160 sonuç bulundu
Uygulanan Filtreler
  • Atatürk Araştırma Merkezi
  • Son 10 yıl
Yayınlayan Kurumlar
Yayın Yılı
Yazarlar
Anahtar Kelimeler

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRKİYE’DE BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR (1939-1945)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 105 · Sayfa: 179-224 · DOI: 10.33419/aamd.1114152
Tam Metin
İkinci Dünya Savaşı’nın gerçekleştiği 1 Eylül 1939 ile 2 Eylül 1945 tarihleri arasında Türkiye’de beden eğitimi ve spor alanında yapılan faaliyetler çalışmanın konusunu ortaya koymaktadır. Makale, İkinci Dünya Savaşı Dönemi’nde beden eğitim ve spor çalışmaları adı altında tek dönem dâhilinde ele alınmıştır. Bu dönem: Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün (BTGM) faaliyetleri; Ülke içerisinde gerçekleştirilen spor müsabakaları; Yurt dışında iştirak edilen müsabakalar; Halkevleri aracılığıyla spora yapılan yardımlar ve bunlarla ilgili yazışmalar; Spora tahsis edilen alanlar olarak beş alt başlık hâlinde toplanmıştır. Savaş döneminde BTGM’nin icraatları sayısal verilerle tespit edilmiştir. Çalışmanın kaynakçasını, Devlet Arşivleri Başkanlığı Cumhuriyet Arşivi Belgeleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Ceridesi ve kanunlar dergisi; Cumhurbaşkanlığı Resmî Gazetesi ve dönemin süreli yayınları meydana getirmektedir. Bu dönemde yabancı ülkelerle yapılan müsabakalar sayesinde sporda yaşanan gelişmeler belirlenip gerekli açıklamalarda bulunulmuştur. Çalışmanın neticeleri şunlardır: İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk ekonomisi sıkıntılı bir sürece girmesine rağmen BTGM bütçesine her yıl düzenli ödenekler tahsis edilmesi, sporun geliştirilerek yatırımların yapılması yönünde ilk adımı oluşturmuştur. Akabinde ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleştirilen müsabakalarla halkevleri etkinlikleri sporla ilgili ikinci önemli adımı teşkil etmiştir. Dahası dünyada yaşanan ikinci büyük harbin askerlikle sporu ilişkilendirmenin önünü açması ve sağlam zihin sağlam vücutta bulunur anlayışının ülkede hâkim bir unsur hâline gelmesi, Türkiye’de spor faaliyetlerine önem verilip beden ve ruh sağlığı bakımından sıhhatli gençler yetiştirilmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır.

Tarih-i Osmânî/Türk Tarih Encümeni Mecmuası’nda Osmanlı ve Avrupa Tarihlerine Yöneltilen Eleştiriler

