288 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
  • Son 10 yıl
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Sultan II. Abdülhamid’in Cülusunun 25. Yıldönümü Münasebetiyle Yazılan Kitâbeler

Erdem · 2024, Sayı 86 · Sayfa: 21-46 · DOI: 10.32704/erdem.2024.86.021
Sultan II. Abdülhamid dönemi, kültürel ve sosyal anlamda yabancı ülkeler ile ilişkilerin geliştiği, modernleşme algısının sultana göre şekillendiği bir dönem olmuştur. Batılılaşmanın tüm alanlara nüfuz ettiği görülse de hat sanatının muhafaza edildiği görülmektedir. Onun devrinde unutulmaya yüz tutmuş kûfi hattı yeniden ihya edilmiş ve kitâbelerde kullanımı artmaya başlamıştır. Kitâbelerde kullanılan yazı çeşitleri dönemlerine ve yazılan metinlere göre çeşitlilik arz etmektedir. Osmanlı döneminde daha çok celî sülüs ve daha sonraları ise celî ta’lik yazı çeşidi kullanılmış olup, az da olsa muhakkak, rik’a, nesih ve kûfî hatlı kitâbelere de rastlanmaktadır. İslâm yazısının ilk örnekleri kûfi yazıyla meydana getirilmiştir. Uzunca bir müddet Mushaf kitâbetinde kullanılan kûfî, değer taşıyan örnekler sunduktan sonra, Abbâsîler zamanında ortaya çıkan aklâm-ı sittenin Mushaf ve kitap istinsahında egemen olmaya başlaması ile Mushaflardaki yerini belli bölgeler haricinde neshî veya reyhânî denilen yazıya bırakmıştır. Kitâbî yazıdaki kullanımı azalmasına karşın mimari ve celî yazıda tercih edilen kûfi yazı Osmanlıların erken dönemine kadar Anadolu’da kullanım sahası bulmuştur. Selçuklulardan sonra Osmanlı Dönemi’nde de inşa edilen yapıların üzerine mekân ile alâkalı âyet-i kerîme, hadîs-i şerif, manzum veyahut dua gibi metinler eklenerek yapı hem tezyin edilmiş hem de döneme ait önemli bir tarihî kaynak olmuştur. Metinler Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazılmıştır, ancak dönemlere göre ağırlıkla kullanılan dil değişme göstermektedir. 19. yüzyıla kadar Türk İslâm mimarisinde cami, medrese, mektep, kütüphane, çeşme gibi yapı türlerinde kitâbeler yer alırken 18. yüzyılın sonundan başlayıp 20. yüzyıla doğru gittikçe örnekleri artan yapı türlerin görülmektedir. Bunlar arasında saat kulesi, anıt, iskele, tren garı, mektepler gibi kitâbe içeriği, yazı türü ve yazılma sebeplerinde de değişiklikler yaşandığı gözlenmektedir. Günümüzde dönemler hakkında bilgi almak, yazılı kaynaklar ve kitâbelerin detaylı incelenmesiyle elde edilmektedir. II. Abdülhamid döneminde inşa edilen birçok yapı bulunmaktadır. Hem estetik hem de tarih açısından önem taşıyan kitâbeler inşa edilen binalarda, çeşmelerde, camilerde karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı Devleti’nde cülus konusu hükümdarın tahta geçişinin ve iktidarının en belirgin törenlerindendir. Özellikle Sultan II. Abdülhamid’in 25. cülus töreni diğer cülus törenlerinin içeriklerine ve kapsamlarına göre oldukça farklılık göstermektedir. Bu çalışmada kitâbelerin yazılış sebebi ve içerik açısından yeni bir durum olan cülus konulu kitâbelerin Osmanlı coğrafyasında nerelerde bulundukları, hangi yapı türlerinde yer aldıkları, metinlerin benzer ya da farklı yönleri ile varsa kitâbelerin sanatkârları ele alınacaktır.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GELENEKSEL KARADENİZ ÇÖMLEKÇİLİĞİNİN SON FIRINLARI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 1-20 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.183
