1321 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

Gündelik Yaşam ve Toplumsal Hayat Perspektifinden Bir Mikro Tarih Denemesi: Şinasi’nin Kaleminden XIX. Yüzyılda İstanbul Sokaklarına Bakış

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 291-312
Tam Metin
Şinasi, yeni aydın tipinin bir örneğidir ve Tasvir-i Efkâr'da yazdığı makalelerde 19. yüzyılda İstanbul'da yaşanan değişimi ayrıntılı olarak ele alır. İstanbul'un sokaklarında gördüklerinden şehrin mimarisinde kullanılan ahşap malzemeye dair pek çok konuyu yazılarında işleyen Şinasi, Avrupa'da gördüğü gibi bir şehir görüntüsü arzular ve çağın gerektirdiği gibi bir gündelik yaşamı tasavvur eder. 19. yüzyıl İstanbul sokaklarına bakan ve gördüklerine ilişkin değerlendirmeler yapan Şinasi, sokakların aydınlatılması ve genişletilmesi, muhtaçlara yardım, dilenciler, sokak köpekleri gibi şehri bütünleyen unsurların üzerinde ayrıntılı bir biçimde durur. Asya ve Avrupa'yı birleştiren ve dünya şehirlerinden biri olan İstanbul'un sokaklarının aydınlatılması ve temizlenmesi hakkında öneriler sunmaya çalışır; ancak Tanzimat'ın düalist yapısının bir yansıması olarak önerileri genelde var olanı gözden geçirmekle sınırlı kalır. Şinasi'nin makalelerinden hareketle 19. yüzyıl toplumsal hayatına İstanbul sokaklarından bakmaya çalışacağımız bu yazıda, dönemin bakış açısını, şehir yaşamındaki kaçınılmaz değişimi ve Batılı olmak isteyen ancak bağlı olduğu değerlere de sırtını dönemeyen bir aydının sıkışıp kaldığı çıkmazı göstermek istiyoruz. Bu yazı sayesinde teoride tasavvur edilenlerin pratiğe dökülebilmesinin ne kadar zor olduğunu bir kez daha anladığımızı tekrar etmek isteriz.

Kemah Mengücek Gazi Kümbeti’ne İkonografik Yaklaşım

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 269-290
Tam Metin
Günümüzde yapılan araştırmalar, evrenin oluşumunu ve yaradılışını açıklamaya yönelik düşünce ve inanç sistemlerinin, bilinen en eski zamanlardan bu yana değişerek, dönüşerek sürekliliklerini koruduklarını göstermektedir. Toplumların en zor değişen gelenekleri arasında bulunan ölüm ritüellerinin içerdikleri kültürel devamlılıklar, dönüşümler, değişkenlik ve kopukluklar en iyi olarak mezar mimarisinde gözlemlenmektedir. Bu çalışmada, Orta Çağ Türk mezar mimarisinin önemli örneklerinden Kemah Mengücek Gazi Kümbeti'nde, özel olarak bani, sanatçı ya da adına yapıldığı kişinin, genel olarak toplumun bilinç düzeyinde bulunan kozmolojik temelli inanç ve düşünce sistemlerinin mimariye nasıl biçim verdiği gösterilmeye çalışılmıştır. Kümbetin mimari içeriğinin açıklanması, bir yandan yapının tasarım özelliklerinin açıklanmasını diğer yandan sanat ve mimarlık tarihimizde iz bırakan Orta Çağ Türk dünyasının içinde bulunduğu kültürel ortama ve bu ortamı hazırlayan kültürel geçmişe odaklanılmasını gerektirmiştir. Kümbetin cephe tasarımında, kareden gelişen altın kesit dikdörtgenine dayanan altın oranın kullanıldığı tespit edilmiş, yapının gövde ve cenazelik mekânının geometrik kurgusu ile cephelerini çevreleyen şeritlerle portalinde bulunan bezemelerine, 12. yüzyıl sonu, 13. yüzyıl başında Orta Çağ İslam dünyasında geçerliliğini koruyan İslam öncesi Türk kozmolojisinin biçim verdiği gösterilmeye çalışılmıştır.

Minber Gazetesinde 1918 Olaylarına Mizahî Yaklaşımlar*

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 77-92
Tam Metin
Minber gazetesi 1 Kasım 1918 günü yayın hayatına başlamıştır. 1918 öncesi ve sonrası, Osmanlı devleti, ülkesi ve milleti için sıkıntılı bir dönemdir. Bu süreçte yaşananlar Osmanlı basının gündemini oluşturmuştur. Minber de diğer basın organları gibi siyasî, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel meseleleri sayfalarına taşımıştır. Minber gazetesi yaklaşık iki aylık yayın hayatında, eleştirel bir bakış sergileyerek muhalif bir yayın politikası gütmüştür. Gazetenin bu politikasında sahibi Ali Fethi Okyar ve ortağı Mustafa Kemal Atatürk'ün katkısı olduğunu söylemek mümkündür. Basın ve edebiyat dilinde bir diğer anlatım yolunun da mizah olduğu bilinmektedir. Minber gazetesinde "Arı" takma adlı yazar, "Karikatür" köşesinde günün olay ve gelişmelerini oldukça ilginç benzetmelerle dolu hikayemsi kısa ve özlü yazılarla dile getirmiştir. Bu çalışmada 30 Ekim 1918 öncesi ve sonrası Osmanlı devletinin içinde bulunduğu durumun, mizahî bir yaklaşımla nasıl ele alındığı ortaya koyulmaktır. Mizahın, tarihi anlama, algılama ve özümsemede nasıl etkili olabileceği, tarihe nasıl ışık tutabileceği gösterilmeye çalışılmıştır.