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 311-348 · DOI: 10.33419/aamd.1195587
Tam Metin
Cumhuriyet’in laboratuvarı olarak kabul edilen II. Meşrutiyet Dönemi, Türk tarihçiliği açısından klasik, popüler, akademik ve kurumsal tarih çalışmalarının birlikte yürütüldüğü bir geçiş dönemini temsil eder. Bu dönem, tarih, tarihin faydası ve vazifesi, usulleri, tarih eğitimi, ilmi ve millî tarih konusunda kavrayışın derinleşmeye başladığı ve bilimsel tarihçiliğin kurumsallaştığı bir dönem olması açısından önemlidir. Bu dönemde kurulan ve 1931 yılına kadar çalışmalarına devam eden Tarihi Osmânî/Türk Tarih Encümeni bilimsel tarih çalışmalarına önemli katkılar sunmuştur. Encümen’in Türk tarihinin ilk bilimsel tarih dergisi olarak nitelendirilen mecmuası, dönemin tarih anlayışını ve zamanla meydana gelen gelişmeleri yansıtmaktadır. Elbette bu geçiş döneminde Mecmua’nın bütün yazarlarının aynı tarih telakkisine sahip olduğu iddia edilemez. Ancak özellikle tarih konusunda dünyadaki gelişmeleri takip edebilen bazı Mecmua yazarlarının Osmanlı ve Avrupa tarihlerine yönelttikleri eleştiriler, bilimsel tarih çalışmalarının önemsendiğini ve tarih telakkisinin gelişmekte olduğunu göstermektedir. Mecmua’da Osmanlı tarihlerine usul, üslup ve muhteva yönünden eleştiriler yöneltilmiştir. Üslup ile ilgili eleştirilerde, İran ve Bizans edebiyatının etkisiyle tarih yazımında ortaya çıkan ve uzun süre etkisini devam ettiren ağdalı ve mübalağalı dil kullanımının tarihin halk için üretilmeye başladığı II. Meşrutiyet şartlarında ihtiyacı karşılamadığı vurgulanmıştır. Usul ile ilgili eleştiriler, eksik ve yanlış bilgi verme, tenkit usullerini uygulamama, gereksiz tafsilata girme ve bazı konularda padişaha yaranmak için hakikati saptırma vb. konularda yoğunlaşmıştır. Muhtevaya yönelik eleştiriler, Osmanlı tarihlerinin daha çok siyasi ve askerî konulara yer verip içtimai, iktisadi, ticari ve kültürel konuları ihmal ettikleri yönünde olmuştur. Avrupa tarihlerine yönelik eleştirilerde ise eksik, yanlış ve uydurma haberlere yer verip garazkâr ve taraflı yaklaşım sergilemeleri ön plana çıkmaktadır. Mecmua’nın Osmanlı dönemi makalelerinde daha çok Osmanlı ve Avrupa tarihlerinin eksik ve yanlışlarla dolu olduğu vurgulanırken, Cumhuriyet dönemi makalelerinde usul hatalarıyla ilgili tespitler daha çok ön plana çıkmaktadır. Bu durum, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tarih telakkisinin geliştiğini ve derinleştiğini göstermektedir.

İşgal İstanbul’unda Fransız Millî Bayramı Kutlamaları (1919-1923)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 431-472 · DOI: 10.33419/aamd.1195864
Tam Metin
Bu çalışmada, 1919-1923 yılları arasında İşgal İstanbul’unda gerçekleştirilen Fransız Millî Bayramı kutlamaları tarihsel araştırma yöntemi kapsamında incelenmiştir. İtilaf Devletleri, başkent İstanbul’u Mondros Mütarekesi uyarınca 13 Kasım 1918’de fiilen, 16 Mart 1920’de ise resmen işgal etmiştir. İstanbul’un işgal altında bulunduğu sırada yaşanan önemli gelişmelerden biri de Fransız Millî Bayramı kutlamalarıdır. 1919-1923 yılları arasında belirli bir program dâhilinde gerçekleştirilen bu kutlamalarda çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda öncelikle fener alayları düzenlenmiş ve İtilaf Devletleri subaylarının da izleyici olarak katıldığı askerî geçit törenleri yapılmıştır. Ayrıca düzenli bir şekilde Fransız elçiliğinde kabul törenleri gerçekleştirilmiştir. Bu törenlerde Fransız yetkilileri günün anlamına yönelik konuşmalar yapmış ve bazı siyasi mesajlar da vermişlerdir. Böylece Fransızlar işgalci bir güç olarak askerî birlikleriyle âdeta bir güç gösterisi yaptıkları gibi kutlamalar üzerinden siyasi propaganda da bulunmuşlardır. Buna karşılık Fransız Millî Bayramı kutlamalarına hiçbir Türk yetkilisi katılmamıştır. Bununla birlikte bayram törenleri İstanbul basınına ayrıntılı bir şekilde yansımıştır. Bu çerçevede törenlere yönelik haber ve izlenimler aktarılmış ve çeşitli siyasi değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu değerlendirmelerde, öncelikle Fransız İhtilali’nin tarihçesine ve evrensel düzeydeki kazanımlarına değinilmiştir. Bu kapsamda ihtilalin önemi ile hürriyet, adalet, eşitlik, kardeşlik ve İnsan Hakları Beyannamesi gibi evrensel kazanımları öne çıkarılmıştır. Ayrıca Fransız Millî Bayramı’nın sadece Fransa’nın değil bütün medeni ülkelerin ortak bayramı olduğu dile getirilmiştir. Yapılan değerlendirmelerde öne çıkan bir konu da Türk-Fransız ilişkileridir. Bu konuda, Türk-Fransız ilişkilerinin önemi vurgulanmış ve Fransız İhtilali ile Türk İnkılabı arasındaki benzerliğe işaret edilmiştir. Bu doğrultuda 1919-1922 yıllarındaki Fransız Millî Bayramı kutlamaları basında olumlu bir şekilde ele alınmakla birlikte, 1923 yılına gelindiğinde Fransızların İstanbul’da bir bayram kutlaması yapması eleştirilmiştir.