Tam Metin
İnsanlık tarihinin başlarından itibaren günümüze kadar durmaksızın üretimi yapılan çömlek kap ve kacakların kullanıma hazır hale gelmesi için en önemli aşamalardan biri olan fırınlama, çömlekçiliğin ilk ortaya çıktığı zamanlardan bu yana sayısız gelişim göstermiştir. Açıkta pişirim yönteminden yerde pişirim yapılan fırınlara, ardından gelen gelişmiş çift katlı fırınlar ile dragon fırınlarına kadar farklı teknikler ile inşa edilip kullanılan bu pişirim düzeneklerinin örnekleri günümüze kadar gelebilmiştir. İncelemeye Doğu Karadeniz bölgesinin Artvin Borçka ilçesi, Gümüşhane Dölek Köyü ve Bayburt, Trabzon ilinde bulunan çömlek fırınları ile Orta Karadeniz’in Ordu Ünye ilçesi ve Tokat ilinde yer alan çömlek fırınları dahil olmak üzere toplamda altı fırın dahil edilmiştir. Karşılaştığımız çömlek fırınları arasında da yerde pişirim fırınları ve çift katlı çömlek fırınlarına yönelik çeşitli örneklere rastlanmıştır. İncelemesi yapılan kimi atıl olan kimi de halen aktif olarak kullanılan bu fırınların çalışma prensipleri, iç yapıları, genel yapı malzemeleri ve pişirim süreleri gibi bilgiler toparlanarak belgelenmiştir. Varlığı hakkında az bilgiye rastlanılan bu çömlek üretim merkezlerinde bulunan fırınlar bölgedeki çömlekçilik faaliyetleri hakkında da bilgi sağlamaktadır. İncelenen fırınların çalışma prensipleri benzer yapıdaki fırınlar ile karşılaştırılarak bölgeler arasındaki üretim benzerlikleri ve yine bölgedeki üretim alışkanlıkları konusundaki farklılıklar ele alınmıştır. Fırın çeşitlerine göre ve bölgedeki özel fırınlama tekniklerine bağlı olarak pişirim süresinin 2 saatten 48 saate kadar çıkabildiği soğuma süresinin 1 saatten 12 saate kadar değişiklik gösterebildiği sonucuna ulaşılırken fırınlarda kullanılan yakacakların da bölgeden bölgeye değişiklik gösterdiği, kimi bölgede çevre ormanlardan getirilen ağaçlar ile kimi bölgelerde ise eski ahşap eşyaların parçalanıp yakacak olarak kullanıldığı bilgisine ulaşılmıştır. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki bu çömlek üretim merkezlerinin günümüzde eskiye nazaran daha az üretim yaptıkları anlaşılsa da atıl fırınları da dahil ettiğimizde bu bölgede yüz yıl öncesine kadar yoğun çömlekçilik faaliyetlerinin sürdürüldüğünü söylemek doğru olacaktır. Bölgede çömlek üretimini destekler şekilde sık ormanlar bulunması atölyeler için kolay yakacak elde etme olanağı sağlarken, çömlek yapımına uygun toprak yataklarının yer alması da hammadde teminini kolaylaştırmıştır.