1192 Numaralı 1696-1716 Tarihli Hurufat Defterine Göre Yunanistan’daki Türk Mimarisi

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 93-242
Hurufat defterleri, Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde bulunmaktadır. Vakıflara yapılan imam, hatip, cüzhan, mütevelli, nazır, ferraş gibi görevlilerin yanı sıra çok az da olsa Bosna Hersek'teki Hristiyanlar için knez (yönetici), basmacılar reisi, süvaribaşı gibi atamalarının kaydedildiği defterlerdir. 17. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın başlarına kadar olan süreyi kapsarlar. 81 sayfalık defterde 1833 adet kayıt vardır. Kayıtlarda 122 merkez ve bağlı köylerindeki vakıf eserler hakkında bilgiler vardır. Bunların çoğu Balkanlardaki Osmanlı şehir ve köyleriyle ilgilidir. Edirne, İstanbul, Gelibolu, Tekirdağ, Kıbrıs gibi merkezlerle ilgili kayıtlar da görülebilmektedir. 1833 kaydın 968 tanesi günümüz Yunanistan'ındaki Osmanlı şehirleri hakkındadır. Toplam 122 merkezin 24 tanesi bugünkü Yunanistan sınırları içindedir. Yapılar bakımından incelediğimizde kayıtlarda 18 yapı türünde 519 yapı belirledik. Kayıtlarda ağırlık % 77 oran ile cami-mescitlerdedir. Tekkeler % 7 ve okullar % 5 ile ikinci ve üçüncü sırayı almaktadır. Ancak Yunanistan'la ilgili 240 vakıf belirleyebildik. Kayıtlardan Yunanistan'daki köykasabalarda 47 mahalle adı, 144 köy adı, 24 tane kasaba adı belirlenmiştir.

Bir Aruz Ustası Olarak Mehmet Âkif Ersoy

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 243-254
Tam Metin
VIII. yüzyılda Arap edebiyatında doğan aruz, başta İran edebiyatı olmak üzere İslâm edebiyatlarında kullanılmaya başlandı ve İslâmiyet'in kabulünden sonra da Türk şiirinde yer aldı. Mehmet Âkif Ersoy, çocukluğundan itibaren özellikle şiire meraklı olan bir insandır. Onun, şiir dünyasını besleyen en güçlü damarlardan birisi de divan şiiri geleneğidir. Çocukluğundan itibaren klâsik edebiyat geleneği içerisinde yetişen Mehmet Âkif'in şiirlerinde, şekil açısından eskiye ait pek çok unsur ve özellik bulunur. Şair, bütün şiirlerini divan edebiyatı nazım şekillerini kullanarak aruz vezni ile yazmıştır. Sağlam bir anlatım, aruz vezninin Türkçeye başarıyla uygulanmış olması ve hikâye üslubunu çok sevmesi gibi konular, Mehmet Âkif'in şiirinin en belirgin özelliklerini gözler önüne serer. Önemli bir kısmı manzum hikâyelerden oluşan Safahat adlı şiir kitabı, bir yönüyle modern bir mesnevi veya manzum bir roman olarak da kabul edilir. Mehmet Âkif Ersoy, son devirde Türk şiirinde aruzun başarıyla uygulanabileceğini şiirleriyle açıkça göstermiştir. Aruz, Mehmet Âkif'in şiirlerinde Türkçe ile en güzel şekilde bağdaşmıştır.

Hatay-Erzin Başlamış Köyünden Derlenen Bitki Adları

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 255-268
Tam Metin
Bitki adlarıyla ilgili kelimeler, Hatay-Erzin Başlamış köyünden derlenmiştir. Bu kelimeler aynı zamanda, Erzin ve Dörtyol çevresini de temsil etmektedir. Her bitkinin Türkiye genelinde, değişik sayıda farklı adları, her adın farklı değişkeleri bulunabildiği için bitki adları derlenirken, mutlaka Latince karşılıklarıyla derlenmelidir. Bu sözlükteki Latince bitki adlarını, bazı bitki adları bir yana bırakılırsa, Botanikçi Sayın Doç.Dr. Necattin Türkmen tespit etmiştir. Ayrıca, derlenen kelimeler, Derleme Sözlüğü, Turhan Baytop'un Türkiye Bitki Adları Sözlüğü ve Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ü ile karşılaştırılmıştır. Bitki adları, genel kullanıma hitap ettiği için, tam çevriyazıyla değil kısmen normalleştirilmiş biçimleriyle tespit edilmiştir. Sözlüğün sonuna, kullanım kolaylığı sağlayabilmek için, Latinceden yerel bitki adlarına karşılıkları içeren bir dizin de eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey Muhalefeti