Hilal-i Ahmer Cemiyeti Viyana Hanımlar Merkezi ve Faaliyetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 391-430 · DOI: 10.33419/aamd.1195620
Tam Metin
Hilal-i Ahmer Cemiyeti, Birinci Dünya Savaşı esnasında müttefik ülkelerde yardım toplayabilmek ve ihtiyaç duyulan malzemeleri Avrupa’dan temin edebilmek amacıyla şubeler açmıştı. Bunlardan biri de Hanımlar Merkez-i Heyetiyesine bağlı olarak Viyana’da kurulan Hanımlar Merkeziydi (Frauenverein vom Ottomanischen Roten Halbmond in Wien). Viyana Sefiri Hüseyin Hilmi Paşa’nın eşi Fatma Zehra Hanım’ım girişimleriyle 1916 yılının sonlarına doğru açılan Hanımlar Merkezi, Galiçya Cephesi’nde yaralanan ve AvusturyaMacaristan İmparatorluğu sınırları içerisinde bulunan hastanelerde tedavi altına alınan Türk askerlerinin her türlü ihtiyacını karşılamaya çalıştığı gibi Avusturya ve Macaristan’da yürüttüğü yardım toplama çalışmalarıyla da cemiyete büyük destek sağlamıştı. Viyana ve çevresinden toplanacak yardımlar için Wiener Bankverein ve Postsparkasse gibi Viyana’nın önde gelen bankalarında birer bağış hesabı açan Hanımlar Merkezinin çalışmalarına başta Viyana Sefiri H. Hilmi Paşa olmak üzere, Sefaret Müsteşarı R. Blacque ve Hilal-i Ahmer Cemiyeti Viyana Murahhası Dr. Hikmet Bey destek olmaya çalışmışlardı. Viyana Hanımlar Merkezinin faaliyetlerinin değerlendirileceği bu çalışmada, evvelâ Viyana’daki Türk kadınlarını böyle bir teşebbüse sevk eden etkenler ifade edilecek, daha sonra Hanımlar Merkezinin kuruluşu ve faaliyete başlamasıyla ilgili hususlar hakkında bilgi verilecektir. Ayrıca toplanan yardımlar ve Galiçya Cephesi’nde gerek Hilal-i Ahmer Viyana Murahhaslığının gerekse Hanımlar Merkezinin çalışmaları başta arşiv belgeleri olmak üzere dönemin Avusturya basını ışığında ortaya konacaktır.

Musul Meselesine Dair Avusturyalı Diplomatların Görüşleri (1923-1926)