ANKARA ETNOĞRAFYA MÜZESİ KOLEKSİYONUNDAKİ KIRŞEHİR SECCADE HALILARI: MOTİF VE KOMPOZİSYON ÖZELLİKLERİ

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 21-44 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.184
Tam Metin
Bu makalenin konusu, Ankara Etnoğrafya Müzesi Koleksiyonunda yer alan Kırşehir seccade halılarının motif ve kompozisyon özellikleri üzerinedir. Kırşehir 18. yüzyıldan itibaren Anadolu Türk halı sanatının zenginliğine katkı sağlayan önemli dokuma merkezlerindendir. Kırşehir’e ait çok sayıda halının günümüze ulaşması yörede dokumacılık faaliyetlerinin yoğun olduğunu göstermektedir. Bugün Türkiye’de hemen hemen her müzede Kırşehir halısına rastlamak mümkündür. Günümüze ulaşan Kırşehir halılarının sayıca fazla olması memnuniyet verici olmakla birlikte eserlerin Türkiye’de ve yurt dışında farklı müzelerde ve çeşitli koleksiyonlarda bulunması bu halıları topluca ele alarak değerlendirmeyi ve Kırşehir halıları ile ilgili kesin ifadeler kullanmayı zorlaştırmaktadır. Bu sebeple müzelerde ve özel koleksiyonlarda yer alan Kırşehir halılarını mümkün olduğunca gün ışığına çıkararak belgelemek, bu halıların üslup özelliklerini ortaya koymak hususunda önem arz etmektedir. Çalışma kapsamında Ankara Etnoğrafya Müzesinden gerekli izinlerin alınmasının ardından müze envanter defterleri dikkatle taranarak Kırşehir yöresine ait halılar tespit edilmiştir. Tespit edilen halıları yerinde incelemek sureti ile gözlem fişlerine özellikleri ile ilgili gerekli bilgiler aktarılmıştır. Halıları görsel açıdan belgelemek amacı ile fotoğrafları çekilmiştir. Katalog çalışması yapılmıştır. Buna göre Ankara Etnoğrafya Müzesi Koleksiyonunda yer alan Kırşehir halıları seccade türündedir ve ekseriyetle mihrap tasvirlidir. Mihrap nişinde en çok tasvir edilen motifler; stilize bitkisel motifler, manzara tasvirleri ve kandildir. Mihrap nişinin süslemesiz olduğu örnekler mevcuttur. Kırşehir seccade halılarında birer süsleme alanı olan mihrap köşeleri, mihrabın altında ve üstünde bulunan dikdörtgen çerçeveler ve bordürlerde bitkisel motiflerin hâkim olduğu görülmektedir. Ankara Etnoğrafya Müzesi dışındaki müze ve koleksiyonlarda motif ve kompozisyon özellikleri açısından Kırşehir seccade halılarının farklı örnekleri bulunmaktadır. Bu husus Kırşehir seccade halıları ile ilgili kesin ifadeler kullanma konusunda ihtiyatlı davranmayı gerektirmektedir. Bunun yanı sıra Kırşehir seccade halıları ile ilgili her çalışma daha fazla esere ulaşmayı mümkün kılarak, genel üslup özelliklerini ortaya koymak açısından önemlidir.

SEBEN ALACA DOKUMA KUMAŞ TASARIMINDA ÇİFT KATLI HORTUM DOKUMA TEKNİĞİYLE TASARIM GELİŞTİRMEK

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 45-66 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.185
Tam Metin
Anadolu’da el sanatları içinde dokumacılık, yörenin özelliklerini yansıtması açısından önemli bir kültürel mirastır. Bolu ili Seben ilçesi alaca dokumaları ile ön plana çıkmaktadır. Seben’de üretilen alaca dokumaları kadınlar, günlük ihtiyaçları doğrultusunda kullanmaktadır. Ancak geleneksel olarak üretilen dokuma kumaşlarının makineleşmesiyle birlikte üretiminin ve dokuma ustalarının sayısının gün geçtikçe azalması gibi sorunlar ile karşılaşılmaktadır. Çalışmanın amacı, kaybolmakta olan alaca dokumalarına, günümüz koşullarında alternatif düşünme ve üretme biçimlerine odaklanarak, tasarım ve ürün geliştirme yoluyla üretici ve tasarımcıların yaratım süreçlerine yol gösterici olması ve geliştirmesidir. Çift katlı hortum dokuma tekniği ile yöresel seben alaca dokumalarına bir öneri olarak dikişsiz hortum dokular ile farklı bakış açısı sunulmaktadır. Ayrıca dokuma mirasının aktarımında önemli bir etken olan gelişen teknoloji, hız ve küreselleşen dünyada; yerel dokuma ürünlerinin yeniden kullanılabilirliğini arttırma, sürekliliğini sağlama, miras aktarımında farkındalık oluşturma ve alaca dokuma kumaş tasarımını geliştirmede önemli bir kaynak olacağı düşünülmektedir. Çalışmanın kavramsal çerçevesi dokuma teorisi ile deneysel tasarım kuramına dayanmaktadır. Bolu ili Seben ilçesi alaca dokuma örnekleri katılımcı ile karşılıklı konuşma, gözlem, kumaş örneklerinin analiz edilmesi, fotoğraflanması ile uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Alaca dokuma örneklerinden yola çıkarak, iki kenar bağlantılı (hortum/ torba) dokuma tekniği ile hortum/torba dokuma kumaş tasarımlarından elde edilen örnekler uygulanmıştır. Böylece geleneksel alaca dokuma tasarımı kullanılarak dokuma tezgâhında dikişiz, örgünün bozulmadan devam ettiği bir kumaş ve üç boyutlu tasarımlar elde edilmiştir. Aynı zamanda geleneksel alaca dokuma özelliğini kaybetmeden korunarak yeni bir dokuma tekniği ile bir araya getirilmiştir. Bu sayede dokuma alanına yeni bir bakış açısı kazandırılmıştır.