Erdem · 2010, Sayı 58 · Sayfa: 45-76
Tam Metin
Türkiye'de, Büyük Millet Meclisi'nin ilk yıllarında gerek bireysel gerekse örgütlü muhalefetin önemli isimlerinden birisi Ali Şükrü Bey olmuştur. Mekteb-i Fünûn-u Bahriye Mektebi mezunu, Donanma Cemiyeti kurucusu, Milli Kongre üyesi ve son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nda Trabzon mebusu olan Ali Şükrü Bey, Birinci TBMM'ne Trabzon mebusu olarak girmiştir. Şükrü Bey, Meclis'te muhalif kimliğiyle öne çıkmıştır. Meclis'in hemen hemen her oturumunda şiddetli eleştirilerde bulunarak hükümeti zor durumda bırakmıştır. Misak-ı Milli kararlarında, düzenli ordunun kurulmasında, başkumandanlık kanununun uzatılmasında, istiklal mahkemelerinin uygulamalarında, saltanatın kaldırılmasında, Lozan Konferansı'nda muhalif tavır sergilemiştir. Onun bu muhalif tavrı Topal Osman Ağa tarafından öldürülmesine yol açmıştır. Bu çalışma, Birinci TBMM'de muhalefetin önder ismi olan Ali Şükrü Bey'i ve onun muhalif hareketini konu edinmiştir.

Süleyman Nazif’in Eserlerinde Vatan ve Özgürlük Anlayışı

Erdem · 2010, Sayı 56 · Sayfa: 59-68
Tam Metin

Vatan ve Özgürlük gibi soylu değerlere gösterdiği hassas duyarlılığı ile bilinen Süleyman Nazif, yaşamını bu uğurda verdiği mücadelelerle anlamlı kılmaya gayret etmiş ve edebi kişiliğine yön veren hasletleri, hep bu duygularla örmeye çalışmıştır.

Şairin düşüncelerini sarmalayan bu özellikler; gerek sosyal hayatında, gerekse edebi yaşamında vazgeçemediği direnç odakları olmuş ve kuşkusuz sanatının yapı taşlarını bu tematik yelpaze oluşturmuştur. Millî meseleler karşısındaki heyecanını çok farklı hislerle dile getiren Nazif; şiir ve nesirlerinde hep aynı ritmik düzenle duygularını dile getirmiş ve Türk halkını, vatan ve özgürlük gibi değerler söz konusu olunca, peşinden sürükleyebilecek bir önderliği sergilemiştir.

O; İstanbul'da, Malta'da ve Diyarbakır'da hep aynı değerlerin yüceliğine işaret etmiş ve vatanını en derin varlıklardan daima ayrı ve üstte tutmayı yeğlemiştir.

Süleyman Nazif'i unutulmaz yapan niteliklerinden en önde geleni, eserlerinde sergilenen cesur ifadelerdir. Mevcut sözler, vatanın uğradığı mezalimden ve kendisini toplumun sözcüsü olarak gören şairin haklılığından ivme kazanmakta ve zamanla, çok sevdiği vatanının sıkıntılardan arınması ve zafere doğru yelken açmasıyla da yerini yüksek ve güçlü ifadelere bırakmaktadır.

Harf İnkilabı’nın Türk ve Dünya Basınındaki Yankıları

Erdem · 2010, Sayı 56 · Sayfa: 115-160
Tam Metin
Harf İnkılabı basit bir yazı değişiminden ibaret olmayıp, halkı okuryazar yapmayı, Arap kültürünün etkisinden kurtarmayı ve çağdaş cumhuriyet bireyleri oluşturmayı hedeflemektedir. İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda kararlaştırılan yeni harflerin I Kasım 1928'de TBMM'nde kabul edilmesi ve Harf İnkılabı'nın resmiyet kazanmasıyla birlikte Türk basınına yeni harfleri halka öğretme konusunda büyük sorumluluk düşmüştür. 1 Kasım 1928'den önce yeni harflerin uygulanması konusunda yaşanabilecek sorunları etraflıca tartışan Türk basını, 1 Kasım 1928'den sonra yeni harfleri halka öğretmede bir okul vazifesi görmüştür. Bu süreçte Yunus Nadi'nin Cumhuriyet gazetesi Harf İnkılabı'nın yılmaz savunucusu olmuştur. Yeni harflerin kabulü tüm dünyada derin yankı uyandırmış, Türkiye'nin Batılılaşması yolundaki bu adımdan büyük memnuniyet duyulmuştur. National Geographic Magazine 1929 yılında Harf İnkılabı'nı özel bir sayı ile dünyaya anlatırken, İtalyan Messaggero Harf İnkılabı'nı Türk rönesansı olarak değerlendirmiştir.