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 507-544 · DOI: 10.33419/aamd.1195880
Tam Metin
Musul meselesi ile ilgili doğrudan ve dolaylı gelişmelere dair Avusturyalı diplomatların görüşlerini yansıtan Avusturya arşiv belgeleri; Türkiye, Sovyetler Birliği ve İsviçre’de görevli üç Avusturya elçisinin kendi dışişleri bakanlarına hitaben kaleme aldıkları yazılardan oluşmaktadır. Söz konusu Avusturyalı diplomatlar yazılarında, sadece Musul meselesine dair yaşananlara ve görüşlerine yer vermekle kalmamış aynı zamanda İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya’nın konuyla ilgili bağlantılarını da ortaya koymaya çalışmıştır. Otuz dört arşiv belgesinden oluşan beş farklı tarihli yazının ilkinde Türkiye’nin Musul meselesinde İngiltere karşısında neden geri adım attığı bizzat Başbakan Rauf Bey tarafında açıklanmıştır. Diğer yazılarda ise Musul’un İngiltere tarafından Irak’a nasıl bırakıldığı ve Türkiye ile Azerbaycan arasında bir duvar oluşturulmasındaki katkısı belirtilmektedir. Ayrıca Musul hususunda Amerikalıların oynadığı rol ve İngiltere’nin Türkiye ile niçin bir savaşı göze alamayacağı izah edilmektedir. Bunun yanı sıra İngiltere açısından Hindistan kara yolunun emniyete alınmasında Rusya’nın yarattığı kaygı ve bunun Musul ile ilişkisi ortaya konulmaktadır. Akabinde de Fransa’nın Musul konusunda İngiltere safında yer alırken Türkiye’nin bugün de boğuşmak zorunda kaldığı önemli bir soruna dair öngörüsü deklere edilmektedir. Aynı zamanda İtalya’nın Musul meselesinde İngiltere’nin yanında yer almakla nasıl bir menfaat sağlamaya çalıştığı ve bunun Türkiye’ye yönelik yayılmacı emelleri ile ilişkisi gözler önüne serilmektedir. Nihayetinde ise İtalya’nın bu doğrultuda Balkan devletlerinden nasıl yararlanmaya çalıştığı ve Türkiye karşısında neden geri adım atmak zorunda kaldığı da dile getirilmektedir. Araştırmamızın amacı, Avusturya arşiv belgelerine dayanarak Musul meselesine dair üç farklı ülkede görevli Avusturyalı diplomatların bilgi ve analizlerinin gerçeklerle ne derece örtüştüğünü ortaya koymaktır.

Osmanlı’dan Günümüze Jandarmada Okuma Yazma Faaliyetleri

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 263-310 · DOI: 10.33419/aamd.1195577
Tam Metin
Geçmişten günümüze Jandarma Teşkilatı her seviyedeki personelinin eğitimine özel bir önem vermiştir. Bu doğrultuda 1904’te Jandarma Okullarının kurulduğu dönemden itibaren personelin sadece askerî ve mesleki eğitimine değil, sosyal ve kültürel gelişimine de özen gösterilmiştir. Jandarmada mesleki eğitimin dışında özellikle erlere yönelik olarak onların kişisel gelişimlerine sağlayacak bir dizi faaliyet yürütülmüştür. Bu faaliyetlerden birisi, okuma yazma eğitimidir. 20. yüzyılın başında farklı düzeyde görev yapacak jandarmaların okuryazar olmaları gerektiği görüşü ön plana çıkmıştır. Bu süreçte okuma yazma bilmeyen jandarmalar için çeşitli etkinlikler yürütüldüğü görülmektedir. Yürütülen etkinliklerden Jandarma Okuma Yazma Okulu, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde olup diğer faaliyetlerde de ortak hareket edilmesine özen gösterilmiştir. Tarihsel yönteme dayalı olarak hazırlanan bu çalışmanın amacı, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e jandarma eğitiminde okuma yazma faaliyetlerini değerlendirmektir. Bu çerçevede ilk olarak Osmanlı’nın son döneminde jandarmada okuma yazma faaliyetleri incelenmiştir. Akabinde 1928 yılında yeni Türk harflerinin kabulünden sonra özellikle jandarma erleri ve gedikli erbaşlara yönelik yeni alfabenin öğretilmesiyle ilgili atılan adımlar ve 1959 yılında açılan Jandarma Okuma Yazma Okulunun çalışmaları değerlendirilmiştir. Bu okullarda erlere okuma yazmanın nasıl öğretildiği, kullanılan materyaller, ölçme değerlendirme usulü ve derse giren öğretmen kadrosu hakkında bilgiler verilmiştir. Bu çalışmayla ülkemizde jandarmanın belirli dönemlerde erlere yönelik sadece mesleki eğitim vermediği, aynı zamanda okuma yazma bilmeyen erlere okuma yazma kursları planladığı ve bu kursları nasıl yürütüldüğü ortaya konmuştur.