GELENEKSEL TÜRK HALI VE KİLİMLERİNİN MÜZELERDE SERGİLENME YÖNTEMLERİ VE ELEMANLARI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 109-134 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.188
Tam Metin
Türk sanatında özgün kimliği ve yöreselliğiyle önemli bir konumda bulunan halı sanatı, neredeyse Türk müzelerinin tamamının koleksiyonunda yer almaktadır. 15. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın da dikkatini çeken halı ve kilimler, özellikle 19. yüzyıl sonrasında Avrupa ve Amerika müzelerinde de yer almaya başlamıştır. Osmanlı döneminde önceliğin arkeolojik eserler olması nedeniyle ikinci planda kalan etnografik değeri olan Türk halı ve kilimleri 1908 Nizamnamesinde İslami eserlerin sanat eseri olarak kabul edilmesiyle birlikte koruma altına alınmaya başlamıştır. Bu süreçten sonra halılar, pek çok müzenin koleksiyonunda yer edinmiştir. Bu müze türlerinin başında ise etnografya ve vakıf müzeleri gelmektedir. Türkiye’de koleksiyonunda halı ve kilim bulunduran müzelerde eserler teşhir edilirken vitrin içi ve doğrudan zemin üzerinde olabileceği gibi askı sistemleri, açılabilir ve kaydırılabilir raylı panolar, çekmeceli raf sistemleri, duvarlar, sabit ya da hareket ettirilebilir panolar ve zeminden yükseltilmiş sergileme platformları da kullanılmaktadır. Bu sergileme elemanlarının çeşitliliğini belirleyen ise eserin fiziki durumu, ağırlığı, rengi, ölçüleri ya da tarihi önemi gibi kıstaslardır. Makalenin amacı halı ve kilimlerde kullanılan sergileme yöntemlerinin çeşitliliğini sunmak ve hangi yöntemin hangi esere uygun olup olmadığını örnekler üzerinden göstermektir. Bu konu hakkında daha önceden yapılan yayınlardan elde edilen bilgiler ve müzelerde yapılan gözlemler neticesiyle örnekler belirlenmiştir. Örnekler ağırlıklı olarak Türk müzelerinden seçilse de bazı eserler yurt dışındaki Türk halı ve kilimlerinden seçilerek mukayeseli olarak aktarılmıştır. Son olarak ise makalede, eserlerin sergileme yöntemlerinin karşılaştırmaları yapılmış ve günümüzde kullanılabilecek en doğru sistemlerin hangileri olabileceğine dair önerilerde bulunulmuştur.

