togan için kolay olmamıştır. Onun halk bilimine sağladığı katkılardan bugün bile istifade edilmesi, çalışmalarındaki bilimsel titizliğin de ayrı bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada Zeki Velidi Togan'ın yaptığı araştırmalardan ve yazdığı eserlerinden yola çıkılarak Türk halk bilimine sağladığı katkılar sistemli bir şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır. Togan, zamanın yer adlarını orijinalleriyle birlikte kullanmış, eski Türklerdeki şamanların uyguladığı sağıltım seanslarına bizzat katılmış, geleneksel geçim kaynakları, halk kültürü ve edebiyatına ilişkin gözlemler yapmış ve bu faaliyetleri de millî bir vazife olarak görmüştür. Sonuçta Zeki Velidi Togan'ın yaptığı çalışmalarla aynı zamanda bir Türk halk bilimcisi olduğu dikkat çekmektedir

Sarı Uygurcadaki Ses Değişmeleri Üzerine

Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi · 2017, Sayı 44 · Sayfa: 121-158
Sarı Uygurlar Çin Halk Cumhuriyeti'nde yaşayan 55 azınlığın içindeki 9 Türk halkından biridir. Bu dokuz Türk halkı Çin'in dört ayrı eyaletine dağılmış olup konuştukları Türk dilleri şunlardır: Uygurca, Kazakça, Kırgızca, Salırca, Tatarca, Tuvaca, Sarı Uygurca, Özbekçe ve Fuyü Kırgızcası. Bu dillerden bazıları hem Çin'de hem yurt dışında konuşulurken (Uygurca, Kazakça, Tatarca, Tuvaca vb.); bazıları sadece Çin'de konuşulur (Salırca, Sarı Uygurca ve Fuyü Kırgızcası vb.); yine bazıları ise yurt dışında daha çok konuşulur (Özbekçe). Eski Uygurların torunlarından biri sayılan Sarı Uygurlar'ın büyük çoğunluğu Çin'in Gansu eyaletinde yaşamlarını sürdürmektedir. 2010 yılındaki nüfus sayımına göre toplam Sarı Uygur nüfusu 14.378 kişidir. Sarı Uygurlar üç çeşit dil konuşurlar, bunlar Doğu Sarı Uygurca (Moğolca), Batı Sarı Uygurca ve Çincedir. Sarı Uygurca yazı dili olmadığı için yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır; ayrıca resmî dil olarak Çinceyi kullandıklarından dolayı Sarı Uygurcayı konuşanların sayısı gitgide azalmaktadır. Bu yazıda önce Sarı Uygurlar ve Sarı Uygurca hakkında kısa bilgi verilip söz varlığı üzerinde durulduktan sonra ünlü ve ünsüz değişmeleri örnekleriyle birlikte sunulup ardından kısa metin örnekleri verilecektir.