1321 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Kültür Merkezi
Dergiler
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

İsmail Müştak Mayakon’un Atatürk’ün Sofrasında Tuttuğu Notlar

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 171-178
Tam Metin
Atatürk'ün sofrası; devlet adamlarının, bilim insanlarının ve sanatçıların bir araya geldikleri, ülke ve dünya sorunlarını, bilimsel konuları tartıştıkları akademik bir ortamdır. Bu ortamlarda Atatürk, katılımcıların düşüncelerini dinledikten sonra, kendi görüşlerini de katarak konuşulanlardan bir senteze gitmiştir. Çoğu kez Atatürk'ün sofrasında bulunan İsmail Müştak Mayakon bu tartışmaları kayda geçirmiştir. Bu notlardan biri de 2/3 Ekim 1937 Pazar gecesi Park Oteli'nde tutulmuştur. "Bir Gecenin Hatırası" başlığını taşımaktadır. Dönemin kadın havacılarından Naciye Toros, Yıldız Uçman, Perihan Eldeniz, Saim Ali Dilemre ve Saadettin Kaynak'ın musiki hakkındaki görüşlerine Atatürk'ün verdiği yanıtları içeren bu notlarda Atatürk'ün sanata ve musikiye bakışının yanı sıra, insan zekâsına verdiği değeri de bulmak olasıdır.

XIX. Yüzyıl Türk Yazarları ve Avrupalı Seyyahlara Göre Türk Kadını

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 179-194
Tam Metin

Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk kadınları daha çok içine kapanık, ekonomik özgürlüğü olmayan, evine bağlı, genellikle eğitimden yoksun idiler.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren açılan okullara az sayıda olsa da girmişlerdir. XIX. yüzyılda siyâsî derneklerde olmamalarına karşın, sosyal derneklerde görev almışlardır. Harem hayatı her zaman yabancıların ilgisini çekmiştir.

Harem, ev reisinin kadınlarının, cariyelerinin ve çocuklarının yaşadığı yer olup, aynı zamanda evin kadını anlamına gelmekte idi.

Padişahın kız kardeşleri ya da kızları serbest bir hayat sürerlerdi. XIX. yüzyılın ikinci yarısında kadınların dışarıda serbestçe dolaşması artmıştır. Müslümanların dışındaki kadınların serbestçe dolaşması ve giyinmesi hoş görüyle karşılanmaktaydı.

Orta Çağ Anadolu Türk Mimarisinde Düğüm Motifi ve İkonografisi

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 23-52
Tam Metin
Düğüm motifinin çeşitli örnekleri ile eski çağlardan itibaren farklı uygarlıklar tarafından kullanıldığı bilinmektedir.Bu araştırmada Türklerin tarih sahnesine çıktıkları dönemlerden başlayarak düğüm motiflerini nerelerde kullandıkları gözler önüne serilmekte, yaşadıkları coğrafyada ve eserlerinde şekillendiği görülen iki düğüm biçimi üzerinde durulmaktadır. Ayrıca Anadolu Selçuklu ve Beylikler devri yapılarında yer alan biri köşeli diğeri dairesel hatlara sahip olan bu motiflerin Orta Çağ Türk mimarisi içinde taşıyabilecekleri sembolik anlamlar tartışılmaktadır.

Ferit Edgü’nün Öykülerinde Kendiliğe Çağrı ve Uyanış İzleği

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 77-90
Tam Metin
Bireyi kendisiyle ve yaşamla yüzleştirerek anlamayı ve vicdanı oluşturan kendiliğe çağrı, ahlaki bir bilinçtir. Başkalarıyla birlikte ve "herkes" gibi yaşayan insanı, kendi oluş'a davet eder ve uyanışını sağlar. Ferit Edgü'nün kendiliğe çağrı ve uyanış izleğiyle kotarılmış öyküleri Ben'in varoluşsal görüngüleri olarak değerlendirildi. Öykü kişilerinin "olan" ve "olması gereken" yönlerini açığa çıkaran bu görüngüler, bireyin gündelik yaşamdaki seçim ve sorumlulukları ile ilgilidir.

Atabek Ayaz ve Figürlü Bezemeleriyle Denizli Çardak Han

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 195-216
Tam Metin

Bu makalede Denizli ilinin Çardak ilçesinde bulunan Çardak Han'ın banisi Abdullah el-Şihâbi oğlu Reşidü'd-din Ayaz ile Sinop Suru'nun bir bölümünü yaptıran Honaz emiri Esedü'd-din Ayaz el-Gâlibî'nin aynı kişi olduğu, bu kişinin de Konya Alâeddin Camii'nin kitabelerinde adı geçen yapı yöneticisi Atabek Ayaz olabileceği vurgulanmaktadır.

Artuklu çevresinden gelerek Selçuklu Devleti'nin hizmetinde ordu komutanlığı, atabeklik ve yapı yöneticiliği görevlerinde bulunan Atabek Ayaz'ın yetiştiği kültürel ortama dönem kaynakları kullanılarak dikkat çekilen bu çalışmada ayrıca, Çardak Han'ın mimari kuruluşu ve figürlü bezemeleri irdelenmiştir.

Her biri tonoz örtülü beş sahınlı hanların en erken örneği olarak, figürlü bezemeleri ile özgünlük gösteren hanın kapalı bölümünün, daha sonra inşa edilen karma tipteki hanların kapalı bölümlerinden kubbesiz oluşuyla da ayrıldığı belirtilmektedir.