MEVLÂNA DERGÂHI TASVİRLİ HALI

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 67-84 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.186
Tam Metin
Konya ili; tarihi, kültürü, sosyal hayatı, ekonomisi ve coğrafyasıyla Anadolu kentleri arasında özel bir konuma sahip nadir şehirlerimizdendir. Konya’nın coğrafi özellikleri, tarihe dayanan kültür zenginlikleri, el dokumalarının uygulanmasına ve yaşatılmasına asırlardır imkân tanımıştır. Çatalhöyük’le başlayıp günümüze kadar uzanan ve tarihin her döneminden izler taşıyan Konya, bütün bu dönemlerde el dokumacılığının merkezi olma özelliğini korumuştur. Bu güzel şehrimiz topraklarında pek çok özel şahsiyeti misafir etmiş ev sahipliği yapmıştır. Hz. Mevlâna Celâleddîn-i Rûmî bu önemli şahsiyetlerin başında gelir. Hz. Mevlâna’nın Konya şehri ve halkı üzerinde etkisi günümüze kadar gelmiştir. Konya’nın en önemli sembolüdür. Hz. Mevlâna bıraktığı eserlerle çağlar boyu yaşamıştır. İlmini yaydığı bu coğrafyada vefatından sonra bina edilen, günümüzde de Mevlâna Müzesi olarak korunan mekân Konya şehrinin en önemli silüeti durumundadır. Öyle ki bu mekân farklı sanat alanlarında pek çok esere konu olmuştur. Bu eserlerden birisi de halı sanatıdır. Batılılaşma Dönemi Anadolu tasvir sanatı içinde duvar resimleri dini ve sivil mimaride uygulanmıştır. Türk resim sanatı içinde duvar resimlerinde tabiattan görüntüler, şehirlerden detaylar ve mekânlar resmedilmiştir. Duvar resimlerinin etkilerini Türk halı sanatı içinde duvar halılarında görmekteyiz. Özellikle dini semboller halılarda sıklıkla kullanılmıştır. Bu örneklerden birisi de Mevlâna Dergâhının konu edindiği bir duvar halısıdır. Bu çalışmada, özel koleksiyonda korunan “Mevlâna Halısı” olarak adlandırılan halının; boyut, malzeme, teknik, renk, tür ve kompozisyon özellikleri genel olarak incelenerek, Türk Halı Sanatı Tarihi içindeki yeri değerlendirilmeye çalışılacaktır.

TOSYA’DA GELENEKSEL KESE VE KUŞAK DOKUMACILIĞI VE GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU

Arış · 2023, Sayı 23 · Sayfa: 85-108 · DOI: 10.32704/akmbaris.2023.187
Tam Metin
Dokumacılık sanatı, çağlar boyunca süregelen ve geniş çaplı kültür-sanat zenginliğine sahip Anadolu’nun köklü uğraşılarındandır. Geleneksel kimliği, kullanılan teknik, yöreye ait motif ve kompozisyon özellikleri gibi unsurları ile kültürel mirasımıza ait başlıca ögelerdendir. Geleneksel dokuma sanatından günümüze ulaşan örnekler zengin çeşitliliğe sahip olsa da, günümüzün teknolojik koşulları ile birlikte geleneksel kimlikte bozulmalar yaşandığı ve üretimin azaldığı görülmektedir. Bu araştırmanın amacı tiftik iplik kullanılarak dokunan Tosya kese ve kuşaklarında kullanılan araç-gereçler ve üretim aşamalarının, teknik özelliklerin belirlenmesidir. Bu amaçlar doğrultusunda ilçede alan araştırması yapılmış ve etnografik araştırma metodu uygulanmıştır. Yörede dokumacılıkla uğraşan kişiler ve kurum yetkilileri ile görüşülmüş, ilçede ulaşılabilen kese örnekleri, iç ve dış kuşak örnekleri incelenmiştir. Araştırma kapsamında, Tosya’da kese ve kuşak dokumacılığında yapılan tüm hazırlık, dokuma ve bitim işlemleri belirlenmiştir. Kese ve kuşak dokumacılığında iki ya da dört çerçeveli yüksek tezgâhlar kullanılmaktadır. Araştırmaya konu olan keselik bezler bezayağı örgü tekniğinde dokunurken, iç kuşaklık bezler ise balıksırtı dimi örgü tekniğinde dokunmaktadır. Keselik bez dokumalara, uygulanan son işlemler ciltteki ölü deriyi kolay uzaklaştırmasını sağlamaktadır. Kese ve iç kuşaklarda tiftiğin kendi rengi kullanılmakta ve herhangi bir boyama işlemine tabi tutulmamaktadır. Yörede diğer adıyla “alaca kuşak” olarak da bilinen, dış kuşaklar artık yapılmamaktadır. İç kuşakların üretim ve kullanımına günümüzde de devam edilmektedir. Bu çalışma ile “Tosya Kese” ve “Tosya Kuşağı” yapımının kayıt altına alınıp korunarak, özelliğini bozmadan devam ettirilmesine yardımcı olmak hedeflenmiştir.