İtalya’da Ermeni Terörü: İtalyan Basınında Sait Halim Paşa Suikastı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 473-506 · DOI: 10.33419/aamd.1195872
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nde, Türk olmayan unsurlar, 19. yüzyılda kendi devletlerini kurmak için bağımsızlık mücadelesine başladılar. Bu milletlerden birisi de uzun yüzyıllar Anadolu’da Türklerle birlikte yaşayan Ermenilerdir. Ermeniler de bağımsızlık mücadelelerinde, Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmalar çıkartmış, Avrupa devletlerinden yardım görmüş ve terörü amaçlarına ulaşmak için etkili bir silah olarak kullanmışlardır. Ermenilerin Osmanlı Devleti’ne ve daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı terör faaliyetlerini üç aşamada incelemek mümkündür. Birincisi, Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı basmaları (26 Ağustos 1896) ve Sultan II. Abdülhamit’e karşı suikast düzenlemeleridir (21 Temmuz 1905). İkincisi, Mondros Mütarekesi’nden (30 Ekim 1918) sonra, 1915’te tehcir kararını alan İttihat ve Terakki Partisi’nin liderlerine karşı intikam almak amacıyla düzenledikleri Nemesis operasyonlarıdır. Üçüncü aşama da 1970’lerde dünyanın değişik ülkelerindeki Türk diplomatlarına karşı başlattıkları saldırılardır. Bu makalede Ermeni terör örgütlerinin İtalya’da Türklere karşı ilk eylemi olan Sait Halim Paşa suikastı incelenecektir. Tehcir kararı alan hükûmetin sadrazamı olan Sait Halim Paşa’nın 6 Aralık 1921’de Roma’da Ermeni Terörist Arşavir Şıracıyan tarafından öldürülmesi dönemin İtalyan gazetelerindeki haberler esas alınarak araştırılmıştır.

Hatıralar Işığında Şerif Hüseyin İsyanı ve Hicaz Cephesi

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 349-390 · DOI: 10.33419/aamd.1195609
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Harbi’nde savaştığı cephelerden biri de Hicaz Cephesi olmuştur. Hicaz Cephesi’ndeki mücadele esas olarak Mekke Emiri Şerif Hüseyin liderliğinde isyan eden Arap aşiretlerine karşı verilmiştir. İsyancılar, İngilizlerden önemli miktarda maddi, lojistik ve silah desteği görmüş, ayrıca İngiliz istihbarat ajanları isyancı liderlere askerî danışmanlık yapmıştır. Şerif Hüseyin’in İngiliz yetkililerle gizli temasları harpten önce başlamış ve karşılıklı mektuplaşmalar şeklinde sürmüştür. Şerif Hüseyin’in, Arap nüfusun yaşadığı topraklarda bir Arap krallığı ile halifelik makamını kendi üzerinde birleştirmeyi planladığı bu yazışmalarda açıkça görülür. Nihayet aradığı desteği bulan Şerif, Haziran 1916’da isyanı başlatmıştır. Hicaz’da yaşanan gelişmeler Sina-Filistin Cephesi’ndeki olaylarla doğrudan bağlantılı olmuştur. Şerif Hüseyin İsyanı harp sonuna kadar devam etmiş ancak Arap nüfus arasında geniş bir destek bulamamıştır. İsyanın başarısı ve milliyetçi bir nitelik kazanması ancak Osmanlı ordusunun Filistin Cephesi’ndeki mağlubiyeti ile mümkün olmuştur.

Süreyya Hüsnü Anderiman’ın Mesleki Kariyerine Bir Bakış

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 619-650 · DOI: 10.33419/aamd.1195909
Tam Metin
Bu makale, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerli bir bürokrat-diplomatı olan Süreyya Hüsnü Anderiman’ı konu almaktadır. Anderiman nitelikli kurumlarda eğitim görmüş ve birkaç Batı diline hâkimdir. Mesleki kariyerine 1926 yılında Dışişleri Bakanlığında başlangıç yapan Anderiman, Bakanlığın çeşitli kademelerinde görev almış ve 1934 yılında, Bakanlıktaki bağlantısının baki kalması ve kıdeminin ilerlemesi şartıyla, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü olarak atanmıştır. Atatürk’ün vefatının ardından İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde de görevine devam eden Anderiman, döneminin en gözde bürokratlarından biri olarak tebarüz etmiştir. Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürlüğü görevini en uzun müddet sürdüren bürokrat olan Anderiman, 1945’te bu görevden alınarak Dışişleri Bakanlığına iade edilmiş ve ardından diplomasi alanına kaydırılmıştır. 1946-1957 yıllarında Türkiye’nin Oslo Orta Elçisi, 1957-1959 yıllarında Türkiye’nin Tokyo Büyükelçisi olarak hizmet veren Anderiman, Tokyo’daki görevi devam ettiği esnada hayatını kaybetmiştir. Vefatı nedeniyle kısa bir süre Türk basınında yer alan Anderiman, daha sonra tarih galerisinin karanlık koridorlarında unutulmuş ve bugüne kadar Atatürk Ansiklopedisi maddesi dışında hiçbir akademik çalışmaya konu olmamıştır. Bu husus, Türkiye Cumhuriyeti tarihi literatüründe giderilmesi gereken bir noksanlık olarak göze çarpmaktadır. Süreyya Hüsnü Anderiman’ın yaşam serüvenini mesleki kariyerine yoğunlaşarak ortaya koymayı ve böylece onu daha bilinir hâle getirmeyi amaçlamayan bu makale; arşiv kaynakları, yerli ve yabancı resmî yayınlar, akademik çalışmalar, süreli yayınlar, hatıralar ve internet kaynaklarından yararlanılarak meydana getirilmiştir.