Kitabesinin iki yanındaki birer aslan heykeli ile kapalı bölümünde yer alan boğa başı, iki balık ve sakallı erkek başından oluşan kabartma figürlerin burç ve gezegen sembolü olarak kullanıldıklarına, handa beş gezegen ve üç burç ile temsil edilen bir evren tasavvurunun verildiğine dikkat çekilmektedir.

Kahire Millî Kütüphanesi’nden Minyatürlü Farsça Yazmalar

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 235-254
Tam Metin
Mısır, antik medeniyetiyle ve önemli tarihsel anıtlarıyla dünyanın en çok ilgi çeken ülkelerinden biridir. Mısır 1517'de Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Kahire sokaklarındaki Osmanlı mimari üslubunun özelliklerini taşıyan birçok yapı, Mısır'ın bu kültürden etkilendiğinin göstergesidir. Osmanlı kültürünün etkileri sadece mimaride değil diğer sanat alanlarında da görülmektedir. Mısır kütüphanelerinde Osmanlı dönemine tarihlenen birçok resimli yazma bulunmaktadır. El yazmaları bakımından ülkenin zengin kütüphanesi hiç şüphesiz Dâru'l-Kütüb el-Kavmiyye olarak bilinen Kahire Milli Kütüphane'sidir. Kütüphanede Arapça, Türkçe, Farsça resimli yazmalar bulunmaktadır. 70 civarındaki minyatürlü eserle Farsça yazmalar sayı bakımından en geniş grubu teşkil etmektedir. Daha çok edebî konulu bu yazmalardaki minyatürler genellikle İran resim üslubu ile Hind-Moğol resim üslubunu yansıtmaktadırlar.

Rumeli Türküleri

Erdem · 2008, Sayı 51 · Sayfa: 217-234
Tam Metin
Rumeli eyâleti 500 yıldan fazla bir süre Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde kalmış, imparatorluğun en büyük ve en önemli beylerbeyliğinden biri olmuştur. Günümüze kadar ulaşan kültür mirasının büyük bir kısmı bu dönemde inşa edilmiştir. Rumeli türküleri denince Rumeli bölgesi sınırları içindeki sanatkârlar ve halk tarafından bestelenmiş türkü formundaki eserler akla gelmektedir. Rumeli bölgesine ait 356 adet Rumeli türküsü tespit edilmiştir. Bu çalışmada türküler konularına, makam ve usûl yapılarına, melodik ve ritmik özelliklerine göre farklı açılardan değerlendirilmiştir. Ayrıca Rumeli bölgesinde ve türkülerinde kullanılan çalgılara da yer verilmiştir.

Birlik Denizinde Kaybolmanın Zamanı

Erdem · 2008, Sayı 50 (Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ Özel Sayısı) · Sayfa: 15-26
Turgay Nar, 1990 sonrası yazdığı oyunlarıyla Türk tiyatrosunda dikkat çeken yazarların başında gelmektedir. Tiyatrolarında daha çok toplumsal sorunları ele alan yazar, Türk kültürünün zengin kaynaklarından da beslenerek felsefi-tasavvufi-mistik bir birikimden de yararlanır. Turgay Nar'ın Mevlânâ'nın çıktığı içsel yolculuğu anlattığı Can Ateşinde Kanatlar (Mevlânâ) (2000) adlı oyunu da bunlardan biridir. Bu eserde yazar, Mevlânâ'yı merkeze alarak Hallâc-Mansûr, Ömer Hayyam, Feridüddin Attar, Yunus Emre, Şirazlı Hafız, Seyyid Nesîmî gibi tasavvuf ehli kimseleri ve Zerdüşt, Hititli Yontucu, Menocchio gibi farklı dine mensup olmakla birlikte aynı özü taşıyan kişileri, hümanist bir felsefe etrafında bir araya getirir. Tasavvuftaki "tayy-ı zaman" ve "tayy-ı mekân" anlayışından da yararlanan yazar, Mevlânâ'nın zamanından geçmişe ve geleceğe uzanırken; farklı mekânları da mekânsızlıkla birleştirir. Böylece Mevlânâ öğretisindeki evrenselliğin, kişi, zaman ve uzam boyutunda da yakalandığı bir eser ortaya koyar.

Mehmed Şakir'in Manzum Mesnevi Tercümesi

Erdem · 2008, Sayı 50 (Doğumunun 800. Yılında Mevlânâ Özel Sayısı) · Sayfa: 51-58
Mevlana Celaleddin-i Rumî (ö: 672/1273)'nin Mesnevi'si, yazıldığı günden bu güne kadar manzum ve mensur olarak birçok dile tercüme edilen ve üzerine şerhler yazılan bir eserdir. Seyyid Mehmed Şakir (ö. 1252/1836)'in "Tercemânu'l-Ma'nevî fî-Tercemeti'l-Mesnevî" adlı eseri de, Mesnevi'nin manzum tercümelerinden birisidir. Eser, Mesnevi'nin tamamını içeren bir tercüme olması bakımından önem taşımaktadır. Bu yazıda, tam bir nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunan bu eserin Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Kütüphanesi'nde bulunan gözlerden uzak kalmış ve mütercim Mehmed Şakir'in kendi hattıyla bir nüshası tanıtılmakta, ayrıca mütercimin kimliği açıklığa kavuşturulmaktadır.