XVI. Yüzyılda Van, Muş ve Bitlis’te Zaviye Kökenli Köyler

Erdem · 2023, Sayı 85 · Sayfa: 1-38 · DOI: 10.32704/erdem.2023.85.001
Tam Metin
Dünya tarihinde derin izler bırakan devletlerin kuruluş ve gelişmelerini derinden etkileyen bazı müesseseler olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş ve özellikle Rumeli’ye doğru hızlı bir şekilde genişlemesinde zâviyelerin hayati bir rol oynadıkları bilinmektedir. Zâviyeler genellikle iskâna müsait bir havzayı tepeden gören bir zirvede veya önemli bir ticaret ya da bağlantı yolunun kilit mıntıkasında kurulmuşlardır. Böylece sessiz veya tahta kılıçlı fatihler olarak nitelendirilen dervişler, konargöçerlerin yerleşmelerine öncülük etmiş, gelip giden yolculara ise ışık olmuşlardır. Bu vasıflarının yanında zâviyelerde aynı zamanda bir derviş veya şeyh öncülüğünde tasavvufî eğitim sürdürülmüştür. Bu nedenle kuruldukları mıntıkaya göre büyüklükleri değişmekle birlikte zâviyeler ahır, mutfak, kütüphane, ambar, kiler, değirmen, sofa ve odalardan oluşmaktaydı. Ayrıca tüm bu birimlerin yer aldığı ana yapıyı çevreleyen bağ ve bahçeleri de bulunmaktaydı. Bu durumda kilerci, ambarcı, değirmenci, çerağcı, kapıcı ve aşçı gibi görevlilerin zâviyelerde varlığı kaçınılmaz olmuştur. Tüm bu birimler ve görevliler ile kuruluş maksatlarından kaynaklanan giderleri, vakıf sistemi sayesinde yereldeki gelirlerden karşılanmıştır. Böylece imparatorluk taşrasında merkezî hazineden bağımsız bir şekilde kendi kendine yeten bir dinî, sosyo-kültürel ve iktisadî bir ünite ortaya çıkmış ve asırlar boyunca devam etmiştir. XVI. yüzyılda Osmanlı’nın doğu sınırı Osmanlı-Safevî çekişmesinin merkezinde yer almaktaydı. Bölge demografisi genel olarak gayrimüslim nüfusun arasında temelleri çok daha eskilere dayanan önemli geçit ve yol güzergâhlarında kurulmuş zâviyeleri merkeze almış Türkmenler ile ekrad taifesinden oluşmaktaydı. Safevîler, sosyo-kültürel ve dinî politikalarının gereği olarak bölgede zâviyelerin kurulması ve devamı noktasında gayret göstermişlerdir. Buna karşılık Osmanlılar da aynı maksatla Doğuya doğru genişleyen sınırlarında kalan kadim zâviyeleri mevcut muafiyetleriyle kabul ve yenilerinin kurulmasını teşvik etmişlerdir. Hem bir tarımsal ünite hem de sosyo-kültürel ve dinî bir mahiyete malik zâviyelerin bölgede Osmanlı idaresinin tesisi noktasındaki katkısı yadsınamaz. Nitekim zâviyeler, doğudaki iskânın planlanması, oluşması ve kararlılığında merkezî rol oynamışlardır. Bunun en somut örneklerinden biri bölgede köye dönüşmüş zâviyelerin varlığıdır. Döneme ve bölgeye ait kaynakların tetkiki bu değişim ve dönüşümün mimarlarını çok daha yakından tanımamıza fırsat verecektir. Kurucu olmaları muhtemel kişiler veya onlara atfen başkalarınca kurulmuş olan zâviyeler bu bakımdan önem arz etmektedir. Öyle ki bazı örneklerinin XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla uzanan oldukça köklü mazileri ve isim kararlılıkları bulunmaktadır. Bunların bulundukları yerler, kurucuları, reâyasının demografisi, tarımsal ve ticarî potansiyelleri ile özellikle XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla değişen imparatorluk şartlarına direnç ya da uyumlarının ortaya konulması çalışmanın temel gayesini oluşturmaktadır.