Unutulan Bir Gün: Lozan Sulh Günü/Bayramı

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi · 2022, Cilt XXXVIII, Sayı 106 · Sayfa: 585-618 · DOI: 10.33419/aamd.1195899
Tam Metin
Osmanlı Devleti’nin son 10 yılı savaşlarla geçmiştir. 1911’de başlayan Trablusgarp Savaşı, devamında Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı ve en nihayetinde Anadolu’nun bağımsızlık savaşı. İttihat ve Terakki, Almanya ile ittifak hâlinde girdiği savaşta İtilaf bloğuna yenilmiştir. Savaşı bitiren Mondros Mütarekesi ise imparatorluğa aradığı barışı getirmekten çok İtilaf Devletleri’nin yeni işgallerine zemin hazırlamış ve durum aynı zamanda Anadolu’da bir direnişin başlamasına sebep olmuştur. Başta Mustafa Kemal olmak üzere diğer Millî Mücadele liderleri yıllardır savaşan bir toplumu içeride İstanbul hükûmetine, dışarıda ise emperyalizme karşı örgütlemek gibi oldukça zor bir görevle karşı karşıya kalmışlardır. Kongreler sürecinde şekillenen Misakımillî’nin Osmanlı Mebusan Meclisinde kabul edilmesi 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali ile sonuçlanmıştır. Bunun üzerine Ankara’da yeni bir meclis kurulmuş ve bu meclis Misakımillî sınırları içerisinde tam bağımsız bir ülke için her türlü mücadeleyi göze almıştır. Mudanya Mütarekesi; Millî Mücadele’nin askerî safhasını sona erdirmiş, Sevr Antlaşması’nın yerine geçecek yeni bir antlaşmanın imzalanmasına giden süreci başlatmıştır. Cephede olduğu gibi müzakere masasında da işler İsmet Paşa liderliğinde Türk heyeti için çok zorlu geçmiştir. Galip devletler kaybedilen bir savaşı diplomatik manevralarla kazanmak için çok çaba sarf etmiştir. Türk heyeti de bağımsızlığına gölge düşürecek her görüş ve öneriye şiddetle karşı çıkınca Lozan görüşmeleri bir çıkmaza girmiş ve taraflar masadan kalmak zorunda kalmışlardır. İkinci kez toplanan konferans sonunda Türkiye, nihayet Misakımillî’yi büyük ölçüde gerçekleştirdiği bir barış antlaşması imzalamayı başarmıştır. Lozan Sulh Muahedesi ile sadece Anadolu’nun bağımsızlığı onaylanmamış aynı zamanda 10 yıldır devam eden bir savaş ortamına da son verilmiştir. Bu nedenle 24 Temmuz günü Lozan Sulh Günü/Bayramı olarak uzun süre kutlanmıştır. Kutlamaların konjonktüre göre değişim göstermiş olduğu ve en nihayetinde artık unutulduğu görülmektedir. Bu çalışma unutulan bir günü/bayramı tekrar hatırlamak niyeti taşımakla birlikte ayrıca 24 Temmuz’un unutuluşunu konjonktürel olarak da ele almayı amaçlamıştır.