El-Herevî’nin İstanbul’dan Konya’ya Seyahati Üzerine

Erdem · 2023, Sayı 85 · Sayfa: 39-58 · DOI: 10.32704/erdem.2023.85.039
Tam Metin
Suriye, Filistin, Irak, Yemen, Mısır, Hindistan, İran ve Anadolu gibi birçok ülkeye seyahat eden el-Herevî, buralardaki şehirler hakkında önemli bilgiler kaydetmiştir. Özellikle Anadolu’daki şehirler ile ilgili verdiği bilgiler bizim için kıymetlidir. Miryokefalon Savaşı’ndan biraz önce İstanbul’dan Konya’ya gerçekleştirdiği seyahati esnasında İznik, Eskişehir, Amorion (Ammûriyye) ve Ilgın hakkında bilgiler vermektedir. Bu şehirler hakkında bilgiler verirken yer yer hatalar yapmıştır. Bunlardan en önemlisi Eskişehir ve Ilgın’ın birbirine karıştırılması olmuştur. Başka bir ifadeyle, Eskişehir başlığı altında Ilgın ile ilgili bilgileri kaydetmiştir. Bu çalışmada bu karışıklık açıklığa kavuşturulmuştur. el-Herevî, İstanbul ve Konya arasındaki şehirler hakkında bilgi vermesine rağmen bunlar arasında herhangi bir güzergâh bilgisi vermemektedir. el-Herevî’nin bu eksikliği, dönemin tarihî verileri ile değerlendirilerek İstanbul’dan Konya’ya kadar izleyebileceği güzergâh belirlenmeye çalışılmıştır. Bizans İmparatorluğu ve Haçlıların, Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya üzerine gerçekleştirdikleri seferlerde İstanbul’dan Konya’ya kadar çeşitli güzergâhları kullandıkları bilinmektedir. el-Herevî’nin verdiği bilgilerle Bizans ve Haçlıların güzergâhları karşılaştırılmıştır. elHerevî, İstanbul’dan itibaren İznik, Eskişehir, Amorion (Ammûriyye) ve Ilgın üzerinden Konya’ya ulaştığı bilgisini vermektedir. Bizans ve Haçlıların aynı güzergâhtaki seferlerini kaydeden kaynaklar, elHerevî’nin vermediği ayrıntıları da vermektedirler. el-Herevî’nin güzergâhı ile uyumlu olarak, Bizans ve Haçlı kaynakları, İstanbul’dan itibaren; İzmit, Kibotos, Valideköprü, Boyalıca, İznik, Osmaneli, Eskişehir, Seyitgazi, Bardakçı, Bolvadin, Akşehir, el-Sirma (Ilgın) ve Kadınhanı yoluyla Konya’ya ulaşan güzergâhı vermektedirler. Tüm bu veriler bir araya getirildiğinde, el-Herevî’nin İstanbul’dan Konya’ya kadar izlediği güzergâh netleştirilmiştir. Bu güzergâhların daha iyi anlaşılması için çalışmamıza haritalar eklenmiştir. Bizzat hazırladığımız haritalarda el-Herevî’nin İstanbul’dan Konya’ya kadarki güzergâhı gösterilmiştir. el-Herevî, İstanbul’da Bizans İmparatoru Manuel Komnenos’un misafiri olarak bulunmuştur. İstanbul’dan ayrıldıktan sonra güzergâhı üzerindeki şehirler hakkında da dikkat çekici bilgiler kaydetmiştir. İznik şehrinin piskoposluk merkezi olduğunu vurgulamıştır. Buradan itibaren ülkenin sınırında ve bir tepenin üzerinde Ebu Muhammed el-Battal’ın türbesinin olduğunu kaydetmiştir. Bu bilgiden sonra o, Amorion (Ammûriyye) ve Sultan Veki hakkında bilgiler vermiştir. Onun burada verdiği bilgiler ile Sultan Veki’nin Eskişehir olduğu ancak burada verilen bilgilerin ise Ilgın’a ait olduğu anlaşılmıştır. Bu husus çalışmamızın odak noktalarından birisini oluşturmaktadır. Bu bilgiler ile el-Herevî’nin Eskişehir ve Ilgın üzerinden Konya’ya ulaştığı anlaşılmıştır. Bu iki yer ile ilgili bilgilerin doğruluğunun anlaşılmasında Arap coğrafyacılarından ed-Dımeşkî’nin (1256-1327) verdiği bilgiler de kayda değerdir. O, Sultan Veki’den hiç bahsetmeden Amorion (Ammûriyye)’dan sonra Sirma yani Avgerm’den bahsederek coğrafî olarak sıralamayı doğru vermiştir.